Bölüm 40: Mucrimiyet ve Öfke

avatar
424 5

Hükümdarın Yolu - Bölüm 40: Mucrimiyet ve Öfke



“Saatlerdir burada onları izliyoruz ancak hareket ettikleri yok.”

 

Chris yoldaşının söylediklerini umursamadan devasa kampı gözlemlemeye devam etti. Kılıç Azizi’ne çalışan en yetenekli gözcü birliği olarak işlerini layıkıyla yerine getirmelilerdi, görevleri buydu: düşman kampındaki her hareketi rapor et!

 

Güneş batmadan başladıkları görev, ay yükselmesine rağmen devam ediyordu. Rapor edilmeye değer hiçbir harekette bulunmayan düşman birlikleri rahatsız ediyordu onu açıkçası. Onu korkutan hareketli olmalarından ziyade, çok sessiz olmalarıydı.

 

‘Bir bit yeniği var.’

 

Ne yazık ki görev arkadaşı Juan onunla aynı düşünceleri paylaşmıyordu, bacaklarının birbirinin üzerine atmıştı ve ağzındaki kuru yaprağı çeviriyordu. Chris onun yaptıklarına göz devirmekten başka bir şey yapamadı.

 

Hareketsiz kampı izlemeye devam ederken Juan’ın mırıldandığını duydu.

 

“Yavaştan zamanı geldi gibi…”

 

‘Neyin zamanı geldi?’ diye soracaktı ki Juan’ın soğuk gözlerle hançerini çıkardığını gördü. Kaşlarını çattı.

 

“Ne yapıyorsun?”

 

Bir şeyler normal değildi. Aylardır onunla birlikte görevlere gelen yoldaşı farklı davranıyordu.

 

Juan soğuk demirden yapılmış hançerini çevirdi ve Chris’e doğrulttu.

 

“Chris, iz sürmek konusunda oldukça yeteneklisin. Taraf değiştirirsen hayatını bağışlamayı düşünebilirim.”

 

Boom!

 

Chris duydukları karşısında afallamaya fırsat dahi bulamadan tok sesler kulaklarına ulaştı. Panikle kafasını çevirdi ve kamptan ayrılan binlerce atlıyı gördü.

 

“Seni!”

 

Ne olduğunu anladığında çok geçti. Juan çoktan saldırıya başlamıştı bile!

 

“Ölmeyi seçtin demek ki…”

 

Juan tereddüt etmeden hançerini savurdu ve Chris’in göğsünde derin bir yara açtı. Chris acıyı zihninde hissettiğinde, Juan hançerini tekrarda savurdu.

 

Splash!

 

Kan her yere sıçradı.

 

***

 

Guido üç bin atlıya önderlik ederken bir su kadar sakindi. Atların ağızları kapatılmıştı ve toynaklarına bezler bağlanmıştı, askerler zırhlarının üzerine geceyle bütünleşmelerine olanak sağlayacak kadar koyu kıyafetler giymişti.

 

Sessiz ve görünmezlerdi!

 

Fark edilmeleri imkansızdı.

 

Yirmi kilometrenin yarısını sessiz bir şekilde ilerlemek sadece bir dakikalarını aldı, Guido Waterra kampının ufuktaki halini görünce alayla gülümsedi ve atını mahmuzlayarak daha da hızlandı. Onu arkasından takip eden atlılarda onun hemen ardından hızlandı.

 

Neil’in dehasının savaş sanatı olduğunu biliyordu, bu yüzden ona olan güveni sonsuzdu. Sonuçta o majesteleri kral tarafından seçilmiş birisiydi. Ayrıca soyu gizemliydi… Basit bir soylu değildi, öyle olsaydı kraliyet sarayında hayatta kalamazdı.

 

Kampa gittikçe yaklaşırken Guido’nun vücudundan gri renkli bir ışık yayıldı ve askerlerin üzerine düştü. Askerlerin gözlerindeki bakışlar yavaşça keskinleşirken daha da hızlandılar ve güçlü bir aura yaymaya başladılar.

 

Kampla aralarında bir kilometre kalmıştı.

 

Waterra artık istese de kendini toplayamazdı, bu yüzden Guido formasyonu aktive etmekte bir sıkıntı görmüyordu. Tereddütsüzce gücünü kullanabilirdi artık!

 

Gri Kurt Formasyonu, kraliyet ailesinin en güçlü formasyonlarından birisiydi. 3. Kolordunun ise en önemli tekniğiydi. Üç bin kurt süvarisinin birleşiminden oluşan bir güçtü. Üstelik en önemli yanı da manaya ihtiyaç duymamasıydı.

 

İradelerini kullanıyordu.

 

Üç bin süvarinin gözleri kan çanağına döndü.

 

Kınlarından çekilmiş kılıçlardan farksızlardı, öldürmeye hazır hale gelmişlerdi.

 

Vooooosh!

 

Derken havayı yarma sesi Guido’nun kulaklarına ilişti.

 

Pat!

 

Gece gibi karanlık olan atı kafasını çeviremeden birden yere yığıldı ve Guido’da yere kapaklandı.

 

Pat!

 

Pat!

 

Pat!

 

Düşme ve kırılma sesleri her yerden yükseliyordu, ne olduğunu bile anlamadan binden fazla atlı birden yere yığıldı. Guido atının altında ezildi ve vücudunu manayla koruyamadan acıdan bayıldı. Bayılmadan önce görebildiği tek bir şey vardı.

 

Gökyüzünden bir yağmur gibi yağan okların adamlarını delik deşik etmesiydi.

 

***

 

“Siktir! Neden bu insanlar burada?”

 

Juca süvarilerin teker teker yıkılışını izlerken küfürler etmeden duramadı. Güvendiği dağlara kar yağmıştı. Öfkeden delirmek üzereydi. Süvarilerin ani saldırısının Waterra ordusunu bitirebileceğini düşünüyordu, fakat bir kilometrelik sınıra girdikleri anda birkaç saniye içinde yere düşmüştü.

 

Sinirlenmemesi anormal olurdu.

 

Chris’in cansız bedenine baktı ve tekrardan küfürler etti.

 

“Hay sikeyim, kaçak olarak anılacağıma inanamıyorum!”

 

Öfkeli bir şekilde Chris’in göğsündeki hançeri söktü ve etrafa boğuşma izleriyle, sahte kanıtlarla doldurduktan sonra gecenin karanlığına karıştı.

 

***

 

Dakikalar sonra siyah yeleli bir at 3. Kolordunun kampına vardı. Atın üzerinde oklar yüzünden bir kirpi olmuş genç bir asker yatıyordu, zorlukla tutunduğu atın dizginlerini kampın girişine vardığı anda bıraktı ve attan düştü. Düştüğü anda vücuduna saplanmış oklar kırıldı ve uçları daha derine saplandı, boğuk bir inleme kaçtı ağzından.

 

Kampın girişindeki muhafızlar tedirginlikle yanına koştular. Muhafızların arasında tek kargı taşıyan asker, yerde yatan kişinin yüzünü görünce panikle bağırdı. Bir anda yanında bitiverdi.

 

“Archibald! Ne oldu sana böyle?”

 

Archibald onun sesini duyduğu anda zorlukla gülümsedi ve ağzından çıkardığı kelimeleri, sönmekte olan bir mum ateşi seviyesindeki ses tonuyla iletti.

 

“Pusuya… düştük… okçular… öldü… herkes…”

 

“Ne?!”

 

“Nasıl olur?”

 

Muhafızlar duyduklarına inanamamıştı. Onlar kampın korumasından sorumlu olduklarından Neil’in planı hakkında kısmen bilgi sahibiydiler, diğer askerlerin bilmediği bir şeyi biliyorlardı; bu yüzden sözlerin anlamını biliyordu.

 

Üç bin Kurt Süvarisi ve bir general…

 

Birkaç dakika içinde yok olmuştu!

 

“Hemen generale haber verin!”

 

Kargılı muhafız açık gözlerle boş boş bakan Archibald’ın gözlerini kapattı ve titrek sesine rağmen cesur durmaya çalıştı. Birçok savaşa katılmış olmasına rağmen ilk defa bu kadar yakını olan birisini kaybetmişti, ilk defa ağlayan askerleri anlayabiliyordu.

 

Generaller ve krallar arasındaki savaş yüzünden askerlerin duyguları göz ardı edilirdi genellikle. Fakat bilinmeliydi ki her savaşta en azından binlerce askerin hayatı yok oluyor, on binlerce aile parçalanıyordu. Bir emir, bir hata yüz binlerin hayatına mâl oluyordu.

 

Bu yüzden aklı başında olan hiçbir asker savaşmak istemezdi.

 

Sırf bu yüzden her emirden önce askerler ağlardı. Ne kadar cesur olurlarsa olsunlar, verecekleri kayıplar için ağlarlardı. Ertesi günü göremeyecekleri için ağlarlardı.

 

Üç bin kişilik büyük bir kayıp için herkes ağlardı.

 

Kargılı muhafız dişlerini sıkarak Archibald’ın kanlı bedenine sarıldı. Onun gibi birisi için Archibald deneyime muhtaç bir acemiden farklı değildi. Bu genç yaşında kurt süvarilerine girecek kadar yetenekli bir genç olsa da, o hâlâ gençliğinin baharındaydı. Onun gibi uzun süredir orduda çalışan kişiler için böyle acemiler rehberlik edilmesi gereken evlatlardan farksızdı.

 

Bir muhafız Generale haber vermek için gittikten kısa süre sonra Andreas ve Neil kanlanmış gözelerle kampın dışına geldiler. Andreas’ın gözleri suçlulukla parlıyor, öfkeyle kaynıyorlardı. Yerde yatan genç Archibald’ın delik deşik olmuş vücudunu görünce bir kaplanın evladını kaybetmesi gibi öfkeyle kükredi.

 

“Nicholas! İkimizden birisi ölmek zorunda!”

 

Kimin hatalı olup olmadığı önemli değildi. Kimin ilk saldırıyı yapması da aynı şekilde! Bugün üç bin evlat kaybetmiş bir kaplandan farksızdı. Uzun yıllardır güney bölgesinin generalliğini yapıyordu, kurt süvarilerini kendi elleriyle yetiştirdiği bir birlikti. Her askeri tanır ve severdi, hepsi bir evlattan farksızdı.

 

Onların yenilmeyeceğine güveniyordu.

 

Komutan Yemini olmasa onlara mana tekniklerini dahi öğretmeyi planlıyordu.

 

Fakat bugün bu evlatlarının tamamı bir saldırı da, bir hata sonucu dünyadan göçmüştü. Üstelik sadık generali Guido’da onlara eşlik etmişti.

 

Neil yerde yatan genç bedene bakınca dudaklarını parçalarcasına ısırdı. Bir şeyi yanlış hesaplamıştı, bu yanlış hesap binlerce asker ölerek on binlerce ailenin parçalanmasına neden olmuştu. Fakat yaptığı yanlış hesap neydi?

 

Bu savaşı aylardır planlıyordu. Her planın üzerinden yüzlerce kez geçmişti, aldığı raporları binlerce kez okumuş ve hepsinin doğruluğundan emin olmuştu. Kuzey Kolordusu’ndaki subaylara binlerce gümüş akıtmış, Kılıç Azizi hakkındaki tüm bilgilere erişmek için çok fazla şeyden taviz vermek zorunda kalmıştı.

 

Sadece bir bilgi için bile çok fazla bedel ödemişti.

 

Nasıl hata yapabilirdi?

 

Nereden bakarsa baksın planı kusursuzdu. Savaş katılacak her komutanın kişiliklerinden ailelerine, ailelerinden geçmişlerine kadar araştırma yapmıştı. Hepsinin davranışlarını analiz etmiş ve sonraki hamlelerini tahmin etmişti.

 

Fakat işler nerede yanlış gitmişti?

 

Hatası neredeydi?

 

Birkaç saniyede aklından geçen düşüncelerin haddi hesabı yoktu.

 

“General…”

 

Zorlukla konuşabildi, Andreas’ın gözleri ıslanmıştı ancak sakin kalabiliyordu. İlk defa bu kadar kayıp vermiyordu, fakat ilk defa bu kadar önemli bir kayıp veriyordu. Her ne kadar deneyimleri sayesinde bununla başa çıksa da kimse olmasaydı kesinlikle ağlardı.

 

Andreas ona döndü ve bir şey söylemeden buz gibi gözlerle baktı. Fakat Neil onun gözbebeklerindeki öfke ve suçluluğu görebiliyordu. Öfkesinin büyüklüğü yüzünden kendisini tutmakta zorlandığını görebiliyordu.

 

“Bunu… gizli tutalım.”

 

Diyebildi sonunda, kelimeler ağzından zorlukla çıkmıştı.

 

“Onlara yalan mı söyleyelim diyorsun? Bize güvenen insanlara…”

 

“Yalan söylemeyeceğiz… sadece durumdan haberdar etmeyeceğiz. Aksi takdirde kayıplarımız sadece onlarla kalmayacak. Ayrıca babama mektup yazacağım… Gökyüzü Muhafızları’na ihtiyacımız olacakmış gibi hissediyorum.”

 

Andreas ona bakmaktan başka bir şey yapamadı.

 

“Ben de 4. Kolordudaki ağabeyimden yardım isteyeceğim. Böyle giderse savaşı kazansak dahi şehri ele geçiremeyeceğiz. Lulaterra Sınır Birlikleri, bilerek onları rahat bırakacaktır; savaşın kritik anında bize zarar vermeleri için.

 

“Karun leze afforzef…”


 “Karun afforzef…”

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44439 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr