Bölüm 39: Neil'in Planı

avatar
448 7

Hükümdarın Yolu - Bölüm 39: Neil'in Planı



Martin’in imasını herkes anlamıştı. Kılıç Azizi’nin yüzünde hafif bir gülümseme belirirken, diğerleri Ronald’a bakmaya başladı. Onun ne söyleyeceğini merak ediyorlardı.

 

Ronald ifadesini koruyordu.

 

“Generalin neden bahsettiğini anlıyorum, okçularımızın morali bozulursa üstünlüğümüzü kaybederiz. Sonuçta Waterra uzun mesafeli saldırıları ile ünlenmiş bir krallık, fakat şunu da unutmayın ki büyük taşları öne süreceğiniz zamanlar elbette gelecektir. Okçu birliklerimizi ileri sürmezsek, onları fark etsek dahi toparlanacak zamanımız olmayacak.

 

General, birkaç bölük okçu karşılığında yüzbinlerin hayatını mı öne sürmek istiyor? General eğer dediklerim doğru çıkarsa ve 3. Kolordu gece baskını yaparsa bunun sorumluluğunu üstlenebilecek mi?”

 

Okçuları ileri sürmenin çok büyük bir dezavantajı vardı, Waterra gibi elit okçu birliklerine sahip krallıklar okçularının odaklarını gereksiz muharebeler için harcarsa moral düşüşü yaşanırdı. Disiplin bozulur ve okçuların gücünde ciddi bir düşüş yaşanırdı. 3. Kolordunun gece baskınını karşılamak için gece boyunca uyumamaları gerekiyordu, bu da ertesi gün ekstra yorgun olacakları anlamına geliyordu.

 

Orduda Yüksek Büyücüler olmadığından elit okçular hayati önem taşıyordu.

 

Martin hafifçe gülümsedi.

 

“Bu senin sorumluluk alacağın anlamına mı geliyor? Böyle bir şeyin kefaretini ödeyebilir misin ki?”

 

“Daha büyük hataların kefaretini dahi ödeyebileceğimden emin olabilirsiniz.”

 

“İyi o zaman! İlk gün, gece baskını olmayacağından eminim, sonuçta karşı tarafın askerleri bir hayli yorgun ve dinlenmeleri gerekiyor. Ayrıca Okçuları korumak için kendi birliğimden bir bölük göndereceğim. Fakat…”

 

Herkes ona baktı ve söyleyeceklerini merak etti.

 

“Hatalıysan kafanı alırım.”

 

Boom!

 

“Sen!”

 

Kılıç Azizi bir anda gözlerini açtı ve ölümcül bir ifadeyle Martin’e baktı. Bu sikik aptal onun önünde böyle şeylerden bahsetmeye cüret mi ediyordu? Beyaz kılıcına uzandı.

 

Martin ona baktı ve omuz silkti. Cornelius ve Kont Beffet arkasında olduğundan ondan korkmuyordu, bırak onu; bir dük karşısında olsa dahi korkusuzca durabilirdi. Çünkü Zulu Dükü, Kont Beffet ve Marki Cornelius’un karşı duramayacağı kimse yoktu.

 

“Bu sence de biraz abartı değil mi?”

 

Ronald kaşlarını ilgiyle kaldırırken sordu. Carl’ın söylediği gibi buradaki tek rakibi Martin’di. Onu da her an bitirebilirdi ancak doğru zamanın gelmesini bekliyordu.

 

“Yüzbinlerce insanın hayatından bahsediyorsak ucuz bile… Kuzey Kolordusu her gün on binlerce gümüş harcıyor, bunların %35’i sadece elit okçuların ihtiyaçlarını karşılıyor. Bu kadar büyük bir para krallığın hazinesinden çıkıyor. Senin değersiz kafan, krallığın hazinesiyle eşdeğer değil.”

 

“Hayır, ondan bahsetmiyorum.”

 

Ronald konuşunca Martin onun gözlerine odaklandı.

 

“Anlaşmalar eşit değerde maddelerden oluşur, sen yanılırsan bir şey olmayacak ama ben yanılınca hayatımdan mı olacağım? Beni aptal mı sanıyorsun? Benim de bir şartım var.”

Martin omuz silkti. En fazla ne olabilirdi ki? Onların tarafına geçmesini mi isteyecekti? Her neyse o kadar da önemli değildi. Sonuçta kazanan kendisi olacaktı. Fırsat varken bunu onun kafasını almak ve üstlerine hediye etmek için kullanmalıydı.

 

“Ne istiyorsun?” diye sordu.

 

Ronald hafifçe gülümsedi ve Martin’in yüzünü işaret etti.

 

“Kafanı.”

 

***

 

Waterra komuta çadırını andıran bir atmosfer Hardbane komuta çadırını da kaplamıştı. Andreas gerginlikten parmağını masaya vuruyordu. Masanın bir ucunda kendinden emin gülümsemesiyle ona bakan Neil’e döndü.

 

“Bundan emin misin?”

 

Resmiyeti bırakmıştı, savaşta en yetkili kişi oydu. Ona karşı saygılı olmak zorunda değildi.

 

“Tabii ki, Kılıç Azizi gururlu birisidir. Yanındaki generaller olmasa büyük ihtimalle çoktan saldırırdı, fakat generaller onu tutuyor olmalı.”

 

“Böyle olsa bile…”

 

Andreas tereddütlüydü. Neil planları doğrultusunda ilerlerse sıkıntı yoktu, fakat ya ilerlemezse? O zaman ne olacaktı? Böyle bir şey ordularında büyük bir paniğe ve birlik kaybına neden olacaktı. Üstelik planlarını gerçekleştirebilecek askerler elit askerlerdi.

 

Neil sarksatik bir gülümsemeyle elini salladı ve Andreas’ın gözlerine baktı. Bir tilkinin kaplanın gözlerine bakması gibiydi.

 

“Bana güvenin. Onların istekleri doğrultusunda hareket ediyor gibi görüneceğiz, askerlerimiz yorgun ve bitik durumda değil mi?”

 

“…”

 

Çadırdaki generaller istekleri dışında bir gülümseme gösterdiler. Askerleri kesinlikle yorgun ya da bitkin durumda değildi, hepsi basit bir oyundan ibaretti.

 

Yoksa neden onlardan daha yakın olmalarına rağmen sınırına WAterra’dan daha geç varsınlar ki?

 

Askerler buraya gelirken birçok kez dinlenmişti ve masraflardan kaçınmadan moralleri üst düzeyde tutulmuştu, bu birçok ülkenin başa çıkamayacağı büyük bir masraf olsa da.

 

Andreas kafasını eğdi. Ne düşündüğünü anlamak pek mümkün değildi. En sonunda kafasını kaldırdı ve saldırıdan sorumlu olacak generale döndü.

 

“Guido, üç bin Kurt Süvarisi’ni al ve Neil’in planını uygula.”

 

“Anlaşılmıştır!”

 

“Walfried.”

 

Guido’nun yanında duran bodur adama döndü.

 

“Emrinizdeyim general.”

 

“Waterra gözcülerini halletmek için bir takım göndereceksin. Olabildiğince sessiz ve gizli olmayı unutma, gerekirse Waterra gözcülerinin kılığına girip sahte rapor verin.”

 

“Anlaşıldı.”

 

“Meinolf askerlerin iyice dinlenmesini sağla, yarın sabaha doğru sert bir çarpışmaya gireceğiz. Kılıç Azizi bu aşağılanmayı kaldıramayacaktır, elindeki tüm kuvvetleri intikam almak için ileri sürecektir.”

 

Her gün yüzbinlerce gümüşün harcandığı bu seferi olabildiğince erken bitirmeleri gerekiyordu, bu yüzden Kılıç Azizi’ni yemlemeleri gerekiyordu. Neil ve Andreas tilki ve kaplandı, bu savaşı ikisi yönetecekti.

 

 “Willibert, çevredeki her göle bir takım göndermeni ve oraları kontrol altına almanı istiyorum. Düşmanın su kaynaklarını ele geçirirsek daha fazla dayanırız, olabildiğince gizli olmayı unutmayın.”

 

“Anlaşılmıştır.”

 

“Gece yarısı en azından bir tümen yok etmenizi istiyorum, herkes görevini layıkıyla yerine getirdiği müddetçe bir sıkıntı yaşanmayacaktır. Düşman, bizden daha fazla kaynağa sahip olmakla kalmıyor, aynı zaman da oldukça güçlü olan Kılıç Azizi’ne de sahipler. Onları yenmek için elimizden geleni yapmak zorundayız, halkımız için bunu yapmak zorundayız.”

 

Andreas’ın sözleri bittikten hemen sonra Neil söze girdi.

 

“Gece baskını, Moonolsaaca¹ en tepeye vardıktan üç saat sonra herkes dikkatini yitirdikten sonra gerçekleştirilmelidir. İkmal hatlarını kontrol altına almak önemli, unutmayın ki sadece biz rüşvet vermiyoruz. Savaş için harcadığımız paranın haddi hesabı yok, aylardır bu savaş için plan yapmaktayız ve sonunda beklenen an geldi.

 

Lulaterra’nın sınır birlikleri Waterra Sınır Ordusu’nu oyalıyorken elimizdeki fırsatı değerlendirmeliyiz.”

 

 

Tüm generaller Neil’in söylediklerini onaylarcasına kafa salladılar, krallık bu sefere çok fazla para ve kaynak harcıyordu; bunu ne olursa olsun kazanmalıydılar. Mortling kalesini ele geçirmeliydiler, böylelikle kuzeyin en kritik kalesini ele geçirmiş olacaklardı.

 

Ondan sonrası sadece zaman meselesiydi. Ele geçirdikleri kaleyi temel alacak işgalleri çevresindeki tüm tahıl alanlarını ve kaynakları kaplayacaktı, Waterra’nın bol kaynaklarını ele geçirmeleri elzemdi. Açlıktan her gün yüzlerce insanın öldüğü güney Hardbane’ni ferahlatmanın tek yolu buydu. Krallık kaynaklarını dağıtabilecek kadar zengin değildi.

 

Geriye sadece fethetmek kalıyordu.

 

“Neil’in söyledikleri doğru! Başarısız olma seçeneğimiz yok! Herkes görevinin başına geçebilir! Askerlerin rahatlamalarına izin vermeyin!”

 

Mhiserez eseh!²”

 

Elini masaya vurdu ve tüm gücüyle kükredi.

 

“Nijezreleze eseh!³”

 

Generaller onun ardından kükredi.

 

***

 

Moonolsaaca¹ : Shinrae Kutsal Yazıtları’nda Ay kelimesinin karşılığı. Generaller ve memurlar şans getirmesi için Ay’a bu isimle hitap ederler. Aynı zaman da Gökyüzü Mitolojisi’ndeki Ay Tanrıçası’nın ismidir.

 

Mhiserez eseh²: “Halkımız için!” Zafer Tanrıçası Shinrae’nin Kayıp Savaş’ta Kanatlı Zafer Ordusu’nu ileri sürerken attığı savaş narası. Antik Gökyüzü Dili’ndedir ve sadece üç krallığın soyluları ve üst kesimleri tarafından bilinir. Aynı zaman da kraliyet ailesinin kutsal dilidir.


Nijezreleze eseh³: “Majesteleri için!” Zafer Tanrıçası Shinrae’nin Şövalyesi Şans Tanrısı Withar’ın, Zafer Tanrıçası için kendisini feda etmeden önce söylediği bir cümledir. Efendisi için kendini feda etmekten çekinmeyecek askerlerin sıklıkla kullandığı bir deyimdir. Antik Gökyüzü Dili’nde olsa da askerler arasında oldukça popülerdir.

 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44447 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr