Bölüm 36: Karanlık Semanın Altında (VI)

avatar
430 4

Hükümdarın Yolu - Bölüm 36: Karanlık Semanın Altında (VI)



“Paladin mi…?”

 

Altuni saçlı adam büyümüş gözlerle Carl’a baktı. Bu adamın kimliğini nasıl bildiğini sormak istedi ancak ağzını bir daha açamadı.

 

“Kullandığın kutsal büyü, Mucizevi Ölümün Şafağı’na sahipsin. Şafak Kilisesi’nin iç kesimleri dışında kimse bunları kullanamaz. Tabii… Papa tarafından kutsanmış bir Paladin değilsen.”

 

Carl kaşlarını kırıştırdı ve genç adamı daha dikkatli inceledi. Önceki hayatında hatırladığı hiçbir figüre benzemiyordu, büyük ihtimalle krallık ve kilisedeki iç çatışmalarda yitip gitmişti. Önemsiz bir figür olduğu kesindi ancak ne olursa olsun Lulaterra’nın bir soylusu ve Şafak Kilisesi’nin bir Paladin’iydi. Bu iki güç kesinlikle onu Waterra’ya yâr etmeyecekti.

 

Şafak Kilisesi sadece kendi tanrısını gerçek olduğuna inanan küstah aptallarla doluydu, bir Paladin önemsiz bir birlik tarafından esir alındığını öğrendiklerinde bunu fırsat bilip, etkilerini yaymak için ellerini Waterra’nın iç kısımlarına uzatabilirdi.

 

Bu da gelecekte istenmeyen sonuçlar yaratabilirdi.

 

“Engizisyon Mahkemesi’ni bildiğini düşünüyorum, genç adam.”

 

Carl’ın konuşmaya başladığını duyan altuni saçlı adam gözlerini onun yüzüne sabitledi. Sakin ifadesi bir okyanus kadar durgundu, gözleriyse bir sabah güneşi kadar ferahlatıcı bir parlaklığa sahipti.

 

Altuni saçlı adam kafasını hızlıca sallayarak bildiğini gösterdi. Engizisyon Mahkemesi ile Ebedi Tan Kilisesi rakipti, bunun sebebiyse güç çatışmasından başka bir şey değildi. İki oluşum da etkilerini yaymak için diğerinin yok olması gerektiğine inanıyordu.

 

Kıta dışarıdan bakıldığında huzurlu gibi dursa da ufak bir kıvılcımda patlayacak petrolle dolu bir odadan farksızdı.

 

“Krallık mahkemeden bir Yüksek Büyücü gönderecek. Senin kiliseden olduğunu anlaması için bir bakış atması yeterli olacaktır. Lulaterra’da bir kont olduğunu söylemiştin. Senin için güzel bir anlaşmam var.”

 

Altuni saçlı adamın gözleri ilk cümleden sonra korkuyla doldu. Ebedi Tan Kilisesi’nden olduğu öğrenilirse onları aşağılamak için kafasını almak isteyecek çok fazla kişi vardı. Üstelik sınırlı sayıda olan bir Paladin olması da işin içine girerse… Ölmesi en iyi seçenek olurdu.

 

Ne var ki ölmeyi hiç istemiyordu.

 

Bu yüzden son cümleyi duyunca sevinmişti. Bu adamın onu teslim etmek istemediğini anlayabiliyordu, bir çıkış yolu vardı!

 

Carl yumuşakça iç çekerken geriye yaslandı ve gözlerini yumdu.

 

“Seni serbest bırakacağım.”

 

Altuni saçlı adam sevinçten havaya uçmak üzereydi.

 

“Fakat…”

 

Bundan sonra söyledikleri kaşlarını kırıştırmasına neden oldu. Öyle derindi ki bu kırışma, alnındaki damarlar yırtılacaktı.

 

“Kabul… ediyorum…”

 

Ne olursa olsun canı her şeyden çok daha değerliydi.

 

***

 

Sabah vakitlerine doğru kamptaki her yer tamamen kontrol altına alınmıştı. Kölelerin durumu kontrol edilmiş ve prangaları kırılmıştı, aynı zaman da çevredeki tüm maden ocakları kontrol edilerek kaçak olmadığına emin olunmuştu.

 

Tüm bunlar yapılırken gözlem kulelerinden gözüken bir kafile, ufukta belirmişti. Onlarca kişiden oluşan şövalye birliği, bir at arabasının önderliğinde kampa geliyordu. Kampın girişine geldiğinde Bulut Muhafızları’nın büyük çoğunluğu onları karşılamak için dışarı çıktı ve saygıyla arabaya merkez bölgeye kadar eşlik ettiler.

 

Engizisyon Mahkemesi kralın bile karşı çıkamayacağı dev bir güçtü. Sapkın suçluları avlamak için kurulmuş bir organizasyon olsa da güç bakımından bir devden farksızlardı. Onlara gereken saygı gösterilmediğinde yargılanmamaları imkansızdı.

 

Buna kontta dahildi.

 

At arabası merkez bölgeye kadar beyaz zırhlı şövalyeler eşliğinde geldi. Tom garip bir ifadeyle yönetici binasından çıktı ve at arabasını karşıladı.

 

At arabası durunca şövalyelerin kaptanı gibi gözüken bir adam, beyaz atından inip at arabasının kapısını açtı.

 

Tom şövalyenin vücudundan yayılan aurayı hissettiğinde kemiklerine kadar ürperdi. Bir takım kaptanı olan kendisinin aksine bu adam hiçte acemi değildi, çarpışırlarsa birkaç saniye ayakta durabileceğini sanmıyordu.

 

“Amanın~ Böyle ücra köşelere gelmeyeli ne kadar oldu?”

 

At arabasının zengin döşemelerinden zarif bir ayak çıktı ve toprakla kaplı zemine bastı. Çift Kuyruklu Siyah Tilki’nin derisinden yapılmış, ince mor çizgileri ve ipleri buluna bir botla kaplıydı ayakları. Mor eteği zarif bacaklarını örtüyordu.

 

Şövalye elini uzattı ve kadının inmesine yardımcı oldu.

 

Kısmen kısa, gece gibi siyah saçları vardı ve aynı şekilde siyah kukuletalı bir cüppenin içinde olmasına rağmen düzgün bir fiziğe sahipti, herhangi bir yerde fazladan yağ yoktu; bacakları oldukça uzundu ve karanlık tarafından gölgelenmesine rağmen yüzünün çok güzel olduğu kesindi.

 

Bu tarz bir vücut büyücüler arasında nadiren karşılaşılabilecek cinstendi. Pek belli olmasa da birebir savaşlardaki en uygun vücut türü buydu, esnek ve patlayıcı güç bakımından zengin. Kadının zarif vücuduna rağmen gücü görmezden gelinemezdi, saf fiziksel güç bakımından.

 

Tom saygıyla ona eğildi ve arkasındaki herkes bunu takip etti.

 

Simsiyah bir cüppe giyiyordu, klasik büyücülerden farksız bir cüppe gibi görünse de deneyimli kişiler üzerine kazınmış büyüleri fark edebilirdi. Üstünde gözle görülebilir bir silah yoktu, sadece elinde siyah renkli bir büyücü asası vardı, sıradan büyücü asaları ile aynı gözüküyordu.

 

“Yüksek Büyücü Victoria’yı selamlarız, gelişiniz bizi onurlandırdı.”

 

Tom aceleyle ileri çıktı ve tekrardan kafasını eğdi. Açıkçası kadını görünce şok olmuştu, bunun sebebi güzelliği veyahut genç oluşu değildi; kimliğiydi.

 

Yüksek Mahkeme Büyücüsü Victoria Allura Tenebris, aşağı kıtanın potansiyel sahibi büyücülerin başını çeken büyük bir dahi, Engisizyon Mahkemesi’nde bir Juri yetkisine sahip ve aşağı kıtanın Engisizyon Elçisi olan Yüksek Mahkeme Büyücüsü Lilith Tenebris’in kız kardeşiydi.

 

Krallıktaki gücü bir marki ile eş değerdi.

 

‘Onun kadar önemli birisi neden buraya geldi ki?’

 

Tom bunu sormak istedi ancak ağzını kapalı tuttu. Her ne kadar kafalarına göre davranamayacak olsalar da kafasını alsalar dahi onun için harekete geçecek birisinin olacağını düşünmüyordu.

 

‘Ve Allura lakabına sahip, Kırmızı Cüppeliler ile ne ilgisi var?’

 

Kırmızı Cüppeliler Topluluğu, kıtadaki en büyük topluluklardan birisiydi ve sadece çekirdek üyelere ‘Allura’ ünvanını bahşederdi. Bu ünvanla, Kırmızı Cüppeliler’in Ünvanlı Büyücü dedikleri seviyeye yükseliyor ve eşsiz nimetlerden faydalanabiliyordu. Aşağı kıtada bu ünvana sahip insanların sayısı iki haneyi geçmezdi.  

 

Bir Mahkeme Büyücüsü olarak Kırmızı Cüppeliler ile işbirliğinde olması yasaktı. İki topluluk sürekli bir çatışma içindeydi ve Büyü Kuleleri arasındaki savaşta birbirlerine karşı durmuşlardı. Her ne kadar aynı amaç doğrultusunda hareket etseler de.

 

“Amanın~ Bir Bulut Muhafızı, genç olmasına rağmen takdire şayan bir gücü var. Kont Staler’in bu kadar kuvvetli olmasına şaşmamak gerekiyor, bir genç bile bu güçteyse birliğin geri kalanını düşünemiyorum.”

 

Victoria hoş bir kıkırdamanın ardından bir anda gülmeyi kesti ve soğuk bir şekilde Tom’un arkasındaki köle ordusuna baktı. Hepsi kafasını yere koymuş, ona doğru secde ediyordu. Onlara göre büyücüler tanrılar tarafından gönderilmiş elçilerden farksızdı.

 

“Şunları götürün buradan, midemi bulandırıyorlar.”

 

“Emredersiniz leydim.”

 

Tom hızlıca kafasını salladı ve birkaç muhafıza ‘köleleri’ askerlerin yatakhanesine götürmelerini söyledi. Yüksek Büyücüler çok kibirli kişilerdi, sıradan köylülerin kendilerini kirlettiğini düşünerek öldürdükleri bile olurdu.

 

Bu kişiler büyücüler arasındaki soylular gibilerdi. Sıradan büyücülerin bakmakla yetinebileceği kişiler, karşılarına çıkmaktan dahi korkacakları kişiler…

 

Muhafızlar ‘köleleri’ gönderdikten sonra Victoria ağzını şapırdattı ve yanında bir heykel gibi duran beyaz şövalyeye döndü.

 

“Folkes, ne yapmak gerekiyorsa hallet de gidelim buradan. Kanıtları toplamakla başla ve esirleri ziyaret et, Cornelius ve Beffet’i bitirebilirsek işimize gelir. Her şeyi al ve direnmelerine izin verme, Mahkeme tarafından yargılama yetkisine sahipsin.”

 

“Evet, efendim.”

 

Yanındaki şövalye kafa salladıktan sonra Tom’a baktı. Bu sırada Victoria onları umursamadan etrafta dolaşmaya başladı. Burası bir kamp alanı olduğundan çeşitli büyü tuzakları mevcuttu, ayrıca önceden bir canavar kabilesinin yaşam alanıydı; bu da çok ilginç şeylerle karşılaşma ihtimali olduğunu gösteriyordu.

 

Victoria görevini başkasına kakaladıktan sonra duvarlara gitti ve büyü sembollerini inceledi. İlgisini çeken az şey vardı ve semboller bunlardan birisiydi, doğanın kanunlarını şekillendirebilen bu garip gücü çok merak ediyordu.

 

“Hm?”

 

O sırada bir şey hissetmiş gibi arkasını döndü ve onlarca metre ötedeki dört katlı bir binaya baktı. Binanın en üst katında karanlıkta bir çift altın renkli göz parlıyordu. Çehresi karanlıktı ve kız mı erkek mi anlaşılmıyordu, fakat gözlerde onu yutmak isteyen bir kara delik gibiydi.

 

Victoria gözlerin derinliği karşısında mest oldu. Bu tür gözleri sadece ablasında görmüştü.

 

“Sanırım, ilginç bir şeyle karşılaştım!

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44447 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr