Bölüm 35: Karanlık Semanın Altında (V)

avatar
430 5

Hükümdarın Yolu - Bölüm 35: Karanlık Semanın Altında (V)



Kamptaki savaş hızlıca bitmişti ve dışarıdaki savaşta sona gelmişti. Ateş Köpeği askerleri yavaşta Bulut Muhafızları tarafından bastırılırken kapıdan bir takım fırlayıp askerlerin işini birkaç saniye içinde bitirdiler.

 

Charles derin bir nefes alırken bir şey sürükleyerek merkez bölgeye giren Tom’a baktı. Tüm her yeri kanla kaplanmış Tom, elinde bir bedenle merkeze doğru yürüyordu. Charles onun elindeki adamı görünce hafifçe gülümsedi.

 

“Kaptandan beklendiği gibi, Yüksek Şövalyelerin gücüne eriştikten sonra çok fazla güçlendi.”

 

Birkaç Bulut Muhafızı onun ciddi ifadesine bakarken kıkırdadı. Hiçbir şey olmamış gibi sakindiler, sanki Ateş Köpeği askerlerini öldürmek onları zorlamamıştı.

 

“Hızlıca toplanın! Carl sizi çağırıyor!”

 

O sırada Raphael karanlıkta belirdi ve tüm kamp alanına yayılan güçlü sesiyle bağırdı. Muhafızlar onun ne demek istediğini anladı ve hızlıca kölelerin yaşadıkları yatakhanelerin kilidini kırdılar. Aynı zaman da merkez bölgedeki meydan da korkmuş halde duran zavallı köleleri de kontrol altına alıp yönlendirdiler.

 

Bir süre sonra Carl, Cotton ile birlikte meydana geldi ve onun yarı ölü bedenini Tom’un önüne attı. Aynı zaman da elindeki kalın defteri de uzattı.

 

“Kontun işine yarayabilecek bir şey.”

 

Tom onun elindeki deftere bakarken heyecanlıydı, defterin ne olduğunu bir bakışta anlamak basitti.

 

“Teşekkürler, Carl.”

 

“Önemli değil. Tüm savaşçıları topladınız mı?”

 

“Evet, hepsini bir odaya tıkadık. Buna Anka Kuşu Şövalyesi de dahil… Ayrıca garip büyüler kullanan bir elemanı kaçarken kıstırmışlar, eleman ağır yaralı ve tutsak halde. Onu ayrı bir odaya koydum.”

 

Carl kafasını sallayarak onayladı. Şafak Kilisesi’nin olayın içinde olması işleri çok daha kötü hale getirmekle kalmamıştı, olayı büyüterek kârlarının en aza inmesine neden olmuştu. Marki’nin bundan kurtulma olasılığı daha da artmıştı.

 

“O elemanın kim olduğunu biliyor musun? Charles adamın büyüsünü çok kolay bir şekilde kırdığını söyledi, fakat, sen daha bir şövalye bile değilsin. Belli ki onun bildiği büyü hakkında büyük bir anlayışa sahipsin, söyle bana Carl; kimsin sen? İlki garip okçuluk tekniğin, ikincisi eşsiz mızrak tekniğin, ayrıca köle kampını da biliyordun. Şimdi de yüksek seviyeli bir büyüyü bozabildin. Ne kadar düşünürsem düşüneyim inanılmaz. İnanılmaz ancak aynı zaman da şüpheli de…”

 

Carl onun sorularını anlıyormuşçasına gülümsedi ve onun omzuna hafifçe vurdu.

 

“Tom, geleceğin çok parlak. Düzgün bir eğitim alırsan Büyük Şövalye olman dahi mümkün, kendini zorlarsan ve ölümüne eğitim alırsan belki Kutsal Şövalye bile olabilirsin. Nasıl bu kadar güçlü ve bilgili olduğumu merak ediyorsan, sana bir çift sır vermek istiyorum.”

 

Tom kaşlarını çatarak kulağını ona yaklaştırdı, ne söyleyeceğini merak ediyordu.

 

“Silah kullanımıyla ilgili şöyle bir şey diyeceğim sana; “Ev sahibi olmaya cüret etmeyiz, misafir olmayı yeğleriz. Bir santim gitmeye cüret etmeyiz, geri adım atmayı yeğleriz.” Bunun anlamını anladığın anda önüne yeni bir kapı açılacak.”

 

“Ne demek istiyorsun?”

 

Tom’un kafası karışmıştı, Carl’ın söylediği kelimelerde bir şey saklı olduğunu biliyordu ancak ne olduğu hakkında bir fikri yoktu.

 

“Herkesin kendine ait bir yolu vardır, sana önderlik etmek bana düşmez; ben sana gitmen gereken yönü göstermekten ileriye gidemem. Nasıl gideceğin senin istencine kalmış.”

 

Dedikten sonra Tom’un yanından geçip gitti, Tom ise sorularını unutmuş bir şekilde boş boş bakıyordu. Kafası allak bullak olmuştu. Carl’ın kelimelerinin arkasında saklanan manayı anlamaya çalışıyordu fakat bir şey söylediğini anlamasına rağmen ne söylediği anlamamıştı.

 

Ne demek istiyordu?

 

Ve neden demişti?

 

Kafa yormak için zamanı yoktu, vücudunu silkti ve kafa karışıklığından uyandı. Hızlıca duyularını geri kazandı ve muhafızlara emirler yağdırmaya başladı. Şimdilik düşünse bile anlamayacağı anlamlı kelimelerdi, bunları anlamak için zaman geçmeliydi.

 

Carl meydan da toplanmış köle sürüsüne baktı.

 

Her türden insan ellerine bağlanmış kara zincirlerle bırakılmıştı. Bir deri bir kemik bu insanlar, sadece hayatta kalacak kadar besleniyordu, çocuklar, yaşlılar ve hamile kadınlar; eksik bir şekilde bağlanmıştı.

 

Sayıları bin civarıydı. Birçoğunun gözlerinde yaşam arzusu bulmak imkansızdı. Carl kurumuş dudaklarını ıslattı ve çok kirli ancak sevimli bir çocuğun saçlarına uzandı.

 

Çocuk korkuyla geriye sindi ve bir kadın çocuğu arkasına alıp kötü kötü Carl’a baktı.

 

Carl gözlerini kölelerin üzerinde gezdirirken hepsine tek tek baktı.

 

“Merak etmeyin, zarar vermek gibi bir amacım yok.”

 

Dese de köleler birkaç adım gerilemekten başka bir şey yapmadı. Onların durumunu görünce Carl omuz silkti ve arkasını döndü. Kim bilir ne kadar acı çekmişlerdi ki insanlardan bu kadar uzak duruyorlardı?

 

“Kraliyet Denetçileri en azından bir Yüksek Mahkeme Büyücüsü gönderecektir, endişelenmenize gerek yok. Kötü adamlar hak ettikleri cezayı alacak.”

 

Carl bir kez daha arkasını dönmeden zindanlara doğru yola koyuldu. Arkasından yükselen hıçkırıkları ve ağlama seslerini duyabiliyordu.

 

‘Yüksek Mahkeme Büyücüleri… krallığın içinde büyüyen başka bir parazit. Kıtadaki en güçlü büyücü topluluklarından birisi.’

 

Her büyücünün bir hedefi olurdu. Bu hedefler Kırmızı Cüppeliler ya da Beyaz Cüppeliler topluluğuna girmek olurdu genellikle. Fakat çok daha yetenekli olanlar, değerini kanıtlayanlar bu topluluklar ile uğraşmak yerine direkt olarak Engizisyon Mahkemesi’ne katılıp, Yüksek Mahkeme Büyücüleri arasına katılmayı amaçlıyordu.

 

Engizisyon Mahkemesi kıtadaki huzuru sağlamakla görevli, krallıklardan ve imparatorluklardan bağımsız bir oluşumdu. Güçleri çok fazlaydı ve birkaç oluşum dışında onlara kafa tutabilecek bir oluşum yoktu.

 

Waterra gibi ortalamanın üzerindeki bir krallıkta bir şubeleri vardı ve bu direkt olarak krallığı denetlemek için gönderilmişti. Aşağı kıtanın tüm denetimini sağlayan Yüksek Mahkeme Büyücüsü Lilith Tenebris, Waterra şubesinden yönetiyordu aşağı kıtayı. Bu yüzden Waterra büyü teknikleri açısından diğer üç krallığa kıyasla daha gelişmişti.

 

Carl birkaç muhafızla birlikte esirlerin tutulduğu yere, zindana gitti. Onlarca adamın diz çöktüğü kanlı görüntü insanların görmek isteyeceği bir manzara değildi, fakat Carl bunu umursamadan turuncu saçlı adama ve altuni saçlara sahip yakışıklı kişiye baktı.

 

“Onları farklı bir odaya taşıyın lütfen, ayrıca ölmelerine izin vermeyin.”

 

Altuni saçlı adam sertçe hırpalanmış olsa da yaraları ölümcül değildi, fakat aynısı turuncu saçlı adam için söylenemezdi. Adamın kolu garip bir açıyla bükülmüştü, tüm vücudunu kaplayan kılıç yaralarıyla hayatta kalması bile bir mucizeydi.

 

Bulut Muhafızları emri sorgulamadan ikiliyi yakaladılar ve başka bir odaya çektiler. Carl ise Ateş Köpeği birliğinin kalan askerlerine bakarak hafifçe mırıldandı.

 

“Ateş Köpeği Birliği’nin askerleri için kurtuluş olabilir, Ronald’ı ve Kont Staler’i takip edin. Size Lucas ve Issac’ten çok daha iyi davranacaktır.”

 

Lucas Campbell von Cornelius markinin tam adıydı.

 

Vücudundaki yaraların diğerlerine kıyasla daha fazla olduğu bir adam sakin gözlerle Carl’ı süzmeye başladı, Carl ona baktı ve yumuşak bir gülümseme gönderdi.

 

“İhanet etmemizi mi istiyorsun?”

 

Carl onun titrek sesine karşın buz gibi bir sesle karşılık verdi.

 

“İhanet ettiğinizi düşünmezseniz ihanet etmezsiniz, buna hayatta kalmak için her şeyi yapmak deriz. Ve bilin ki onlar sizin yerinizde olsa tereddüt etmeden hayatınızı masaya sürerlerdi. Buna göre karar vermeniz daha iyi… Bilirsiniz, hâlâ on büyük birliğe yakınsınız. Isaac gibi bir aptalı takip etmek yerine potansiyel sahibi birisini takip etmek, güzel anlaşma.”

 

Adam Carl’ın sözlerine yumuşakça iç çekerek cevap verdi.

 

“Bunu düşüneceğiz, bazılarımızın ailesi var; onların ölmemesi gerekiyor.”

 

“Bunu Tom’a ve muhafızlara ileteceğim, fevri hareketler yapmadığınız sürece öldürülmeyeceksiniz. En azından bizim elimizde… Krallığın eline geçtiğiniz anda ölüme hazır olun.”

 

“Teşekkür ederiz.”

 

Adam Carl’ın demek istediğini anlayınca kafasını eğdi ve derin düşüncelere daldı, Carl zeki bir adamla karşılaştığını fark edince gülümsedi ve oradan ayrıldı.

 

O gittikten sonra zindan karmaşaya düştü. Her taraftan sesler yükselmeye başladı ve kafa şişirmeye başladı.

 

***

 

Bir odada sandalyeye bağlanmış iki adam yavaşça ısınan vücutları yüzünden gözlerini açmak zorunda kaldı. Yorgunluk zihinlerine vurmuştu, yaraları kontrol altına alınsa dahi acıları hâlâ duruyordu. Altuni saçlı adam sıkıca bağlanmış vücudunu fark edince çırpınmaya başladı. İpleri ve sandalyeyi kırmaya çalıştı ancak gücünü toplayamadı.

 

“Bırakın beni! Benim kim olduğumu biliyor musunuz? Ben Kontum! Ben büyük bir kontum! Babam sizi ödüllendirecektir! Bırakın beni!”

 

Kaçmaya çalıştı ancak çabaları sonuçsuz kaldı.

 

O sırada ikili karşılarındaki sandalyede, masanın diğer ucunda, oturan kehribar gözlü genci fark etti. Gencin yakışıklı yüzünde duyguya rastlamak mümkün değildi, altın kehribar gözlerinin karşısında kendilerini güçlü hissetmeleri de aynı şekilde.

 

Altuni saçlı adam onun gözlerini görünce titremesine engel olamadı.

 

Carl geriye yaslandı ve onun gözlerine baktı.

 

“Söyle bakayım, bir Paladin’in burada ne işi var?”  







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44429 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr