Bölüm 29: Bulut Muhafızları

avatar
469 7

Hükümdarın Yolu - Bölüm 29: Bulut Muhafızları



Carl ve Ronald karargahtan ayrıldıktan sonra şehrin uzak köşesindeki bir tavernaya geldiler. Taverna St. Saeno sokağının sonunda yer alıyordu, bu kısım devasa surlara çok yakın olduğundan karanlık ve ıssızdı. Ancak buna rağmen sokakta içkili insanlar vardı, esrarlı adımlarla etrafta dolaşıyorlardı.

 

Merdiven altı tavernalarına benzeyen binanın asil Bulut Muhafızları’na ev sahipliği ettiği halk tarafından bilinseydi, tüm şöhretleri bir anda yok olurdu.

 

Carl hafifçe gülümsedi.

 

‘Onların düşündükleri kadar asil ve ahlaklı olmadıklarını bilmiyorlar.’

 

Ronald tavernanın kısmen alacalı ağır kapısını açtı ve içeriye girdi. Carl’da onu arkasından takip etti. Kapıyı geçtikten sonra görülen alan dışarısının karanlığı ve ıssızlığının tam tersiydi. Duvarlar temiz ve ince işlemeleri olan bir broş kadar güzeldi, tarzı oldukça temiz ve canlandırıcıydı; güzelliğine hayran olmamak elde değildi.

 

İri yarı adamlar ellerindeki devasa bira kadehlerini tokuşturuyordu. Atmosfer bir taverna için oldukça sessizdi, onlarca farklı adam biralarını içerken sadece birkaçı konuşuyordu. Diğerleri buz gibi ifadelerle su içiyormuş gibi biraları kafalarına dikiyordu.

 

Ancak Ronald ve Carl kapında girdiği anda atmosfer bir anda değişti. Tavernadaki tüm gözler bir anda onlara döndü ve adamlar binlerce kez yapmış gibi bir anda diz çöktüler.

 

“Efendiyi selamlarız!”

 

Ronald elini sallayarak kalkmalarını söyledi. Bulut Muhafızları direkt olarak konta bağlı özel bir birlikti, bundan dolayı kendisine bu kadar saygılı olmak zorunda değillerdi. Ancak ne kadar görürse görsün bu kadar güçlü adamlar tarafından saygı duyulmak hoşuna gidiyordu.

 

Ronald içerideki askerleri inceledi. Büyükbabasının zarafetini taşımıyorlardı, aksine bir muhafızdan çok dağ haydutlarını andırıyorlardı.

 

Fakat hepsinden yükselen azure aurayı görünce içi titredi. Buradaki en güçsüz aura bile ondan daha kuvvetliydi.

 

‘Sonuçta hayatlarını savaşla kazanıyorlar, kont tarafından özel olarak eğitilmiş köleler.’

 

Carl iri yarı adamları incelerken gözleri tezgahta bir köşede hafifçe uyuklayan genç adamın üzerinde durakladı. Adam yirmili yaşların ortasında gözüküyordu, etrafında çok naif bir aura vardı. Lakin dikkatli bakıldığında bunun bir maske olduğunu görebiliyordu.

 

‘Kaptanları o demek. Bulut Tanrısı Formasyonu’nun anahtarı o…’

 

Bulut Tanrısı Formasyonu dört yüz yıl önce yok olan Bulut Kilisesi’nin en güçlü formasyonuydu. O zaman ki kral tarafından Staler Kontu’na hediye edilmiş bir formasyondu. Kral formasyonun gücünü göremeyecek kadar meşgul olduğundan farkında olmadan Staler Kontu’na büyük bir fırsat vermişti.

 

Bu formasyon oldukça eşsiz ve gizemliydi, aşağı kıtada eşi olan çok az formasyon vardı.

 

Muhafızlar ayağa kalktıktan sonra köşede uyuklayan genç adam gözlerini yavaşça açtı. Ronald’ı görünce yerinden fırladı ve ona doğru koştu.

 

“Ah! Ronald Amca!”

 

“Tom!”

 

Ronald gence sarıldı.

 

“Nasıl gidiyor?”

 

“Her şey iyi! Çoktan Yüksek Şövalye oldum! Kont kendimi kanıtlama fırsatı verdi.”

 

‘Yüksek Şövalye demek… Kontun gizliden gizliye Bulut Kilisesi’ni diriltmeye çalıştığı doğruymuş. Yüksek Şövalye… Kraliyet Şövalyeleri kadar güçlü demek oluyor.’

 

Belli bir güç sistemi olmadığından genellikle rütbeler kullanılıyordu. Asıl önemli olanın savaş gücü olduğuna inanılırdı.

 

“Hahahaha! “

 

Ronald hafifçe güldü ve genç adamın kafasını okşadı. Genç adamın çocuksu bir ruhu vardı, normal insanlardan daha pozitifti. Onun bunu seviyordu.

 

“Bu kim?”

 

Tom kafasını Ronald’ın arkasında duran ve doğrudan gözlerine bakan uzun saçlı yakışıklı gence baktı. Onun vücudundan mana kırıntısı dahi sezemediğini fark edince yüzünü ekşitti.

 

“Adı Carl, büyükbabam tarafından görevlendirilmiş birisi.”

 

“Çok zayıf değil mi?”

 

“Onu seçmemin sebebi gücü değil, kafasının içindeki.”

 

Ronald kelimelerini tereddütten yoksun bir sesle söyledi.

 

Tom üstelemeden omuz silkti. Ronald’ın yanından geçti ve Carl’a elini uzattı. Kendisinden daha genç birisi olduğunu biliyordu ancak bunu umursamadı. Emirler daha önce gelirdi.

 

“Tom.”

 

“Carl.”

 

Carl uzattığı eli hafifçe sıktı ve etrafı izlemeye başladı. Tavernada çok fazla insan yoktu, buranın Bulut Muhafızları için yapıldığı belli oluyordu. Başka topraklarda olsalar da bu kadar gizli bir operasyonu yürütebilmeleri hayranlık uyandırıcıydı.

 

“Haritanız var mı?”

 

Her muhafızı inceledikten sonra tezgahtan bir şeyler alan Tom’a sordu. Tom elindeki kadehleri ikiliye teslim ettikten sonra tezgahta kokteyl hazırlayan adama kafa salladı. Adam ne demek istediğini biliyormuş gibi ne yaptıysa bıraktı ve tezgahın arkasındaki odaya girdi.

 

“Kuzey Bölgesi’nin detaylı olmasa da bir haritası var. Ormanlar, şehirler ve stratejik araziler bulunuyor. Yeterli olur mu?”

 

Tezgahtar elinde buğday renkli bir parşömenle geri döndü. Tom parşömeni dikkatlice aldı ve yavaşça açtı.

 

Carl haritaya baktı ve kafasını memnun bir şekilde salladı.

 

Buradaki arazi haritası zihnindeki ile uyuşuyordu. Her ne kadar pek detaylı olmasa da…

 

“Kontun güçlü bağlantıları var.”

 

Haritalar çok değerliydi. Bu tarz bir arazi haritası da haliyle fahiş fiyatlarda olurdu. Üstelik elindeki harita yüzünden vatan haini ilan edilme ihtimali dahi vardı, sonuçta haritalar savaşı değiştirebilecek bilgiler içeriyordu.

 

Kuzeyin altı şehri ve altı kalesi çizilmişti, yanlarında önemli özellikleri yazılıydı. Faerdham Kalesi kraliyet başkentine ve Kuzeyin İncisi Gowian’a en yakın kaleydi. Faerdham kalesinin yüz elli kilometre kuzeybatısında ise Midmoor kalesi, üç yüz kilometre ötede ise Lulaterra sınırının savunmasının temelini oluşturan Mévouitillon Kalesi vardı. Üç kale sınırı, üç kale başkente giden bölgeleri koruyordu.

 

Başkent yolunu koruyan üç kaleden en güçlüsü olan Abadras, Kont Beffet’in bölgesindeydi ve tebaasından olan Barones Vermillon tarafından yönetiliyordu. Başkente giden en tehlikeli yolu koruyordu, çevresi canavar ormanları ile kaplıydı.

 

Carl Ejderha Kuyruğu Rotası’nın kollarından birisi olan Kırmızı Kuyruklu Yıldız Yolu’na baktı. Kırmızı Kuyruklu Yıldız Yolu, Güneş Ormanı’nın beş kilometre ötesinden geçiyordu. Küçük tepeciklerin olduğu bir ovadan geçmeleri gerekiyordu, ayrıca Güneş Ormanı’nın arkasında kalan Güneş Dağları’nı unutmamak gerekirdi.

 

Carl’ın gözleri kavislenirken, dudakları yukarıya doğru kıvrıldı. Güneş Dağları’nın ortasındaki Dağ İçi Ova’ya bakıyordu.

 

Onun gülümsediğini gören Ronald merakla sordu.

 

“Ne oldu?”

 

Carl ona döndü ve nezaketle konuştu.

 

“Bir anlaşma yapmaya ne dersiniz?”

 

“Anlaşma mı?”

 

Ronald’ın kaşları çatıldı.

 

“Evet, iki taraf için de faydalı bir anlaşma.”

 

Onun kendinden emin sesini duyan Ronald hafifçe homurdansa da devam etmesini söyledi. Bir askerin ona anlaşma sunması hoşuna gitmemişti.

 

‘İnsanlar bir anda arkandan vurabilirler. Bana olan bakışları tamamen değişti.’

 

“Kont Beffet’e büyük bir zarar vermek ve kral tarafından takdir edilmek istiyor musunuz?”

 

“İstemeyecek kadar aptal bir insan olduğunu düşünmüyorum.”

 

Sorması bile hataydı.

 

Carl onun sitemini umursamadan devam etti.

 

“Karşılığında beni görevlere önermenizi istiyorum.”

 

“Önermek mi?”

 

Ronald şaşırdı. Bu kadar değerli şeylerin karşılığında basit bir tavsiye mi istiyordu? Carl’ın kafasında sorunlar olduğunu düşündü.

 

Fakat odaklanması gereken konu bu değildi.

 

“Nasıl yapmayı düşünüyorsun?”

 

Beffet son yediği darbeden sonra çok daha titiz davranmaya başlamıştı. Bilginin sızmasını önlemek için casusları katletmiş, askerlerini sürekli değiştirmeye başlamıştı. Bu yüzden büyükbabasının araştırma birimi bile ipuçlarından başka bir şey bulamamıştı.

 

Onların yapamadığı şeyi ağzı süt kokan bir acemi mi yapacaktı?

 

“Orasını bana bırakın lütfen. Anlaşmayı kabul ediyor musunuz?”

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44437 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr