Bölüm 25: Karmaşık Düğümler Oluşturarak İlerlemek

avatar
517 9

Hükümdarın Yolu - Bölüm 25: Karmaşık Düğümler Oluşturarak İlerlemek



Gökyüzünde dehşet verici bir yağmur vardı. Uğuldayan rüzgâr çimenleri yerlerinden koparacak kadar sert süpürürken, yıldırımlar dünyaya öfkesini belirtmek istercesine kükrüyordu. Yeryüzünü karanlık sarmıştı, aydınlık bulutlar tarafından perdelenmişti.

 

Korkutucu havaya rağmen bir genç tepelerin arkasında belirdi. Üzerinde açık kahverengi bir cüppe, sırtında bir bez parçasına sarılmış mızrak vardı. Neredeyse yok olmuş kıyafetleri cüppesinin altından belli oluyordu. Perişan bir halde olmasına rağmen gözleri güneşin yerini alacak kadar parlaktı.

 

Faerdham Kalesi’nin önündeki dağ eteği ovasında kumlar havalanmıştı. Kalenin hemen dışarısındaki askerî kamp korkunç hava koşulları sebebiyle şehir içine taşınmış, kervan yolları güvence altına alınmıştı.

 

Carl ufukta gözüken puslu kaleye bakarken rahatlıktan uzak bir durumdaydı. Vücuduna çarpan iri su damlaları onu bir başak gibi büküyordu. Fakat ne olursa olsun durma belirtisi göstermedi. Günlerdir aç susuz bir şekilde yürüyordu ve sonunda kampa geri dönmeyi başarmıştı.

 

Mağaradan çıktıktan sonra kendini bir ormanın derinliklerinde bir kurt sürüsünün önünde bulmuştu. Kurtlar ise bunu bekliyormuş gibi ortaya çıktığı anda ona atılmış ve öldürmek için saldırmışlardı. Neyse ki önceden de olduğu gibi tetikteydi ve zamanında tepki vermeyi başarmıştı.

 

Kurtlar sıradan bir askerden çok daha güçlü büyülü canavarlardı. Zihinsel savaştan yeni çıkmış bir insan için ölümcül düşmanlar oldukları söylenebilirdi, ayrıca doğal yaşam alanları olan ormandaydılar. Haliyle çok daha avantajlı bir durumdaydılar.

 

Tabii bu sıradan bir insan için geçerliydi.

 

On kurdu katletmesi yarım dakikasını almamıştı. Kurtların derilerinden kıyafet yapmış, etlerinden faydalanmıştı. Kısa süre sonra nerede olduğunu anlamış ve hızlıca ormandan kaçmıştı.

 

Günler günleri kovalamış en sonunda buraya gelmişti.

 

Gökgürültüleri onu uğurluyormuş gibi gürülderken Carl kale kapısına geldi. Şiddetli yağmurdan sonra dışarıdaki kervanlar geriye dönmüştü ve girmek için acele ediyorlardı. Mallarının kötü olmaması için üzerine bez örten çok fazla tüccar vardı, ancak işe yaradıkları söylenemezdi.

 

Carl sırayı beklemekle uğraşmadı ve hızlıca askerlerin arasından görüş açısındaki boşlukları kullandı. Herkes kendisiyle meşgul olduğundan ve Takımyıldızı Adımları’nı kullandığından fark edilmeden kolaylıkla geçti ve kışlaya yol aldı.

 

Buradan ayrılalı bir hafta olmuştu ve Ronald henüz başkentten dönmemişti. Carl hava koşulları nedeniyle yavaşladığını ve yolu uzatmak zorunda kaldığını anlamıştı. Başkent ve Faerdham yolu arasında birçok dağ, nehir ve orman vardı; bu yüzden aksilikler meydana gelmiş olmasın normaldi.

 

Kışlaya geldiğinde kimsenin dışarıda olmadığını gördü ve Thomas’ın odasına yola koyuldu. Thomas odasında meditasyon yapıyordu, Carl’ın geldiğini görünce gözlerini yavaşça açtı.

 

İlk başta ne olduğunu anlamasa da anlayınca gözleri fal taşı gibi açıldı.

 

“Sen… Carl?”

 

“Geri döndüm.”

 

Afallamış bir tonla mırıldandıktan sonra Carl’ı ekşimiş bir suratla inceledi.

 

“Bu ne hal? Çöl haydutlarını andırıyorsun.”

 

“Bazı sıkıntılarla karşılaştım fakat kurtuldum.”

 

“İyi o zaman. Aradığını buldun mu?”

 

Thomas’ın gözleri parladı. Carl’ın neden dışarı gittiğini bilmiyordu fakat bir şey aradığını tahmin ediyordu. Eğer ne olduğunu bilirse onu sıkıştırabilir ve kendisi de gidebilirdi.

 

Carl kaşlarını çatsa da bir şey demedi.

 

“Şöyle ki aradığımı buldum. Tahmin ettiğim gibi büyük miktarda ork Hardbane Sınırlarından içeriye sızıyor. Hardbane krallığı tarafından buraya sürülüyorlar.”

 

Buzz!

 

Thomas bir anda yerinden fırladı.

 

“NE..! Orklar mı?”

 

Orklar… Kıtanın aşağı kesimlerinde yaşayan bir ırktı. Hardbane’nin kuzey-doğu kesimlerinde yaşadıklarından Waterra’nın nadiren gördüğü bir ırktı. Sınırlara gönderildiklerine göre ne olduğu belliydi.

 

“Orkları bize doğru kovalamalarının amacı ne ki? Savaş mı istiyorlar?”

 

Thomas ülke arasında dönene diplomatik ilişkileri bilmese de Hardbane’nin durduk yere savaş çıkarması için bir neden yoktu. Bir sorunları olsa dahi ülkeler arasındaki savaş çok daha büyük bir soruna neden olurdu, bundan dolayı savaşmak son seçenekti.

 

Thomas bir süre düşündükten sonra kafasını kaldırdı.

 

“Orklar son derece kirli ve vahşi bir ırk, sınırdaki köyleri ve şehirleri taciz edeceklerine şüphe yok. Bunu tabur liderine haber edeceğim. Ayrıca haberi doğrulamak için gözlem birliği göndereceğim. Ah, tanrım! Sınırdakiler işi fazla abarttı.”

 

Sınırı korumakla görevi olan orduyu düşündükçe küfürler etmeden duramıyordu. Bu aptallar sınırdaki açıklıkları tespit etmek yerine sürekli belli bir bölgeyi koruyorlardı. Bundan dolayı düşmanın açıklardan sızmasını engelleyemiyorlardı.

“Bununla biz ilgilenmemeliyiz, Yardımcı Lider.”

 

Carl onun bir fırça ve kağıt aldığını görünce konuştu.

 

“Tabur Lideri Ronald şu anda kritik bir durumdan geçiyor. Biliyorsunuz ki Kont Slater ve Kont Beffet arasındaki çarpışma artık derin suların altından yüzeye çıktı, politik arena üçe bölünmüş durumda. Kont Beffet’in tarafı, Kont Slater’in tarafı ve Zulu Dükü’nün tarafı.”

 

Thomas kafasını onaylar biçimde salladı. Ronald’ın yardımcısı olduğundan başkentte kulakları vardı ve Ronald’dan düzenli olarak rapor alıyordu. Bu yüzden bunlardan haberdardı.

 

“Sınır ordusu Zulu Dükü’nün altındaki Baron Tane’in emrinde. Görmezden gelinemeyecek kadar güçlü bir birlikler, bu yüzden orkları onlara kakalamak sıkıntı yaratmaz. Ayrıca böyle yaparak Zulu Dükü’nün işini kolaylaştırır, birliğinin onurunu korumasına neden oluruz.”

 

Carl’ın söylediklerinin ardından Thomas ona baktı ve karanlık bir tonda konuştu.

 

“Ya da bunun yerine gider ve tüm başarıyı üzerimize alarak, Zulu Dükü’nü savaş alanından taraf seçmeye zorlarız.”

 

Thomas’ın gözleri parladı. Aklına güzel bir plan gelmiş gibi kafasını salladı ve memnun bir şekilde Carl’ın omzunu okşamak için yanına gitti.

 

“Eğer söylediklerin doğruysa hem benim, hem de Tabur liderinin hayatını değiştirdin! Seni uygun bir şekilde ödüllendireceğime emin olabilirsin!”

 

Carl tam ağzını açmak üzereydi ki dudaklarını birbirine bastırarak konuşmamayı seçti. Thomas’ın böyle yapacağını zaten bekliyordu, bu yüzden onun için bir sürpriz olmamıştı. Şimdi geriye tek bir şey kalıyordu, kışladan çıkıp şehre uğramalıydı.

 

“Askerî akademideki bir arkadaşımdan mektup geldi. Onu teslim almak için kamptan ayrılabilir miyim?”

 

“Tabii ki.”

 

Thomas önemli bir şey değilmiş gibi izin verdi ve tekrardan koltuğuna oturdu. Yüzünde memnun bir ifade var gibiydi.

 

 “Dışarıdaki fırtına yarına kadar kesilecek, harekete geçmek konusunda bir sıkıntı yaşamazlar. Orkların sayısı nedir ve tam olarak neredeler?”

 

“Yaklaşık yüz ork var. Varesia Gölü’nün etrafındaki Varesia Koyunda dinleniyorlar. Düzensiz bir birlikler…”

 

“Varesia koyu demek… Tamamdır!”

 

Thomas’ın gözleri parladı. Kaleden ayrıldıktan sonra düz bir rota izlerlerse bir gün içinde göle ulaşırlardı. Varesia Gölü iki ormanın arasında bulunan dev bir göldü. Waterra krallığının en büyük iki gölünden birisiydi. Thomas bu coğrafyayı iyi biliyordu. Varesia koyu dinlenmek için iyi yerlerden birisiydi. Yakınlardaki ormanlar sayesinde gizlenmek ve kaçmak için de idealdi.

 

“Çıkabilirsin.”

 

“Kolay gelsin.”

 

Carl odadan çıktıktan sonra bir yaver aceleyle odaya girdi ve Thomas’a bir mektup verdi.

 

“SONUNDA!”

 

 Merdivenlerden inerken arkasından Thomas’ın mutlu seslerini duyabiliyordu. Ne olduğunu bildiğinden dolayı hafifçe gülümsedi ve kışladan ayrıldı.

 

“Her şey plana göre ilerliyor.”

 

Tohumları ekmek için hamleler yapmıştı. Satranç taşları kendi aralarında savaşırken tek yapması gereken dış tehditleri ortadan kaldırmaktı.

 

“Bakalım köstebeğimiz neler yaptı?”

 

Kışladan çıktıktan hemen sonra şehir merkezindeki posta kurumuna ilerlemeye başladı. Posta merkezi kıtadaki haberleşmeyi sağlayan en önemli kuruluşlardan birisiydi. Mutlak gizliliğe önem verdiklerinden güvenilirlerdi.

 

Carl merkeze vardıktan sonra şehre ilk geldiğinde kendine ayırttığı dolabına ilerledi; dolabın içindeki zarfı aldı. 


Ardından hızlıca geri döndü.


Uzunca bir süre ilerledikten sonra yolunu aniden değiştirdi ve karanlık bir ara sokağa girdi. O girdikten hemen sonrasında bambu şapka takan bir adam da aynı sokağa girdi.

 

“Ha? Nereye kayboldu?”

 

Bambu şapkalı adam ara sokağa girdikten sonra, kimseyi göremeyince afalladı. Efendisi tarafından birini izlemek için gönderilmiş üst düzey bir casustu, fakat hedefini kısa sürede kaybetmişti. Böyle acemice bir hata yaptığı öğrenilirse efendisi tarafından cezalandırılmaması imkansızdı.

 

Hızlıca manasını dışarıya yaydı, ancak manası daha iki metre çapa ulaşmadan bir el ağzını kapattı ve vücudundan bir kütürtü yükseldi.

 

Yavaşça yere yığılırken Carl’ın donuk gözleri gözüktü.

 

“Harekete geçmişe benziyor.”  

 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44441 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr