Bölüm 23: Savaş Tanrıçası'nın Mızrağı (V)

avatar
509 8

Hükümdarın Yolu - Bölüm 23: Savaş Tanrıçası'nın Mızrağı (V)


Korkuluğu parçalara ayırmasından yaklaşık yirmi saat sonra Carl gözlerini açtı. Kıtanın en iyi teknikleriyle meditasyon yaptığından dolayı tüm yaraları iyileşmiş ve temelini korumayı başarmıştı.

 

Eski seviyesini geçmek istiyorsa daha sağlam bir temele sahip olması gerektiğinin farkındaydı. Bundan dolayı ne olursa olursun önceki hayatında yaptığı fevriliği yapmayacaktı.

 

Vücudunda toplanmış manayı stabilize ettikten sonra derin bir nefes aldı ve kapıya gitti.

 

Kapı diğer kapıdan farklı olarak kan kırmızısıydı, fakat üzerindeki altın işlemeler diğer kapıyı andırıyordu. Carl kapının üzerindeki kılıç, ejderha ve ahtapot işlemelerini dikkatlice inceledi. İşlemeler damarlar gibi kapının her köşesine dağılmıştı ve bir ağacın dallarını andırırcasına bağlantılıydılar.

 

Carl dikkate değer başka bir şey olmadığına karar verdikten sonra kapıyı açtı.

 

Diğerinden farklı olması Carl’ı şaşırtmadı. Gördüğü her şeye şaşırmayacak kadar çok şey görmüştü.

 

Beyaz ışık görüşünü kapladı ve içeriye bir adım attı. Işık yavaşça yok olurken kaşlarını bir anda çattı. Yumruklarını sıktı ve hazırlandı.

 

“Onu buraya getirin.”

 

Carl yumruğunu ileriye savurdu.

 

***

 

“Patron bizi umursama!”

 

Devasa bir meydanın ortasında yüzlerce asker diz çökmüş bir şekilde bağırıyordu. Üzerlerindeki parçalanmış siyah zırhın arasından büyük miktarda kızıl kan akıyordu. Vücutlarının çeşitli yerlerinde yaralar, çizikler ve yanıklar vardı.

 

Arkalarında duran farklı renk zırh giyen askerlerin yüzündeki soğukluk, kuzey diyarındaki buzulları andırıyordu. Bu kişiler birbiriyle savaşmış iki ulusun son durumuydu: bir tarafın askerleri esir düşmüştü.

 

Meydanın önünde yerden yarım metre yüksekliğinde metal bir platform bulunuyordu. Platformun üstünde yeşil altından yapılmış büyük bir tahtın üzerinde oturan yaşlı adamın bakışları korkutucuydu. Yaşlı adamın yüzünde ufak bir duyguya rastlamak zordu. Birbirinin üzerine attığı bacaklarında birleştirdiği kollarında süzülen mavi ateşler en az ifadesi kadar korkutucuydu.

 

Yaşlı adam etrafa bir bakış attıktan sonra tahtına yaslandı. “Askerlerin canı için yalvarırken kazanmayı düşünüyorsun? Fazla acımasız değil misin?”

 

Sesi buz gibiydi. Gözleri bir şeyi arıyormuş gibi etrafı incelemekteydi. Ancak aradığını bulamadıktan sonra iç çekti ve devam etti.

 

“Büyük bir savaş oldu ve yüz binlerce insanın hayatına mâl olundu. Sizin gibi aşağı kıtanın piçlerinin bu kadar çok hasar vereceğini düşünmüyordum. Beni şaşırttınız! Ancak bir o kadar da öfkelendirdiniz.”

 

“Ortaya çıkmayacaksın demek.”

 

Yavaşça elini kaldırdı.

 

“Hazırlanın!”

 

Arkasında duran kızıl zırhlı mızraklılar, mızrakların bıçaklarını diz çökmüş askerlerin boğazına dayadı. Yüzlerindeki soğuk ve durgun ifade bunu daha önce binlerce kez yapmış cellatlara aitti. Tahtta oturan yaşlı adamın ağzından çıkacak tek bir söze yüzlerce askerin kafası yere düşecekti.

 

Buradaki herkes bunun farkındaydı. Diz çökmüş askerlerde bunun farkındaydı, öleceklerinin. Ancak buna rağmen aranılan kişinin ortaya çıkmaması için her şeyi yapma niyetindeydiler. Hepsinin gözünde korkutucu bir ifade belirdi. Bunlar ölümü kabul etmiş insanların gözleriydi.

 

“Gerçekten bundan emin misin? Askerlerinin ölümü sadece sana değil, krallığına da etki edecek. Hm? Belki de onları deneylerim için kullanabilirim. Ne diyorsun?” Yaşlı adam umursamaz bir tavırla kıkırdadı. Fakat gözleri eski soğukluğunu kaybetmemişti.

 

“Yeter.”

 

O anda iblisleri andıran korkutucu bir ses meydanın dışından yükseldi. Orta yaşlı bir adam elinde bir kadınla binaların arasından çıktı.

 

Yaşlı adam kaşları orta yaşlı adamı görünce havaya kalksa da elinde tuttuğu kadını görünce ölümcül bir niyetle çatıldı.

 

“Demek yerlerini çoktan buldun.”

 

Yavaşça tahtından kalktı ve elini salladı. İki metre büyüklüğünde tahta bir asa ellerinde belirdi. Elindeki mavi ateşler asanın etrafında güneş ve ayı andırırcasına dönmeye başladı.

 

Gözlerini kısarak orta yaşlı adamın elindeki kadına baktı. Kadının saçları ve yüz hatları kendisini bir hayli andırıyordu. Kim olduğunu anlamak çok zor değildi.

 

Fakat kim olursa olsun yaşlı adamın geri çekilmeye niyeti yoktu.

 

“General!”

 

“Hayır olamaz!”

 

“O kadar yalvarmamıza rağmen!”

 

“Bizi bırakın ve kaçın lütfen!”

 

Orta yaşlı adamın çıkışını gören esirler bir anda öfkeyle bağırmaya başladı. Bazıları feryatlar ederken, bazıları gözyaşları döküyordu. Kimisi de aptallığına sövüyordu. Ancak hepsinin ortak bir yanı vardı; o da adamın iyiliğini düşünmeleri.

 

Orta yaşlı adamın gözleri bunu görünce kan çanağına dönmüşken, yaşlı adamın kaşları ilgiyle kalktı.

 

“Bak bu ilginç! Senin gibi bir aptalın, askerleri tarafından bu kadar sevilmesini beklemiyordum. Doğrusu neden işkencelerime yanıt vermediklerini merak ediyordum. Sebebi sana duydukları sonsuz sadakatmiş.”

 

“Boş yapma. Hızlıca müzakere şartlarını söyle. Aksi takdirde hanedanını tarihe gömmek için hareket edeceğim.”

 

“Hohoho! Epey ilginç bir adamsın! Çoğu komutan böyle bir durumda akli dengesini yitirirdi.”

 

Yaşlı adamın söyledikleri boş laflardan ibaret değildi. Bugün kıta için çok önemli bir gündü. Büyük Savaş bugün son ermişti ve müzakereler oldukça önemliydi.

 

“Çok konuşuyorsun Büyü İmparatoru.” Orta yaşlı adam elindeki kadını boğazından tuttu ve bir tavuk gibi sallandırdı.

 

Yaşlı adamın gözleri kısılırken ağzı kulaklarına vardı.

 

“Anlaşma falan olmayacak.”

 

 Poof!

 

Orta yaşlı adamın arkasından büyük miktarda alev fırladı. Ancak ayağını sertçe yere vurduğunda alevler söndü.

 

“Ucuz işler peşinde koşmadan adamlarımı teslim et. Ben de hanedanınızın biricik prensesini öldürmekten vaz geçeyim. Krallıklar arasında dönen savaşlar umurumda değil. Waterra’yı istediğin gibi yok edebilirsin.”

 

“Zavallı insan, adamlarına ne kadar değer verdiğini bilmediğimi sanma. Sadece bir emrimle tüm sevdiklerini elinden alabilirim. Bu yüzden sessizce teslim ol ve kafanı teslim et. Beni memnun edebilirsen altımda bile çalışabilirsin.”

 

Büyü İmparatoru soğuk tonuyla konuşmaya devam ediyorken arkasından gelen asker sesleri bir anda kesildi. Büyü İmparatoru şaşkın bir şekilde arkasını döndü.

 

“Lütfen kaçın General! Krallık size emanet!”

 

“Kendinizi kralımız için feda edin!”

 

Askerlerin ani bağırışları arkalarındaki mızraklıları ürküttü. Onlardan yayılan ölüm aurası o kadar kuvvetliydi ki mızrakları titremeye başlamıştı.

 

“Kalbinizi adayın!”

 

“Çok yaşa Clausewitz!”

 

Bir an sonra etrafa kanlar sıçradı. Askerlerin kafaları bir balon gibi şişip patladı. Kemik ve et parçaları etraflarındaki askerlerin ölümüne neden oldu. Bir anda yok olan yüzlerce askerin yaşamı, aniden salınan devasa miktardaki mana büyük bir patlamaya neden oldu.

 

“Toplu intihar mı?”

 

Büyü İmparatoru bir şey söyleyemeden patlamadan saçılan parçalara karşı kendini korudu. Her şey bir anda olmuştu. Üstelik bunu planladıklarına dair bir belirtileri olmamıştı. Hayatı boyunca herkese tepeden bakmış ve korkusuzca hareket etmiş Büyü İmparatoru’nun kalbi ilk defa korkuyla kaplandı.

 

“Aptallık… Büyük bir aptallık!”

 

Yaşlı Büyü İmparatoru arta kalan insan parçalarına bakarken umarsızca gülmeye başladı. Bugün gerçekten çok şey görmüştü. Efendilerinin tehdit altında hissetmemesi için intihar eden büyük bir birlikle karşılaşmıştı.

 

Tereddüt etmeden kendilerini öldürmüşlerdi.

 

Gözlerini boş gözlerle meydana bakan orta yaşlı adama çevirdi. Kalbi bilmediği bir nedenden dolayı saygıyla dolmuştu. Bu adam kendisinden birkaç kat daha güçsüz olmasına rağmen aylarca onu bir kalede tutmayı başarmış ve birliklerinin yok olmasına neden olmuştu. Üstelik daha da inanılmaz olanı, asla yenilmeyen, yorulmayan sadık askerler yetiştirmesiydi.

 

Kelimeler olayı basitleştirmiş gibi gözükebilirdi ancak tereddüt etmeden intihar edecek kadar sadık askerler yetiştirmek, böyle bir dönemde imkansızdı.

 

Büyü İmparatoru asasını çevirdi ve hafifçe yere tıklattı.

 

“Burada benlik bir iş kalmadı. Bugün beni fazlasıyla eğlendirdiniz… Hahaha!”

 

Delice kahkahalar atarken Carl’ın elindeki kadın bir anda yok oldu.

 

“Bunu da alıyorum. Sana iyi eğlenceler. Hahahaha!”

 

O anda yeryüzünde bir çatlak açıldı ve devasa bir köstebek  Büyü İmparatoru’nu yuttu. Orta yaşlı adam o sırada boş bakışlarından uyandı ve gökyüzüne baktı. 

 

“Güzel gösteriydi, fakat yeterli değil.”

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44441 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr