Bölüm 22: Savaş Tanrıçası'nın Mızrağı (IV)

avatar
472 7

Hükümdarın Yolu - Bölüm 22: Savaş Tanrıçası'nın Mızrağı (IV)



“Buldum!”

 

Korkuluklar karşısındaki kişinin hareketlerini analiz etme yeteneğine sahipti. Bundan dolayı Carl’ın sürekli farklı teknikler, saldırılar yapması gerekiyordu. Hayatını savaşa adamış büyük bir dük olduğu için bilmediği çok az teknik vardı. O yüzden teknik sıkıntısı yoktu.

 

Ancak korkuluklara vurabilse bile korkuluklara hasar veremiyordu.

 

Ufak bir çizik olsa bile hızlıca kapanıyor ve eski haline geliyordu. Bu da hasar vermesini zorlaştırmakla kalmıyor, şu anki mana seviyesinde yenemeyeceği bir düşmanla karşı karşıya olduğunu gösteriyordu.

 

Unutulmamalı ki Carl mana seviyesini artırmaktan ziyade sağlam bir temel oluşturmaya odaklanmıştı. Bu yüzden mana yetiştirme tekniklerine başlamamış, sadece vücudunu güçlendirmeye önem vermişti.

 

Kap ne kadar güçlü olursa, içindeki de bir o kadar kaliteli olurdu.

 

Korkuluklar Carl’ın bir şeyler planladığını sezmiş gibi onun önünü kestiler. Korkuluklardan birisi eğildi ve ileriye doğru fırladı. Ayakları yerden ayrıldığı anda bacağı bir kırbaç gibi büküldü ve Carl’ın omzuna indi.

 

Klank!

 

Tekme gümüşi mızrakla çakıştığında kıvılcımlar yükseldi. Carl birkaç adım geriye yalpaladı ve aralarına mesafe koymaya çalıştı ancak korkuluklar buna izin vermedi; diğer korkuluk bir anda arkasında belirdi ve avuç içiyle saldırdı.

 

<Hür Mızrak – 3. Form>

 

Carl’ın mızrağı büküldü ve bıçağı korkuluğun kolunu saptırdı. Mızrak etrafta döndü ve mızrağın boğazına indi.

 

Pat!

 

Korkuluk darbe yüzünden dengesini yitirdi ve yere düştü.

 

“Şimdi!”

 

Carl kükredi ve mızrağını tüm gücüyle ileri itti.

Sploş!

 

Mızrak zorla da olsa korkuluğun göğüs kafesinin iki santimetre altına saplandı. Carl dişlerini sıktı ve mızrağı daha da ileriye itmek için kendisini zorladı. Mızrak zorla da olsa hareket etti ve sonunda bir şeyi deldi.

 

Boğuk bir ses korkuluktan yayıldı ve korkuluk bir anda yere düştü. Carl mızrağını geri çekti ve birden ona saldıran diğer korkuluğa karşılık verdi.

 

Korkulukların hareket etmesini sağlayan bir büyü çekirdeği vardı. Carl ilk bakışta onların mekanik olduğunu düşünmüştü, ancak birkaç çarpışmadan sonra vücutlarında akan manayı hissedebilmişti.

 

Büyü çekirdeği mananın depolanmasını ve kontrol altında tutulmasını sağlardı. Kısaca büyülü eşyaların beyni olarak hareket ederdi. Bir bakımdan Carl korkuluğun beynini delmişti.

 

Klank!

 

Klank!

 

Korkulukların zayıf noktalarını keşfettikten sonra Carl’ın işi çok daha kolay hale gelmişti. Mızrağını korkulukların zayıf noktalarını tehdit edecek şekilde saplıyor ve onları savunma yapmaya zorluyordu. Onlar savunma yaparken hareketlerine göre davranmak zorunda kalıyor, kendisi tarafından yavaşça uçurumun kenarına itiliyorlardı.

 

Zamanı geldiğinde ise…

 

Svoşh!

 

Mızrağın gümüş parıltısı korkuluğun vücudunu delmeden önce yayıldı.

 

Pot!

 

Korkuluk yavaşça yere düştüğünde tok bir ses ortaya çıktı. Carl derin bir nefes aldı ve yürümeye devam etti.

 

Savaş başladığından beri hareket etmeyen altın korkuluk o anda harekete geçmişti. Korkuluk yavaşça kendisine doğru gelmeye başladı. 

 

“Hm?”

 

Carl manayı gözlerine odakladı ve gizli bir teknikle mana akışını hissetmeyi başardı. Altın korkuluğun vücudunda dolaşan mana akışını hissedince kaşlarını kaldırdı. Önceki hayatında görmediği çok az şey vardı, ancak o görmediklerinden birisini bugün görmeyi beklemiyordu.

 

Splaş!

 

Altın korkuluk arkasında bir ardıl görüntü bıraktığı anda Carl mızrağını sertçe ileriye itti. Gümüş mızrak bir ok gibi fırladı ve altın korkuluğun yumruğunu karşıladı.

 

Yumruk ve mızrak karşılaştığı anda mızrak Carl’ın elinden fırladı ve cirit misali duvara saplandı. Carl yüzünü ekşiterek korkuluğun saldırı mesafesinden kaçındı.

 

Altın korkuluğun üstünkörü bir yumruğu bile mızrağı elinden düşürmesi için yetmişti. Bu seviyedeki bir güç kendi seviyesini fazlasıyla aşıyordu.

 

“Bu savaş hiçte kolay olmayacak.”

 

Altın korkuluğun hareketlerini gözlemlerken mırıldandı. Bu savaşı kazanmak için çok uğraşması gerekecekti. Sonuçta aradaki güç farkı görmezden gelinemeyecek kadar fazlaydı ve basit dövüş teknikleri onun üzerinde herhangi bir etkiye sebebiyet vermeyecekti. Bundan dolayı çok daha tahmin edilemez, güçlü ve ani olmalıydı.

 

Ayrıca artık elinde bir silah yoktu. Çıplak elle bir kaplanla güreşmekten farklı olmayacak bir senaryo kurdu kafasında. Sarkastik bir gülümseme gösterirken altın korkuluk tekmesini savurmak için ileri fırladı.

 

Carl ellerini ileri doğru uzattı ve Kaya Parçalayan Avuç İçi ile tekmeyi karşıladı.

 

Güm!

 

Şok dalgaları etrafı sardı.

 

Carl darbeden dolayı titreyen ellerini umursamadan tekmesini kaldırdı ve altın korkuluğun çenesine savurdu. Altın korkuluk hiç bozuntuya vermeden diğer eliyle tekmeyi saptırdı ve dirseğiyle karşılık verdi. Bir kılıç kadar keskin bir dirsek saldırısıydı.

 

Carl’ın gözleri onun bu hareketini görünce büyüdü fakat tereddüt etmeden korkuluğu iteledi ve menzilinden kaçındı.

 

Kütürt!

 

Kütürdeme sesleri salonu kapladı. Carl etrafa yayılan şok dalgalarını büyümüş gözlerle izledi.

 

“Yumuşak ve Sert Savaş’ı kavramakla kalmamış ve anlayışta mı kazanmış? Böyle bir kukla olabilir mi?”

 

Yumuşak ve Sert Sanat, kıtanın en ıssız bölgesindeki bir kabileden uzun uğraşlar sonucu aldığı bir savaş sanatıydı.

 

Sertliğe karşı yumuşaklığı, yumuşaklığa karşı sertliği kullanmasına olanak sağlıyordu. Aynı zaman da sert olarak attığı yumruğu bir anda yumuşağa çevirebiliyor ve rakibi aldatabiliyordu. Özünde aldatma sanatı üzerine oluşturulmuş bir savaş sanatıydı.

 

Eşine rastlamak çok nadirdi.

 

Bu tekniği geliştirmek oldukça zordu ve inanılmaz derece zihinsel enerji tüketirdi. Ufak bir odak kaybında kemikler kırılır, vücut dengesini yitirirdi. Bu yüzden çalışmak tehlikeli ve zordu; bu da onun bir anda öğrenilebilecek bir şey olmadığını gösteriyordu.

 

Fakat bu korkuluk sadece onu izleyerek temelleri öğrenmişti. Üstelik kullanım alanını genişletmek için dirsekleriyle kullanıyordu.

 

Carl hayret etti.

 

Bu korkulukların sıradan olmadığını biliyordu ancak öğrenebileceklerini düşünmemişti.

 

Düşünceleri korkuluğun tekrardan saldırmasıyla kesildi. Yumuşak görünen sert yumruk havayı böldü. Carl eliyle yumruğu tokatladıktan sonra döndü ve dirseğini korkuluğun göğsüne geçirdi.

 

Korkuluk bunun olacağını biliyormuşçasına vücudunu büktü ve dirseğin havayı yarmasına neden oldu. Carl’ın kolunu tuttu ve kaldırdı.

 

Carl hızlıca korkuluğun suratını birkaç kez tekmeleyerek kendini ondan kurtardı.

 

‘Diğerlerinden daha farklı. En az on kat daha sert, beş kat daha güçlü; ayrıca çok hızlı!’

 

Fark ettiği üzere diğer korkulukta olduğu gibi bunda da büyü çekirdeği vardı. Hareket etmesini sağlıyor, mana dolaşımını sağlıyor ve öğrenmesini sağlıyordu. Fakat bir an kalpte dururken, sonraki an diyaframda ortaya çıkıyordu; yeri sürekli değişiyordu.

 

“Bunları kullanmak zorunda olduğumu düşünmezdim.” Carl hızla geri çekilirken karnına bir yumruk yedi ve ağzı kanla yıkandı.

 

Hâlâ kullanmadığı kozları bulunuyordu. Geleceğine ve temeline önem verdiğinden bu kozları kullanmayı planlamıyordu. Fakat durum gösteriyordu ki korkuluğu yenmek için başka seçeneği yoktu.

 

Hızla korkuluktan uzaklaştı ve kalan iki matarasından yarım olanı kafasına dikti. Matara iki litre sıvı alabilecek kadar genişti. Uhrevi Yıldız Suyu ile doldurulan bu mataranın yarısı bile en azından bir litre ediyordu.

 

Tüm vücudun iyileşmesi için gerekli olan miktar maksimum bir yudumdu. Bu da sadece Carl için geçerliydi, çünkü nasıl özümseneceğini bilen ender kişilerden biriydi. Sıradan insanlar bir damlaya zor dayanabilirken, ikinci damlada yaralanırlardı.

 

Ancak şu unutulmamalıdır ki…

 

Bir litre Carl için bile aşırıydı.

 

Uhrevi Yıldız Suyu bir şelale gibi midesine döküldü. Bir litrelik suyu yutmak zor olsa da asıl zor olan nokta bu değildi.

 

Carl elindeki matarayı yere fırlattığı anda gözlerinden kan akmaya başladı. Alnında damarlar belirmeye başlamış, kalbi beş metre öteden duyulacak kadar şiddetli atmaya başlamıştı.

 

Sakin olmaya çalıştı ve manasını kontrol altına aldı. Bir litre yıldız suyu içinde öyle çok mana vardı ki, sıradan bir insanın bunu kontrol etmesi imkansızdı. Neyse ki Carl sıradan kelimesinden fazlasıyla uzaktı. Manayı kontrol altına almayı başardığı anda vücudunda çevirmeye başladı.

 

<Dağ Parçalayan Avuç İçi>

 

<Yumuşak ve Sert Savaş – Yin>

 

Carl Kaya Parçalayan Avuç İçi’nin bir üst seviyesi olan Dağ Parlaçayan Avuç İçi’ni kullandı. Aynı zaman da Yumuşak ve Sert Savaş’ın üç nihai tekniğinden birisi olan Yin’i kullandı. Bu sayede Dağ Parçalayan Avuç İçi’nin gücü katlanarak arttı.

 

Bir anda korkuluğun önünde belirdi ve avcunu itti.

 

Korkuluk kendini korumak için kollarını önünde çaprazladı ancak avuç ona çarptığı anda tuzla buz oldu.

 

Şok dalgaları etrafı silip süpürdü. Korkulukların arta kalan parçaları şok dalgalarının etkisiyle uçuştu.

 

Şıp-

 

Şıp-

 

Kanlar Carl’ın kolundan yere düşmeye başladı. Kolu kanlarla kaplanmıştı, geri tepmeden kaynaklı olarak derisi kesilmiş ve kemiği kırılmıştı.

 

Fakat bunları düşünme fırsatı bulamadan vücuduna bir ağırlık çöktü. Sağ kalan tek kolu olan sol koluyla diğer matarasına uzandı ve yıldız suyundan büyük bir yudum aldı.

 

Şu anda yere düşemezdi.

 

Yıldız suyu kaynaklı büyük miktardaki manayı özümsedi ve vücudunu düzeltmek için yönlendirdi. Sadece bir hamle yapmıştı ancak geri dönüşü çok fazlaydı.

 

Carl kanamayı durdurup yarayı kontrol altına aldıktan sonra yere oturdu ve dilini tıklatmadan önce gözlerini ovaladı.

 

“Tsk. Bir sonraki kapıya girebilmek için en azından 18 saat dinlenmeliyim.”

 

Vücudu bir sonraki adımı atamayacak kadar bitkindi. Her ne kadar korkuluğun zayıf noktalarını bilse de güç farkı muazzamdı. Sıradan korkuluklar bile ondan güçlüyken, bu korkuluk bambaşka bir seviyedeydi. Bazı fedakarlıklar da bulunmadan geçmesi imkansız bir duvardı.

 

‘Alacağım ödül güzel olursa iyi olur. Bu kadar sıkıntıya katlanmama değmeyen bir şeyle karşılaşırsam burayı düzgün bir şekilde terk etmemi düşünmesinler.’

 

Bir süredir zihnini meşgul eden bakışları düşünürken gözlerini kapadı. Mızrağı kırıldıktan sonra birileri onu izlemeye başlamıştı. Fakat duyularını yaydığında bile salonda kimse yoktu; bu da onu izleyen kişilerin duvarların arkasına olduğunu gösteriyordu.

 

‘En azından kötü niyet taşımıyorlar.’

 

En sonunda bakışları görmezden gelerek meditasyonuna odaklandı.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44433 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr