Bölüm 20: Savaş Tanrıçası'nın Mızrağı (II)

avatar
468 6

Hükümdarın Yolu - Bölüm 20: Savaş Tanrıçası'nın Mızrağı (II)



Vücudunu delmeye çalışan metal okların arasından sıyrılmaya devam ederken kendisine öne attı ve yere düştü. Kalkmaya çalışmadı.

 

Uzun bir yürüyüşün ardından koridor hakkında bilgi edinmeyi başarmıştı. Öncelikle her adımda üzerine gelen maksimum ok miktarı ‘10’du. Ayrıca dördü sağ, dördü sol; bir alt ve üstte bölme vardı. Üstelik ilerledikçe okların kuvveti ve hızı katlanarak artıyordu.

 

Neyse ki her üç yüz metrede bir duraklamak için güvenli alan bulunuyordu. Carl şu ana kadar karşılaştığı üçüncü alandaydı ve neredeyse bitmek üzereydi. Vücuduna bacaklarına ve kollarına saplanmış okları çıkardıktan sonra yıldız suyundan içti ve yaraları kapatmaya başladı.

 

Saatler geçmişti ancak yerinde sayıyormuş gibi hissediyordu. Önceki hayatında kazanmış olduğu tecrübeler olmasaydı burada hayatta kalamazdı. Elli metre bile ilerleyemeyeceğine inanıyordu.

 

“Ödül olarak iyi bir şey alsam iyi olur.”

 

Birkaç saat boyunca meditasyon yaptıktan sonra yenilenmiş bir şekilde ayağa kalktı. Mızrağı yoktu, saatler önce bir ok saldırısında parçalara ayrılmıştı. Metal kutu ise delik deşik olmuştu, sonuçta mataraları korumak için ondan fazla oku engellemeyi başarmıştı.

 

Sadece iki matara yıldız suyu kalmıştı.

 

Önündeki karanlık koridora baktı ve mırıldandı. Koridorda ki meşaleler tamamen sönmüştü, mekanizmalar çok az ses çıkarıyordu.

 

İlk adımını attığı anda karanlık yarıldı ve bir ok tam alnına geldi.

 

<Kaya Parçalayan Avuç İçi>

 

Oku yakaladı ve üzerindeki yazıyı okudu. Hemen ardından oku yeni açılan bölümlerden birisine gönderdi.

 

Derin bir nefes aldı ve gözlerini kapattı. Yeri tekmeledi ve ileriye fırladı.

 

Svosh!

 

Dört bir taraftan oklar geldi ancak Carl onları ani bir manevrayla atlatmayı başarmıştı. Ancak ikinci adımını attığı anda beş ok daha geldi ve vücudunu delmek istercesine geldi.

 

<Takımyıldızı Adımları – Orion>

 

Sert ve hızlı adımlarla okların arasında dans etti.

 

Adımlarını atarken farklı yerlerden yeni oklar fırladı ancak onları eliyle yakaladı ve sıradaki adımını attığı anda fırlattı. Bunları yaparken güvendiği tek şey hisleriydi. Bir canavarın ağzını andıran ürkütücü koridorda tek başınaydı.

 

Duvarların arkasındaki mekanizmalar binlerce küçük çarkın birleşiminden oluşuyordu. Her adımında farklı bir bölge daha seri ve sessiz çalışıyor, saldırıya hazırlanıyordu. Oklardan kaçınırken sesleri ayrıştırmak çok zordu.

 

Ancak Carl önceki hayatında benzer durumlara fazlasıyla girmişti.

 

Takımyıldızı Adımları’nı kullanırken oklardan sıyrılmak ve ilerlemek pek dert değildi. Üstelik Kaya Parçalayan Avuç İçi sayesinde okları yakalayabiliyor ve karşı saldırı yapabiliyordu.

 

Saatler geçti ve Carl elindeki okları yere geldikleri yere geri gönderdi.

 

Ondan fazla arbalet yere düştü ve çelik oklar yere düştü.

 

Derin bir nefes alırken yüzünde tatminkar bir gülümseme belirdi.

 

‘Burası duyularımı geliştirmek için harika bir eğitim yeri.’

 

İlerlemek için çabalarken az kalsın çok önemli bir fırsatı kaçıracaktı. Duyularını daha hassas hale getirmek ve vücudunu geliştirmek için harika bir yerdeydi.

 

‘Fakat çok kolay olmaya başladı. Hiç eğlenceli değil.’

 

Koridorda ki tuzakların çalışma prensiplerini anlamıştı. Bu yüzden okların ne zaman ateşleneceğini biliyordu. Ayrıca yönlerini ve hangi aralıklarla gelişlerini de öğrendiğinden, artık hiç zor gelmiyordu. Sadece adımlamasını doğru zaman da yapması gerekiyordu ki – bu onun için çok basit bir şeydi.

 

‘Yavaştan bitirme zamanım geldi. Buradan daha deneyim kazanamam, mızrağı almam gerekiyor.’

 

Üç yüz metre uzakta gözüken demir kapıya bir bakış atarken sırıttı. Çıkış önündeydi ancak öncekinden çok daha hızlı ve sessiz dönen çarkları duyabiliyordu. Öyle güçlüydüler ki bir metali kolaylıkla delebilirlerdi.

 

Fakat korkmak yerine heyecanlandı.

 

Vücudunu esnettikten sonra yeri tekmeledi ve ileriye fırladı. İlk adımını attığı anda önünde bir ok belirdi. Aynı anda kırk beş derecelik açıyla sekiz yönden oklar vücudunu hedefliyordu. Yerde takla attı ve eliyle zemini iterek tavana doğru yükseldi.

 

O anda bir bölüm açıldı ve arbaletin ucu gözüktü. Çelik ok karanlığı delmek için orada bekliyordu. Carl yere temas ettiğinde yay çekilmişti ki Carl havalandı ve sağ eliyle arbaleti yakaladı.

 

Kraşh!

 

Ok arbaletten ayrılmadan Carl’ın eline geçti ve Carl tetiği çekti.

 

Tetiği çektiği anda ok fırladı ve yeni açılan bölmedeki yayı parçalara ayırdı. Carl geri çekildi ve üzerine gelen oklardan birisini yakalayıp arabalete yerleştirdi.

 

Tık!

 

Svoşh!

 

Arabaletten çıkan ok karanlığı yardı ve kusursuz bir kesinlikle arbaleti yok etti. Carl gülümsedi ve artık işe yaramaz hale gelmiş arbaleti bir kenara fırlattı. Hızlıca Takımyıldızı Adımları’nı kullandı ve okların arasından sıyrıldı.

 

Her hareketinde farklı yerlerden, farklı açılarla oklar fırlıyordu. Bu da nefes alacak veyahut düşünecek zamanının olmadığını gösteriyordu.

 

Belirsizlik Carl’ı heyecanlandırmaktan öteye gitmedi. Sırıtışına engel olamadan okları karşılamaya ve geri saldırı yapmaya devam etti. Öyle hızlı ilerliyordu ki yolu yarılaması otuz saniye sürmemişti.

 

Kalbini delmek için fırlatılmış okun üzerinden zıplayarak sıyrıldı ancak ok sırtıyla temas etmiş ve uzun bir kan çizgisi oluşturmuştu. Carl ifadesizliği korudu ve tereddüt etmeden gelen oku avuç içiyle saptırdı. Yarım bir adım attıktan sonra döndü ve iki eliyle okları saptırdı.

 

Zaman geçerken oklar bir anda kesildi.

 

Carl önündeki metal kapıya baktı.

 

Kapı dört metre kadardı. Garip ancak çok güçlü bir metalle yapılmıştı, bronzumsu bir dokusu vardı. Carl kapının yanına yaklaştıkça kapının üzerine bazı resimlerin işlendiğini gördü. Bunların motif olduğunu anlaması çok uzun sürmedi.

 

Bir kadın elinde mızrakla gökyüzüne dönmüştü. Kadın oldukça güzeldi, kafasında baykuş kanatlarından yapılmış bir taç vardı. Vücudunu kaplayan altın rengi zırhlar ile altın renkli mızrağıyla öne çıkıyordu. Ayaklarının altında cesetlerden oluşmuş büyük bir dağ vardı.

 

‘Bir, kararır, dünya, yol, anlam, amaç, insan, lider, sahip olmak, yönlendirmek, aynı.’

 

Carl istemsizce bu kelimeleri düşündü.

 

Bu kelimeler renkli okların üzerinde yazanlardı. Bunların bir ipucu olduğunu anlamıştı, ancak neyle ilgili olduklarını anlamamıştı. Bunlar dağıtılmış kelimelerdi ve doğru sıraya sokulduklarında anlamlı bir cümle oluşacaklardı.

 

Kapının üzerindeki motiflere dokundu ve gökyüzündeki karanlık dokunaçlara baktı. Tahminleri doğruysa kadın Savaş Tanrıçası’nı simgeliyordu. O zaman gökyüzündeki dokunaçlar neydi? Gökyüzüne yayılmıştı ve ele geçirmek istercesine dokunaçlarını yeryüzüne uzatmıştı. Öyle büyüktü ki güneşi gölgeliyordu. Öyle karanlıktı ki geceyi andırıyordu.

 

Motifleri incelerken bir anda kaşlarını çattı. Bunun sebebi önceki hayatından bir şeyi hatırlamasıydı.

 

“Büyü İmparatoru’nun Gizli Odası’nda da benzer motifler vardı.”

 

Büyü İmparatoru, Savaşçı Kral’la birlikte bu kıtanın en büyük iki gücünü temsil eden figürdü. Öyle kudretliydi ki Carl onunla savaştığı süre boyunca sadece birkaç kez kazanabilmişti. Büyü gücü sonsuzdu. Ayrıca iki asırdan daha uzun süredir hayatta olan ölmeyi unutmuş birisiydi.

 

“Gökyüzündeki dokunaçlar bir düşmanı simgeliyor. Savaş Tanrıçası, Sisli Çağ’da oldukça güçlü bir insandı. Derin Deniz Metali’nden yapılan bir mızrakla böyle bir yaratığa karşı koyması mümkün mü?”

 

Önceki hayatında Ario’yu öldürmüş ve mızrağını ele geçirmişti. Onun sırlarını merak ediyordu, hastalığını iyileştirmek için önemli bir ipucu olabilirdi.

 

“Fakat en üst düzey bir metalden yapılması dışında bir farkı yoktu. Durendal’dan bile daha kalitesizdi.”

 

Derin Deniz Metali ne kadar güçlü olursa olsun Kutsal Demir’den yapılmış Efsanevi Durendal kadar güçlü olamazdı. Bu yüzden Carl ilk olarak Derin Deniz Metali’nden yapılan mızrağı ele geçirmek istiyordu, şu anki seviyesinde kontrol edebileceği en iyi mızraktı.

 

Savaş Tanrıçası ile Büyü İmparatoru’nun odasında gördüğü kişi aynı seviyedeyse o zaman işler düşündüğünden çok daha farklıydı. Farkında olmadan büyük bir işin altında kalabilirdi.

 

“Her neyse, bu beni önceki seviyemden daha ileriye taşıyabilir.”

 

Kapıyı itti ve ancak kapı yerinden kımıldamadı.

 

Manasını vücudunda çevirdi ve eli aracılığıyla kapıya iletti. Kapı hafifçe parladı ve motifler daha da derinleşti. Carl kapının açılmaya başladığını hissettiği anda kapıdan bir kuvvet onu on metre geriye fırlattı.

 

“Siktir!”

 

Carl geriye fırlatıldığı anda yirmiden fazla ok ateşlendi.

 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44427 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr