Bölüm 15: İstek

avatar
485 7

Hükümdarın Yolu - Bölüm 15: İstek



Mütevazi ve bakımlı bir çadırda beş kişi oldukça gösterişli bir sofranın başındaydı. Hepsi oldukça rahat ve şık giyinmişlerken, etraflarında görünmez bir baskı vardı.

 

“Benim hayatımı kurtardın!”

 

Hoş kahkahalarla şarabından bir yudum alan Ronald, önündeki tavuk parçasından Carl’a uzattı. Carl aralarındaki en düşük rütbeye sahip olduğundan diğerleri tarafından hoş gözle bakılmıyordu ancak Ronald en başından beri buna takılmıyordu.

 

“Hmph. Hepsi şanstan ibaret değil miydi? Sadece işkence etmekte iyi.”

 

Carl’ın çaprazında bağdaş kurmuş bir adam homurdandı. Üzerinde siyah bir takım vardı. Zarif yüz hatları ve güçlü bir fiziği vardı. Belinde asılı olan kına bakılırsa yüzbaşı rütbesinde olduğu anlaşılabilirdi.

 

Ronald onun sözlerini duyunca tekrardan güldü ve onunda önüne birkaç parça koydu.

 

“Öyle deme! Bizde olmayan şans onda vardı ve bizim için kullandı. O olmasaydı şu anda zindan da sevk edilmeyi bekliyor olurdum.”

 

“Buna güçleri yeteceğini mi düşünüyorsun?”

 

Kaşlarını çatan Thomas homurdandı.

 

Ancak Ronald öyle düşünmüyordu.

 

“Sadece o olsaydı yapamazdı. Fakat Kont Beffet ve sınır ordusunun Generali birleşirse benim işimi bitirmek için yeterli. Martin beni uygun duruma getirmek için kullanılacak bir araçtı. Beni sinirlendirmek ve hata yapmamı sağlamak için kışkırttı. Asıl amacını anlamayacak kadar kördüm.”

 

Thomas olayı anlayınca kafasını salladı ve gözlerinde karmaşık bir bakış belirdi. Carl’a bir bakış atmadan edemedi. Carl’ın direktiflerini takip etmemiş olsaydı neler olacağını şimdi anlamıştı.

 

‘Çok mu bilgili yoksa geleceği mi görüyor?’

 

Zamanlaması ve hareketleri kusursuzdu.

 

Bir dahi olmalıydı.

 

‘Erken karar vermemek gerekir. Bunun için üzgünüm…’

 

Ronald bir anda Thomas’a döndü ve kolunu omzuna attı.

 

“Sana da çok teşekkür ederim eski dostum. Sen olmasaydın o yumruğu atmış olacaktım.”

 

“Önemli değil.”

 

Thomas mutlu bir şekilde teşekkürü kabul ederken Carl’ı gözlemlemeyi unutmadı. Onun bir şey demediğini görünce rahat bir nefes verdi.

 

“Benden istediğin bir şey var mı?”

 

Ronald’ın sorusunu duyan Thomas’ın gözleri bir anda ışıl ışıl oldu.

 

“Sorun şu ki, manamı daha fazla geliştiremiyorum… Bir asil olmadığımdan dolayı da bazı şeylere erişimim yok.”

 

“Ah, üst seviye Mana İksiri istiyorsun demek?”

 

“Lütfen.”

 

“İçsel olarak gelişmek iyidir ancak vücudunu geliştirmeyi de unutmamalısın. Bilirsin, kap ne kadar sağlam ve geniş olursa o kadar fazla su alabilir.”

 

Thomas kafasını eğerek teşekkür etti.

 

“Tavsiyelerini dinleyeceğim.”

 

“Güzel!”

 

Ronald onun omzuna hafifçe vurduktan sonra şarabından bir yudum aldı ve Carl’a döndü.

 

O esnada Carl şarabının içine su katmış ve çalkalamıştı. Ronald şarabın onun gibi genç biri için ağır olduğunu düşündüğünden bunu umursamadı.

 

Hafifçe güldü ve takdirle gence baktı.

 

“Benim hayatımı kurtardın. Dilediğin bir şey var mı? Yapabileceğim her şeyi yapabilirim.”

 

Carl elindeki şarabı tek hamlede kafasına diktikten sonra peçeteyle ağzını sildi.

 

Kritik an gelmişti.

 

Şimdi hikayecilik yeteneklerini gösterme zamanıydı.

 

“Yıllar önce ailemi kaybettiğimde kendime yemin ettim. Daha güçlü olacak ve ailemin ruhunu gururlandıracaktım. Bu yüzden gece gündüz demeden kitap okuyarak bilgi haznemi geliştirmeye odaklandım ve bir gün bile antrenmanımı aksatmadım. Ancak yeteneğim ve kaynaklarım soylu ailelerin çocuklarına kıyasla çok daha azdı. Bu yüzden askerî akademiye katılmak ve diğerlerine yetişmeyi düşünüyordum…”

 

Hiç kimse onun hikayesini durdurmak için harekete geçmedi. Bunun yerine kadehlerini doldurup dinlerken içmeye başladılar; böyle hikayeler askerlerin her zaman ilgisini çekerdi, çünkü bu herkesin karşılaştığı bir durumdu.

 

Empati kurmak askerler için olağan bir şeydi. Çünkü hepsi aynı durumu yaşamış, zorluklarla kıyaslanmış askerlerdi. Hepsinin bir hikayesi vardı.

 

Carl hikayesini anlatırken burnunu çekti. Öyle ki diğerlerinin de boğazı düğümlenmişti.

 

‘Demek bunları yaşadı…’

 

Thomas onun başarısını çaldığı için kendini çok kötü hissetmeye başladı.

 

“…nihayetinde amaçlarıma ulaşmak için önümde sadece engel kaldı. O da beni daha ileriye taşıyacak bir okul.”

 

Cümlesi bittikten sonra kendine şarap doldurdu ve tek dikişte içti.

 

“Bir okul…”

 

Ronald düşünmeye başladı. Carl oldukça yetenekli birisiydi. Her ne kadar çok az şey yapmış olsa da oldukça önemli şeyler başarmıştı. Bu yüzden onu desteklenmeye değer biri olarak görüyordu. Ayrıca ona büyük bir borcu vardı.

 

Sadece askerlerinin hayatını kurtarmakla kalmamış, düşman komutanını da yakalamıştı. Ayrıca pusuyu öngörerek kayıpları fazlasıyla azaltmıştı. Düşman komutanından bilgi alması da eklenince başarıları fazlasıyla yeterliydi.

 

“Açıkçası yeteneklerini gösterebileceğin tek yer olan Kraliyet Akademisi’ne girmek için yeterli seviyede değilsin. Bunun için en azından bölük komutanı olmalı ya da 10,000 Liyakat Puanı kazanmalısın.”

 

Bilge bir tavırla geriye yaslandı ve Carl’a bir bakış attı.

 

“Aynı zaman da bir asil ya da tabur komutanının tavsiyesine ihtiyacın var. Ancak böyle akademi sınavlarına girebilirsin.”

 

“Evet efendim.”

 

“Hm…”

 

Ronald düşünmeye başladı. Tabur komutanı veyahut bir kont olsa bile istediği gibi birisini tavsiye edemezdi. Ayrıca o sadece tavsiye edebilirdi. Kabul edilmesi dahil birçok şey akademiye bağlıydı.

 

“Tamamdır. Seni Kraliyet Akademisi’ne tavsiye edeceğim ve sınavlara girmen için her şeyi yapacağım. Ancak bundan sonra daha fazla çabalamalısın.”

 

“Teşekkür ederim.”

 

Akademiye girmek onun gibi birisi için çok zordu. Aslında akademiden kazanacağı bir şey yoktu. Ancak sadece askeriyeden ilerlerse önceki hayatından bir farkı olmayacağını biliyordu. Sadece bir yoldan ilerlemek onu aynı sona götürecekti.

 

‘Ayrıca Philip ve Ian’da orada…’

 

O ikiliyi düşününce yüzüne sıcak bir gülümseme yerleşti.

 

‘Şimdiden isimlerini duyurmaya başlamışlardır.’

 

İkili önceki hayatında en çok güvendiği kişilerdi.

 

Ayrıca aklına bir şey geldi. Gözlerini kısarken şarabından bir yudum daha aldı.

 

‘Şeytani Ejderha’nın gözlerini almam gerekiyor.’

 

Geleceği hakkında planlar yaparken sofrada ilişkilerini geliştirmeye devam etti.

 

***

 

Görkemli surlar gecenin karanlığında bile ihtişamından bir şey kaybetmemişti. Öyle büyük bir ihtişamı vardı ki kıtada kendisine bir isim bile yapmıştı.

 

<Sonsuz Suyun Hapishanesi>

 

Dev surların içinde de dışarıdan farklı olmayan ihtişamın ışıkları parlamaktaydı. Havada ki zarif ve ciğerlere bayram ettiren ferah koku şehrin en kirli köşelerinde bile kirlenmiyordu. Meydanlarda onlarca metreye yükselen su sütunları ve hareketli atmosferiyle tüm krallığın göz bebeği bir şehirdi.

 

Sonsuz suyun başkenti Waterra.

 

Burası koca krallığın merkezi, ayrıca en önemli bölgesi, Sonsuz Suyun Başkenti’ydi.

 

Başkentin ortasında surlardan pek farklı olmayan dev bir saray bulunuyordu. Bu sarayın en yüksek noktası kolaylıkla surları geçerken, en alçak noktası yerin yüzlerce metre altına kadar erişiyordu.

 

Sarayın içinde onlarca metrelik, lüks ve konforlu bir salonda onlarca yaşlı adam tartışmaktaydı. Ancak ne kadar bağırır ya da çatışsalar da, salonun en köşesinde bir platformun üzerindeki tahtta oturan yaşlı adam sessizliğini koruyordu.

 

Yaşlı adamın kafasında kırmızı yeşimden yapılma bir taç vardı. Kolunu tahtın kenarına yaslamıştı ve eliyle çenesini destekliyordu. Gözlerindeki baygın bakıştan anlaşılacağı üzere salonda dönen tartışmaya en ufak bir ilgisi yoktu.

 

Tartışmanın gittikçe hararetlendiğini ve iki kişinin neredeyse birbirleri ile kavga edeceğini gördüğünde boğazını temizledi.

 

“Sessizlik.”

 

Salon bir anda sessizliğe gömüldü. Kimsenin ağzından bir kelime dahi çıkmadı. Rahatsız edici dereceye erişmiş sessizlikte, yere bir iğne düşse dahi duyulabilirdi.

 

Yaşlı adam dudak büktü.

 

“Aptalca tartışmalarınız tepemin tasını arttırıyor.”

 

O sırada siyah kısa saçları ve parlak yeşil saçlarıyla dikkat çeken bir adam öne çıktı. Mütevazi bir şekilde eğildi ve saygılarını sundu. Ardından kafasını kaldırdı ve gür bir sesle konuştu.

 

“Majesteleri, bu hizmetkârınız bir şey sormak istiyor.”

 

Yaşlı adam bir şey demeden ona bakmaya devam etti. Bunu gören siyah saçlı adam memnun bir şekilde konuşmaya devam etti.

 

“Askerlerini yönetmekte ve görevini yerine getirmekte başarısız olan bir komutana ne yapılmalıdır?”

 

Yaşlı adam gözlerini devirdi ve bu aptalca oyunu izlemeye devam etti. Konunun ne olduğunu bilmelerine rağmen böyle oyunlar ona çok aptalca geliyordu. Bu yüzden düşünüyormuş gibi yaptı.

 

“Tabii ki uygun bir şekilde ceza almalı!”

 

Birisi cevaplamak için öne çıktı. Öne çıkan kişi kısa boylu şişman bir adamdı. Kıvrımlı bıyıkları ve kartalı andıran gözleri vardı.

 

“Adalet Bakanlığından Gerald değil mi?”

 

Yaşlı adam onun şişman vücuduna bakarak somurttu.  

 

 Gerald bunu umursamışa benzemiyordu.

 

“Majestelerinin beni hatırlamasından onur duydum.”

 

“Devam et.”

 

“Onur duyarım Majesteleri.”

 

 Gerald boğazını temizledi ve siyah saçlı adama göz kırptı. Ardından arkasını döndü ve salonda zarafetiyle dikkat çeken yaşlı adama baktı. Yaşlı adamın vücudundan çıkan kudretli aura tahtta oturan yaşlı adamla neredeyse aynıydı. Dik duruşundan tutun elinin hareketine kadar zarafetle doluydu.

 

“Kont Staler! Binbaşı Ronald’ın cezasını çekmesini düşünmüyor musunuz? Yüzlerce genç askerin ve binlerce köylünün ölümüne neden oldu.”

 

Kont Staler gözlerini yavaşça açtı ve okyanus mavisi gözlerini ortaya çıkardı.

 

“Haklısınız. Ancak değinmeyi unuttuğunuz bir nokta var. Düşman birlikleri sınırdan elini kolunu sallaya sallaya geçti. Ayrıca verilen bilgi tamamıyla yanlıştı. Bildiklerim beni yanıltmıyorsa, Kodar Dağları’ndan başlayan yol savaş alanına varmadan önce Kont Beffet’in arazisinden geçiyor.”

 

Boom!

 

Gözler bir anda siyah saçlı adama döndü.

 

“Haklısınız Kont Staler. Ancak düşmanın dağı deleceğini nereden bilebilirdim ki? Birliklerim ormanda beliren canavarları temizlemekle meşguldü.”

 

“Öyle mi dersiniz?”

 

Beffet kaşlarını çattı ve Kont Staler’e baktı.

 

“Araştırma Birimi’nin sunduğu bilgilere göre son zamanlarda Moorath Ormanı’nda herhangi bir canavar belirmemiş. Yoksa görünmez canavarlara karşı mı savaştınız?”

 

***

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44449 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr