Bölüm 9: Pruwath Kuşatması (I)

avatar
523 9

Hükümdarın Yolu - Bölüm 9: Pruwath Kuşatması (I)



Nansart Ticaret Yolu’nun kuzeyinde bin iki yüz askerden oluşan birlik nizami bir sırayla son sürat ilerliyordu. Askerlerin yüzünde 3. Bölükteki gibi yorgun bir ifade yoktu. Aksine hepsi son derece rahat gibi gözüküyordu. Bu; gerçek savaşı deneyimlemiş askerler ile acemiler arasındaki farktı.

 

24. takım da Carl, yorgunluktan parçalanmak üzere olan kaslarına rağmen geride kalmıyordu. Son iki gündür 24. Takım ile antrenman yapıyordu. Fakat sadece bununla yetinmeyip ek antrenmanlar yaparak gücüne güç katıyordu.

 

Sadece iki gün olmasına rağmen fiziği güçlenmişti. Avuç içleri sertleşmiş, kasları daha sıkı hale gelmiş ve dayanıklılığı kesin bir artış göstermişti. Buna deneyimi de dahil edildiğinde mana kullanıcıları haricinde herkesi yenebileceğine emindi.

 

‘Gerçi emin olmak aptallıktan farklı değil. Benden bile daha iyi olan insanlar vardı.’

 

Yaşamı boyunca kendisinden daha yetenekli insanlara karşı savaşmak zorunda bırakılmıştı. Örneğin Kral Louis son derece yetenekli bir büyü kullanıcısıydı. Kraliyet Akademisi’ni ikinci sırada bitirmiş, Büyü Hanedanı’nda staj yapmış oldukça güçlü bir ateş büyücüsüydü.

 

Ancak oldukça ürkekti.

 

Bundan dolayı Carl birçok kez onun arkasını toplamak zorunda bırakılmıştı. Şimdi anımsıyordu da, Louis’in işini çok kolay bir şekilde bitirebilirdi. İsyan etmeye kalksaydı kimse onu durduramazdı.

 

“Savaş Tanrısı Birliğimi en kısa sürede tekrardan kurmam gerekiyor.”

 

Kendi birliğini oluşturmasının birkaç yolu vardı. İlki ordu da yüksek rütbelere çıkarak, kendi birliğini oluşturabilecek yetkiye sahip olmak, ikincisi bir bölge sahibi olmak, üçüncüsü ise bir soylu olmaktı.

 

“Bu savaşta kendimi kanıtlar ve Ronald’ın gözüne girebilirsem, Kraliyet Akademisi’ne girebilirim.”

 

Carl yürürken nefes tekniğine çalışmayı ve akciğer kapasitesini geliştirmeyi unutmadı. Yanına bir matara dolusu saf Uhrevi Yıldız Suyu ve bir matara da seyreltilmiş Uhrevi Yıldız Suyu almıştı. Bu stok ona bir – iki hafta boyunca yetecekti.

 

“Tabur dur!”

 

O sırada işaret davulu çaldı ve bölük komutanları sinyal verdi.

 

Tap!

 

Tüm birlik olduğu yere sabitlendi.

 

“Beş saat boyunca burada dinleniyoruz! Yemek yemeyi ve iyice dinlenmeyi unutmayın! Bölük komutanları komuta çadırına gelsin!” Yüzbaşı Thomas gür sesiyle tüm birliği yönlendirmeye başladı.

 

Carl sırt çantasını yere bıraktı ve yemek malzemelerini çıkartmaya başladı. Kamp alanından çıkmadan önce erzak stoklarını yenilemek üzere köylerden destek gelmişti. Bu esnada Carl kendisine kurutulmuş et ve su erzağı almıştı.

 

Savaş alanında lüks yemeklere yer yoktu. Yeri geldiğinde ağaç kabuğu bile yiyebilirlerdi. Kurutulmuş eti, siyah ekmekle yerken acı acı gülümsedi. Bir dük iken kıtanın en güzel yiyeceklerini yemek gibi bir hobisi vardı.

 

Savaş sanatlarına çalışmak, yemek yemek ve çalışmak.

 

Ne birisini sevmiş, ne de çocuk yapmak istemişti.

 

Büyü Hanedanı’nın Büyü İmparatoru kızını kendisi ile evlendirmek istemişti ancak Carl reddetmişti. Sadece Büyü İmparatoru değil, onun potansiyelini fark eden herkes onu kendi saflarına katmak için kadınları kullanmaya çalışmıştı.

 

Carl yüzünü ekşitti.

 

‘Bir keresinde eşcinsel olduğumu düşündüklerinden bir erkekle gelmişlerdi.’

 

O gün hepsini kılıçtan geçirmişti.

 

“Ronald bilgi aldığına göre yakında savaşa gireceğiz. Tarihe bakarsak… hm, Owen’a karşı savaşacağa benziyoruz.”

 

Owen, Hardbane Krallığı’nın güney kesiminde Altın Aslan Taburu’nun tabur komutanıydı. Keşif birlikleri ile öne çıkan bir taburdu. Çok güçlü askerleri vardı. Bu yüzden Hardbane’nin güney kesimleri kısmen daha huzurluydu.

 

“Ancak Ronald kolay bir rakip değil. Cesur bir adam olduğundan üstüne yürümekte sıkıntı çekmeyecektir.”

 

Düşüncelere daldı.

 

“Hm? Ronald Staler. Pruwath Kuşatması!”

 

Yıllar öne okuduğu bir rapor aklına geldi. Ronald Staler’ın kaybettiği ve sürgün edildiği savaş.

 

“Fakat dört yıl sonra aklanıyor.”

 

Düşünmeye devam etti. Pruwath Kuşatması’nın önemi çevredeki köyleri koruyan tek birlik olan Alev Taburu’nun hata yapması ve bir platoda kuşatılmasıydı.

 

Bu savaşlara katılacak kadar güçlü olmadığından zamanının çoğunu kampta geçirmişti. Ancak okuduğu raporları hatırlıyordu. Karşıdaki rakibin kim olduğunu da biliyordu.

 

“Neil Skayner! Hardbane’nin yükselen dehası. Kısa sürede binbaşı rütbesine yükselerek tüm krallıklara adını duyuruyor. Ayrıca gelecekte krallığın 3. Kolordusunun Korgenerali oluyor.”

 

Skayner Ailesi, Antik Gökyüzü Krallığı’nın yan kollarından birisiydi. Antik Gökyüzü Krallığı beş yüz yıl önce yok olmuş büyük bir krallıktı. Yıkıldıktan sonra lordlar Hardbane, Waterra, Lulaterra olmak üzere üç krallık kurmuşlar ve birbirleri ile savaşmaya başlamışlardı. 

 

Carl’ın bulunduğu krallık, aynı zamanda hizmet ettiği Louis’in kral olduğu, Waterra Krallığıydı.

 

“Beyler! Toplanıyoruz, bölük komutanları bölüklerinin başına geçsin! Bir saat boyunca durmadan Amesliers Ovası’na kadar ilerleyeceğiz! Dikkatli olun ve takım komutanlarınızın emrinden çıkmayın!” Yüzbaşı Thomas emirler yağdırırken borazanlar ötmeye ve davullar çalmaya başladı. Sancaklar kaldırılmıştı. Altın bir alev simgesiyle döşenmiş kırmızı bir sancaktı. Krallığın ve bağlı oldukları kolordunun sancakları da onun yanında dalgalanıyordu.

 

Carl mızrağını sıkıca kavradı ve eşyalarını çabucak topladı.

 

“Anlaşılan savaş vakti geldi de geçiyor. Önüme büyük bir fırsat çıktı! Yakında terfi alacağım!”

 

Takımdaki yerini aldı ve heyecanlı bir şekilde eşlik etmeye başladı.

 

Amesliers Ovası’na varmadan önce Karasu Ormanı’nı geçmeleri gerekiyordu. Ardından Karasu Ormanı ile Beyaz Ormanı birleştiren Ejderha Kuyruğu Rotası’nı takip etmeleri gerekiyordu. Bundan sonra hedefleri olan temiz yaylaya çıkacaklardı.

 

Ejderha Kuyruğu Rotası iki orman arasındaki en güvenli yoldu. Bu yüzden tüccarlar ve paralı askerler bu yolu çok tercih ederlerdi. Aynı zaman da köylerde bu yolun etrafındaki göletlerin çevresine kurulmuştu. Hardbane Krallığı için saldırması en uygun yer burasıydı.

 

Bir saat boyunca hiç dinlenmeden son hız ilerledikten sonra temiz yaylalara çıkmışlardı.

 

Öğlen güneşi tepede yakıcı ışıklarını askerlerin üzerine seriyordu. Rüzgar eski yumuşaklığını taşımıyor, aksine kül kokusuyla dolup taşıyordu.

 

Kokuyu alan Ronald kaşlarını çattı ve ufka doğru baktı. Havaya saçılan küller büyük bir bacak oluşturmuştu sanki. Rüzgarın gücüyle kilometrelerce uzağa kadar geliyorlardı.

 

“Orospu çocukları.”

 

Ronald küfür etti.

 

“Thomas.”

 

Thomas atından atladı ve selam verdi.

 

“Binbaşım?”

 

Ronald dilini tıklattı. “Yanına birkaç piyade takımı al ve süvarilerle birlikte Pruwath Köyü’ndeki düşman birliklerini yok et. Biz burada sana temel oluşturacağız.”

 

“Anlaşılmıştır.” Thomas kafasını salladı ve atına atladı.

 

“Bekle, oraya geçemezsin!” endişeli bir ses duyuldu.

 

Ronald ve Thomas kafasını sesin geldiği yöne çevirdi. Böyle bir durumda onu kızdıracak kadar aptal insanlar mı vardı? Ronald oldukça öfkeliydi. Ancak zanlının kim olduğunu görünce kelimeler boğazında takıldı.

 

“Carl.”

 

Carl onu yakalamaya çalışan yaverden kolaylıkla sıyrıldı ve Ronald’tan iki metre ötede durarak selam verdi.

 

“24. Takım, Mızrakçı Acemi Er Carl.”

 

Ronald kaşlarını çattı.

 

“Askeri disiplini ihlal ettiğinin farkında mısın?”

 

“Evet efendim.” Carl sakınmadan cevap verdi. Gözleri bir okyanus kadar derin, bir yıldız kadar parlaktı. Ronald’ın karşı çıkmasını zorlaştıran bir hissiyatı vardı.

 

Thomas daha fazla zaman kaybetmek istemediğinden Ronald’a selam verdi ve harekete geçti. Tam atına atlamıştı ki Carl’ın genç sesini duydu.

 

“Komutan Thomas! Lütfen bir dakika beni dinleyin.”

 

“…” Thomas kaşlarını çattı. Acemi bir Er’in onu durdurması hoşuna gitmemişti. Üstelik burada durduğu her saniye başka bir can kayıp oluyordu. Buna dayanamazdı.

 

Carl onun korkutucu bakışlarına karşı bir duvar gibi durdu. Derin bir nefes aldı ve devam etti, “Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.”

 

“Hızlı ol.” Thomas, Ronald’ın bir şey söylemediğini görünce onu dinlemeye karar verdi.

 

Küçük bir şehirden bir yetim. Ailesi hastalıktan ölmüş. Hayatının çoğunu yetimhanede geçirmiş. On altı yaşına gelince harp okuluna katılmak için sınavlara girmiş ama başarısız olmuş. Ancak pes etmeyip on yedi yaşında tekrardan sınava girmiş ve ilk sıralarda yer almış. Sıralamasını mezun olana kadar korumuş. Nadir bir mızrak yeteneği var. Fakat onun dışında göze çarpan bir şey yok.’

 

Bir tabur komutanı olan Ronald’ın oldukça bağlantısı bulunuyordu. Carl gibi birisinin hayatını öğrenmek için ismini söylemesi bile yeterliydi.

 

“Yanlış düşünmüyorsam, birliği ikiye bölmeyi düşünüyorsunuz, haksız mıyım?”

 

Ronald devam etmesini söyledi.

 

“Pruwath Köyü 2,300 kişilik nüfusuyla büyük bir köydür. Çevresinde güzel madenler vardır. Köyün geçimi madenlerden sağlanır. Ayrıca yakınlarındaki ormanlık alandan sağlanan keresteyle oldukça para kazanmışlardır. Bu yüzden kuzey bölgesi için önemli bir köydür. Hardbane askerlerinin durumunu düşünürsek köyü çoktan katledip, yağmalamışlardır.”

 

“Ne dediğinin farkında mısın?”

 

Carl’ın biraz önce dedikleri Ronald’ın başarısız bir operasyon gerçekleştirdiğini gösteriyordu.

 

“Lütfen hemen galeyana gelmeyin. Hardbane stratejistinin düşündüğü de buydu.” Carl sakince anlatmaya devam etti. “Bunların hepsi bir fare kapanından farklı değil. Arthur Dönemi, 12. Yıl, Azcanie Savaşı’nda Komutan Erwin’in nasıl kuşatıldığını biliyor musunuz?”

 

“Azcanie Savaşı mı? Meydan muharebesi değil miydi?” Etrafta onları dinleyen yaverler kendi aralarında fısıldaşmaya başladı.

 

Azcanie Savaşı krallığın doğusunda gerçekleşmiş bir meydan muharebesiydi. Lulaterra krallığı sadece bir saldırı da orduyu ikiye bölmüş ve sadece birkaç saatte tüm askerleri katletmişti. Bu savaş yaklaşık iki yüz yıl önce, Lulaterra’nın altın çağında yaşanmıştı. Waterra’nın kara lekesiydi.

 

‘Kraliyet Akademisi’ne gitmediklerinden bilmemeleri normal.’

 

Bu utancı silmek için savaş hakkındaki detaylar gizli tutulmuştu. Sadece Kraliyet Akademisi’nde Savaş Bilimi Dersi alanlar bilebilirdi. Bir de bol bol kitap okuyanlar. Her ne kadar krallık bunun üstünü örtmeye çalışsa da birçok kitapta bu tarz gizli kaçamaklar bulunuyordu.

 

Ronald düşüncelere dalmış gibi gözüküyordu. Mavi gözlerinin içindeki parlaklık yavaşça aydınlandı ve hafifçe gülümsedi.

 

“Komutan Erwin askerlerini bölerek düşmanı tuzağa yönlendirmeyi amaçlıyordu. Ancak birliğini böldüğü anda saldırıya uğradı ve tek saldırı da yok oldu. Geriye kalan askerlerde teker teker avlandı.” Ronald elini çenesine koydu ve Pruwath köyüne baktı. “Yani diyorsun ki ormanda pusuya yatmış bir birlik var ve birliği bölmemizi bekliyorlar. Pruwath Köyü sadece bir aldatmaca…”

 

“Haklısınız.” Carl övgüyle kafasını salladı. Ronald bu savaşı kaybetmeseydi Waterra Krallığı çok daha iyi yerlere gelebilirdi.

 

“O zaman tek parça halinde onları kuşatmayı deneyelim?”

 

Carl hızlıca konuştu. “Bunu yaparsak, savunma hattını boş bırakmış olacağız ve Ejderha Kuyruğu Yolu’nu kaptıracağız. Kaleye giden yolu açık bırakmış olacağız.”

 

“Hm… Ne yapmamız gerektiğini düşünüyorsun?” Ronald ciddi bir ifadeyle sordu. Carl’ın işe yarayabilecek birisi olduğunu anlamıştı.

 

Carl gülümsedi. Önceki hayatında ne zaman bu gülümsemeyi gösterirse vücut parçalarından dağlar oluşurdu.

 

“Şöyle yapacağız…”

 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44439 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr