Bölüm 8: Sonuç (II)

avatar
522 6

Hükümdarın Yolu - Bölüm 8: Sonuç (II)


 

Toynak sesleri çevrede yankılandıktan bir saniye sonra goblin feryatları duyulmaya başlandı. Anlaşılan desteğe gelen askerler diğer taraftaki goblinleri halletmeye başlamıştı.

 

Feryatlar başladıktan yirmi saniye sonra anında kesildi ve iki tarafta da bir goblin bile hayatta kalmadı.

 

Tap tap tap!

 

Siyah atından inen gümüş zırhlı orta yaşlı adam Marc’ın önünde durakladı ve etrafa bir bakış attı. Altın sarısı saçları ve deniz mavisi gözleriyle otoriter bir yapısı vardı. Marc’ın yakarışları adamı görünce bir anda kesildi.

 

Ronald Slater.

 

Alev Taburu’nun tabur komutanı!

 

Marc Ronald’ın gözlerine bakmaya cesaret edemedi.

 

“Hayal kırıklığı.”

 

Ronald dilini tıklattı ve yerde yatan yaşlı goblin cesedine baktı.

 

“Düşük seviye Goblin Şefi, Marc beni hayal kırıklığına uğrattın.”

 

Goblinlerin üzerine basmadan gezdi ve yerden bir kılıç aldı. O esnada sıhhiye ekibi yaralıları iyileştirmek ve etrafı temizlemek için harekete geçmişti.

 

“Sen, rapor ver!”

 

Ronald bölük askerlerinden birisini işaret etti ve sorgulamaya başladı. Bu sırada Carl bir kayanın üzerine oturmuş ve mızrağındaki kanları temizliyordu. Üzerindeki kıyafetin büyük çoğunluğu yanmıştı. İnce deriden yapılma zırhının üzerinde yırtıklar bulunuyordu. Saçı başı dağılmış ve kanla yıkanmıştı. Perişan bir halde olduğunu söylemek basit kaçardı.

 

Fakat buna rağmen yüzündeki ifadeyi bozmadan mızrağını temizlemeye devam etti.

 

“Yardım ister misin?”

 

Carl kafasını kaldırdı ve ona seslenen askere baktı. Üzerinde kendisinde olandan daha kaliteli bir zırh vardı. Elindeki bandaja bakarsa sıhhiyeden biriydi.

 

“Hayır, gerek yok.”

 

Asker kafasını eğdi ve tekrardan sordu.

 

“Emin misin?”

 

Carl sakince yanıtladı. “Evet.”

 

“Peki, sen bilirsin. İlk savaşın olduğundan böyle şeyler yaşanması normal.”

 

“Teşekkürler.”         

Asker gülümsedi ve başkalarına yardım etmek için gitti.

 

“Acemi Er Carl! Carl kimse beni ziyaret etsin!”

 

Ronald gür sesiyle bağırdığında bölük askerlerinin çoğunluğu Carl’a bakmaya başladı. Carl derin bir nefes aldı ve ayağa kalktı.

 

“Acemi Er Carl, evet efendim!”

 

Ronald kafasını sesin geldiği yöne çevirdi. Karşısında yakışıklı ve temiz yüzlü birisini görünce kısa süreli bir şaşkınlık yaşadı. Ancak dış görünüş o kadar önemli değildi.

 

“Beni takip et.”

 

“Evet efendim!”

 

Carl mızrağını aldı ve onu takip etti.

 

Ronald vadiden çıktı ve vadinin hemen ucuna kurulmuş komutan çadırına girdi. Carl mızrağını teslim ettikten sonra onun arkasından girdi ve çadırın perdeleri kapandı.

 

“Bu savaşta büyük şeyler yaptığını duydum.”

 

Ronald masasına oturdu ve bacaklarını birbirinin üzerine attı. Mavi gözleri bir anda bir kartalınkini andırmaya başladı. Carl’ı baştan aşağıya dikkatlice süzdü.

 

Carl en başından beri soğuk ifadesini koruyordu. Herhangi bir şey demeden onun devam etmesini bekledi.

 

Ronald ellerini masada birleştirdi ve direkt olarak Carl’ın gözlerine baktı. Gözlerini kıstı ve şüpheyle sordu.

 

“Burada bir pusu olduğunu fark etmiş miydin?

 

“…” Carl sessizliğini korumaya devam etti.

 

“Peki nasıl fark ettin?” Ronald merakla sordu. İlginç bir şey bulmuş olmanın verdiği rahatlık vardı. Biraz önce iki yüz kişinin öldüğü savaş alanından çıkmamış gibiydi.

 

“Goblin yağının kokusu çok keskindi. Ayrıca toprak yumuşak olmasına rağmen ayaklarım yeterince derine batmıyordu. Üstelik vadinin yapısı pusu kurmak için çok uygundu.” Carl sakin bir ses tonuyla yanıtladı. Eğer Ronald bunu fark etmeseydi kendisi söyleyecekti.

 

“Hm…” Ronald geriye yaslandı ve kafasını salladı. “Seni sevdim Carl. Sen de diğerlerinde olmayan bir şey var. O zaman sana sormama izin ver. Marc hakkında ne düşünüyorsun?”

 

‘Ronald’ın askerlerine çok düşkün olduğunu duymuştum. Askerlerine gereken değeri verdiğinden askerleri tarafından çok sevilir. Bu yüzden önemli görevlere hep Alev Taburu gönderilir. Bunun sebebiyse Ronald’ın yenilikçi yapısı sayesinde, görevlere uygun planlar oluşturabiliyor; askerlerini dinliyor.’

 

“Benim nacizane fikrimi soracak olursanız; kendisinin henüz yeterli seviyede olmadığını düşünüyorum.”

 

Ronald kafasını sallayarak onayladığını belli etti. “Haklısın. Düzgün düşünemeyen birisinin bölük komutanı olması… ne yazık ki akrabası rütbeli birisi.”

 

“…” Carl sessiz kalmaya devam etti.

 

“Bir şaman goblini öldürmek sıradan bir asker için büyük bir başarı. Sana yetki vermek dışında her şey verebilirim. Bir isteğin var mı?”

 

Carl sessizce düşündü. 3. Bölük neredeyse imha edildiğinden bölükteki herkes zorunlu izne ayrılacaktı. Bu yüzden savaş arenasından bir süre uzak duracaktı.

 

“…Hardbane birliklerine karşı olan savaşta size eşlik etmek istiyorum.”

 

“!!!”

 

“…”

 

“Bunu nereden biliyorsun?” Ronald’ın gözleri soğudu.

 

Carl buna cevap vermeden ifadesini korumaya devam etti. Ronald en sonunda pes etti ve derin bir iç çekerek kafasını salladı.

 

“Peki, neden istediğini bilmesem de katılmanı sağlayacağım. Git! Şimdilik dinlen. Çünkü bundan sonra dinlenecek zamanın olmayacak.”

 

“Teşekkür ederim, efendim.”

 

Carl teşekkür ettikten sonra odadan çıktı ve askerlerin arasına karıştı. Ronald onun arkasından kapanan perdelere baktı ve alnını ovuşturdu. Ardından bir mektup çıkardı ve başkent mektup yazmaya başladı.

 

Mektubun başlığı belliydi.

 

‘Savaş!’

 

*

 

Carl eski halinden eser kalmayan savaş alanından sıyrıldı ve mağaraya tekrardan girdi. Birlik Nansart Ticaret Yolu’na hareket edene kadar bir günü vardı. Bu süreyi en iyi şekilde değerlendirmeliydi.

 

Bir süre karanlık yolda yürüdükten sonra Uhrevi Yıldız Suyu’nun yanına gelmişti. Suyun yanına geldikten sonra bir avuç dolusu suyu içti.

 

Önceden suyla seyrelttiği için etkisi son derece azdı. Ancak bu sefer herhangi bir şey yapmadan saf suyu içmişti.

 

Enerji dolu suyu içtiğinde boğazı yanmaya başladı. Midesine ulaştığında ise vücudu bir fırının içine sokulmuş gibi alev alevdi. Carl dişlerini sıkarak acıya dayandı. Uhrevi Yıldız Suyu saf olarak tüketildiğinde çok tehlikeli olurdu. Bu yüzden genellikle iksir haline getirilene kadar arıtılır ve içmeye uygun hale getirirdi.

 

Ancak Carl’ın buna ihtiyacı yoktu.

 

Vücudu deli gibi ısındığında tek yaptığı nefes ritmini değiştirmek olmuştu. Nefes ritmini değiştirdiğinde vücudu otomatik olarak soğumaya başlamıştı.

 

O esnada bir ağız dolusu sıcak nefesi dışarıya kustu ve ellerini açarak duruş aldı.

 

Kaya Parçalayan Avuç İçi!

 

Vücuduna giren enerjiyi yönlendirdi ve tüm kaslarına eşit olarak dağıttı. Ardından nefes ritmini bozmadan hareket etmeye başladı.

 

Kaya Parçalayan Avuç İçi, Carl’ın antik bir harabede bulduğu başka bir dövüş stiliydi. Avuç içlerinde toplanan enerjiyi dışa salmayı, tüm vücuda yayarak eşsiz bir kuvvet oluşturmayı amaçlıyordu. Ayrıca su niteliğine sahip bir dövüş stiliydi. Bu yüzden Uhrevi Yıldız Suyu’nun ekstra etkisi vardı.

 

Carl tekniği çalışmaya başladığında tüm kemikleri bir kaplan kükremesini andırırcasına kütürdedi. Kütürdeme sesleri mağarada yankılandı ve kulağına tekrardan geri geldi. Kaya Parçalayan Avuç İçi’ni çalışırken aklında başka bir hiçbir şey yoktu.

 

Böylelikle saatler geride kaldı.

 

Carl durakladığında tüm vücudu kramplar içindeydi. Kasları günlerdir durmadan antrenman yapıyormuş gibi yanıyordu. Ancak tüm yorgunluğuna rağmen yüzünde tatmin olmuş bir ifade vardı.

 

“Kesinlikle ünvanını hak ediyor. Birkaç hafta daha çalışırsam manayı dolaştırmaya başlayabilirim. Böyle bir hazineye denk gelmek büyük bir şans!”

 

Carl matarasından bir yudum aldı ve yorgunluğunun geçmesini bekledi. Yorgunluğu geçtikten sonra matarasını tekrardan yıldız suyuyla doldurdu ve dışarıya çıktı.

 

Askerler toplanmaya başlamışlardı. Büyük Vadi kontrol altına alınmış ve goblin cesetleri yakılmıştı. Askerler kurdukları kampları çoktan toplamış olsalar da, Carl 3. Bölük askerlerinin büyük çoğunluğunun artık hayatta olmadığını fark edince iç çekti.

 

“Acemi bir bölük için yorucu bir savaştı. Hayatta kalanlar talihli ancak bir yandan da talihsiz olanlar.”

 

Dağdan indi ve kendi çadırına gidip toparlanmaya başladı.

 

“İki gün sonra Hardbane Birlikleri ile karşılaşacağız. Savaş oldukça kanlı geçecek ve bölge birçok kayıp verecek. Önceki hayatımdaki günahlarımın kefareti olarak bunu durdurmam gerekiyor. Masum insanların zarar görmesine gerek yok.”

 

Önceki hayatında çok fazla masum insan öldürmüştü. Sayıları rahatlıkla yedi basamaklı sayılara ulaşabilirdi. Hepsini krallık için yapmış ve krallığın en kötü döneminde bile ayakta kalabilmesini sağlamıştı.

 

Carl dişlerini sıktı.

 

“Bu sefer her şeyin en iyisini yapacağım. Açgözlü bir pislik olacağım. Sadece kendim için savaşacağım…”







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44430 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr