Bölüm 5: Doğuş (V)

avatar
558 11

Hükümdarın Yolu - Bölüm 5: Doğuş (V)



Carl tek başına otuz saniyede çıkacağı dağı, diğerlerinin verdiği ağırlık ile iki dakika da çıkmıştı. Goblin birliğinin gelişi yüzünden paniklemeleri onları yavaşlatan asıl şeydi. Öyle ki birkaç kez düşme tehlikesi ile karşılaşmışlardı; bunun sebebi de goblinlerin onlara mızrak fırlatmasıydı.

 

Neyse ki goblinlerin kol ve sırt kasları fazla gelişmiş değildi, otuz metrelik yüksekliğe erişemezdi.

 

“Geldik.”

 

Carl dağın zirvesine yirmi metre kala mağaranın önünde durakladı ve arkasına bir bakış attı. Gavin, Miguel ve Daniel domates gibi kızarmıştı, sıcak nefeslerini iki metre öteden hissedebiliyordu. Bu da onların ne kadar yorulduğunu gösteriyordu.

 

Fakat dinlenmek için çok kısa süreleri vardı.

 

Carl mızrağı aldı ve mağaraya bir bakış attı. Üç metre yüksekliğe, beş metre genişliğe erişen bir girişi vardı. Mağaranın dışarısı güneş aldığından aydınlıktı ancak içerisi zifiri karanlıktı.

 

“Burada goblin artıkları var.”

 

İçeriden gelen çürümüş et ve kan kokusunu alıyordu. Goblin kanı gibi keskin bir çürük kokusu yoktu, fakat hafif bir koku değildi.

 

“Birkaç insanla ziyafet çekmiş olmalılar.”

 

Carl Daniel’a döndü ve onun yorgunluktan kızarmış yüzüne baktı.

 

“Goblinler buraya çıkamaz. Bu yüzden diğerlerine odaklanacaklardır. Bu süreyi bir şeyler yemek ve dinlenmek için kullanın. Sonrasında dinlenecek zamanınız olmayacak.”

 

“Sen ne yapacaksın?”

 

Elindeki mızrağa baktı.

 

“Mağaranın içini temizleyeceğim.”

 

“Mağaranın içi mi?”

 

“Ah, ayrıca!”

 

Carl Daniel’a dikkatli bir şekilde baktı.

 

 “Ateş duvarının diğer tarafını incelemeni ve ben dönünce değişimleri bildirmeni istiyorum. Kenara çok yaklaşmamaya dikkat edin.”

 

Ardından Daniel’ın söyleyeceklerini dinlemeden mağaraya girdi.

 

*

 

Ateş duvarının diğer ucu gerçek bir savaş alanından farksızdı. Yüzlerce goblin ve yüzlerce asker ölüm kalım mücadelesine girmişti. Dostu düşmanı ayırmak mümkün değildi. Kimse birkaç metre ötesini görebilecek kadar güçlü değildi.

 

Duman ve kan her yeri kaplamıştı. Parçalanmış bedenler her yerdeydi. Deneyimsiz askerler bile hayatta kalamayacaklarını anlamış ve canla başla savaşmaya, karşı tarafı olabildiğince azaltmaya başlamıştı.

 

Bu askerlerin arasında sol kolunu kaybetmiş Keith’de vardı. Tüm vücudu 2. Derece yanıklar tarafından ele geçirilmişti. Kanlar, yaralar tüm vücudunu kaplamıştı. Özellikle gövdesindeki ölümcül kesikler… onu hayatta tutan tek şey hayatta kalma isteğiydi.

 

“Ah… Ah… Ah…”

 

Keith sağ kolundaki gücün tükendiğini hissetti. Nefes almaktan yorulmuş akciğeri ve savaşmaktan yorulmuş bedenine rağmen savaşması, en sonunda yan etkilerini gösteriyordu. Adrenalin kafasına vurmuştu. Biliyordu ki buradan kurtulsa bile çok yaşamayacaktı. Yaşasa dahi hayatı mahvolmuştu.

 

“Carl’ı dinlemeliydik! O piç… Erik. Öldü!”

 

Arkadaşının beş goblin tarafından parçalara ayrıldığını görecek kadar şansızdı. Ateş duvarı ortaya çıkınca paniklemiş ve zamanında tepki verememişti.

 

Keith eski parlaklığını yitirmiş gözlerinden gözyaşlarının aktığını hissetti. O anda çirkin yüzlü bir goblin mızrağını ileriye doğru sapladı. Kalbine doğru geliyordu.

 

“Bir rahat verin artık.”

 

Keith’in kolu inanılmaz bir açıyla büküldü. Körelmiş kılıcın normalde kesemeyeceği kafa, bir kağıt kesiyormuş gibi rahat kesilmişti.

 

Gümp – gümp – gümp

 

Kalbi inanılmaz derecede hızlı atmaya başladı. Gözlerini kan bürüdü. Vücuduna inanılmaz bir güç geldi.

 

“Kvi?”

 

Crash!

 

Bir goblin ne olduğunu anlamadan ikiye bölündü. Keith kan sisinini içinden çılgın bir şekilde fırladı. Sağ elindeki kılıcı vahşice savurdu ve insan ya da goblin fark etmeden iki metrelik çevresindeki tüm canlıları öldürdü.

 

“Hayatta kalacağım!”

 

*

 

Mağara karanlık ve mukusluydu. Yirmi metre anca olmuştu fakat çoktan goblin izlerine rastlamıştı. Carl mızrağıyla her an harekete geçmek üzereymişçesine yürüyordu.

 

Shrak!

 

“Kesme sesi. Bir bıçak?”

 

Kaşlarını çatarak mırıldandı. Sesin geldiği yöne doğru koştu ve mızrağını sapladı. Karanlık ve ışığını kaybetmiş bir taşın arkasında, yemek yiyen goblinin alnında büyük bir delik açıldı.

 

“Uff…”

 

Carl soğuk bir nefes vererek alnında biriken soğuk teri sildi.

 

“Mağara Cini değilmiş.”

 

Mağara Cinleri goblinlerden daha güçlü yaratıklardı. Genellikle ışık almayan mağaralarda yaşarlardı. İnanılmaz çevik bir türdü. Sıradan cinler, sıradan bir insana göre beş kat daha hızlıydı. Üstelik karanlık bir bölgeyse insanların kazanma ihtimali yoktu.

 

“Mağaranın sonuna gelmek üzereyim. Okçu goblinler burada olsa gerek.”

 

Bloop bloop bloop!

 

Büyük bir göle düşen su damlalarının sesi kulağına gelmeye başladı. Carl kaşlarını çattı ve daha dikkatli bir şekilde ilerlemeye başladı. Mağara da bir göl olması demek, mağaranın düşündüğünden daha büyük olduğunu gösteriyordu.

 

Bloop bloop!

 

Kvi!

 

Carl seslerin daha da yakınlaştığını ve üstelik goblin seslerinin yükseldiğini fark ettiğinde kaşlarını çattı. Yürüdüğü yol daha da alçaldı.

 

“Merli’nin sakalı! Burada olduğuna inanamıyorum.”

 

On metre ötesinde üç metre genişliğinde bir göl vardı. Gölün üzerinde doğal olmayan bir parıltı vardı. Birkaç goblin suyun içinde duruyor ve sudan lıkır lıkır içiyorlardı. Bu goblinler dışarıdaki goblinlere göre bir hayli farklıydı.

 

Carl karanlık yüzünden onları pek seçemese de, suyun üzerindeki parıltı sayesinde az çok belli oluyorlardı. Bu yüzden onları seçebiliyordu.

 

Boyları dışarıdakilere daha uzundu. Çirkin olması gereken yüzleri daha görülesi ve düzgündü. Carl onların etrafında uhrevi bir silüet görüyordu. Bu silüetleri görünce soğuk bir nefes aldı ve bir süre onları izlemeye karar verdi.

 

‘Uhrevi Yıldız Suyu…’

 

Bu dünyaya ait olamayacak kadar özel bir suydu. Sudan içen kişilerin vücudundaki kirler arındırılıyor ve manaya olan yatkınlığı artıyordu. Yıldız ismini üzerindeki parıltılardan, uhrevi kelimesini de bu dünyaya ait olamayacak kadar güzel olmasından alıyordu.

 

Carl goblinlerin üzerindeki kirlerin suya karıştığını görünce soğuk bir nefes verdi. Goblinler suyu emmiş olmasaydı çoktan saldırmış olurdu. Fakat suyu özümsedikleri için şu an saldıramazdı. Yakın da daha fazlasını özümsemek için dışarı çıkmalı ve dinlenmeliydiler.

 

“Periyotlar haline giriyorlar.”

 

Tatminkar ifadelerine ve sakinliklerine bakılırsa ilk girişleri değildi. Bu da yakında dışarı çıkacaklarını gösteriyordu.

 

Carl üç goblin olduğunu fark etti. Normal goblinlerden çok daha uzunlardı. Gittikçe berraklaşan gözleri bir yıldız gibi parladığından belli oluyordu.

 

“Bir süre beklemem gerekecek.”

 

Carl onların görüş alanından çıktı ve gizlenmeye başladı.

 

Goblinlerin karnı gittikçe şişmeye başladı. Sudan içtikçe suyun seviyesi azaldı. Fakat Carl gözlerini bile kırpmadı. İfadelerini hep inceledi. Tatminkar ifadeleri yavaşça acıya dönüşünce hepsi sudan çıkmak için hareket etti.

 

Fazla içtiklerini fark etmiş olmalıydılar. Her şeyin fazlası zarardı. Buna Uhrevi Yıldız Suyu da dahildi.

 

Carl mızrağını kaldırdı ve goblinlerin hareketlerini inceledi. İlk goblin sudan çıktıktan sonra hemen harekete geçmedi, bunun yerine diğer goblinlerin de kıyıya yaklaşmasını bekledi. Uhrevi Yıldız Suyu’nun en büyük tehlikesi, ölüme yaklaştığında bir yakıt görevi görmesiydi.

 

Hepsini anında ve tek hamlede öldürmeliydi.

 

Aksi halde onları daha da güçlendirirdi.

 

“Chivi? Doymak. Üzüntü. Acıyor.”

 

“Kreek. Katılmak. Karnım acımak.”

 

Carl onların konuştuğunu görünce kaşlarını çattı.

 

“Aptal.”

 

Üçüncü goblin de kıyıya adım atarken bir şeyler geveledi. Tam o anda Carl yerinden fırladı ve ilk çıkan goblinin üzerine atladı.

 

Goblin Uhrevi Yıldız Suyu’ndan çıkarken son derece rahattı. Çünkü gelişiyor ve evrim geçiriyordu. Öyleki neredeyse bir şaman olacaktı.

 

Bu yüzden Carl’ın ani belirişine tepki verecek zamanı yoktu.

 

Shrak!

 

Mızrak, bir yılan gibi kıvrıldı ve anında boğazını deldi. Ardından göğsüne bir tekme yedi ve mızrak boğazından çıktığı gibi arkasındaki ikinci gobline çarptı. Mızrak karanlıkta dans etti ve gitmesi gereken yeri biliyormuşçasına bu sefer de göğsünü deldi. Göğsünü delen mızrağın ucu bedeninde duraklamadan arkasındaki goblinin kalbini deldi.

 

Üçüncü goblin zamanında tepki veremeyecek kadar rahatlamış olduğundan Carl’ın üzerine atlamasına bir şey yapamamıştı. Mızrak goblinlerin vücudunda kalmış olmasına rağmen, ölümü diğerlerine nazaran daha hızlı olmuştu.

 

Crack!

 

Carl onun boynunu kırdı.

 

Onları öldürdüğünden vücutlarından beyaz renkli sis çıktı ve Uhrevi Yıldız Suyu’na karıştı. Bu goblinlerin içtiği suyun gaz haliydi. Goblinler özümseyemediğinden eski yerlerine geri dönmüşlerdi.

 

Carl goblinleri öldürdükten sonra doğruldu ve uhrevi suya baktı. Üzerindeki parıltılar göklerdeki yıldızları anımsatıyordu. Su karanlık yüzünden gece mavisi renginde gözüküyordu.

 

“Uhrevi Öz dışında dayanıklılık iksirinden pek bir farkı yok. Ancak birçok simya ürününün ana maddesi… son derece değerli bir kaynak. Dışarıdakiler bilmemeli.”

 

Beline asılı matarasını çıkardı ve uhrevi sudan doldurdu. Ardından daha önceden içinde olan sıradan suyla karışması için matarayı iyice çalkaladı.

 

“Mükemmel bir enerji içeceği.”

 

Carl mataradaki sudan bir yudum alınca vücudunu saran ağrıların bir anda yok olduğunu hissetti. Yorgunluğu ve uykusu da yok olmuştu. Zirve halinde olduğu söylenebilirdi.

 

“Vücudumun en fazla bu kadar kaldırabilmesi ne acı bir durum. Daha fazlasını kaldırabilseydim mana bile toplayabilirdim.”

 

Su özelliği olan bir kaynağın etrafında su nitelikli mana olurdu. Bu da daha kolay bir şekilde mana toplayabilir anlamına geliyordu.

 

“Burayı unutmamam gerekiyor. Girişten en azından yüz metre uzakta ve birkaç farklı koldan giriliyor.”

 

Tekrardan bir yudum aldıktan sonra ağzını sildi ve goblin cesetleriyle birlikte dışarıya çıktı.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44436 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr