Bölüm 4: Doğuş (IV)

avatar
576 8

Hükümdarın Yolu - Bölüm 4: Doğuş (IV)



Önlerindeki manzara en hafif tabirle dehşetengizdi.

 

Büyük at arabaları, bir kenara çekilmiş ve parçalara ayrılmıştı. İçinde ne var ne yok, hepsi tüketildiğine dair işaretler veriyordu. Geriye sadece beyaz renkli bir at bırakılmıştı. Bu acımasız bir görüntüydü.

 

 Kısa bir incelemeyle tahta parçalarının arasında hareket eden bebek goblinler fark edilebilirdi.

 

John ve diğerleri onların başına ne gelebileceğini düşündüğünden dayanamadı ve kusmaya başladılar. Tek sakin kalan Carl’dı ve o da birden harekete geçip, molozların arasındaki bebek goblinleri tek hamlede öldürmüştü.

 

“Kvii?”

 

Yetişkin goblinlerin aksine bebek goblinler oldukça tatlı olurdu. Ancak büyüdükçe zihinleri çarpıklaşır ve en iğrenç yaratıklardan birisine dönüşürdü. Normal bir komutan onları öldürmek istemezdi, bu yüzden onları derin bir vadide ölüme terk ederdi. Onların doğal seçilimle yok olmasını yeğlerdi. Çünkü insan çocuklarına benzerliklerinden zihinlerine yerleşirdi.

 

Ancak Carl acımasızca en tatlı bebeği bile deşti. Acınası ciyaklamalar 15-20 saniye boyunca dört acemiye ruhsal işkence çektirdi.

 

“Goblinler iğrenç varlıklardır.”

 

Carl kirli kanı bebek goblinin saçlarına sürdü ve diğerlerinin yanına döndü. Vadiye tekrardan baktığında bir tarafta çekişmeli bir mücadele varken, diğer tarafta işlerin hiçte iyi gitmediği görülüyordu.

 

“Sandığımdan daha iyi idare ediyorlar.”

 

Marc’ın saldırı yaptığı taraf son derece istikrarlı bir ilerleyiş sergiliyordu. Deneyimli askerlerin çoğunluğu oradaydı, ayrıca hepsi uzun zamandır goblinlere karşı savaşıyordu. Bu yüzden onları iyi tanıyorlardı; fakat aynısı diğer taraf için söylenemezdi. Çoğunluğu yeni gelen acemiler ya da güçsüz kenar kesiminden oluşuyordu. Düzene dair hiçbir işaret yoktu, tüm grup yok olmak için bir hataya bakardı.

 

“Ellerim çok acıyor.”

 

Ne yazık ki iyileşme gücü eskisi kadar güçlü değildi. Bu yaraların iyileşmesi minimum üç gün sürecekti – ki bu zorlamadığı sürece geçerliydi.

 

“Carl, onları bu kadar sakin bir şekilde öldürdüğüne inanamıyorum.”

 

Gavin ağzının kenarındaki atıkları elinin kenarıyla sildi. Gözleri karmaşa doluydu, bitkinlik ve korku zihnini sarmalıyordu. Bu acil durum olmasaydı çoktan bayılmış olurdu. Ancak adrenalin onu ayakta tutan yakıttan farksızdı.

 

Diğerleri de pek farklı değildi.

 

“Ne yapacağız, saldıracak mıyız?”

 

John mızrağına dayandı ve vadiye doğru baktı. Şu anda kimse onları umursamıyordu, bu yüzden geri dönmeleri onun umurunda değildi.

 

“Suyun izin verdiği hızda ilerleyeceğiz.”

 

Carl bu savaşı kazanacaklarına inanıyordu. Şu anda olabildiğince savaşmalı ve goblin öldürmeliydi. Bu sayede yeterince başarım elde edebilir ve en kısa sürede rütbe atlayabilirdi.

 

“Nasıl yani?”

 

Carl ellerini saran kumaş parçasını sıkılaştırdı ve kılıçlarını tekrardan çekti.

 

“Basit. Öldürmeye devam edeceğiz. Ancak birimiz Alev Taburu’na haber vermek için gitmek zorunda; John sen gidiyorsun.”

 

“Hey, ben senden emir almıyorum.”

 

John Carl’ın ona emir vermesinden hoşlanmıyordu. Ayrıca neden kendisinin seçildiğini bilmiyordu, buradaki en güçlü kişilerden birisi de oydu.

 

“Hayır, benden emir alıyorsun; tavırların yüzünden bir ayak bağısın. Ayrıca at sürmeyi biliyorsun.”

 

John bir şey söyleyecekti ki sözlerini geri yuttu. Soğuk ve delici bakışlar bir anda vücudunun ürpermesine neden oldu. İsyankar ruhu havası inen bir balon gibi söndü ve usulca kafasını salladı.

 

“Güzel. Miguel, Daniel ve Gavin; benimle birlikte geliyorsunuz. On dakika boyunca kayıpları en az da tutmamız gerekiyor. Aksi takdirde istenmeyen kayıplar olacak. Anlaşıldı mı?”

 

“Anlaşıldı!”

 

Üçlü bir ağızdan cevap verdi. Ardından Carl’ın önderliğinde çıktıkları yere geri girdiler. John ise molozların içinde tepinen ata doğru gitti. Bu ata dokunulmamıştı. Bunun sebebi goblinlerin atlardan nefret etmesi ve yemek istememesiydi.

 

John onun dizginini tuttu ve eyerine zıpladı. Atın dizginlerini çektiğinde at şaha kalktı ve son derece hızlı bir şekilde vadiye girdi. Carl ve diğerlerinin yanından bir rüzgar gibi geçtikten sonra goblinlerden sıyrıldı ve başarıyla diğer uca ulaştı.

 

Böyle nadir bir sürüş, yıllardır süvarilik yapan  askerlerden bile daha iyiydi.

 

Bunun nedeni ise John’un ailesinin bir at çiftliği işletmesiydi. Küçüklükten beri düzenli olarak at sürmüş ve kendisini bu yönde son derece geliştirmişti. Böyle bir yetenek küçük birliklerde son derece nadirdi. Üstelik böyle bir manevra kabiliyeti de olunca…

 

Carl ona bir bakış atmadı. İki elindeki kılıçla yavaşça goblinlere doğru yürüyordu. Kısık sesle bir şeyler mırıldandıktan sonra yere sağlamca bastı ve bir leopar gibi ileriye atıldı. Gavin ise onu hemen arkasından takip ederken; Miguel ve Daniel açılarak kenarlardan ilerlemeye başladı.

 

“Keek?”

 

Bir goblin ona doğru gelen siyah saçlı genç adamı fark edince kılıcını kaldırdı. Ancak siyahlı adam onun yanında durmadan geçti ve arkasındaki kalabalığın içine daldı. Kalabalığın içine girdikten sonra aniden durakladı ve iki kılıcı da savurdu.

 

Klang!

 

Hangi gobline çarptığı belli değildi ancak etrafta kanlar uçuştu ve kılıçlar yere düştü. Carl vücudunun ağrımaya ve bitik duruma geldiğini fark etti lakin duraklamadı.

 

Gümp – Gümp – Gümp!

 

Kalp atışları kulağının dibinden duyuluyordu. Ölümün eşiğinde olmanın verdiği heyecan duygusu onun sınırlarını aşmasını sağlıyordu. Öyle ki yarım dakika sonra bile eski enerjisini kaybetmeden savaşmayı sürdürdü. Fakat otuz ikinci saniyeden sonra gücünde düşüşler meydana gelmeye başladı.

 

Hızlı kılıcı çok daha fazla yavaşladı. Ancak etrafında ceset yığını oluşmaya başlamıştı. Kenarlardan saldıran ve grubu rahatsız eden Miguel ve Daniel sayesinde kenar kısımları daha sakindi ancak arkadan  yediği saldırılar onun gibi güçsüz bir vücudu fazlasıyla yoruyordu.

 

“Bundan sonra uzun bir dinlenme molasına gireceğim.”

 

Ateşin hâlâ sönmediğini fark etmişti. Tahtaların görevi mükemmel bir şekilde yerine getirdiği anlaşılıyordu.

 

Saniyeler geçtikçe vücuduna binen yük ve sıyrıklar yavaşça artmaya başladı.

 

Sağ elindeki körelmiş kılıcı goblinin boğazına savurdu ve kolaylıkla kesti. Ancak kılıç artık kullanılamaz bir duruma gelmişti.

 

Puf!

 

O anda eğildi ve üzerinden bir mızrak geçti.

 

Ssss!

 

Dişlerinin arasından bir nefes verdi ve bulunduğu yerden geriye çekildi. Çünkü mızrak ateşin içinden; diğer anlamıyla karşı taraftan gelmişti.

 

Puf!

 

Puf!

 

Beklediği gibi ilk mızrağın ardından birkaç mızrak daha onu hedefledi. Ancak zamanında geri çekilmesi sayesinde mızraklar boşluğa; goblinlerin üzerine saplandı.

 

“Hm?”

 

Mızrakların olması gerekenden çok daha güçlü fırlatıldığını fark etti. Goblin cesedine saplanan mızrak, cesedi deldikten sonra yere saplanmıştı. Böyle büyük bir gücü Carl ve seviyesindeki insanlar çıkartamazdı. Bu daha büyük bir gücün eseri olabilirdi.

 

“Büyük ihtimalle liderleri karşı tarafta…”

 

Ancak henüz o seviyede olmadığından liderle kapışmak gibi bir düşüncesi yoktu. Bunun yerine goblinleri öldürmeye, sayılarını olabildiğince azaltmaya devam etti.

 

Yoğun geçen birkaç dakikadan sonra goblin sayısı, dört asker sayesinde, elliye kadar düştü. Ancak geriye Carl, Gavin, Miguel ve Daniel hariç on kişi kalmıştı. Diğerleri goblinlerin baskısına direnememiş, saldırılar altında delik deşik olmuşlardı.

 

“Hepiniz toplanın ve enerjinizi koruyun. Bizi kuşatamazlar…”

 

Alanın darlığından faydalanarak üçlüyü yanına çağırdı ve etraftaki goblinleri ateş duvarına fırlattı. Ateş duvarına düşen her goblin bir kömür gibi yanmaya ve ateşi beslemeye başladı. Bu sayede ateş daha da güçlendi ve güzel bir duvar oluşturdu.

 

“Ateş duvarı olmasaydı, bu kadar rahat davranamazdım.”

 

Başka birisinden aldığı tahta mızrağı çevirdi ve goblinin boynuna sapladı. Ardından tahta sapıyla diğer goblini ateş duvarına itti. Ateş duvarına giren goblin acıyla dışarı çıktı ancak çıktığı anda alnına bir mızrak girip beynini deldi.

 

Bu kadar iyi olmasının sebebi manevra için yerinin olması ve başkalarının prangalarıyla bağlanmamasıydı.

 

İyi bir komutan büyük bir avantajsa, kötü komutan da bir o kadar büyük dezavantajdı. Carl için bu insanlar büyük bir prangaydı.

 

 “Hm?”

 

Carl etrafa bakındıktan sonra sadece on kişinin ayakta kaldığını ve tüm goblinlerin yerde hareketsiz bir şekilde yattığını gördü. Mızrakların bıçağının kesmek için değil de, saplamak için uygun olmasından savaş alanı olması gerekenden daha az kirliydi. Lakin bu sadece goblin cesetleri için geçerliydi. İnsan cesetlerine ceset demek yerine et birikintisi demek daha doğru olurdu.

 

“Daniel, diğerlerini de al ve hemen buradan uzaklaşalım! Goblinlerin destek birliği geliyor!”

 

“Anlaşıldı! Beyler, Carl’ı takip edin! Çantaları unutmayın!”

 

Daniel yaralarını umursamadan sırt çantasını buldu ve onu aldığı gibi Carl’ın peşinden gitti. Diğer askerlerde zaman kaybetmeden onları takip etmeye başladılar. Kayıpları ve durumlarını biliyorlardı, şu anda en mantıklı seçenek onları takip etmekti.

 

Carl hızla hareket etti ve tekrardan vadinin çıkışına geldi. Ardından dağın üzerine doğru tırmanmaya başladı.

 

Vadi kurak ve ıssızdı. Bu yüzden dağların üzerinde arada gözüken kuru ağaçlar dışında sadece sert kayalar vardı. Kayaların yüzeyi son derece pürüzlüydü, fakat bir haylide dikeydi. Bu yüzden tırmanmak zordu.

 

Daniel ve diğerleri Carl’ın tırmanma hızının bir insan için çok hızlı olduğunu görünce tırmanmanın kolay olduğunu sandılar. Fakat birkaç metre çıktıktan sonra dengelerini kaybettiler ve geriye doğru düştüler. Carl arkasından duyduğu ses yüzünden duraklamak zorunda kaldı.

 

“Mızraklarınızı kullanarak aranızda bir bağlantı oluşturun. Daniel, en önde sen ola ve bir mızrak ile bana uzan. Benim bastığım yerlere basmaya dikkat edin.”

 

Carl yirmi metre yüksekten, kılıçların kınını kullanarak onların seviyesine indi ve Miguel ve Gavin’in çantasını istedi.

 

“İkinizin arkada olmasını istiyorum. Grubun dengesi siz olacaksınız.”

 

“Ama iki çanta senin için çok ağır! Birisini ben almalıyım!”

 

Gavin karmaşa dolu gözlerle çantasını tuttu.

 

“Gerek yok, dediğimi yap, yaklaşıyorlar.”

 

Goblinler vadinin bu tarafına çok yaklaşmışlardı. Yeşil suyun akışını andırıyorlardı, elli metrelik karenin arasında koyu kahverengi toprak gözükmüyordu bile!

 

Gavin bunu görünce yutkundu.

 

“On kişinin bunu durdurmasına imkan yok!”

 

Son tereddüdü de kaybolunca çantayı Carl’a verdi ve Miguel ile iki mızrağı kullanarak grubun temelini oluşturdular. Carl Daniel’ın uzattığı mızrağın ucunu kavradı ve çantaları sırtladı. Her biri on beş kilo olan çantaları takınca yorgun vücudunun üzerine binen yük artış gösterdi ancak en ufak bir sıkıntı göstermedi. Mızmızlanacak zamanı yoktu.

 

“Güzel, şimdi panik yapmadan takip edin.”

 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44450 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr