Bölüm 2: Doğuş (II)

avatar
580 10

Hükümdarın Yolu - Bölüm 2: Doğuş (II)



Yakıcı güneşin ışıkları bir bölük gibi gözüken askerlerin yüzüne vurdu. Üç gün süren yorucu ilerlemenin ardından 3. Bölüğün askerleri sonunda Nansart yoluna vardı.

 

Carl uykusuz gözlerle yürüyen Keith’i mızrağıyla destekledi.

 

“Teşekkürler.”

 

Keith’in bitkin sesi son derece kısık bir şekilde çıktı. Üç gündür ne bir şeyler yemiş, ne de bir şeyler içmişlerdi. Ayrıca ufak bir ara dahi vermeden sürekli yürümüşler ve buraya ulaşmışlardı. Üstelik bu kadar hızlı ilerlemelerine rağmen ucu ucuna varmışlardı.

 

‘Aptallar, bir günlük yolu üç güne çıkarmakla kalmadılar, askerlerin tüm moralini yok ettiler. Bunlara bu yetkiyi veren gerizekalı ne düşünüyordu?’

 

Marc her zamanki gibi bir aptallık yapmıştı.

 

Buraya gelirken yol üstünde bulduğu goblin köylerini basmış ve hazinelerini yağmalamıştı. Ardından dinlenme fırsatı vermeden ilerlemeye devam etmiş ve kaybettiği zamanı telafi etmişti.

 

‘Böyle aptal insanlara dayanamıyorum.’

 

Carl yorgunluktan bayılmak üzere olan askerlere baktı. Hepsi yere düşmemek için mızraklarından destek alıyordu. Düzgün bir şekilde duran sadece beş kişi vardı. Bunlar Carl ve bir yardımcı komutan haricinde diğer yardımcılar ve Marc’tı.

 

“Nasıl hâlâ ayakta durabiliyorsun?”

 

Keith mızrağını sıkıca tuttu ve kendini destekledi.

 

“Ben savaşmadım, aynı şekilde sizde. Her şeyi deneyimli askerler halletmişken, bu kadar yorgun düşmen bile ne kadar dayanıksız olduğunu gösteriyor.”

 

Carl sakin bir şekilde konuşmaya devam etti.

 

“Biraz sonra mola verdiğimizde uyusan iyi olur. İçimden bir ses bu gece uyumak için zamanımızın olmayacağını söylüyor.”   

 

“Ben de bunu planlıyordum zaten!”

 

Keith acı bir gülümsemeyle Marc’a baktı. Marc bölüğün en önünde bir yöne doğru bakıyordu. Yüzünde pis bir gülümseme vardı.

 

“Kamp kuruyoruz.”

 

Marc’ın ağzından çıkan iki kelime arkasındaki üç yüz adamın anında yere düşmesine neden oldu. Deneyimli deneyimsiz fark etmeden tüm askerler nefes nefese kalmıştı. Öyle yorulmuşlardı ki, ne yemek ne de su öncelikleri olmuştu; hepsi yere yığıldığı gibi uyumaya başlamıştı.

 

Bu kişiler arasında Carl’da vardı.

 

‘Şimdi uyumazsam bir daha uyuyamam.’

 

Gözlerini kapadı ve rahatsız edici bir pozisyonda uyudu.

 

İki saat sonra…

 

Öğle saatlerinin sonunda siyah renkli bir at süren asker, 3. Bölüğün kampına giriş yaptı. Hiçbir asker onu durdurmadı, asker hızla bölüğün merkezindeki şaşalı çadıra girdi. Birkaç dakika sonraysa geldiği hızda geri gitti.

 

Carl at nallarının sesi yüzünden gözlerini açtı ve derin bir iç çekti. Çünkü kendisi de dahil onlarca askerin çadırı kurulmamış haldeydi, sadece dört komutan yardımcısı ve Marc’ın çadırı hazırdı. Bu kişilerde savaşlarda en az öne çıkan kişiler demek doğru olurdu. Onlar dışında birkaç manga da çadırlarını kurmaya başlamıştı.

 

Halihazırda yıllardır bu tarz görevlere gittiklerinden diğerlerine göre daha erken ayıkmışlardı.

 

Onlara bakarak bir şey kazanamayacağını anlayan Carl, çadır malzemelerini çantasından çıkardı ve küçük çadırını yıldırım hızında kurdu. Tüm çadırı kurması yaklaşık bir dakika sürdüğünden, mangasındaki diğer adamların çadırını da onunkinin etrafına kurdu.

 

Ardından hepsini uyandırıp çadırlarına yolladı.

 

“İki saatlik uyku sayesinde kendimi zinde hissediyorum. Biraz antrenman yapmaktan zarar gelmez. Ardından tekrardan uyurum.”

 

Carl mızrağını aldı ve kamp alanından biraz uzaklaştı. Antrenman yapmak için yeterli gördüğü bir düzlüğe gelince durakladı ve mızrağı elinde tempolu koşuya başladı. Arada hız seviyesini değiştiriyor ve manevralar yapıyordu.

 

Yirmi dakika süren koşunun ardından mızrağının başına geçti ve bedenini eğitmeye başladı.

 

Savaş ve beden eğitimi, bundan on yıl sonra keşfedilecek bir eğitim yöntemiydi. Şu anki eğitim yöntemi bir hayli yavan ve etkisizdi. Carl, bu eğitim yöntemini hatırlayınca kaşlarının çatılmasına engel olamadı. Neyse ki Savaş-beden eğitimi yöntemini biliyordu ve uzun bir süre bu şekilde eğitim görmüştü.

 

Eğitimin temeli belli kas gruplarını sıklıkla yapılan savaş tekniklerine göre eğitilmesiydi. Bu kaslar hareketlere göre şekil alıyor ve çok daha pürüzsüz bir şekilde ilerliyordu. Ancak burada en önemli nokta temel dengeydi.

 

Dengeyi tutturamazsa kasları sadece bir hareket türü için eğitilmiş olacaktı.

 

Üç saat süren yorucu antrenman sonrası yaralı eller ile çadırına geri döndü. Geri döndüğünde kazanların çoktan kurulduğunu ve yemeklerin hazırlandığını gördü.

 

“Eğitim mi yapıyordun?”

 

Keith kazanı karıştırırken Carl’a döndü.

 

“Evet.”

 

Carl bir kase aldı ve kendisine çorba koyması için Keith’e uzattı. Keith buruk bir gülümsemeyle kaseyi aldı ve kepçeyle çorba doldurmaya başladı.

 

“Bizim için çadırları kurduğunu düşününce… sana teşekkür etmemiz gerekiyor. Çadır kurmak tam bir işkence.”

 

“Hm, önemli değil.”

 

Carl kuru ekmeği çorbasının içine doğradı ve yavaşça yemeye başladı. Hareketlerinde asilzadelere özgü bir zarafet ve adap vardı. Keith bir süre boyunca onu izledi. Hareketlerindeki ‘iyi’ yöndeki değişimi fark etmişti. Ancak bunun sebebini çözmediğinden konuşmak istemiyordu.

 

“Carl, değişimindeki…”

 

“Beyler uyanın! Harekete geçiyoruz!”

 

Yüksek bir ses tüm kampta yankılandı ve herkesi uyardı. Carl kasesindeki son ekmeği de kaşıkladıktan sonra ifadesiz bir şekilde çadırını toplamak için kalktı. Sorusunu cevaplamadan kalkması Keith’in kaşlarını çatmasına neden oldu. Ancak bir şey söylemeden çorbasını bitirmeye odaklandı.

 

*

 

On dakika içinde hazır olan bölük büyük bir hızla Nansart’ın kuzeyindeki büyük vadiye doğru yola çıktı. Marc her ne kadar büyük bir aptal olsa da bu bölgeleri iyi biliyordu, bu yüzden vadiye olması gerekenden daha erken varıp dinlenme fırsatı bulmuşlardı.

 

Kısa bir süre dinlendikten sonra tekrardan harekete geçtiler ve vadiye girdiler. Keskin kayalar ve ağaçların oluşturduğu büyük vadinin girişinde insan cesetlerine ve tahta kalıntılarına rastladılar. Tahta kalıntıları buraya kaçırılan araba kalıntıları olmalıydı.

 

“Durun, savaş oluşumu!”

 

Marc elini kaldırdı ve kılıcını çekti. Arkasındaki birlik hızla harekete geçtiler ve eğitimde gördükleri savaş oluşumuna geçtiler.

 

Vadinin ortasındaki akarsu kurumuştu. Bu yüzden daha geniş bir alana yayılmakta zorluk çekmediler.

 

Carl oluşumdaki yerinde duruşunu almışken gözlerini dağın üzerindeki küçük çıkıntılara çevirdi. Gözleri eski keskinliğine sahip olmadığından net göremiyordu, ancak orada bir şeylerin olduğunu anlayabiliyordu.

 

‘Gözcüler var.’

 

Hemen pusu için uygun bir yön belirledi. Gözleri ayaklarının altındaki kurumuş akarsuya sabitlendi. Toprak yumuşak ve kayaçlardan yoksundu. On metre genişliğe eriştiğinden kırk adamın içinde oluşuna rağmen hâlâ boş alana sahipti.

 

‘Hm.’

 

Mızrağını çevirdi ve ayaklarının altındaki toprağa sapladı. Güçlü ve dengeli saplama kolaylıkla yumuşak toprağı delip geçti, ancak bir şeye takıldı.

 

Tok!

 

‘Bir taş değil…’

 

Eğildi ve toprağı eşelemeye başladı.

 

Birkaç darbeden sonra üç karışlık bir delik açmayı başardı.

 

“Tahta mı?”

 

O anda toprağın olması gerekenden daha yumuşak ve kaygan olduğunu fark etti. Bu kayganlık tahtanın üzerinden başlıyor ve yüzeye gelince normalleşiyordu.

 

“Bir şey kokuyor?”

 

Burnuyla toprağı kokladıktan sonra diliyle toprağı tattı.

 

“Carl, ne sikim işlerle meşgulsün?”

 

Çavuş Herman onun yaptıklarını görünce ona bakarak alayla güldü.

 

“Bölük komutanı Marc, 18. Manga da kafasına göre davranan bir aykırı var! Gerekli işlemlerin yapılmasını talep ediyorum.”

 

Herman, kibirli bir şekilde vadiye bakan ve düşmanları bekleyen Marc’a doğru bağırırken elini kaldırdı. Uzun ve büyük yapısı yüzünden askerler arasında dahi belli olurken bu kadar sesli bağırması haliyle dikkat çekiyordu.

 

“Harold, şu aptalların ne yaptığına bak.”

 

Marc arkasını dahi dönmeden Harold’a emrini verdi. Harold ‘Anlaşıldı’ dedikten sonra arkasını döndü ve 18. Manganın sırasına geldi.

 

“Sizin aptallıklarınız ile uğraşacak vaktimiz yok! Kim göster bana!”

 

“Komutanım, şuradaki siyah saçlı çocuk!”

 

Herman kötü bir gülümsemeyle toprağın üzerini kapatan Carl’ı işaret etti. Harold anında ona döndü ve kim olduğunu hatırladı. Anlaşılan bölüğe iflah olmaz acemiler gelmişti.

 

“Acemi Er Carl! Ciddi bir ortam da yaptığın saçmalıkların, düzene ve yasalara aykırı olduğunu bilmiyor musun? İlk seferin de acemi olduğundan sana müsamaha göstermiştim, ancak bu yaptıklarında göstermeyeceğim. Cezanı görev bittikten sonra vereceğim. Hemen sırana geç.”

 

“Astsubay Harold, size söylemem gereken önemli bir bilgim var.”

 

Harold alayla güldü. Şu anda çok önemli bir görevdeydiler ancak bir acemi ondan daha bilgili olduğunu mu kastediyordu?

 

“Senin bilgine ihtiyacım yok! Hemen sırana dön!”

 

Carl iç çekti ve avucundaki toprağı yere koydu.

 

“Anlaşılmıştır.”

 

Mızrağını aldı ve önceki pozisyonuna geçti. Ancak içi rahat etmedi ve ondan on adım ötede; akarsu yatağının dışında Erik’i gördü. Etrafındaki askerler tamamen acemi ve oluşumun en tehlikeli bölgesinde duruyordu. Carl onun korkak yapısını bildiğinden ona seslendi.

 

“Erik, yer değiştirelim mi?”

 

“N.. Ne?”

 

Erik mızrağını sıkıca kavradı ve etrafına bakındı. Şu anda en tehlikeli bölgelerden birisinde olduğunu biliyordu. Oluşumun merkezinde yer almak ve saldırılara en son yakalanan olmak istiyordu.

 

“Kenarlar da olmaktan nefret ettiğini biliyorum. Rahat savaşmak istiyorum ancak etrafımdaki insanlar beni kısıtlıyor. Yer değiştirelim mi?”

 

Erik etrafına bir bakış attı. Kimsenin bir şey demediğini duyunca kafasını salladı ve yer değiştirdiler.

 

Carl akarsu yatağından çıkarken küçük bir adım atması gerektiğini fark ettiğinde düşüncelere daldı.

 

“Bir dahaki sefer daha dikkatli olmam gerekiyor. Akarsu yatağı olması gerekenden daha sığ.”

 

Ayrıca gelirken gördüğü tahta parçalarını da hatırladı. Bir hazırlık olduğu en başından beri belliydi. Bölüğün yok olması ise, onu pek alakadar eden bir şey değildi. O en başından beri bir şeylerin olacağını söylemişti.

 

‘Toprağı Goblin Yağı ile yağlamış olmalılar.’

 

O anda dağdaki çıkıntılarda bir ateş yandı.

 

‘Geliyor.’

 

Carl mızrağını sıkıca kavradı.                 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44433 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr