Odium

avatar
321 0

Boşluğun Efendisi - Odium


Henüz insanlık yaratılmamışken, zıtlık tüm evrenin Tanrı adına adaletini sağlardı. Her var olan ibarenin muhakkak bir zıttı vardı. Böylece düzen bozulmaz, dengeler sarsılmazdı. Sonra Tanrı bu kusursuz düzenin içine bizzat kendi varlığından çok küçük bir ışık huzmesi attı. Bu ışık var olan her yaratılmışın etrafında dolandı. Varlıklar bu ışığın ne olduğunu anlamak için bir süre baktılar. Fakat kimse ne olduğunu anlamadı. Üstelik içindeki renk karmaşasını da göremiyordu hiç biri.

Işık uzun bir süre tüm evrende dolandı ve ardından zıtlıkların en büyüğünden biri olan doluluğa ulaştı. Doluluğun içinde parlaklığı artmaya başlamış ve güzelliği daha dikkat çekici bir hal almıştı. Buna rağmen kendine bir konak bulamadı. Tüm doluluğu gezip görevini bitirdi. Tanrıya doğru geri dönmek üzere süzülürken bir enerji fark etti. Enerji ona öyle dikkatli bakıyordu ki uzak kalamadı.

Odium her gün yaptığı işlerini yerine getirirken karşısına çıkan ışık huzmesini görünce adeta büyülendi. Dışı parlak beyaz olan bu huzmenin içi ise tüm renklerin dans ettiği bir şenlikti adeta. Öylesine büyülenmiş hissetti ki kendini, ona sahip olma güdüsüne engel olamadı. Tam o anda içinde bir ses yankılandı.

"Bu parlaklığının ve renklerinin büyüsüne kapılıp istediğin şeyin, sonuçlarına göz yumuyor musun Odium?"

Odium içinden yükselen ses ile korkmuş, tüm bedenindeki titremeyi kontrol altına alması zaman almıştı.

"Kimsin sen?" diyebildi en sonunda titreyen ellerini arkasında birleştirerek.

Şeffaf tenine yayılan pembelik güzelliğine güzellik katıyordu. Pembe gözleri iyice açılmış etrafına bakıyordu şaşkın ifadesi ile.

Birden devasa kanatları olan bir melek belirdi gökyüzünde. Rüzgarı ile Odium'un pembe saçlarını dalgalandırdı. Beyazın en parlak halini giyinmiş kanatların ortasında tanrının bizzat lafzı olan melek vardı. Odium meleği görür görmez tanıdı. Yere adeta çöken bedeni tir tir titrerken melek tam önüne inip kanatlarının parlaklığını sırtında topladı.

"Kalk Odium." Dedi davudi bir ses tonuyla.

Odium titrek bacaklarında topladığı güç ile meleğin dediğini yerine getirdi. Bu kez elleri önünde birleşmişti. Korkuyla düşünüyordu. Nasıl bir suç işlemişti ki Tanrının lafzı olan bu büyük melek buraya kadar gelmişti.

Varlığını çoktan unuttuğu huzme, meleğin önünde belirdi. Melek, elini dokunmadan ışık huzmesinin altına doğru uzattı.

"Güzel Odium." Dedi.

Odium utançtan neredeyse eflatuna dönen rengi ile kaldırdı gözlerini.

"Ne yaptığını biliyor musun?" Dedi.

Odium korkudan tekrar yere düşmek üzereydi. Mermer gibi tene sahip neredeyse güzel denebilecek bir adam vardı karşısında. Başını iki yana salladı sadece.

"Bu gördüğün ışık ve içindeki renkler neyi ifade ediyor biliyor musun?"

Odium tekrar sağa sola salladı başını. Nereden görmüştü o ışığı sanki?

Fakat her ne kadar pişman olmuş olsa da ışığa gözleri her kaydığında dokunmak, sahibi olmak istiyordu.

"Bu ışığın geldiği yer Tanrının zatı."

Melek elini sağ tarafa doğru çektiğinde ışık da eliyle beraber hareket etti. Odium ışığın gideceği korkusu ile sol tarafında bir sancı hissetti.

"Eğer bu ışığa sahip olmak istiyorsan bedel ödeyeceğini de bilmen gerek."

Odium gittikçe artan istek ve sahip olma duygusu ile çevreleniyordu. Işık gözünün önünde durdukça daha çok bağlanıyor fakat yine de bakışlarını ışıktan alamıyordu.

"Bu ışık senin olabilir Odium. Bunun için feda etmen gereken tek şey  sahip oldukların olacak. Yaşamında seni mutlu eden her şey senden alınacak. Tüm mutluluğu, üzüntüyü, şefkati ve kalan her duyguyu bu ışıktan alacaksın."

Odium kulağının duyduğu fakat idrakine ulaşmayan cümleleri sadece bir baş sallaması ile kabul etti.

"Söyle bana Odium, bu ışık ve onun getirdiği yıkımı kabul edecek misin?"

Odium sesinin nerede olduğunun bilincine yeni varmış gibi "Edeceğim." diye mırıldandı.

Bu söz ile ışık, meleğin elinden ayrıldı Odium'un tam önüne geldi. İçindeki renkler var olduklarından beri hiç olmadıkları kadar parlak olmuşlardı bu kabul sözü ile. Işık havada durmaya devam ederken biraz geriye doğru çekildi hemen ardından hızlı bir şekilde Odium'un sol yanına çarptı. Odium içine yerleşen ışığın acısı ile evrende duyup duyulabilecek en yüksek çığlığı attı.

Öyle ki, çığlık Tanrının katına kadar ulaştı ve o andan itibaren tüm evren aşkın varlığını öğrendi. Herkes artık Odium'un aşık bir varlık olduğunu biliyordu.

Zıtlığın adaleti bu duruma karşı ne yapacağını bilemedi. Elinden tek gelen şey, hiç bir zıttı olmayan Odium'un aşkını, doluluğun karşıtı olan boşluğun efendisi Gorgias'a bağlamak oldu.

Gorgias evrende oluşan enerjinin adını hiç duymadığı aşka ait olduğunu ve kendisine bağlandığını öğrendiğinde çok sinirlendi. Fakat evrende kendisinden daha büyük olan tek varlığın buna izin vermesine karşı bir şey yapamazdı. Üstelik ne, bu aşk denen şey ona verilmişti ne de, aşkın zıttı. Hoş bir zıttı var mıydı, onu bile bilmiyordu.

Asırlar tüm evrende yankılanan Odium'un aşkı ve Gorgias'ın itirazları ile geçti. Odium tüm varlığını bu aşka adıyordu. Ne ailesi ne yaşantısı gözüne Gorgias kadar değerli gelmiyordu. Varsa yoksa Gorgias'a olan aşkıydı. Şeffafa yakın beyazlıkta olan teni, karşılığını bulamadığı aşkı sebebi ile artık griye dönüyor, pembe gözleri kırmızıyı sarmalıyordu.

Geçen her asırda büyüyen aşkına rağmen Gorgias'ın kayıtsızlığı, umursamazlığı acısına acı katıyor renklerine kanıp içine aldığı aşk artık canını yakıyordu. Dünyanın yaratılmasına çok yakın bir an da artık daha fazla dayanamadı Odium. Yok olmak pahasına da olsa kurtulacaktı acısından. Üstelik artık içinde aşkın yanında bir duygu daha belirmeye başlamıştı. Aşkın yanında oldukça ayırt edici olmasına rağmen tanımadığı bu hissin anlamını bilmiyordu fakat bu duygu aşkın yoruculuğunu kat kat arttırıyordu. İçindeki duygularla beraber ışığı ilk kez gördüğü yere gitti.

"Tanrım!" Diye haykırdı etrafında dönerek. Işığın bedeni ile buluştuğunda attığı haykırışa çok benzeyen bu ses yine tüm evrenin dikkatini çekmişti. Gorgias bile oturduğu yerden doğruldu.

"Tanrım duy sesimi. Duy ve beni bu acıdan kurtar. İçimi çürüten, tenimi söndüren bu acıyı benden al." Bağıra bağıra söylediği her söz evrende yankılanırken Tanrının katına da ulaşmıştı.

Asırlar önce oluğu gibi Tanrının lafzı olan melek parlak kanatları ile tıpkı o gün olduğu gibi indi Odium'un önüne. Odium minnetle eğildi yere. Melek onu kolundan tutup kaldırdı.

"Kurtar beni." Dedi bütün tükenmişliği ile Odium.

"Vaz mı geçiyorsun?" Dedi melek.

"Geçiyorum." Diye mırıldanan Odium, başını meleğin yüzüne kaldırdığında melek karşısında kıpkırmızı olmuş bir çift gözle karşılaştı. Sesi ve varlık enerjisi tükenen Odium artık sadece fısıldıyordu.

"Varlığın tüm evrenden silinecek. Her zıtlıktan birinin yok oluşunda olduğu gibi doluluk tarafında olan sen, boşluk ve hiçliğe karışacaksın." Melek bir an durdu ve Odium'a daha bir dikkatle baktı. Çünkü Odium bunların hiç birini önemsiyor gibi durmuyordu.

"Al içimden bu ışığı." Dedi. Sonra içinde beliren diğer his adeta konuşmasını ele geçirdi. Gözlerinin kırmızısı büyüdü.

"Al ve onu Gorgias'a götür. Onun sol yanına karışsın bu acı. Asırlardır yaşadığım her ızdıraba şahit olsun."

Odium'un bu isteği üzerine melek başını yukarı doğru kaldırdı. Uzun bir rüzgar esmeye başladı.

"Tanrının isteği üzerine seni bu acıdan kurtaracağım." Dedi. Tekrar Odium'a baktığında hala kolundan tuttuğu konak, elleri olmasa ayakta bile duramayacak kadar bitkindi.

Zaten yakın duran yüzleri yaklaştı. Melek dudaklarını Odium'un kurak dudaklarına bastırdı.

Odium önce acıyla kasıldı. Bir süre sonra rengi eski şeffaflığına döndü ve silüeti yavaş yavaş tüm evrenden çekildi. Tüm enerjisi boşluğun tarafına geçti. Bu transferi en iyi hissedenlerden biri ise Gorgias'dı.

Odium'un silinen silüetinden geriye verilenin aksine iki ışık kaldı. Işıklardan biri adına aşk dedikleri, Odium'un varlığına sebep olan ışıkken diğeri, siyah ve daha önce görülmemiş bir enerjiydi. Birbirine yapışık hale gelmiş olan bu iki ışığı yanına katarak Tanrının katına yükseldi lafız meleği.

Tanrı bu yeni oluşan ışık için bekliyordu. Melek saygıyla getirdiği ışıkları Tanrının önüne bıraktı. Tanrı renk renk kumaşlara sebep olan kader ağından uzun bir ip çekti. İki ışığın birleştiği yere ipi bastırdı. Büyük bir sızlanma ile birbirinden ayrılan ışıkların biri, ipin önünde diğeri ipin arkasında kaldı. Aralarında oluşan boşlukta ise sadece kaderin ipi vardı. Melek Tanrının verdiği emirle ışığı alıp boşluğun sonsuzluğuna gitti.

Gorgias ise Odium ve aşkı gittiği için mutluydu. Hissedemediği duygular yüzünden suçlanmayacaktı. Uzun zaman sonra keyifli hissediyordu.

Fakat hiç bir şey beklediği gibi olmadı. Karşısına gelen lafız meleğini gördüğünde anladı bunu.

Tanrı, lafzını kullandığı meleğin gözleri ile bizzat baktı Gorgias'a.

"Hor gördüğün ve umursamadığın o ışığı şimdi senin içine bırakıyorum Gorgias. Kim için olduğunu bile bilmeden acısını yaşa. Bulduğunda ise tam zıttı olan ve kader ipi ile birbirine bağlı olan nefret ile tanış. Dünyaya git efendi. Ölümsüzlüğünü senin uğruna feda eden Odium gibi sen de, enerjini bir ölümlü için feda et."

Gorgias birden bedenine sirayet eden ışık ile tıpkı zamanında Odium'un attığı gibi bir çığlık attı. Haykırışı ile dizlerinin üzerine çöktü. Tüm evren Odium'un içinde demlenmiş olan bu ışığın Gorgias'a verdiği acıyı yıllarca dinledi.

Bu yaşananlar olurken dünya yaratıldı ve Odium ismi bu dünyaya nefret olarak miras kaldı...








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44690 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr