5.Bölüm Düşmüş Melekler (Yeniden Düzenlendi)

avatar
783 3

Beyaz Yazgı - 5.Bölüm Düşmüş Melekler (Yeniden Düzenlendi)


"Sadece son kez emin olmak istiyorum. Şifacılıkta ne bok, bana lütfen düzgünce açıkla.”


Aaric, at arabasının arkasında köylerine dönerken sorguya maruz kalıyordu. Bacağındaki ağrı tekrar başlamış ve sırtında nedendir bilmez morluk vardı. Eve gidince haşhaş sütü ya da gelincik tozu alsa hem bacağı hem de sırtı için iyi olacaktı.

 

"Şifacılık işte doktorluk. Sarkaç ve mühür sahibi, insan iyileştiren, cephelerde en arkada duran, yaralıları düzelten kişi.”

 

"Onu biliyorum seni salak, benim anlamadığım nokta sen erkeksin! Kadınlar şifacı olur sadece. Yoksa bunca yıl erkek kılığına girerek beni mi kandırdın? Annenin durumdan haberi var mı yoksa anneni demi kandırdın hehehee.”

 

Lucy hızını hiç kesmiyordu, ardı ardına yumruğunu sallayan dövüşçüler gibi Aaric'e sataşıyor, laf sokuyor, bel altı şakalarla beraber el kol hareketleri yapıyordu.

 

"Geç dalganı göt. Bence kusmam, bayılmam veya erkekliğimin sorgulanması seni rahatsız etmiyor. Seni rahatsız eden şey bir sürü kız ile birlikte okuyacak olmam.”

 

Lucy, Aaric'in kelimelerini duyunca kahkasını daha da arttırdı. Yoldan geçenler bir atın bağırdığına yemin edebilirlerdi, normal insan gülmesi değildi bu.

 

"PUAAHAHA Aaric zaten başka türlü seni kimse kabul etmezdi 300 kızla birlikte okuyacaksın. Böyle bir durumda dahi tek isen sorun cidden erkekliğindedir yoksa iddiam doğru mu, sen kadın mısın?”

 

"Konu gene buraya geliyor, seninle tartışmayacağım alçak şey.”

 

Yol boyunca bir daha Lucy ile konuşmadı. Köylerinin girişine gelince arabadan hızlıca inerek evine giden yola koyuldu. Lucy ise yeni şakalar düşünerek at arabasını tekrar Kibe şehrine çevirdi.

 

Aaric ağrıyan bacağına küfürler ederek evine giden yokuştan çıkmaya çalışıyordu. Hava yağmurlu olmadığı için sevinsede ağrısına söz geçiremiyordu. Yol boyunca Lucy'in onunla dalga geçtiğini düşünürsek şu anda kesinlikle annesine açıklamalarda bulunmak ya da tartışmaya girmek istemiyordu.

 

"Hay sikeyim ya, bıktım gerçekten bıktım"


Söylenmesi sesli bir şekilde devam etti. Artık iki eliyle bacağını tutuyor annesine okula kabul edildiğini söylediğinde nasıl tepki vereceğini ölçmeye çalışıyordu. Normalde bu onu mutlu eder, tabi savaşçı olarak okula girseydi.

 

"ANNE, ANNE BEN GELDİM. LANET BACAĞIM GERÇEKTEN BENİ ÖLDÜRMEDEN YARDIMIN GEREK"

 

Artık evin bahçesinde annesinin onu sırtlayıp banyoya götürmesini bekliyordu. Bahçe duvarına yaslanarak dışarıdaki manzaraya baktı. Lucy'nin ailesine ait değirmen görünüyordu. Bazı evlerden kara dumanlar çıkıyor, ev kadınları akşam gelecek olan erkeklerine güzel yemekler yapmaya çalışıyorlardı.

 

"Aaric sen misin çocuğum?"

 

Annesinin sesi kapı arkasından geldi. Duvara dayanmış olan Aaric kendini biraz daha zorlayarak cevap verdi.

 

"Benim anne, başka çocuğun mu var sanki?”

 

Acısı ve aç olması üstüne şu sikindirik şifacılık yüzünden biraz sinirliydi ama gene de annesini bilerek üzmezdi. Böyle ufak ani çıkışlar yapar sonrasında pişman olurdu.

 

"AHH bacak ağrın için ne güzel tedaviye gidecektik, neden ısrarla reddettin ki”

 

Aaric’i sırtında, üst kattaki banyoya taşırken diyordu bunları. Sonuçta anneydi ve oğluna karşı acıma duygusu az da olsa olurdu ama Aaric cevap verme zahmetinde bulunmadı. Sadece sessizce banyonun önünde ona teşekkür edip kapıyı kapatarak kilitledi. Üstündeki pis kıyafetleri çıkarıp annesinin onun için hazırladığı sıcak suya önce sağ ayağının bir kısmını sonra da yavaşça tüm bedenini soktu. Banyoyu her zaman sevmişti. Sıcak suyun içinde kendi yaptıkları yasemin esanslı sabunla temizlenmek ve günün stresini atmak onun için bu dünyadaki sayılı güzelliklerdendi.

 

"Ohhh bacağımın ağrısını geçirmekte sıcak suyla banyo gibisi yok!"

 

Bu suyu elbette kendi bahçelerinde bulunan derin kuyularından çekmişti. Bazen oranın perili olduğunu düşünse de 9 yaşında, babası kuyunun perili olmadığına onu ikna edebilmişti. Babası, bu konularda oldukça şüpheci ve umursamaz bir insandı. Büyücülerden pek hoşlanmaz cin, peri gibi varlıklara da olabilecek en az düzeyde inanırdı hatta komple varlıklarını ret ettiği zamanlar bile olmuştu.

 

"Benim lanet bir şifacıya benzer halim mi var! Erkeğim ben erkek, hem de %100. Lucy istediği gibi dalga geçebilir ama ben eminim, neden savaşçı olamıyorum ki?”

 

Bu düşünceleri arasında kafasını sabunlayama devam etti. Savaşmak ve babası gibi orduda çavuş olma düşlerini artık silmeliydi istese de olamayacağı belli olmuştu.

 

"Yüzlerce kız ile okuma fikri de fena değil aslında ehehe"

 

Banyodan sonra aşağı kata inmeden hızlıca odasında sakladığı ekmeklerden birini ağzına atıp altına donunu giydi. Kıyafetleri ise aşağıda şömine karşısında giymeden önce ısıtılıyordu. Önce mutfağa bir bardak süt içmeye girdi, sonra düz yürüyerek şöminenin karşısına geçti. Annesi şömine kenarında sandalyesinde kış için yün kazak çorap örmekle meşguldu. Aaricin geldiği görünce ona gülümseyerek okulda ne olduğunu sordu

 

"Eee Aaric sonuç ne kabul edildin mi ? "

 

“Edildim anne haftaya mektup yollayacaklar. Ne lazım olacağına dair ve okula nasıl geleceğimiz gibi bilgiler olacak.”

 

Aaric evlerinin giriş katlarındaki şöminenin sıcaklığı ile kendini kuruturken şifacılık konusunu nasıl anlatacağını düşünüyordu. Mektup gelene kadar durumunu saklamak istemiyordu. Elindeki havluyla kafasını iyice kuruladıktan sonra yavaşça kenara koydu ve ayağa kalktı. Siyah gömleğini ve ince pamuk pantolonunu giydi. Koltuğa dik olacak şekilde oturup annesinin gözlerini içine bakarak konuya girdi.


"Okula şifacı olarak kabul edildim Lucy ise savaşçı olarak kabul edildi. Anne neden böyle oldu bilmiyorum ben kılıç ustası olmak istiyordum üstelik oradakilerden biri bana sadece kızların şifacı olabileceğini söyledi ama ben erkeğim ve ve - "

 

Bianca yavaşça yerinden kalktı ciddi görünüyordu örgü şişlerini ve yünü koltuğa koydu. Aaric'e sert tonundan seslendi.

 

"Aaric Bell. Benimle gel, çocukluğundan beri yasak olan bodrum katında seninle ufak bir tur atmalıyız."

 

Aaric şaşırdı neden ona böyle seslenmişti. Bu ani değişim neydi? Peki tanıdığı sıcak kanlı kadın neredeydi? Üstelik bodrum katı ona yasak değildi, onların bodrum katları yoktu bile sadece ufak birer kilerleri vardı.

 

"Burası kiler anne burası bana yasak değildi istediğim zaman girip çıkabilirdim"

 

Bianca çocuğuna bakmadı bile önünde duran kocaman şarap yıllandırılmak için kullanılan fıçıları elinin tek hareketiyle kenara çekti. Aaricin şaşkınlığı büyümeye devam etti kafasında dolaşan sorular daha da arttı annesi kim ya da annesi miydi? Burayı neden daha önce hiç görmedi? Evi metresine kadar ezbere bildiğine emindi oysaki.

 

"Adagita vau-pa-ahe zodonugonu fa-a-ipe salada!”

 

Bianca ellerini kullanarak karşılarında duran yosun tutmuş kapının üzerine desenler çizmeye başladı. Her büyü sözcüğü okuyup desen çizdikçe kapı parıldadı.

 

"Daha çok mu gerek? Vi-i-vau el! Sobame ial-pereji i-zoda-zodazod pi-adapehe casarema! Yapılış amacını yerine getiren ruh huzuruna kavuş artık pişmanlığını azad eden ben bedelini ödüyorum"


Elini ısırarak kapıya biraz kan döktükten sonra Artık taş kapı güneş gibi parlamaya başladı. Az önce mum ışığı gibi yanıp yanıp sönerken şimdi Aaric ellerini gözlerine siper etmek zorundaydı.

 

Taş kapının içinden geçtikten sonra gayet güzel dizaynlı, temiz, kocaman yatağa ve sıcak suyla dolu doğal havuza sahip bir odayla karşılaştı. Burası sık kullanılmıyordu belli ama annesinin burayı sık sık temizlediği de belli oluyordu.

 

"Şimdi sorunlarını kenara koy ve beni dinle. Sana ciddi bir insan olacağım, şu saniyelerden sonra çocuk değilsin ama benim için hâlâ evladımsın, değişen bir şey yok denebilir ve evet senin gerçek annen benim babanda gerçek babandı. Bunu aradan çıkarttığımıza göre devam edebiliriz."

 

Bianca yavaşça odada 2 tane kocaman kitaplığın ortasında ufak masaya ait sandalyeye oturdu. Aaricide yere, halının üzerine oturttu.

 

“Aslında bu diyeceklerimi sana hiç açıklamak istemiyorum sonuçta cahillik mutluluktur ama neden bir erkek olarak şifacı olduğunu sürekli düşünecek ve büyük ihtimalle yanlış sonuca ulaşacaktın. Ama sorun şurada başlıyor ya gerçeğe ucundan da olsa ulaşır ya da sis perdesini farkında olmadan aralarsan."


Beyni lapadan farksız kalan Aaric düşünmeye çalıştı. Sır neyin sırrıydı, gerçek ne gerçeğiydi? Erkek şifacı yeterince garipti üstüne bir de bu eklenmişti.

 

"Şimdi gördüğün üzere ben sıradan bir insan değilim, sen gibi bir şifacıyım diyebilirsin. Biraz da büyücülük yeteneğim var. Her ne kadar tam doğru olmasa da şimdilik kafanda daha az soru işareti tutalım. Yaklaşık 1700 yıl önceye kadar atalarımız, benim dedemin dedesinin dedesi sen gibi dövüşmekle kılıç kullanmakla kafayı bozmuştu. Ama sorun şu ki kendisinde yetenek yoktu. Civarda ne kadar okul varsa denedi ama hiç biri onu almak istemedi."

 

"Anne"

 

Aaric yanlış dönen olayların olduğunu hemen anladı. Bu kadar geçmişe gidiliyorsa bir sorun var demekti.

 

"Bana anlatacağın şeyler kesinlikle hayatımı değiştirecek değil mi? Asla eskisi gibi olamayacak mıyım? Çocuk değilsin demenden de farklı olacak bunu anlayabiliyorum”

 

Bianca hafifçe güldü ve ellerini arkada birleştirip biraz gerindi. Onun annesi de bu bilgileri ona açıklarken zorlanmıştı ve emindi ki dedesi de annesine bu bilgileri açıklarken zorlanmıştı.

 

“Sen kesinlikle benim çocuğumsun evet ve artık eski hayatını unut. Şimdi tek soru hakkını kullandığına göre devam edelim. Atamız nasıl kılıç kullanabileceğini ararken her türlü yolu deniyor ama sadece bir tanesi işine doğru düzgün yarıyor. Sıradan insanlara bile senden benden güçlü yapabilmenin yolu. Düşmüş meleklerle iletişim kurmak"

 

Aaric düşmüş melekleri daha önce duyduğuna emindi ama ne olduklarından ya da amaçlarının ne olduğundan habersizdi. Ara sıra şehirdeki ayinlere Lucy'in isteği üzerine katılırdı ve oradaki din adamı kesinlikle bu varlıklardan söz ederdi. Onlara şeytanın yardakçıları, lanetlenmiş varlıklar diyip bir lanet de kendisi okur sonra sakinleşerek tekrardan tanrısına dua etmeye devam ederdi.

 

"Düşmüş melekler eskiden normal melek olup zamanla Tanrıya karşı geldikleri ve insanları kendilerinden üstün gördükleri için cennetten dünyaya kovulanlardır. Ne kadar inandığın din bunu onaylamasa da yazılı kaynakta olanlar böyle. Dini inancımızı şimdilik köşeye koyalım. Atamızın onlarla nasıl iletişime geçtiği bile tam olarak bilinmiyor. Kısaca ortada büyük boşluklar var. Biz, atamızın bize anlattığı kadarını biliyoruz evlat”






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44446 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr