39. Bölüm - Güzel Gün ve Yeni Yuva

avatar
817 0

Yeryüzünün Hakimi - 39. Bölüm - Güzel Gün ve Yeni Yuva


 

Adel daha şimdi yemeğini bitirmişti ki içinde garip bir açlık duygusu belirdi, 'Nasıl aç olabilirim ki?' diye düşünürken açlık hissinin karnından gelmediğini fark etti. Önündeki yavru kurda baktığında parlayan gözlerle ona baktığını gördü, sanki bir şeyler bekliyormuş gibiydi.

O anda jeton düşmüştü, aslında aç olan kendi değil yavru kurttu ama nasıl olabilir? 'Yoksa yardımcı şefin dediği gibi ruh bağı mıydı bu?'. Gözleri yardımcı şefle buluşan Adel,  "Yardımcı şef, kurt için de bir şeyler ayarlar mısın?"

"Tabi." Yardımcı şef, koboldlara seslenip yavru kurt için bir yemek kabı ayarlattı. Yavru kurt yemek kabına kafasını daldırdığı gibi nefes almadan kabı silip süpürdü, sadece buradan bile ne kadar aç olduğu anlaşılıyordu.

Biraz sonra neredeyse herkes yemeklerini bitirmişti. Adel, 'Başlamanın zamanı geldi..'

-----------------

 

"Yardımcı şef, şu depoyu ziyaret etmenin vakti geldi." Adel koboldların silah ve alet gücünü kendi gözleriyle tartmak istiyordu. Yardımcı şef başıyla onaylayıp deponun önüne kadar Adel'e eşlik etti.

Depoya vardıklarında önlerinde şefin konağıyla yarışacak büyüklükte bir bina belirdi, binanın iki büyük kapısı vardı ve neredeyse hiç penceresi yoktu. Yardımcı şef deponun önündeki bekçi kobolda bir şeyler söyledikten sonra bekçiler kapıyı açtı.

İçeriye girdiklerinde Adel şaşırmadan edememişti, duvarlara iliştirilmiş ya da yere serilmiş farklı türden yüzlerce silah gözlerinin önündeydi. Yay, ok, sopa, balta ve kılıçtan tut hançere kadar çeşit çeşit silahlar vardı.

Biraz daha ilerlediklerinde kullanılan araç gereçleri gördüler, orada da birçok kazma, kürek, tabak çanak ve küçük el baltaları alanı dolduruyordu. Adel, koboldların elinde birçok silah olduğunu tahmin ediyordu ama bu kadar donanıma sahip olduklarını aklından bile geçirmemişti.

Yardımcı şef gururla konuşuyordu, "Çoğu öldürdüğümüz goblinlerindi, bazılarını kendimiz yaptık."

"Sayım yaptırabilir misin? Özellikle yay ve okları.." Adel'in ordu düzeni ve asker sayısı için bu sayılara ihtiyacı vardı.

 

Bunların dışında öldürdükleri goblinlerden düşen taşlar da buraya yığılmıştı, Adel eğilip açık mavi olanların arasından masmavi parlayan taşı eline aldı. Bu taş şüphesiz alfa goblinden düşendi. "Yardımcı şef, bunlar sizin için bir önem arz ediyor mu?"

"Ruh taşları mı? Pek önemli sayılmaz.." Yardımcı şefin sesinden de çok önemsemediği anlaşılıyordu.

"Ruh taşları mı? Ne olduklarını biliyor musun?" Adel onun bir şeyler bildiğini anlamıştı, belki kendisinin deneyimlediğinden çok daha fazlasını biliyor olabilirdi.

"Eski büyük şef anlatırdı, canlılar öldüğünde ruhları bu taşlara dönüşüp bedenlerinden ayrılırmış. Bu taşları tarlaya diktiğimizde, ekilen bitkiler çok daha sağlıklı ve hızlı şekilde büyüyor. Böylece kıtlık yaşamaktan kurtuluyoruz, orta büyüklükteki bir araziye 10 ruh taşı yerleştirmek yeterli geliyor. Bu yüzden çok fazlasına ihtiyaç duymuyoruz.."

"Öyle de mi kullanılabiliyor?" Adel şaşırmıştı, insanlar üzerinde iyileştirme ve kuvvet gibi iki önemli kullanımı varken bir de tarım alanında gübreden daha yararlı bir kullanımı olduğu aklının ucundan dahi geçmemişti.

"Öyle de mi? Başka nasıl yararları var ki?" Yardımcı şef cümlenin içindeki küçük detayı yakalamıştı.

'Çıh.' Adel küçük bir pot kırdığını fark etmişti, küçük bir şaşkınlık esnasında kelimeler ağzından dökülüvermişti. 'Neyse müttefik olduğumuza göre sorun olmamalı..'

"Yardımcı şef kendi deneyimlerime göre bildiğim birkaç kullanımı daha var, en önemlisi iyileştirme yönü. Bu taşla temasta olduğunda yaralar kolaylıkla iyileşiyor, bunun dışında kuvveti de kalıcı olarak arttırıyor."

"Nasıl yapacağım?" Yardımcı şef hemen olaya atlamıştı ve heyecanlı görünüyordu. Nasıl heyecanlanmasın ki onlar gibi zor durumda olan bir ırk için Adel'in sözleri altın değerindeydi.

"Sadece avcunda tutman yeterli.." dedi Adel.

 

Yardımcı şef çok ciddi görünüyordu, belindeki hançeri kınından çekip koluna bir kesik attı ve açık mavi ruh taşlarından birini avcunda sıktı. Yardımcı şefin mor kanı yere damlarken zaman bir dakikayı aşmıştı ama hala yarayla ilgili ufacık bir iyileşme belirtisi gözlenmiyordu.

Yardımcı şef ve Adel gözgöze geldiler, 'Yalancı durumuna düştüm resmen..'. Adel kendini mahçup hissederken aklından bunlar geçiyordu. Hediye olarak aldığı hançeri kınından çekip koluna bir kesik attı, hemen ardından elinde duran masmavi ruh taşını sıkıca kavradı.

Çok uzun zaman almadan yaranın yavaş yavaş kapandığına ikisi de şahit olduklarında, bunun sadece insanlar için işe yaradığını anlamışlardı.

"Sanırım koboldlarda işe yaramıyor.." dedi yardımcı şef, beklentilerinin hepsi suya düştüğünden yüzünde hafif bir hayal kırıklığı gizliydi.

..

 

"Yardımcı şef, tüm kazı aletlerini eğitim alanına taşıtın." demesiyle Adel, mavi ruh taşını cebine attı. Bu ruh taşlarını kullanıp gücüne güç katabilirdi ama şimdilik goblinleri yenebilmek için yeterli güce sahipti, sadece kondisyon olarak ciddi eksiği vardı ve kondisyonunu yükselttiğinde kendi açısından hiçbir problem kalmayacaktı.

Ayrıca birçok ruh taşını kullansa bile alfalar kadar güçlenebileceğinden şüpheliydi, bu taşları savaşta yaralanabilecek insanlara bırakmayı düşünüyordu. Kendine ise diğerlerinden farklı olan masmavi taşı almıştı.

Adel silah deposundan çıkmasıyla cebindeki haritayı çıkartıp açtı, kazı aletleri ve baltalarla yapacaklarını yardımcı şefe detaylı şekilde anlatıyordu. Yardımcı şef de yardımcı olabilecek en uygun fikirleri ona anlatıyordu. İşleri bittiğinde yandaki erzak deposu Adel'in ilgisini çekmişti..

 

"Şef, diğer depoya da bakabilir miyiz?"

Yardımcı şef geçen sefer olduğu gibi reddetmemişti, kapıyı açtırıp içeriye girdiler. İçeride devasa kazan ve çömleklerin içinde birçok türden yiyecek ve tarım ürünleri vardı. Adel çoğunun ne olduğunu biliyordu, patates, mısır ve fasulye.. ama aralarından bir tanesini daha önce görmemişti.

"Bu nedir?" Adel'in eline aldığı yiyecek patatesi andırıyordu, kalın kabuğunun dışında yuvarlak biçimi ve ağır bir kokusu vardı.

"Buna feshan deniyor, tadı ete benzer ve oldukça doyurucu. Aynı zamanda ruh taşıyla beraber ekildiğinde 35 gün ışığı gibi kısa bir sürede toplanacak duruma geliyor. Bugün yediğiniz yemeğin içinde feshan vardı."

'Hatırladım da cidden tadı ete benzeyen bir şey vardı.. ama et olmadığı belli oluyordu.' Adel yiyecek deposunun günde 3 öğünü karşılayacak kadar iyi durumda olduğunu görünce eğitim alanına geri döndü.

 

Koboldların getirip eğitim alanına yığdığı alet dağı, ateşe üşüşen böcekler misali insanları çekiyordu. Adel kalabalığın önünden geçerken eski geçici kamp lideri Eren'i gördü, kırık olan sağ kolu sargıdaydı. İkisinin gözleri bir anlığına buluştuğunda Adel durup, cebinden bir ruh taşı çıkardı ve ona doğru fırlattı. Bu, yavru kurdun getirdiği açık mavi olan taştı ve Eren'in kırık kolunu biraz olsun iyileştirebilirdi.

Kalabalığı örgütleyip kobold köyünün dışına adım attıklarında, Adel cebindeki haritayı çıkarıp biraz göz attı. Konumları kafasında kesinleştirdiğinde köyden en fazla 50 metre uzağı işaretledi, "Buraya bir kulübe.."

Kulübe ve bazı başka yapılar için gereken odunu yardımcı şef bulacaktı, ormanı ve ağaçları daha iyi bildiğinden bu işi yardımcı şefe bırakmıştı.

 

Sıradaki işe yönelen Adel, eliyle haritanın üzerinde bir hat çizdi. Bu hat su yolundan başlayıp kobold köyüne kadar en mükemmel yolu tanımlıyordu. Haritadaki konumu arazi üzerinde bulduğunda orayı da işaretleyip üzerinden gidilecek yolu gösterdi.

Burası kazıldığında yol, 10 dakikalık yürüme mesafesinde olan suyu köye kadar getirecekti. Böylece içme, yıkanma ve sulama için gereken suya ulaşmada büyük kolaylık sağlanacaktı. İlk kazma vurulduğunda Adel oradan ayrıldı, vardiya sistemini ayarlayıp işleri Luan'a bırakmıştı.

Şuanlık kalan tek bir iş kalmıştı, 'Bok bekçiliği..'. Adel bazen istemsizce kendini seçmenine vaatler dağıtan bir siyasetçi yada ordunun başındaki kumandan gibi görüyordu ama şimdi yaptığına bakınca 'ne yapıyorum ben?' demekten kendini alıkoyamıyordu. İnsan topluluğu için koca birer bok çukuru kazdıracaktı, 'Büyük hedefler, büyük vaatler(!)'

Boşta kalan diğer insanları da köyün hemen dışında sol tarafta iki çukur kazdırmak için örgütledi, 'Neyse bugünü de atlattığımızda artık savaş dışında bir şeyi düşünmeme gerek kalmayacak..'. Adel işleri hallettiğinde gözünün görebildiği ama uzak olan bölgelerden gelen sesleri duyabiliyordu, bu ağaçların gövdelerine inen acımasız baltaların sesiydi.

 

Sayısız insanın çabalarıyla geçen birkaç saat sonunda su yolunun neredeyse sonuna gelinmişti, bitmesine yakın Adel de yorulan gençlerin yerine geçip kazma sallıyordu. Yüzlerce insan tek bir hat halinde dizilip ellerinden geleni yapıyor, canları yansa veya yorgunluk üzerlerine çökse bile işlerinden kaytarmıyordu.

Aslında hallerinden oldukça memnundular, dahası ortamda huzurlu ve neşe veren bir hava vardı. Hava inanılmaz güzeldi, içlerinde öten onlarca farklı canlıyı barındıran yeşillikler göz alabildiğine uzanıyordu ve güneş ise ışıl ışıl parlıyordu. İçlerine çektikleri tertemiz hava bin yorgunluklarına bedel geliyordu ve dahası ilk defa bu kadar insan hep birlikte bir işin ucundan tutup yardımlaşıyor, şakalaşıp eğleniyordu.

Bu kadar içlerini yeşerten güzelliğin yanında güvenli köy, yiyecek ve yıkanma imkanı gibi aldıkları iyi haberler onların morallerini arşa yükseltmişti.

 

Kazma sallanan yerdeki fazla toprağı başka bir genç küreğiyle dışarıya atıyor, oradan da çoğu kız olan gençler, toprağı uzak olmayan bir kenara ağaç kabuklarının üzerinde taşıyordu. Bunlar olurken ormanda devrilen ağaçların sesleri kulaklarına kadar ulaşıyordu.

Adel çıplak gezmek istemediğinden üzerindeki kaftanı çıkarmamıştı. Hem kazma salladığından hem de yakıcı güneşin tam tepelerinde olmasından dolayı terden sırılsıklam olunca direnemeyip çıkardı. O hala kazma sallayıp bir taraftan kafasında savaş stratejilerini oynatırken, çevredeki gözler onun kirletilmemiş, saf ve temiz bedenine çevrilmişti bile.

Adel içine garip bir duygu doğunca kafasını kaldırıp çevresini süzdü, çevredeki insanların ona baktığını görüyordu. İnsanlar fark edildiklerini anlayınca hemen bakışlarını kaçırdılar, 'Süzülüyorum..?'

 

Biraz sonra koca kazanlara su doldurup gelen genç kızlar, çalışan gençlere su dağıtarak geliyordu. Adel bu güzel ortamı gördüğünde içinden geçirdi, 'Burada böyle yaşamak hiç de kötü görünmüyor..'. Bir anlığına böyle düşünmüş olsa da kendinden koparılmış Berrin'i bulması gerektiğini bildiğinden çok üzerinde durmadı.

Su sırası kendine geldiğinde genç kızlardan biri küçük tası kazanın içine daldırıp Adel'e verdi, suyu başına diktiğinde sanki cennetler tarafından kutsanmış gibi hissediyordu.

Su yolunun işinin bittiği anlarda birkaç asker kobold köye giriyordu, Adel onları görünce gözcülerin geldiğini anlamıştı. 'Birazdan yardımcı şefin yanına uğrarım' diye düşünürken yardımcı şef de yanında onlarca kalasla birlikte ormandan çıktı. Yeni su yolunun işi bitse de henüz akan suyla aradaki küçük bir toprak parçasını kazmadıklarından hala boştu.

Köye doğru giden sürünün başındaki yardımcı şef, Adel'in yanına geldi. "Bitirdiniz mi şimdiden?"

"Evet, beklediğimden biraz daha erken bitti.. Siz de bitirmişsiniz sanırım?" Adel arkada kalasları köye taşıyan kobold ve insan sürüsünü izlerken konuştu.

"Evet, insanlar düşündüğümden daha fazla işe yaradılar." derken yüzünde hafif bir gülümseme vardı. "Öğle yemeği birazdan hazır olur gecikmeyin." demesiyle köye doğru koyuldu.

-----

 

Çok geçmeden insanlar öğle yemeği için uzun sıralar oluşturmuşlardı, şimdi bile neşeleri ve enerjileri yerindeydi. Yemeklerini aldıktan sonra yardımcı şef ve Adel bir köşede otururken konuşuyorlardı.

Adel meraklı gözlerle, "Gözcülerden ne haber var?" dedi.

Yardımcı şef yavaşça Adel'in yanına sokulup kısık sesle konuşmaya başladı, "Eski kobold köyüne yakın olan kuzey köprüsünde1 muhafız yok.. birkaç saatte bir devriyeler göz atıp geri dönüyormuş.

Asıl sorun olan goblin köyünün yakınında olan en güneydeki köprü2. Köprünün başında iki muhafız duruyor, her saat başı bu muhafızlar değiştiriliyor. Dahası gece boyu iki kez küçük bir grup devriye köprüden geçip ormanı araştırıyormuş.."

 

 

Adel elini çenesine götürüp düşünmeye başladı, düşünürken hafif uzamış sakallarıyla oynuyordu. "Sorun olacak gibi görünmüyor.. Elindeki tüm gözcüleri bu iş için kullan, gidebildikleri kadar içeriye gitsinler. Şu anki üsleri hakkında bilgi almamız gerek ama asla görünmesinler, bunu onların anlamasını sağla."

İkilinin konuşması biterken Şef Gert de onların yanına geldi, "İnsan şefi.. benimle dövüş." ilk sözleri bunlar olmuştu.

Adel, şefin kendisiyle dövüşmeye neden bu kadar taktığını merak ediyordu. "Şef Gert şu anda çok meşgulüm ve hala yapacak bir sürü işimiz var, seninle dövüşemem."

"Hımp.." Şef Gert daha fazlasını söylemeden oradan uzaklaştı, ikili birbirlerine bakıp hafifçe sırıtıyordu.

"Bu arada dün dövüştüğüm koboldu gördün mü? Çok hızlı öğreniyordu ve dövüş tarzı da hiç fena değildi, gelecekte şef olmaya aday.." Adel o koboldu tamamen kabul ediyordu.

"Evet, evet izledim. O, komutan koboldlardan birinin oğlu Senk. Her ikisi de kötü koboldlar değiller, şef olursa memnuniyetle karşılarım." dedi yardımcı şef Hern.

 

Biraz sonra getirilen kalasları yontma işine başlandı, bu noktada en çok koca baltası ve insan üstü gücüyle Şef Gert işe yarıyordu. Onun sayesinde büyük dilimler kolaylıkla halledilmiş ve sadece küçük yontma işleri kalmıştı. Yüzlerce insan bu işleri bir saatte kolaylıkla halledince geriye inşa edilecek yapılardan başka bir şey kalmamıştı.

Adel kafasındaki yapıları bir toprak parçasına çizdikten sonra grupların başındaki liderlere açıkladı.

Liderlerin yönlendirmeleriyle kütükler kobold köyündeki boş alana tek tek dikilmeye başlanıyordu, sağlam şekilde toprağa gömülen kütüler bir de koca demir çivilerle birbirine çakıldığında yıkılmayacağından emin olmuşlardı.

Adel ilkel bir kabile sandığı koboldların çivi gibi malzemeleri ürettiklerini duyduğunda oldukça memnun olmuştu. Buradaki gerçek ilkel kabilenin insanlar olduğunu hissettiğinde kendinden utanmıştı. Her türlü kobold kaynağını da sömüren yine insanlardı, bunun karşılığını vermeleri gerekiyordu.

Çok sürmeden boş alanda birçok kalas yükselmiş, daha sonra bu dikilen kalasların üzerine yenileri yerleştirilip derme çatma çatılar yapılmıştı. Bu çatıların üzerine de ormandaki dev denebilecek ağaç yaprakları üst üste örtülüp kapandığından emin olundu.

Ayrıca kadınlar ve erkekler için iki ayrı bölge yapılıp aralarındaki alan da kapatılmıştı. Böylece doğabilecek bazı küçük(!) sorunlar da şimdiden engellenmiş olacaktı.

 

Biraz sonra genç bir kız Adel'in yanında belirdi. Kız ürkek ve narin sesiyle, "Afedersin Adel.. konuşabilir miyiz?"

 "Tabi.. ne oldu?" Adel, genç kızın ürkek davranışlarını görünce bir şeylerin hatalı olduğunu anlamıştı..

"Burada olmaz.. yalnız konuşabilir miyiz?" Genç kız hala ürkek davranışlarını sürdürürken çevresini kaçamak bakışlarla süzüyordu.

 

DEVAMI GELECEK BÖLÜMDE HAHAH.

 

 39. BÖLÜM SONU

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43991 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr