38. Bölüm - Parmağında Oynatmak

avatar
847 0

Yeryüzünün Hakimi - 38. Bölüm - Parmağında Oynatmak


 

Adel, düello yapmak isteyen Şef Gert'e döndü.

"Şef Gert seninle de şimdi dövüşemeyiz, zaten o koca baltana karşı küçük bir sopayla mı dövüşmemi istiyorsun?" derken gülümsüyordu.

-----------------------

 

Kenardan gelen Luan elinde bir kürk tutuyordu, Adel'in kendine yaptığı kurt kürkünden kaftandı bu.
"Yine çıplak geziyorsun, böyle garip fantezilerin mi var?" derken gülüyordu. Elindeki kürkü Adel'e uzattı, "Kamptaki işe yarayacak her şeyi getirdik."

"Sağ ol Luan, güzel zamanlama." Adel kürkü alıp üzerine geçirdi, ortalıkta çıplak gezmek onu rahatsız ediyordu.

Biraz sonra iki şef buradan ayrılıp daha yüksek bir alana yöneldiler, şef yardımcısı da onlara katılmıştı. Adel herkesin net şekilde görebildiği yükseklikten sesini yükseltti,

"Hepiniz hoş geldiniz.. Yeni gelen insanlar beni tanımıyordur, benim adım Adelhard ve şuanki insan topluluğunun lideriyim. Burası şu gördüğünüz kobold ırkının yaşadığı köy, yanımdakiler de bu köyün Şefi Gert ve Yardımcı Şefi Hern. Öncelikle açıklamam gereken şeyler var, daha önce bildiğiniz gibi iki kez bilinmeyen bir düşman tarafından saldırıya uğradık.

Keşif sonucu düşmanın kim olduğunu bulduk, onlar koboldlar gibi başka bir ırk olan goblinlerdi. Daha sonra goblinlerin düşmanı olan kobold ırkıyla karşılaştık ve bazılarının insan dilini konuşabildiklerini gördük. İletişim kurup anlaşma yapmaya çalıştık ve bugün koboldlarla müttefik durumundayız.

Aynı zamanda bu demek ki goblinlerle savaşmak zorundayız, bugüne kadar nasıl sıçanlarla savaştıysak şimdi de hayatta kalmak için koboldlarla birlikte goblinlere karşı savaşmalıyız. Bunun için insan ordusu kurmaya karar verdim, bu orduda her bir insan liderlerine itaat etmek zorunda.

Ben savaşmak istemiyorum ya da üstlerimin emirlerine uymam diyen kim varsa şimdi kampa geri dönebilir, size seçenek sunuyorum bunu iyi değerlendirin daha sonra gitme şansınız olmayacak."

 

Daha dün gelen insanlar ne olduğunu çözmeye çalışıyordu. Bu ordu ve savaşmak zorunda olma meselesi daha önce burada olan insanların çoğunun aklını karıştırmıştı, dahası üstlerine uymak gibi bir zorunluluk vardı. Neden yeni tanıdıkları birilerinin emirlerine uymak zorunda olacaklardı ki? Ayrıca savaşmak zorunda kalmak da istemiyorlardı, sonuçta kısmi olarak rahata alışmışlardı.

Şimdiye kadar zaten diğerleri savaşıyor, bir diğerleri pişirip yemeklerini önlerine getiriyordu. Aslında sorun da tam olarak buydu, hiçbir şey yapmadan yatacak insanlara artık bu düzende yer yoktu. Birçoğu kampa geri dönmeyi akıllarından geçirse de biliyorlardı ki en güçlüler burada kalacaktı ki bu da onlar için dövüşecek kimse kalmayacak demek oluyordu.

Bunların dışında genç kızlar için iki seçenek de çok zordu, savaşmak onların bedenleri için büyük bir yüktü ama kamp yerinde hayatta kalmak da hiç kolay olmayacaktı. Hele ki geçen gün yaşanan tecavüz olayından sonra düzeni olmayan bir kamp yerinde neler olacağını düşünmek bile istemiyorlardı.

 

Adel konuşmasına devam etti,

"Önümüzde kalabalık bir goblin ordusu var ve bazı sebeplerden zamanımız çok kısıtlı, buradan anlayacağınız gibi hepinizi sağlam birer savaşçı yapmak için ölümüne çalıştıracağız. Bunun karşılığında burada güvenli bir çatınız olacak, günlük 3 öğün yemeğiniz ve biraz uğraştan sonra yıkanabileceğiniz özel alanınız bile olacak.

Ayrıca savaşamayacak kadar zayıf veya kötü olanlar da endişelenmesin, orduda herkesin yapabildiği bir iş vardır. Önemli olan sorun çıkartmak ya da emirlere uymamak gibi hatalara düşmemeniz çünkü küçük bir cezayla yırtamayacaksınız. Şimdi gitmek isteyenler varsa öne çıkın.."

600 küsür insandan çıt çıkmıyordu, her biri duydukları üç öğün yemek, güvenli köy ve yıkanabilme imkanları yüzünden cennete geldiklerini düşünmeye başlamışlardı. Savaş ya da zorlu eğitimleri kimse umursamamıştı bile..

"Hangi canavarlarla savaşacağız?" Kalabalıktaki gençlerden biri konuştu.

Adel geldikleri yönü işaret etti, orada köyün büyük tahta kapısı dimdik ayakta duruyordu. Kapının üzerinde de alfa goblinin dev bedeni asılıydı, insan topluluğu koca yaratığı gördüğünde afallamıştı.

"Böyle bir şeyle nasıl savaşabiliriz!?"

"Şuna bak dev gibi yaratık."

..

 

Adel insanların korkup umutsuzluğa kapılmasını seyretmeye bayılmıştı. Böyle garip zevkleri vardı ama bunu sevdiği için yapmamıştı, sadece planının bir parçasıydı.
"Sakin olun.! Bu goblinlerin liderlerinden biri.. aynı Şef Gert gibi. Diğer goblinlerin boyları insanlara ancak yetişiyor, sizin yenemeyeceğiniz yaratıklar değil. Bu yaratığı daha dün kobold şefiyle beraber çıkıp avladık, yakın zamanda da tüm goblinleri öldüreceğiz."

Böylelikle umutsuzluğa kapılan insanlar, şimdi onları yenebileceklerine kendileri inanmıştı çünkü önlerinde goblinlerin başsız komutanı gibi somut bir örnek vardı. Ayrıca koboldlarla olan müttefikliğin yararlı olduğu da akıllarına kazınmıştı. Küçük ayak oyunlarının duygular üzerinde işte böyle bir etkisi vardı.

Adel hiç karşı çıkan olmamasına sevinmişti, böylelikle artık insanlar üzerinde tam bir hakimiyete sahipti. Şimdi planın ikinci aşamasına geçecekti, sırada koboldlar vardı.
"Sözlerimi kendi dilinize çevirir misin?" Adel yanındaki yardımcı şefe seslendi.

Yardımcı şef beklemediği bu istek karşısında ne diyeceğini bilememişti, kısa bir tereddütten sonra,
"Olur.."

 

Adel sesini olabildiğince yükseltti, iyi bir perfonmans göstermeyi hedefliyordu.

"Koboldlar.!

İnsanların gelmesinden hoşnut değilsiniz, evinize yabancıları almaktan hoşnut değilsiniz..

Yardıma muhtaç olduğunuzu kabullenmekten de acizsiniz.. Goblin denen zayıf yaratıklardan korkup ormanın bir köşesinde saklanıyorsunuz..

10 yıl öncesinden hiç farkınız var mı? Sevdikleriniz, aileleriniz katledilirken.. eviniz, hayatınız talan edilirken hepsini geride bırakarak kuyruğunuzu sıkıştırıp kaçtınız.."

 

Yardımcı şef Adel'in sözlerini koboldlara tercüme ederken tereddütte kalmıştı. Koboldların hırlamaları uğultu oluşturuyordu, gittikçe hırçınlaşıyorlardı. Bu onların hala kanayan yarasına tuz basmaktan farksızdı ve yardımcı şef de onlardan biriydi sonuçta. Adel devam etti,

"Hiç intikam arzunuz yok mu? Goblinlerin tekrar gelip sevdiklerinizi, ailenizi öldürene kadar oturacak mısınız? Çocuklarınıza kendi yaşadığınız acıları mı tattıracaksınız? Onların sizin gibi kuyruğunu sıkıştırıp kaçma şansları olmayacak..

Gözlerinizde ateşi görüyorum, kızgınsınız.. ama bana mı kızdınız? Duymak istemediklerinizi yüzünüze vurdum diye? Bunları size yaşatanların goblinler olduğunu unuttunuz mu yoksa!?

Siz kaçasınız diye ölümü hiçe sayan ailelerinizi burada saklanarak utandıracak mısınız?

Ben şimdi size intikamınızı alma şansı vadediyorum, müttefikliğimizin ilk meyvesi kapının üzerinde asılı duruyor.

Şimdi seçin.. başkalarına güvenmeyi mi öğreneceksiniz yoksa yine korkup burada ölümünüzü mü bekleyeceksiniz?"

Yardımcı şef bile içinde yanan intikam ateşini bastıramıyor, gittikçe alevlenen konuşmayı daha yüksek sesle çeviriyordu.

 

(SESİ KISIN :))

- ROAAAAAAAAR


Yardımcı şef tüm konuşmayı çevirdiğinde dağlardan ormana kadar tüm bölgeyi titreten kükreme duyuldu. Bu kükremeyi duyan tüm kanatlı yaratıklar ormandaki ağaçların arasından yükselip sağa sola çarparak kaçışıyordu.

Adel de yanındaki Şef Gert'in ürkütücü kükremesi karşısında korkmuştu. Şefin yüzüne baktığında dolan gözlerini, sinirden köpüren ağzı ve hırlarken iyice belli olan keskin dişlerini görüyordu.

Şefin kükremesinin ardından kobold sürüsü hırlama ve ulumalara eşlik ediyordu, Adel'in dikkatini arkasından gelen ince bir uluma sesi çekmişti. Arkasına baktığında yavru kurdun olduğunu fark ettiğinde yüzündeki gülümsemeyle düşünüyordu. 'Sen bile etkilendiysen tamamdır.'

Önündeki kobold sürüsüne baktığında onların yüzünde de kolayca öfke ve intikam arzusunu görebiliyordu. 'Böylece sıradaki aşamaya geçebiliriz..'

"Yardımcı şef, istediklerim hazırlandı mı?"

- Evet, yemekler hazır, harita burada. Aletler de istediğimiz an kullanılabilir.

 

Adel, henüz güneş sarı ışıklarıyla günü aydınlatmadan önce koboldla dövüşürken keşif ekibinden birini yardımcı şefi bulması için göndermişti. Gelecek olan insan topluluğunun aç olacağını tahmin edip yemek hazırlanmasını söylemişti.

Ormanın haritasını da alıp cebine koydu. Bunun dışında bugün için çalışacakların araç gereçleri de hazır edilmeliydi. Adel rahat bir nefes almıştı, şu andan itibaren savaş hazırlıkları başlıyordu. Kalabalığa seslendi,
"Yemek vakti geldi, bundan sonra ilk öğün sabah erken saatte yenecek."

Dünden beri bir şey yemeyen kamp sakinleri haberi sevinçle karşılamıştı, yenigelenler de ilk yemeklerini yiyeceklerdi.

 

Biraz sonra koca kazanlarla yemekler dağıtılmaya başlandı, gerçekten de kobold köyünün kaynakları hiç fena değildi. Yüzlerce insanın ihtiyaçlarını karşılayacak her türlü araç gerece sahiptiler.

Yemeğini alan insanlar eğitim alanının yakınındaki kendilerine ayrılan boş alanda bir yere oturup yemeklerini yiyordu. Adel'in oturduğu yere de Klark, Emila, Luan ve Ceyna gelmişti, onların ardından yardımcı Şef Hern de yanlarına oturdu. Luan ve Ceyna pek alışık olmadıkları bu yaratıklara karşı tereddütle yaklaşıyordu. Adel,

"Luan topluluk düzenini sana bırakıyorum.. insanlara söyle, bir sorunda sana gelsinler. Önemli bir şey olursa sen de yardımcı şefe danışırsın. Benim uğraşmam gereken başka şeyler var." dedi ve devam etti, "ee kampta herhangi bir şey oldu mu?"

Luan bıkkın şekilde cevapladı, "İnsanlarla uğraşmak çok yorucuymuş.. O olaydan başka önemli bir şey olmadı, küçük birkaç tartışma falan."

 

"Şu şerefsizlerin öyle bir şey yapacağını düşünmemiştim.." demesinin ardından Ceyna'ya döndü, "Cey görüşmeyeli nasılsın? Tüm etleri yemedin değil mi?" derken utanmazca sırıtıyordu. Ceyna'ya bulaşmak onun için yorgunluğunu atmayla eş değer bir aktiviteydi.
(Cey, Ceyna'nın kısaltması)

Ceyna yine kızmıştı, tatlı çocuksu yüzünü buruşturup yanaklarını şişirdi. "Hep benimle dalga geçiyorsun, seninle konuşmayacağım. Hımp."

Çevredekiler onların bu samimi ve komik haline gülüyordu, Adel tabağından bir parça et alıp Ceyna'nın tabağına koydu. Onun gönlünü almaya çalışıyordu, Cey'in başını sevdikten sonra yemeğini bitirip kalkmıştı.

 

O sırada yavru kurt küçük ve hızlı adımlarla gelip Adel'in önüne bir taş bıraktı, bu taş canavarlardan çıkan açık mavi taşlardan biriydi. 'Bunu nereden buldu.?' diye düşünürken garip bir açlık hissetti, 'NE?'.

Adel daha şimdi yemeğini bitirmişti ki içinde garip bir açlık duygusu belirdi, 'Nasıl aç olabilirim ki?' diye düşünürken açlık hissinin karnından gelmediğini fark etti. Önündeki yavru kurda baktığında onun parlayan gözlerle kendisine baktığını gördü, sanki bir şeyler bekliyormuş gibiydi.

 

O anda jeton düşmüştü, aslında aç olan kendi değil yavru kurttu. 'Ama nasıl olabilir? Yoksa yardımcı şefin dediği gibi ruh bağı mı bu?'. Gözleri yardımcı şefle buluşan Adel,

"Yardımcı şef, kurt için de bir şeyler ayarlar mısın?"

"Tabi." Yardımcı şef, koboldlara seslenip yavru kurt için bir yemek kabı ayarlattı. Yavru kurt yemek kabına kafasını daldırdığı gibi nefes almadan kabı silip süpürdü, sadece buradan bile ne kadar aç olduğu anlaşılıyordu.

Biraz sonra neredeyse herkes yemeklerini bitirmişti. Adel, 'Başlamanın zamanı geldi..'

 

38. BÖLÜM SONU

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44293 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr