28. Bölüm - Antik Tapınak [II]

avatar
1840 1

Yeryüzünün Hakimi - 28. Bölüm - Antik Tapınak [II]



Zifiri karanlık tünelin içinde ne kadar zaman geçtiği belirsizdi, tüyler ürpertici sessizliği birkaç insanın adım sesi bozmasa tamamen ölü bir yer sanılırdı. Ne kadar zamandır yürüdüklerini ya da daha ne kadar yürüyeceklerini bilmiyorlardı. Dümdüz koridor girdiklerinden beri hiç kıvrılmamıştı ve hep düz devam etmişti lakin şimdi düşününce antik yapının bu kadar uzun olmasına imkan yoktu.


Dışarıdan bakınca en fazla beş yüz adım uzunluğunda görünen antik yapının içinde nasıl olur da binlerce adım uzunluğunda bir koridor olabilirdi. Gözleri karanlığa alıştığında birkaç adım ilerisini görmek mümkün oldu, yine de gözleri karanlığa dikildiğinde her an bir şey önlerine fırlayacak gibi tedirgin ediyordu. Yavru kurt Naru bile Arden'den çok fazla uzaklaşmadan arkasından takip ediyordu.


Attıkları her adımda karanlığa biraz daha gömüldüklerini hissettiler ve her adım sonunda korkuları ve pişmanlıkları arttı. Dönmek için güçlü bir arzu hissetseler de hala önlerinde yürüyen Arden'i takip etmeyi bırakmadılar. Alvin'in dudakları birkaç kez açıldı ama dönme isteğini söylemekte tereddüt etti.


Bir şeyleri uyandırma korkusu yüzünden sessizlik içinde birkaç yüz adım daha ilerlediklerinde sonunda bu koridorun bittiğini gösteren bir kapı belirdi. Kapı oldukça süslü ve üzerinde çok uğraşılmış kabartmalar vardı, bir tür yazıya benziyordu lakin aynı antik taşlarda olduğu gibi kimse bunu anlayamıyordu. 


Arden kapıya yaklaştığında sessiz olmalarını işaret etti. Kapıya doğru sessizce süzüldükten sonra kafasını büyük kapının kenarından uzattı, hareket olmadığından emin olunca içeriye girdi. Tüm keşif ekibi zifiri karanlık ve uğursuz hissettiren koridoru terk edip büyük odaya girdiğinde şaşırtıcı bir şey oldu. 


Aniden duvarın iki tarafında iki ışık kaynağı parladı, bunu takip ederek onlarca ışık kaynağı art arda yanmaya başladığında devasa taştan odayı aydınlattı. Duvarları kaplayan onlarca meşaleye baktığında insanlar istemeden birkaç adım geriledi. 


Alvin'in sesi titriyordu. "B-Bunu gördünüz mü? Meşaleler birden kendi kendine yanmaya başladı, burası lanetli olabilir mi?"


Emila bunu duyunca yutkundu. "Hayalet.. mi?" Fark etmeden önce çoktan diğerlerine yakınlaşmıştı.


Arden de bu konuda çok iyimser değildi, hiçbir düşüncesi olanları açıklamaya yetmiyordu. Aniden ileriye çıkan yoldan bir gölgenin hareketlendiğin fark etti, karanlık yola gözünü dikti lakin hiçbir şey görünmüyordu. Cesaretini toplayıp ilerideki karanlık koridora yürüyecekti ki Kazuya'nın sesi duyuldu. "Burada garip bir şey var, belki de bize yardım edebilir."


Arden karanlık koridora yürümekten vaz geçip duvarı inceleyen ekibin yanına sokuldu, "Ne oldu?"


"Şunlara bak." dedi Klaus önündeki duvarı göstererek.


Arden duvara dönmeden önce onun yüzündeki merak ve şaşkınlığa tanık oldu ancak bir an sonra aynı ifadeler kendi yüzünde oluştu. Duvara döndüğünde oldukça kaliteli ve ustaca işlenmiş kabartmaları görmüştü ancak asıl ilgi çekici olan kabartmaların söylediğiydi.


Kabartmalar sağ köşeden başlayıp uzun duvarın sol tarafına doğru uzanıyordu. İlk kabartmanın üzeri garip şekilde çizilmiş ve anlaşılamaması için bozulmuş gibi görünüyordu. Arden'in kaşları çatıldı, "Biri bunu görmemizi istemiyor sanırım."


İkinci kabartmayı incelediğinde birçok insan figürünün silahlanıp yaratıklarla savaştığını gördü. İnsanlar çeşitli yaratıklara oklar, mızraklar ve garip bulutumsu şekiller fırlatıyordu lakin canavarlara rakip olamıyordu.


Tüm zemin insan cesetleriyle doluydu, çeşit çeşit iğrenç yaratıklar hiç durmadan insanları katlediyordu. Bazıları devasa yaratıklardı, bazıları örümceğe benziyordu, bazıları insanlardan daha küçük insanımsı yaratıklardı lakin sayıları dehşet vericiydi. "Ne çeşit yaratıklar bunlar!?" İstemeden ağzından bir mırıldanma kaçtı.


Arden kabartmaları yorumlarken üçüncü kabartmaya yürüdü. Bu kabartmada yeryüzünde insanlar hala canavarlarla savaşıyordu lakin üzerlerindeki bulutların ötesinde bir insan figürü belirdi, figür canavarlarla savaşan insanlara baktı ve anlamlandırılamayan bir hareket yaptıktan sonra önünde iki figür yavaşça büyüdü ve devasa bir boyuta ulaştı.


İki devasa figür de insana benzemiyordu ve boyutları önlerindeki insandan binlerce kat daha büyük olmasına rağmen ona boyun eğiyordu. İki figürden biri devasa bir kuyruklu kuşa benziyordu ancak korkunç figürü hiç de barışçıl görünmüyordu. Arden onu gördüğünde başına katlanılmaz bir acı saplandı ve sendeledi.


Emila onu yakaladığında ona yaslanıp başındaki acının geçmesini bekledi. Acının geçmesiyle aklında yeni bir şey daha belirdi, devasa kuşa baktığında mırıldandı. "Bir ejderha.."


Bulutların üzerindeki insana boyun eğen diğer figür ise tanıdıktı. Koca bir cüssesi, diken gibi görünen kürkü, kan kırmızı dehşet saçan gözleri ve sivri dişleri vardı ama en garibi ise kara kanatlara sahip olmasıydı. "Bu giriş kapısının üzerinde kabartması olan kurt.!" Kabartmanın sonunda iki yaratığın boyun eğdiği insan etrafa garip parıltılar saçıp ortadan kayboluyordu.


"Doğru onun aynısı bu.. gerçi oradakinin vücudu yoktu ama böyle korkutucu olacaksa olmasın." dedi Alvin, bugün nedense cesareti oldukça kırılgandı.


"Acaba bu şeyleri kim uydurdu ve burayı inşa etmek neden bu kadar emek vermişler?" Beyaz saçlı muhafız merakla konuştu, sevgilisi Nina'nın götürülmesi ve bugün olanlardan dolayı dalgındı ve ilk kez aklını dağıtacak bir şey olmuştu.


"Neden uydurduklarını düşünüyorsun, belki de buraya kazınan her şey gerçektir." Konuşan Kazuya idi, o aralarında en soğukkanlı olanlardan biriydi ve nadiren konuşurdu. 


"Ne saçmalıyorsun Kazuya? Böyle şeylerin gerçek olmasının imkanı yok, şu yaratıkların boyutlarına baksana. Oradaki insanla kıyaslarsak sadece şu kurt bile bu taş yığını yerden daha büyük görünüyor." Ramsey bunların gerçek olabilme ihtimalinden korkmuştu ki istemsizce reddedecek tezi oluşturmuştu bile.


Kazuya onunla tartışmak istemediğinde belli edercesine bir nefes verdi. "Şimdiye kadar duydukların ve gördüklerin olağan şeyler gibi mi duruyordu? Şimdi bile bu taş yığını dediğin şey yoktan var oldu, böyle bir yapı yoktan nasıl var olabilir? Hem geldiğimizden beri sadece küçük bir yerde sıkışıp kaldık, dünyanın geri kalanını ve oralarda neler olduğunu bilmiyoruz. Şu devin nefesi dediğiniz şey bile bu devasa yaratıklardan birinin işi olabilir."


Ramsey duyduklarından sonra yutkunmadan edemedi, ağzını açtı ama onu yalanlayacak bir şey söyleyemedi. Tek yapabildiği bu şeylerin gerçek olmadığını umut etmekti.


Arden dördüncü kabartmaya geçtiğinde ejderha ve kurt figürlerinin insanları katleden yaratıkları avladıklarını anladı. İki yaratık kendilerini geceleri ve gündüzleri hiç durmadan yaratıkları katletmeye adamıştı, daha sonra iki yaratık farklı canavarları avlamak için ayrıldı. Ejderha dev bir örümceği kovalıyordu ve kurt olan yeni avlar arıyordu lakin kurt ilerlediği dağların arkasında gizlenen birkaç yaratığı fark etmemişti.


Hemen sonra üç yaratık dağların arkasından çıkıp kanatlı kurda saldırdı ancak sonunda üç yaratık da ölü olarak gösterildi. Üç yaratık ölse de kurt da yaralanmıştı ve akan kanı dağlar arasında nehirler oluşturuyordu. 


Beşinci kabartmada yaralı kurt bir şey arıyormuş gibi dünyayı gezdi ve sonunda çevresi dağlarla kaplı bir orman bulduğunda orada durdu. Yaralı kurttan akan kanlar garip bir göl oluşturdu ve kurt küçük bir ağaç dalını gölün başına koydu. Daha sonra yakınlarda bir yerde yere yığıldı, son nefesini vermeden önce bir parıltı yayıldı ve önce bir antik yapı belirdi ancak hemen sonra ortadan kaybolduğunda o bölgede bir boşluk bıraktı.


Tüm keşif ekibi son kabartmayı da bitirdiğinde sessizlik hakimdi, bir süre kimse ses bile çıkarmadı. Bu son kabartma tüm şüphelerini doğrulamıştı ve artık reddetmek için çıkış yolu yoktu. Son kabartma aynı yaşlı kayının söyledikleriyle uyuşuyordu. 


"Yaşlı Kayın'ın efendisi.. bu kurt muydu!?" Arden tüm bildiklerini birleştirmeye çalışırken mırıldandı.


Emila da şaşkındı ama yaşlı kayının sözlerinden şüphe etmemişti, bu yüzden doğru olduğunu düşündü ancak aklında başka bir soru vardı. İki dev yaratığın boyun eğdiği kabartmaya doğru yürürken sordu, "O zaman buradaki insan kim? Yaşlı Kayın bile böyle güçlü bir canlıyken, onun efendisinin boyun eğdiği kişi nasıl biridir?"


O ana kadar tüm keşif ekibi zaten kendilerini bu diyarda küçücük hissediyordu, tüm yaratıklar birkaç insan boyundaydı ve onlar için hayat yeterince zordu ama bunları gördükten sonra umutsuzluk tüm benliklerine yayıldı. Yaşlı Kayın bile böyle alt bir pozisyonda duruyorsa kendilerinin bu dünyada böcek kadar değerlerinin olmadığı açıktı.


"Bu biraz moralimi bozdu." dedi Ramsey, her zamanki o agresif ve hareketli halinden eser yoktu.


Alvin yaşlı kayının sözlerini hatırladığında gözleri istekle parladı. "Unuttunuz mu? Yaşlı kayın efendisinin isteğini gerçekleştirmesi için Arden'e o gölden içmesine izin vermişti, bizi buraya getiren şey o olmalı. Dahası bir tür miras için aday olduğunu söylemişti."


"Ama bu nasıl bir miras? Bir sürü et ve yemeğe sahip olmak güzel olurdu ya da belki burada yaşayanları yönetmeni isteyebilirler." dedi Mertens.


Kazuya gözlerini devirdi. "O tür bir miras olduğunu sanmıyorum."


Diğerleri de bu üzerinde çok durmadıkları konuşmayı hatırladıklarında merakla Arden'e baktı, her biri onun olağanüstü bir şey yapmasını bekliyor gibiydi. 


Arden zaten buraya o içtiği pınar suyu yüzünden çekildiğini çoktan düşünmüştü ancak miras konusunda onun da en ufak bir fikri yoktu. "Şimdilik araştırmaya devam edelim, gerçekten bir miras varsa burada olmalı."


Devasa odayı iyice araştırdıktan sonra ilerlemek için sıradaki karanlık koridora yönelmişlerdi ki aynı bu odada olduğu gibi duvarda dizilen meşaleler birbiri ardına yanmaya başladı, kendi kendine yanan meşaleler uzun koridor boyunca görüş sağladı. 


Alvin yanan meşaleleri gördüğünde geri kaçmaya çalıştı, "Kesin hayaletler var burada, geri dönelim lütfen."


Ramsey kaçmaya çalışan genci yakalayıp kendiyle birlikte sürükledi. "Buraya kadar gelmişken geri dönmeyi düşünme bile." Aslında bir önceki koridora girmek istemiyordu Ramsey, her ne kadar kendi kendine yanan meşaleler olsa da bu koridor bir öncekinden çok daha az korkunç ve rahat hissettiriyordu.


Klaus öne geçerek kaşiflerin önderi oldu ve o yolu açarken diğerleri onu takip etti. Arden ise uzun taş koridoru inceliyordu. "Burası önceki yoldan farklı görünüyor.. ama tam olarak nasıl olduğunu anlayamadım."


Emila da merakla geçtiği yol boyunca duvarları inceledi ama farklı bir şey hissetmedi, koridorun taş duvarları öncekiyle aynı görünüyordu. 


Arden duvarları incelerken gözüne garip bir şey çarptı, sağ duvarın ilerisinde üst üste dizilmiş üç küçük delik zar zor görünüyordu ki duvar şimdiye kadar tamamen pürüzsüz bir yapıdaydı, birden bire düzenli şekilde oyulmuş deliklerin görünmesinden ne çıkaracağını bilemedi. O bunları düşünürken bir şeyin bacağını çekiştirdiğini hissetti, aşağıda Naru paçalarını ısırıp çekiştiriyordu. 'Ne oldu?'


Klaus uzun koridorun ne zaman biteceğini düşünürken gözlerini koridorun sonuna dikmişti ki adımını attığı yerin hafifçe çöktüğünü hissetti. Bununla beraber ayağının altından bir tıkırtı yükseldi, hemen ardından sağından gelen aynı tıkırtıyı duydu. 


Clank.. Clank.. Clank..


Klaus bir sonraki an kıçına yediği tekmeyle öne uçtuğunu hissetti, yüzünün üzerine düştü ve durana kadar birkaç adım sürüklendi. Tekme yediği kıçı acıdan ağrıyordu ve üzerinde sürüklendiği yüzü de sürtünmeden yanıyordu. Kızgınlıkla anında yerinden fırladı ve ona tekmeyi atanı görmek için arkasına döndü lakin şaşkın gözlerin kendisine dikildiğini fark etti. "Ne oldu? Niye öyle bakıyorsunuz?"


Ramsey rahatlamış gibi derin bir nefes verdi. "Az daha nalları dikiyordun dostum, burada bir tuzak olacağı aklıma bile gezmezdi." dedi duvarı işaret ederken. 


Klaus'un gözleri onun gösterdiği yana döndü, Arden duvarda bir şeyi inceliyor gibiydi. Yakından baktığında üç kalın okun duvara saplandığını gördü, orası biraz önce tekmeyi yediği yerdi. Eğer o tekmeyi yemese bu kalın okların hedefi olacağını anladığında küçük bir sarsıntı geçirdi.


Arden'in yanına doğru yürürken "Bana tekme atan  p*ç sen misin?" dedi Klaus.


Arden'in yüzünde kışkırtıcı bir sırıtma belirdi. "Ayağıma mükemmel oturdu."


Onun kışkırtmasına rağmen Klaus sakindi, "Yine kurtardın beni, bu kaçıncı hatırlamıyorum artık.. Bu garip bir döngüye oturdu." Birkaç kez birbirlerini kurtarmışlardı. Klaus onu örümceklerden, Arden de derili sıçandan ve şimdiki oklardan kurtarmıştı.


"Planlarımızı uygulayamadan muhafızların başı ölürse elimdeki kartların sayısı azalır. Muhafızları kontrol etmek de zorlaşır, özellikle yeni muhafızlar. Şimdilik muhafız başımın ölmene izin veremem." dedi Arden. Gerçekten de yeni bir yerleşke bulma ya da o canavarların yaşadığı yerleri ele geçirmek istiyordu ve bu yolda en güçlü ve güvenilir muhafızlardan birini kaybetmek işleri zorlaştıracaktı.


Ancak aslında Klaus'u kurtaran kendi değil Naru'ydu, ilerlediklerinde bir şey fark etmiş gibi Arden'i geri tutmaya çalışıyordu ve aralarındaki garip bağ yüzünden Arden ağır bir tehlike hissi sezdi. O küçük deliklerden gelen sesi duyduğunda önündeki Klaus'un kıçına tekmeyi bastı ve bu sayede kendisini de geriye fırlatıp tehlikeden kaçınabildi.


Tekrar ilerlemeden önce Arden bastıkları yerlere dikkat etmelerini ve garip bir şey fark ettiklerinde durmalarını söyledi ancak uzun yol boyunca başka bir gariplik yaşanmadı. Neredeyse ilk karanlık koridordaki kadar yürümüşlerdi ancak hala yolun sonu gelmiyordu. O noktada Arden de uzun zamandır yürüdüklerini düşünüyordu, bir süre dinlenmek için durdular. 


Alvin ağrıyan bacaklarını ovuştururken sızlandı. "Daha ne kadar yürüyeceğiz!? Buraya girdiğimizden beri yürüyoruz, çok uzun zaman oldu ama girdiğimiz eski tapınak yürüdüğümüz yolun onda biri kadar bile değil."


Beyaz saçlı genç bu anı bekliyormuş gibi konuşmaya atıldı. "Evet, evet. Burada garip bir şeyler var. Girdiğimiz koridorlar tapınaktan bile daha uzun, meşaleler kendi kendilerine yanıyor ve giriş kapısı da kendiliğinden açıldı."


Alvin bunları düşündüğünde daha da tedirgin oldu, buradan kaçmak istiyordu ama bu kadar yolu yürüdükten sonra geri gitmek de bu denli zor olacaktı. 


Tekrar yola koyulduktan birkaç yüz adım sonra Emila bir şey fark etti, duvarların birinde küçük bir parlama bir anlığına görünüp kayboldu. Hayal mi gördüğüne emin olamadığından söylemekte tereddüt ediyordu ki Arden'in de durduğunu gördü.


Arden eliyle bir işaret yaptı ve tüm ekip hareketsiz kaldı, duvarlar ve zemine göz gezdirseler de garip bir şey görünmüyordu. Bu sefer duvarlarda gözle görünür bir delik de yoktu ama onların yanında Naru da geri çekiliyordu. 


Arden ekibe geri çekilmelerini işaret ederken mızrağını önündeki koridora doğru fırlattı. Mızrak zemine çarptı ve ileriye doğru yuvarlanmaya başladı ancak ölüm sessizliğini bozan çınlama sesi dışında garip bir şey olmadı. 


Arden homurdandıktan sonra elini arkaya uzattı, "Bir tane daha verin."


Klaus mızrağını ona uzattı, Arden bu kez mızrağı rastgele fırlatmak yerine gözüne kestirdiği bir noktaya nişanladı. İlk mızrak yuvarlanırken o noktada çınlama sesinin biraz değiştiğini fark etmişti. Mızrağı omzuna doğru gerdi ve olanca kuvvetiyle ileri fırlattı.


Mızrak yere çarptığında tüm ekibin korkuyla geri sıçramasına sebep olacak bir şey oldu. Mızrağın çarptığı zeminden bir tıkırtı yükseldi ve koridor tıkırtılar ile sarsılmaya başladıktan hemen sonra koridorun ilerisinde yüzlerce ok çılgınlar gibi fırladı. Neredeyse yirmi adımlık alanın her köşesinden başıboş oklar fırlıyordu, koridorun iki tarafından ve tavandan bile oklar yağıyordu.


Yüzlerce okun fırlatılması bile koridoru yerinden sarsmaya yetiyordu, ölüm sessizliğindeki koridor duvarlara çarpan okların sesiyle doldu. Bazı oklar duvardan sekip keşif ekibine yönelince korkuyla geri kaçtılar. Duvarlardan fırlayan çılgın oklar sonunda durması on ya da on beş nefes sürdü.


Keşif ekibi yirmi adımlık alandaki duvarların ve zeminin tamamen saplanmış oklarla dolduğunu gördüğünde soğuk bir nefes çekti. Eğer oraya yürümüş olsalardı bedenlerinde onlarca delik açılması hiç de sürpriz olmazdı.


Alvin ve beyaz saçlı gencin bacakları gücünü yitirdi ve yere çöktüler. "Biraz daha yürüseydik ölecektik.. Katlanamıyorum artık.! Geri dönelim, ölmek istemiyorum. Ölmek istemiyorum.!"


Arden çaresizce yere çöken Alvin'e baktı, o çok cesur biri olmasa da hiç böyle korkak görünmemişti, dahası örümceklerle yüzleşen takımdaydı o ve o zaman bile böyle korkmamıştı. Onu bu kadar korkutan şeyin ne olduğuna ilgi duydu.


Ancak Alvin'in çığırışları bile geri dönmelerine vesile olamadı, Arden emin olmak için bir mızrağı tekrar aynı noktaya fırlattı. Küçük bir tıkırtı çıktı ancak bu kez duvarlar ok kusmadı. 'Sadece tek atımlıkmış..'


Mızrak denizinden geçtikten sonra sonunda ikinci koridorun sonu göründü lakin yürüdükleri ışığın onlara ne tür bir dehşeti yaşatacağından bihaberlerdi.


..


Not: Finaller başladı yine dostlar.



28. Bölüm Sonu. 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr