6. Bölüm - En Büyük Korku 1

avatar
2079 5

Yeryüzünün Hakimi - 6. Bölüm - En Büyük Korku 1


 


Böylece bu isyan birçok yönden kazançlı olmuştu. Hiç kayıp verilmeden kazanılıp mevcut otoritenin yok olması yanında, insanlar artık en kötüyü görmüş ve tecrübe etmişti. Ayrıca Arden hiç istemese de sıçan avcılığından sonra bu isyana da öncülük edip insanların iyice gözüne girmişti.

Ayrıca iri kıyımdan onlarca mızrak da ellerine geçmişti ve bunu iyi değerlendirmek istiyordu. Alvin'e tüm mızrakları toplayıp muhafaza etmesini söyledikten sonra kalabalığa seslendi. "Yemekten sonra mızrakla dövüşebilecek insanlar yanıma gelsin, kendimizi korumayı öğrenmeliyiz. Şimdi yemeklerinizi yiyin, artık özgürsünüz.!"

Kamptaki gençler hep bir ağızdan bu kısmi özgürlüğü kutladıktan sonra aç kurt gibi yemeklerine yumuldu.

Arden başka insanlarla ilgilenmeyi ya da önderlik etmeyi hiç istemiyordu ama böylesine başı bozuk bir düzen onun rahatı için çok daha büyük bir sorun olurdu. Ayrıca zayıf bir topluluk böyle yaratıkların arasında kolay birer av olacağından onun da işine gelmiyordu. İstemese de şartlar onu bunları yapmaya itmişti.

Herkes yemeğini yerken, Zeren elindeki koca yaprakların üzerinde 2 et parçasıyla Arden'in yanına gelip oturdu. Hala çok yakına gelmiyordu, hala erkeklerden biraz korkuyordu. Et parçalarından birini Arden'e uzattı, sesi oldukça soğuktu. "İyi misin sıçan avcısı? Hep aptalca şeyler yapıp hayatta kalıyorsun."

Arden onu gördüğünde hoş bir gülümseme takındı. "Evet.. aptallar ve korkaklar uzun yaşar derler.." Zeren sessizliğini sürdürünce tekrar söze girdi, "Üzgünüm, seni kolay olmayan şeyleri anlatman için zorladım."

O sırada uykusundan kalkan yavru kurt et kokusu almış olacak ki, Arden'in yanına gelip parlayan gözlerini beklentiyle et parçasına dikti. Namıdiğer sıçan avcısı kurdun acıktığını anlayınca etin bir kısmını kurda verdi.

Zeren onun söylediklerini görmezden geldi, belli ki o konuları konuşmak istemiyordu. Ciddi ses tonuyla, "Biliyorsun değil mi artık insanlar lider olarak seni tanıyor. Her şeyle ilgilenen adam olmak zorundasın bundan böyle, gerçi mızrak öğretmenliğine soyundun bile."

"Ahh." Arden de istemiyordu bunları, tüm gün bir köşede oturup yiyip içebilse çok mutlu olurdu ama ortam ve düzen kesinlikle müsait değildi. Bu yüzden rahata erene kadar biraz zorluk çekmesi gerekiyordu. "Biliyorum, istemeden kendimi olayların arasında buluyorum, bela çekiyor sanırım."

Zeren onu inanmayan gözlerle bir süre süzdü. "Bu arada insanlar konuşuyordu, keşfe çıkan birçok grup hala dönmemiş. Başlarına bir şey mi geldi acaba?"

Arden ona bakınca güzel dudaklarının hoşnutsuzca kıvrıldığını gördü, Zeren'in endişesi yüzünden okunuyordu. 'Hala yufka yürekli..' Arden düşünceleri arasından sıyrılana kadar birkaç nefeslik zaman geçti. "İki gündür kamptaki insanların sayısı azalmış gibi geliyordu ama kalabalık olduğundan emin olamamıştım. Mızrak alıştırmalarından sonra çevreye göz atsak fena olmaz."

Bunu duyunca Zeren'in yüzü düştü, hiç de hoşnut görünmüyordu. "Bir şey mi oldu?" dedi Arden.

Arden'in fark ettiğini görünce hemen güzel bir gülümseme takındı Zeren, "Yo, iyiyim ben."

"Sence bariz yalanı anlamayacak kadar akılsız mıyım?"


Zeren kaybettiğini anlayınca pes etti, parlak gözleri boşluğa bakıyordu. "Korkuyorum.. Çok fazla insan var ama bu daha çok yalnız hissettiriyor beni. Başka da kimsem yok burada, sen de hiç rahat durmuyorsun. Şimdiden bir sürü olaya karıştın, yaramaz çocuklar gibisin ama uslanana kadar ne olacak?"

Arden onu duyduğunda ifadesi ciddileşti, şu ana kadar onu diğerlerinden çok da farklı görmüyordu. Aralarında herhangi bir yakınlık da görmemişti ama onun böyle düşündüğünü bilmiyordu. "Anladım.. Biliyorsun ben de istemezdim ama durumlar buna zorluyor. Hala çözmemiz gereken çok fazla şey var. Neden burdayız, neden hiçbir şey hatırlamıyoruz, neredeyiz? ve bir de su.."

Zeren hiçbir şey söylemedi, ikisi de yemekleri bitene kadar sessizliğini korudu. Yemeklerini yedikten sonra Arden seslendi, "Zeren." Zeren'in dikkatini çektiğinde konuşmaya devam etti. "Sağ dönmek için elimden geleni yapacağım." derken gülümsüyordu. Bunu beklemeyen Zeren şaşkınlıkla sadece "Peki." diyebildi.


..


Yemeğini bitiren insanlar yavaş yavaş toplanmaya başlamıştı o sırada grup liderleri de orada toplandı. Karınlarını biraz olsun doyurabildikten sonra hepsinin aklındaki tek şey çatlayan dudakları, susuzluktan bitkin düşen vücutlarıydı. 3 günün ardından dayanamayan pek çok insan baş dönmesi gibi susuzluğun ilk belirtileriyle boğuşuyordu.

Arden'in susuzluğu bu seviyelere ulaşmamıştı çünkü o sıçanın kanını içerek biraz olsun bastırabilmişti. "Susuzluğun ne seviyede olduğunu biliyorum, bu yüzden bugün su aramaya çıkacağız. Belki de günlerce gelmeyebiliriz, o yüzden eğitilenlerden bazılarını burada bırakacağım. Siz de o kovduğumuz zorbalara karşı dikkatli olun." Aslında iyice eğitime odaklanıp yarın sabah çıkmayı düşünüyordu ama bu insanların pek de fazla zamanı kalmamıştı.

"Şimdi susuzluğunuzu bastırmanın bildiğim yollarını söyleyeceğim ama anlayışlı olmanızı isterim, bunlar pek çoğunuz için kolay şeyler değil. Susuzluğa dayanamıyorsanız öncelikle çeşitli bitkileri deneyin, bazıları içlerinde suyu depolayabilir ama zehirlenme ihtimalini unutmayın. Bir diğeri kan, öldürdüğümüz yaratıkların kanını içerseniz bir süre daha dayanırsınız."

"Dalga mı geçiyorsun sen!?"

"Nasıl içeriz böyle iğrenç bir şeyi?"


Arden'in söylediğini duyanlar şok olmuştu, etini yemek yeterince iğrençti zaten ama kanını içmeyi düşünmek bile ürpertiyordu. Arden söylenenlere kulak asmayıp devam etti, "Son olarak da idrar içmek susuzluğunuzu giderir. Ben sadece tavsiye veriyorum, yapıp yapmamak size kalmış."

Bu seferki diğerlerinden epeyce iğrençti, kimse bitkiler dışındakileri denemek istemiyordu.


..


Sayıları 50 - 60 kadar olan genç, kampın boş bir tarafından toplanmıştı. Hepsi onun gibi savaşmayı ve kendilerini korumayı öğrenmek istiyordu. Arden gençleri şöyle bir süzdü, bazıları kendini duruşundan bile belli ediyordu.

Olabildiğince insanı alıp silahlandırdıktan sonra alıştırmalara basit hareketleri öğreterek başladı. Arden hatırlayabildiği kısıtlı anılar ve içgüdüleri sayesinde mızrakla ilgili bir takım şeyler biliyordu.

Duruşlarının nasıl olması gerektiği, silahı nasıl kavrayacakları, mızrağı savururken hangi kaslarından güç alacakları ve saldırıları savuşturup nasıl kaçınacakları gibi temelleri öğretmek biraz uzun sürmüştü.

Eğitilenlerin arasında beklediğinden çok daha iyi savaşçılarla karşılaşmıştı, bu muhakkak sevindirici bir haberdi.

Sonunda kampın yiyecek ve çete baskısı gibi problemlerine geçici çözümler üretilmişken bu kez geri dönmeyen keşif gruplarının olduğunu öğrenilmişti. Yeni eğitilen 50 kişilik, kampın yepyeni gücüyle arama ve savaşma kabiliyetleri büyük ölçüde artmıştı. Henüz yeni eğitimli acemiler olsalar da, bu kendini bile savunamayacak insanlarla olmaktan çok daha güvenliydi.

Keşfe çıkılmadan hemen öncesi Arden, kamp gücünün yarısını geride bırakıp içlerinden en düzgün görünüşlü olanı seçti. "Hey senin adın ne?"

Sabahtan beri ismini hatırlayabilen gençlerin sayısı birkaç on kişi kadar artmıştı, Arden de bunu fırsat bilip adını hatırladığını söyledi. Böylece gereksiz tepkilerden kurtulup ona 'sıçan avcısı' olarak hitap etmeyeceklerdi, tabi sadece isteği buydu..

Genç öne adımladı, "Adım Eren, bizi eğittiniz için minnettarım."

Eren çok güçlü vücudu olmasa da, el yeteneği güçlü ve eğitimde zekasını biraz göstermiş biriydi. Uzun sarı saçları geriye doğru taranmış, parlak yüzü de insanların ilgisini çekiyordu. Üzerindeki siyah kazaksa onun sarı saçlarına dikkati daha çok çekiyordu. Ayrıca Arden onun bir işi yaparken aldığı ciddi tavrın kampı idare edebilmesi için yeterli olduğunu düşündü.

Arden elini gencin omzuna attı. "Minnettar olacak bir şey yapmadım, bu hepimizin iyiliği için. Şimdilik bu yeni grubun lideri sensin, biz keşifteyken kampı koruyacaksın Eren. Kampın düzeninden de sen sorumlusun. Ayrıca zorbaya ve yanındaki serserilere de dikkat et, ne yapacakları belli olmaz."

Eliyle biraz ileriyi işaret ederek, "Şurada oturan Zeren, zorbanın ona yaptıklarını duymuşsundur. Şimdi de benim yanımda olduğu için hedef olabilir, ona da göz kulak ol."

Eren "Burayı düşünme, sadece onları getirmeye odaklan sen. Bir de su.." dedi.

Arden tam dönüp gidecekken durdu, "Ah neredeyse unutuyordum, yakında herkes susuzluktan sızlanacak. Biz yokken bitkileri ve ağaçların kabuklarını delip çıkarın, şanslıysak biraz su buluruz."

Eren kafasını sallayarak onayladı ama ağaç kabuklarını nasıl delecekti ki?


..


Bütün bu zaman boyunca yavru kurt Arden'e çok alışmış, gittiği her yere adeta onun kuyruğu gibi peşinden gidiyordu. Belki de o da Zeren gibi bu koca ve kalabalık dünyada yalnızlığın acısıyla sahip olduğu tek güveni takip ediyordu. Arden ise tuvalete bile rahat rahat gidemiyordu onun yüzünden.

Tuvalet demişken, kamptaki insanlar ihtiyaçlarını tehlike dolu ormana girip halletmek durumunda kalıyordu ve kızlar için düşünebileceği gibi oldukça zordu. İhtiyaçlarını gidermek için diğer kızlarla beraber gitmek ve güvenli bir yer aramak zorunda kalıyorlardı.

Son talimatları verip ayrılmak üzerelerken, yavru kurt hala Arden'in peşindeydi. Onu kovalasa bile bumerang gibi dönüp yine peşine takılıyordu, Arden en sonunda onu kovalamaktan vazgeçti.

Kuzey ormanına doğru hareketlendiklerinde yavru kurt hala peşlerindeydi. Kamptan çıkıp ilk ağaca yaklaştıklarında, kurt durdu ve ulumaya başladı. Durduğu yerden ileriye adım atmıyor ama ormana gidenlerin dikkatini çekmeye çalışıyordu. Arden uluyan yavruya bakmak için arkasına döndü. İstediğinin oyun olmadığı bariz bir şekilde ortadaydı. Ormanın içindeki bir şey onu rahatsız etmiş olmalı ki bir adım bile atmıyor, gidenleri de uyarmak için elinden geleni yapıyordu.

Sıçanla savaştıkları güney ormanın tam tersine, bu kez kuzey ormanına gideceklerdi. Bunun sebebi dün gece kampta kalan insanların, kuzey ormanından çığlık seslerinin geldiğini söylemesiydi.

Eren ve Kurdun yanında Zeren de gidenleri uğurluyordu, "Dikkatli oluun." diye bağırırken Zeren'in yüzünde hüzünlü bir gülümseme belirdi. Eren bu gülümsemeyi gördüğünde gözlerini, uzun süre ormana bakan genç kızdan ayıramadı. 'Bu da ne..' İçinde bir şeylerin kıpırdadığını hissediyordu Eren, garip ve hüzünlü bir şeyler.. Kalbine verdiği o garip his ve acıyı geçirebilmek için tırnaklarını göğsüne geçirmek zorunda kaldı.


..


Arama ekibi ormanın içine doğru girip ağaçların arasında gözden kaybolurken, yavru kurdun uluma sesleri çok az da olsa hala kulaklarına erişiyordu. Biraz sonra artık onu duymayacak kadar uzağa ulaştıklarında Arden kaşiflere seslendi. "Nasıl yaratıklar olduğunu bilmediğimizden şansınızı zorlamayın, kurtarabileceğiniz insanlar varsa takımı tehlikeye atmadan kurtarın. Eğer mümkün değilse alabildiğiniz kadar bilgiyle geri dönün ve bir dahaki sefere hazırlıklı olalım. Şimdi gidelim."

Alvin ayrılmadan önce Arden'e seslendi. "Dikkat et, hala bize lazımsın."

Bu noktada, daha fazla alanı arayabilmek için Arden ve Alvin onar kişilik iki ayrı gruba liderlik ederek ayrıldı. Bu arama fikri Arden'in en büyük korkularından biriyle yüz yüze gelmesine sebep olacaktı.. 


..



Ormanın derinlerine doğru her adımda ağaçlar biraz daha büyüdü. Kuzey ormanı içine girdikleri andan itibaren adeta onları sarmalayıp her geçen anda daha fazla sıkıyormuş hissi uyandırıyordu.

Güney ormanının aksine ürpertici yaprak sesleri yoktu ama burası onları güney ormanından katbekat daha fazla ürpertiyordu. Yaprak hışırtıları bir yana ormandan kuşlar da dahil olmak üzere herhangi bir hayvanın sesi de gelmiyordu. Tamamen ölü bir şehir gibi olması bu ormanı insanın içini titretecek kadar ürkütücü yapıyordu.

Bu sessizliğin içinde en ufak çıtırtı bile çok net duyulabilirdi. Yüksek ve sık ağaçlar güneş ışığını olabildiğince geçirmediğinden, öğlen olmasına rağmen ormanın alaca karanlık halindeydi.

Arden her ihtimale karşı grubunu yeni bir düzene göre şekillendirdi. En önde ve arkada ikişer kişi olmak üzere, onların arkasında Arden ve diğerlerini de tek sıra halinde dizdi. Böylece bir saldırı halinde hepsi aynı yerde hedef olmayacak ve de görüş alanları genişleyecekti.

Ormanın içine girildikçe otlar seyrekleşmeye başladı. Seyrekleşen otların arasında kupkuru toprak apaçık görünüyordu. Ayrıca ağaçlar da kurumaya başlamış, uzun ve heybetli duruşlarının yanında ruhları içlerinden çekilmiş gibiydi.

Uzun bir yürüyüşten sonra, ileride ağaçların arasında ne olduğuna emin olamadıkları beyaz bir silüet görüldü. Arden elini kaldırıp yere çömeldi, herkes durup oldukları yerde etrafı gözetlemeye başladılar. Ağaçların arkasından bir kısmı görünen hedefe yaklaşmanın tehlikeli olacağından, uzun bir yuvarlak çizerek düzgün bir görüş açısına hareketlendiler.

Sonunda iyi bir görüş açısından gözleyebildikleri bu şey, o gün karşılaştıkları dev kurdun aynındandı ama oldukça tuhaf görünüyordu. Sanki sıkıştırılmış gibi dev boyutu küçülmüş, bembeyaz olması gereken bedeniyse soluklaşmıştı. Bir süre aynı yerde gözlemledikten sonra, hiçbir yaşam belirtisi vermediğini fark ettiler.

Temkinli adımlarla kurda doğru yaklaşan kaşif, kurdun yaşayıp yaşamadığından emin olmak için belli bir mesafeden bir taş fırlattı. Yaşamadığından eminlerdi ama her ihtimale karşı tedbirli davranmak istemişlerdi. Hiçbir tepki gelmeyince ekip kurdun yanına sokuldu. Kurt daha önce hiç görmedikleri bir halde olduğundan, şaşkınlıktan birbirlerinin yüzlerine bakıyorlardı.

Kurdun soluk renkli olmasının sebebi, içinin tamamen boşaltılmış olup sadece saydam bir kabuk olarak kalmasındandı. Bu kabuk o kadar garipti ki, dış kürkü kuruyup içi görünen ağaç kabuğuna benzer bir hal almıştı. Bu kabuk tek kişinin kaldırıp taşıyabileceği kadar hafifti de. Onu bu hale getirenin ne olduğunu merak ettikleri kadar da gözlerini korkutuyordu.

Bir süre kabukla ilgilendikten sonra dönüşte almak için sıkı şekilde saklandı. Kabuğu güvenli bir şekilde sakladıktan sonra yola devam ettiler. Gördüklerinden sonra zaten ürkütücü olan ormanın derinlerine inmekten daha fazla korkuyorlardı.

Arden eğitirken adamlarına karşı çok ilgiliydi ve gerçekten yetenekli olan birkaç kişiyi gözüne kestirmişti. Arden buradan döndükten sonra bu yetenekli insanlarla uzunca süre eğitim yapmayı planlamıştı.

Onlardan biri olan Klaus'ın uzun boyu ve iyi bir fiziği vardı. Oldukça soğukkanlı bir duruşu ve kas gücü olmasının yanında dövüş zekasını da bünyesinde barındırıyordu. Kel denilebilecek kadar kısa saçları sayesinde kafası ışığı yansıtıyordu.  Dinlerken ciddiyeti yüzünden oluşan sert ve kızgın görünüşü onu asker gibi gösteriyordu ama konuşmaya başladığında bu ciddiyeti ortadan kayboluyordu.

Arden'in gözünde tam olarak işlenmemiş bir elmastı ve böyle kalması büyük bir kayıp olurdu. Bu arama sırasında onu hemen arkasındaki sıraya yerleştirmişti çünkü onun yeteneklerine güveniyor ve sırtını böylece dayayabileceği birinin olduğunu bilmenin rahatlığıyla işine odaklanabiliyordu.

Arkadakiler bunu kurda neyin yaptığını konuşmaya başladılar. " Sence ne olabilir bu?"

-"eee solucan veya elma kurdu gibi bir şey olabilir mi? elmanın içine girip yiyip çıkıyorlar."

+"Öyle olsa kocaman bir delik olması gerekmiyor mu, nasıl çıktı dışarıya? Bence sivrisinek gibi bir şey olabilir, kan emer gibi her şeyi emmiş olamaz mı?"

-"Hahah aptal mısın, sivrisinek öyle bir kurdu nasıl öldürecek?"

+"Belki kendiliğinden öldükten sonra sivrisinek gelmiştir, ya da başka bir hayvan öldürmüştür."

-"Tamam bu diğerinden daha mantıklı ama bu sefer de onu öldüren yaratık başımıza dert."


+ ".. Peki bu korkutucu olmaya başladı.."



Arkadaki gençlerin sohbeti sürerken binlerce adımlık mesafe çoktan katedilmişti ama hala suya ya da başka bir şeye dair en ufak bir ipucu yoktu. Klaus adımlarını hızlandırıp Arden'e yaklaştı. Gür ve güven verici sesiyle, "Sıçan avcısı biraz duralım mı?"

Uzun zamandır yürümekte olan grup yorgunluğunu belli ediyordu, Klaus onları görünce dinlenmenin iyi olacağını düşündü.

Arden sıçan avcısı dendiğini duyunca dudakları seğirdi. "Tamam burada biraz duralım. Yemek ve ihtiyaçlarınızı giderin." dedikten sonra oturdular. Bir taraftan yanında getirdikleri artan sıçan etlerini yerken konuşmaya başladılar.

Klaus sırtını bir ağaca dayadı. "Sence yaşıyorlar mı? Daha ne kadar derine gideceğiz?"

Arden kısa bir süre düşündükten sonra gözlerini ovuşturdu ve devam etti. "Sanırım en azından birkaç kişiyi bulmamız ya da onlara ne olduğu hakkında ipucu bulmamız gerekiyor. Karanlık çökmeden dönmeyi planlıyorum, gece geri dönebileceğimizden emin değilim."

Klaus ağzındaki lokmayı yuttuktan sonra kuru dudaklarını yaladı. "Umarım Alvin ve diğerleri birilerini bulmuştur."

Keşif üyelerinden biri de oturan arkadaşının önüne dikildi, "Dostum susamış gibisin, ağzına işememi ister misin?" dedikten sonra sağlam bir kahkaha patlattı. Şimdilik pek kimse bu yöntemi kullanmamıştı, daha çok alay malzemesi olarak kullanılıyordu.

Diğerleri de kurdun kabuğu hakkında konuşup endişelerini dile getiriyordu. "Bu kurdun sıçanlara neler yaptığını hepimiz gördük, bu kurdu bu hale getiren neyse ona karşı kazanabilir miyiz?"

Arden konuşulanları duyunca iç çekti, "Korktuğunuzu biliyorum, ben de korkuyorum ama çok fazla insan kayboldu. Onlara ne olduğunu öğrenmezsek ilerde başımıza bela olur, bilmediğimiz bu yerde bir adım önde olması gereken biziz. Kendinizi korkutmayı bırakın sadece çevrenize dikkat edin, bitirdiyseniz yola devam ediyoruz."

Yola koyulmalarından sonra ilk ipuçlarını bulmaları çok sürmedi. 2 kız ilerideki ağacın dibinde yatıyordu, tüm ekip heyecanla kızlara doğru koştu ama sadece hayal kırıklığına uğradılar. Ne yazık ki artık yaşamıyorlardı ve aynı kurdun olduğu gibi vücutları saydam bir kabuk halindeydi. Hepsi oldukları yerde bir süre duraksadı, kendilerine geldiklerinde yola devam ettiler. Kimse tek kelime bile etmemişti.

Çok geçmeden başka bir silüete rastladılar, bu seferki büyük bir sıçandı ve yine kabuk halini almıştı. Her attıkları adım sonunda biraz daha tedirgin hissediyorlardı. Yola devam ettikçe rastladıkları hayvan kabuklarının sayısı artmıştı.

Sonunda bir insana daha rastladılar, belki yaşıyordur umuduyla yanına kadar koştular ama o da diğerleriyle aynı kaderi paylaşmıştı. Kabukların bu kadar sıklaşması ne kadar yaklaştıkların bir habercisiydi. Yol boyunca her 100 adımda bir insan kabukları görünmeye başlamıştı, buraya geldiklerinden beri ondan fazla ölü insan görmüşlerdi bile.

Arden ne olacağı belli olmaz diye en arkadaki ikiliyi çağırıp konuştu. "Eğer bize bir şey olursa ya da kurtulamayacak bir durumda olursak ikiniz kaçıp kampa gidin ve bildiğiniz ne varsa anlatın. Böylece bir şey olsa bile buraya gelmemiz ya da bize olacaklar boşuna gitmiş olmaz."

İkisi de gördükleriyle zaten oldukça korkmuştu, böyle bir fırsatı kaçırmak aptallıktı. Kafalarını sallayıp kurtuluş ihtimallerini onayladılar.

"HAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAH.!"


Tekrar yola koyulacaklardı ki kuzey ormanında yankılanan acı bir erkek sesi duyuldu. Korkudan bağıran bir insanın çığlığı değildi bu. Ses tellerini yırtarcasına uzun uzun bağırıyordu.

Sesinden ne kadar acı çektiğini rahatça anlaşılıyordu. Bu, burada neler olduğunu anlamaya en yakın oldukları andı ama aynı zamanda ses öylesine çığırtkandı ki hepsi derinlerinden korkmuşlardı.

Arden ileriyi işaret ederek bağırdı. "Koşuun.!"

Önde Arden, arkasında diğer üyeler olabildiğince hızlı şekilde koşmaya başladılar. Arden bu en net fırsatlarını kaybetmek istemiyordu. Sesin geldiği yöne koştuktan sonra bağıran adam karşılarındaydı.

Hepsi şaşkındı ama şaşırmakta da haklıydılar, bu kişi beraber yola çıktıkları ve sonradan Alvin ile beraber ayrılan gruptandı. Geldikleri bu yeri iğrenç çürüyen ceset kokuları sarmıştı. Hepsi elleriyle ağız ve burunlarını kapatmak zorunda kaldı.

Arden kendi eliyle eğittiği bu adama doğru koştu, vücudu ağaca yapışmış şekilde duran adam hala yaşıyordu. "Ne oldu burada? Bağıran sen miydin? Diğerleri nerede?"

Bu genç sorulanların hiçbirine cevap vermedi ve hareket de etmiyordu ama hala gözleri hareket ediyordu. Adamın vücuduna bakarken boynunda derin iki delik olduğu görülüyordu. İzlerin olduğu yer çürümeye başlamışken genç kan kusuyordu.

Genci yere indirmek istediklerinde yumuşak, garip derecede elastik olan vücudu ekibi şaşırttı. Ondan gelen kokuyla anlamışlardı ki tüm vücudu içten eriyordu, ayrıca yapıştığı yerden ayrılmıyordu da. Gencin neden bağırdığı şimdi mantıklı bir hal almıştı. Sadece gözlerini hareket ettirebilen adam yukarıya doğru baktı ve gözleri son kez kapandı.

Arden gencin öldüğünü anlayınca uğraşmayı bıraktı, Alvin ve diğerlerinin nerede olduğunu düşünürken omzuna birkaç damla düştü.

Refleks olarak kafasını yukarıya kaldırdığında göz göze geldiler.. 


 
6. BÖLÜM SONU







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr