Bölüm 699 : Kimmiş Bileği Taşı!

avatar
3188 33

A Will Eternal - Bölüm 699 : Kimmiş Bileği Taşı!


Çevirmen : Clumsy 

 

Bai Xiaochun bataklık krallığı kelimelerini sarf ettikten sonra kafasını kaldırmış ve etrafa saçlarını dalgalandıran bir enerji yayılmıştı. Hiç kimse göremiyor olsa da bataklık tam 500 kilometrelik alanı kaplamış vaziyetteydi. Aynı zamanda bir sürü mahmuz yükseliyor ve etraflarında kıvrılışlarıyla devasa bir yaratık pençesi oluşuyordu!

 

Yer de gök de yıkılmanın eşiğine gelmişçesine sallanıyordu. İki altın ejderha, pençeye çarparak acınası çığlıklar atmıştı. Pençeyse onları ufacık böcekler gibi rahatça ezivermişti. Bu sırada ikinci prens ağzından fışkıran kanlar eşliğinde geriye doğru uçmaktaydı. Mücadeleye katılan diğer seçilmişlerin de suratları asılmış, ağızlarından kan dökülmeye başlamıştı. Hepsi de koca bir dağa toslamışçasına sendelemişti.

 

Pes etmelerine rağmen fikirlerini değiştirip mücadeleye katılmak adına uçmaya başlayan bir düzine civarı seçilmişse suratlarında bomboş bir ifadeyle kalakalmıştı.

 

Olası tek tepki buydu. Bai Xiaochun ve ikinci prens daha az önce birbirine denkken bir anda ikinci prens ağır şekilde yaralanmış, geri kalan herkes döne döne uçurulmuştu. Tek bir saldırı herkesin nefesini kesmişti.

 

Haliyle ibriğin ağzından uçmaya başlayanların ağızları açık kalmış, gözbebekleri seğirmeye başlamış ve kalpleri yoğun bir pişmanlıkla dolmuştu. Ne geri çekilebiliyor ne de ilerleyebiliyorlardı. Birbirlerine attıkları korku dolu bakışlardan sonraysa hepsi bir yöne dağıldı. Hedefleri Hayalet Kral Orkidesi de Ruh Büyücüsü İbriğinin ağzı da değildi. Korkularına yenik düşerek bir yerlerde saklanmayı ummuşlardı. Sonuçta burası kocaman bir yerdi ve Bai Xiaochun ortalığı didik didik etse bile hepsini bulamazdı.

 

Fakat bu kişiler Bai Xiaochun’un umurunda bile değildi. An itibarıyla kalbi küt küt atmaktaydı. Ruhun Başlangıcına geçti geçeli ilk defa Bataklık Krallığını kullanıyordu. Artık 500 kilometrelik bir alan açabiliyor ve yaratığın pençesi bu alandan dışarı çıkabiliyordu ki bu fazlasıyla şok edici bir gelişmeydi.

 

“Çok güçlü… Ölmeyen İmparator Yumruğum bile bununla boy ölçüşemez…” Bu düşünceyle yutkunarak bu işin Cennet-Daosu Ruhun Başlangıcıyla bir bağlantısı olması gerektiğinde karar kıldı. Ardından bir kez daha iç çekti, artık bu aşamaya ulaşmak için yaptığı her şeye değdiğinden emindi. 

 

Ayrıca görmüş olduğu pençeli elin tamamlanmamış olduğunu da hissetmişti… Az önceki kısmın yalnızca elin bir parçası olduğuna emin sayılırdı. 

 

“Hayat özü ruhum…” diye mırıldanırken gözleri ışıldıyordu. Ardından harekete geçti ve Bataklık Krallığı yüzünden yaralanan tüm seçilmişleri yakalayarak çantasına fırlattı. İkinci prens bu esnada araya girip bir şeyler söylemek istemişti fakat Bai Xiaochun konuşacak havada değildi, bu yüzden onu da çabucak mühürleyerek rehin aldı.

Bu işi de halleden Bai Xiaochun, gözlerini alanda kalan iki kişiye çevirdi. Biri hala bağdaş kurmuş şekilde meditasyon yapmakta olan Gongsun Yi idi. Tüm bu süreç boyunca, Bai Xiaochun’un hayret verici darbesi esnasında bile gözlerini açmamıştı. Ve bedeninde bir enerji birikmekteydi; gözlerini açtığında ömrü boyunca hiç ulaşmadığı bir güç seviyesine ulaşacakmış gibi görünüyordu.

 

Bai Xiaochun tek bakışta bir tuhaflık olduğunu sezebilmişti. Ardından geride kalan son kişiye baktı, yani… Chen Manyao’ya.

 

Chen Manyao da kaşları kalkık şekilde ona bakıyordu. Bai Xiaochun, kız kendisini tanıdı mı yoksa tanımadı mı emin olamıyor ve bu da onu bir hayli geriyordu. Fakat bu duyguları yüzüne yansıtmıyordu. Olabildiğince soğuk bir şekilde, “Başından beri bana hiç saldırmadın. Bu yüzden ben de sana bulaşmayacağım. Neden gitmiyorsun?” dedi.

 

Sözleri tamamıyla mesafeli ve kibir doluydu. Sonrasında da arkasını dönerek Gongsun Yi’ye yöneldi. Tabii ki tepkisini görmek için gizliden gizliye Chen Manyao’yu süzmeyi de sürdürüyordu.

 

Bu sırada Gongsun Yi’nin gözbebekleri titreşti. Bai Xiaochun’dan gelen baskıyı savaşma arzusunu iyice sağlamlaştırmak adına kullandığı ortadaydı. 

 

Bu esnada Bai Xiaochun ile Gongsun Yi arasında sadece 300 metre kaldığını gören Chen Manyao’nun gözleri bir anda ışıldadı ve beklenmedik bir şekilde sağ eliyle bir büyü hareketi gerçekleştirdi. Etrafında kar taneleri belirdi ve birleşimleriyle oluşan buzdan aynayı Bai Xiaochun’a doğrulttu.

 

İfadesi değişen Bai Xiaochun hemen geri çekildi. Tam da o anda ayna, az önce bulunduğu noktaya ulaştı ve çatırdama sesleri eşliğinde havayı dondurdu. 

 

Aynı zamanda her tarafta frijit qi hareketlendi. Şaşırtıcı bir şekilde bu frijit qi, kendi frijit mülkü büyüsünü tetikliyordu, öyle ki büyüsü kontrolü dışında açığa çıkabilirmiş gibiydi. Neyse ki tek bir düşüncesiyle frijit mülkünü bastırdı, sonra da kalbi karmaşık duygularla dolsa da gözlerinde yalnızca öfke ışıltıları taşıyarak Chen Manyao’ya döndü.

 

“Ne yaptığını sanıyorsun?!” dedi. Chen Manyao ise onu duymazdan gelerek az önceki dondurucu soğuğu tam tersine çevirdi. Artık bir alev denizi söz konusuydu! Ve o alevler bir anda tüketmek istermişçesine Bai Xiaochun’a çullanmıştı. Tüm bunlar onun frijit mülkü gücüne sahip olup olmadığına yönelik bir testmiş gibi görünüyordu! 

 

Bu alevler bir yetişimcinin içgüdüsel olarak tepki vermesini sağlamak adına dizayn edilmişti. Uzun zamandır frijit qi yetişimi yapan kişi beklenmedik bir şekilde ateş tipi güçle karşılaşınca mutlaka bir zayıflık sergilerdi.

 

Bai Xiaochun’un alnında terler belirmeye başlamıştı; bu öncü saldırının sebebi apaçık ortadaydı ve böyle devam ederse bir şeyleri belli etmesi kaçınılmazdı. Uzun uzadıya düşünecek vakit yoktu, bu yüzden bir bulanıklık halinde harekete geçerek doğruca Chen Manyao’nun önünde belirdi.

 

“Canına mı susadın sen?!” derken sert bir surat ifadesine bürünmüştü. Ardından gümbürtüler eşliğinde yumruğunu savurdu. Fakat Chen Manyao ne kaçınıyor ne de kendini savunuyor, tuhaf bir surat ifadesiyle öylece yumruğun kendisine ulaşmasını bekliyordu.

 

Bai Xiaochun’un gözleri irileşti. Bu yumruk hedefine ulaşırsa Chen Manyao ölebilirdi, en iyi ihtimalle bile ağır yaralanırdı. Bu yüzden hiç düşünmeden yumruğunu duraklattı. O noktada Chen Manyao’nun gözlerine belli belirsiz bir gülümseme yerleşti… ve Bai Xiaochun kandırıldığını anladı. Chen Manyao kendini yem ederek bir kumar oynamıştı…

 

“Çok kurnaz!” diye düşünen Bai Xiaochun ağlamak istiyor ama gözlerinden yaş gelmiyordu. Koyunlar kaybolduktan sonra kümesi onarmak fayda etmez derlerdi. Ama Bai Xiaochun yine de saldırısına devam etti ve yumruk atmak yerine avcuyla vurarak kızı mühürledi. Sonra da ona herhangi bir şey söyleme fırsatı tanımadan çantasına fırlattı ve suratındaki ifadeyi göremesin diye de gözlerini kaçırdı…

 

“Ne demekti bu…?” diye düşünüyordu. Chen Manyao’nun kimliğini çözdüğüne emin sayılırdı. Ama bunu nasıl yaptığını çözemiyordu. Sonuçta mükemmel bir şekilde kılık değiştirmişti! 

 

Bir an için kendisine sormayı düşündü ama şu an için onunla yüzleşecek veya yeni sırlar dökecek cesareti yoktu.

 

İç çekip başını sallayarak geride kalan tek kişiye, yani Gongsun Yi’ye döndü. Tam da o anda Gongsun Yi’nin gözbebekleri daha da şiddetli bir şekilde titreşti. 

 

“Ne kadar da ilgi çekici.” diye düşündü Bai Xiaochun. “Benden yayılan baskıyı savaşçı ruhunu kuvvetlendirmek için bir nevi bileği taşı olarak kullanıyor… Ama neden?” Bu düşünceyle soğuk bir şekilde homurdandı ve kimliğinin büyük ihtimalle Chen Manyao tarafından çözülmüş olmasının verdiği rahatsızlıkla Gongsun Yi’ye doğru atıldı.

 

Zamanında onun attığı koca mühür ağıyla tuzağa düşürülüşünü ve bir sürü seçilmişin ilahi kabiliyetlerini yiyişini unutmuş değildi. O kriz anını düşünmek bile canını sıkmaya yetiyordu. 

 

Aralarında yalnızca 30 metre kaldığındaysa Gongsun Yi’nin gözleri iki güneşmişçesine ışıldayarak açılıverdi. Savaşçı ruhu zirveye ulaşmış ve patlayıcı bir hızla harekete geçmişti.

 

“Bai Hao!!” diye kükrerken tam 100,000 büyü sembolü belirtti ve sembollerin etrafında dalgalanışıyla altın bir kasırga tarafından çevrelenmiş gibi göründü, dört bir yan altın ışıklarla aydınlandı. 

 

Göğü gümbürtüler dolduruyor, kör edici ışıklar her yöne yayılıyordu. Bai Xiaochun tüm bu ışıklar karşısında her an ezilip geçilebilecek bir bitkiden farksızdı. Büyü sembolleri jilet keskinliğinde bıçaklara dönüşerek havayı yarmaya, ona doğru ilerlemeye başlamıştı.

 

#Şanslı yıldız dediğimiz adamdan sonra Chen Manyao da bizimkinin gerçek kimliğini çözmüş durumda. Yani bunca şeyden sonra kesin çözmüştür, ne de olsa maske olayını da biliyor. Yine de bu ikilinin bize bir zararı dokunmaz diye düşünüyorum. Gerçi şanslı yıldız şu diğer adamı hiç acımadan öldürmüştü, onun sağı solu belli olmaz.
Bu arada yalnızca Gongsun Yi ve peşimizde koşan kız kaldı. Gongsun Yi güçlenmek için kaplumbağamızı kullanıyor. Ama bu taktiği fayda edecek mi, yeterli gelecek mi göreceğiz. Hadi bir sonraki bölümde görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44330 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr