Bölüm 666 : İsyancıları Getirin!

avatar
3354 32

A Will Eternal - Bölüm 666 : İsyancıları Getirin!


Çevirmen : Clumsy 

 

Dev Hayalet Kralın yetişim basamağı toparlanmış ve kendisine karşı çıkan üç devanın birini öldürüp ikisini rehin almıştı. Her şey öyle hızlı gerçekleşmişti ki üç klanın da Dev Hayalet Şehrindeki altı göksel markinin de olup bitenleri işitmiş olması mümkün değildi.



An itibarıyla Dev Hayalet Şehrindeki isyancılar son derece paniklemiş şekilde oturuyor ve neler olduğunu öğrenebilmek adına bekliyordu. Kral ölseydi endişelenecek pek bir şeyleri olmayacaktı. Ama Bai Hao tarafından kurtarılmıştı ve bu gerçek, isyancıların enselerinde sallanan keskin bir bıçaktan farksızdı. Tek yapabildikleri başpapazların kralı bulup vaktinde öldürmeyi başarmasını ummaktı.



Alenen isyan etmeyenler de korkudan tir tir titriyordu. Sonuçta bu işe katılmamış olsalar da karşı çıkmayarak onay verdiklerini göstermişlerdi ve bunu inkar edemezlerdi.



Sonuç olarak şehirdeki tüm gruplar yoğun bir baskı altındaydı. Sokaklar neredeyse bomboştu, tüm ruh yetişimcileri neler olacağını merak ederek konutlarına çekilmişti.



Altı göksel markinin ordularıysa endişeyle dolu kalplerle şehri arayıp taramayı sürdürmekteydi. Neticede kaçan kralın bir başka klon olup olmadığından emin olamazlardı. Gerçek benliğin hala şehirde saklanıyor olması düşük bir ihtimaldi ama yine de işi şansa bırakamazlardı.



Altı göksel markiyse son derece kasvetli ifadelerle şehirdeki bir salonda toplanmıştı. Fakat pek bir şey söylemeden sessizce oturuyorlardı. Pek çoğu devalardan haber alma beklentisiyle öylece göğe bakıyordu.

 

“Dev Hayalet Kral çok güçsüzdü ve o Bai Hao son derece kurnaz, acımasız biri olsa da yetişim basamağı çok düşük. Bu defa… kaybedeceği kesin!”



“Dev Hayalet Kralın elinde sadece ruh kanı kaldı!!”



Kendilerini teselli etmek için ne kadar uğraşsalar da kalpleri korkuyla çarpmayı sürdürüyordu.

 


Bu esnada şehirden pek de uzak olmayan dağ zirvelerinde birer yaşlı adam oturmaktaydı.



Biri Dük Cehennem, diğeriyse Dük Ölümtellalıydı. İkisi de kendince korkularla ve tedirgince neler olacağını görmeyi bekliyordu. İkisi de kaderlerinin kendi ellerinde olmadığını biliyordu. Hangisinin yaşayıp hangisinin öleceğini ise devalar ve kral arasında yaşananlar belirleyecekti.



Galip taraf üç klanın devaları olursa Dük Ölümtellalının onlara boyun eğmekten başka şansı kalmayacaktı. Diğer taraftan… Dük Cehennem mağlup taraf olduğu takdirde çok daha ciddi sonuçlarla karşılaşacaktı. İki göksel dük tartışmayı kesmişti ve ara sıra birbirlerine bakmaktan başka bir şey yapmıyorlardı. Şu anda tek amaçları diğer tarafın harekete geçmesini engellemekti.




Şehre yoğun bir baskı çökmüştü ve herkes son derece gergindi. Zaman hızla ilerliyordu. Çok geçmeden akşam çökmüş ve gök, bulutlar alev almışçasına kırmızı ışıklarla dolmuştu. Bu esnada şehirdekilerin kalplerine binen baskı giderek güçlenmekteydi.


Tam da o anda… gökteki kırmızı bulutlar çalkalanmaya başladı ve kaşla göz arasında en engin yüksekliklerden iniyor gibi görünen yoğun bir gümbürtü etrafı etkisi altına aldı.



GÜÜÜÜÜÜMMMMMMMM!


Araziler sarsılmaya başlamış ve şehirdeki herkesin bakışları şok içerisinde göğe kalkmıştı. Altı göksel marki de önce birbirlerine bakmış fakat herhangi bir şey söylemeden bakışları yeniden göğe dönmüştü.



Uzaklardaki Dük Ölümtellalı ve Dük Cehennem de tedirginlik ve beklenti dolu ifadelerle kafalarını kaldırmıştı.



Ardından Dük Cehennemin suratı asıldı ve gözlerine eşi benzeri görülmemiş bir hayret yerleşti. Dük Ölümtellalıysa mutluluktan ışıl ışıl olan gözlerle kafasını arkaya atarak kükrercesine bir kahkaha patlattı.



Biri şok, biri de neşeyle tepki vermişti. O sırada gökyüzünde bir yıldırım belirdi.


ÇAAATTT!



Dünyadaki tüm seslerden kuvvetli görünen bu ses çınlarken şehirdekilerin zihinleri uyuşmuş, kafalarını çeviren insanlar gökte devasa bir yarığın oluşmakta olduğunu görmüştü!



Yarık bir uçtan bir uca tam 3,000 metreydi. Kocaman, görünmez bir bıçak havayı kesip geçmiş, sonra da içeriden karanlık bir rüzgar patlak vermiş gibiydi. Sonra da… iki insan açığa çıktı!

 


Biri ejderha işli menekşe cüppesini kuşanmış, kraliyet taçlı bir adamdı. Açığa çıkar çıkmaz etraftaki her şey delice titremeye başlamış, göğü sayısız yıldırım kaplamıştı. Bu kişinin dünyada ne var ne yoksa ezip geçebilecek güçte olduğu ortadaydı.


Yine gözlerinde dünyanın tüm ışıklarını çekebilecek bir kabiliyet bulunuyor, etrafındaki her şey karanlık, renksiz bir hal alıyordu.



Şehre yeni bir baskı çökmekteydi, bu baskı az öncekinin fazlasıyla ötesindeydi. Şehirdeki tüm ruh yetişimcileri tir tir titriyordu ve bir noktada kuvvetli bağırışlar yükselmeye başladı.


“Dev… Dev Hayalet Kral!!”



“Dev Hayalet Kral geri döndü!”



“Saygılarımızı sunuyoruz, Dev Hayalet Kral!!!”



O anda neler olduğunu idrak eden altı isyancı göksel markinin yüzlerindeki kanlar çekildi ve suratlarına boş ifadelerin yanı sıra kasvetli bir çaresizlik yerleşti…



Yenilmişlerdi… Tamamen ve adamakıllı yenilmişlerdi!!



Yetişim basamakları gereği tek bakışta onaylayabildikleri üzere kral… tamamıyla iyileşmişti. Haliyle üç büyük klan devalarının kaderini hayal etmek pek zor değildi, kendilerini bekleyen acınası sonla ilgili de şüpheleri yoktu.



Şehir boyunca iç çekişler işitiliyor, sayısız bakış yakınlarda süzülmekte olan göz kamaştırıcı figüre çevriliyordu. Fakat orada, ihtişamlı kralın yanında bir kişi daha bulunuyordu… Bai Xiaochun!



Heyecan dolan Xiaochun şehre bakarken nefesini kontrol altında tutmak için elinden geleni yapıyordu. Kısa bir süre önce bu şehirde kendisini öldürmek isteyenlerden bir fare gibi kaçarken şimdi ihtişamın zirvesinde geri dönmek onu fazlasıyla kendini beğenmiş ve kibirli bir havaya sokmuştu.



Bu yüzden bir anda kralın önüne geçecek şekilde ilerledi ve şehre bakarak, “Dinleyin, millet. Üstlerini gücendirmeye cüret eden üç klan liderinin güçleri ellerinden alındı! Kral hazretleri geri döndü. Tam olarak ne zaman öne çıkıp resmi selamlarınızı sunmayı planlıyorsunuz acaba!?!?” diye bağırdı.



Bu sözler herkesi titretmişti ve bir an sonra sayısız birey tedirgin bir şekilde havalanarak kralın önünde secde etmeye başladı.



“Resmi selamlarımızı sunarız, Dev Hayalet Kral!!”



“Resmi selamlarımızı sunarız, Dev Hayalet Kral!!!”
 



Göz açıp kapayıncaya dek bir sürü ruh yetişimcisi belirmiş ve hepsinin selamlarını sunuşuyla doğan kükreme gökyüzünün en yüksek noktalarına dek ulaşmıştı.



Altı göksel markininse betleri benizleri ölümcül bir şekilde atmış, gözleri çaresizlikle dolup taşmıştı. Ne kaçma ümitleri ne de savaşacak güçleri olduğunu biliyorlardı, bu yüzden onlar da dizlerinin üzerine çökerek secde etmeye başlamıştı.



İsyan sırasında hiçbir şey yapmamış olan dört göksel marki de korku dolu bir şekilde, titreye titreye selamlarını sunmakta, aynı zamanda uzaklardan iki ışık huzmesi şehre yaklaşmaktaydı.

 


Bu huzmeler Dük Ölümtellalı ve Dük Cehenneme aitti. Dük Ölümtellalı gelir gelmez heyecanla kollarını kavuşturarak saygıyla eğildi ve “Selamlar, Majesteleri!” dedi.



Dük Cehennemse fazlasıyla endişeliydi. Fakat pervasızca kaçmaya çalışmamıştı; bunun amaçsız bir eylem olduğunu ve yalnızca kendisini öldürmeye yarayacağını biliyordu. Yaşamak için ufacık bir şansı varsa o da kaçmamakta yatıyordu. Bu yüzden beti benzi atık şekilde o da secde etmeye başladı.



Şehre tam bir kargaşa hakimdi ve sayısız saygı dolu selam işitilmekteydi.


Bu sırada kral ifadesiz suratındaki buz gibi gözleriyle, tek kelime etmeden şehri izliyordu. İşin doğrusu bir şey söylemesine de gerek yoktu. Varlığı bile isyanın kalıntılarını dağıtmaya yeterdi.



Bai Xiaochun bu gördükleri karşısında iyice heyecanlanmıştı fakat kralın asaletini koruması gerektiğini de unutmuş değildi. Etrafa attığı kaçamak bir bakışın ardından sıradaki hamlesine karar verdi ve kollarını ardında kavuşturup şehirdeki kalabalığa bakarak, “Bana isyancıları getirin!” diye bağırdı.



Sözlerinin keskinliği ve tehdit ediciliğinden çok memnun kalmıştı. Karşılığında isyana katılmamış olan dört göksel marki aceleyle altı suçlu markinin yetişim basamaklarını mühürledi.



Altı göksel marki de herhangi bir karşılık vermedi. Kaşla göz arasında dizlerinin üzerine çökmüş, hareket etme kabiliyetlerini yitirmişlerdi. Dük Ölümtellalı da acı bir ifadeyle bekleyen Dük Cehennemin yetişim basamağını mühürlemişti.



Tabii altı göksel markinin astları da kaçamamış ve diğer dört grup tarafından yakalanıp çevrelenmişti.


Kral tüm bu olup bitenleri soğuk gözlerle izlemekten öteye gitmiyordu. Bai Xiaochun’un işleri idare ediş şeklinden memnundu. Ardından bir adım öne çıkıp dev hayalet heykelinin eski konumuna ulaşarak elini salladı. Dalgalanmalarla birlikte un ufak olan taşlar zaman geriye akarmışçasına havalandı ve heykel çabucak eski şekline kavuştu!



Kraliyet sarayı ve salonu da yerine yerleşmiş, heykeldeki tüm hasar ortadan kalkmıştı. Kısacık bir sürede… heykel de saray da hiç yok olmamışçasına geri dönmüştü!



“Geri döndüm!” diyen kralsa döndü döneli ilk kelimelerini sarf etmişti.  



“Dev Hayalet Kral geri döndü!”



“Dev Hayalet Kral!!”



“Dev Hayalet Kral!!!” 



Karşılığında sayısız ağızdan kuvvetli bir tezahürat yükseldi. Tabii Bai Xiaochun’un sesi liderleriymişçesine bağırışların önünü çekmekteydi…

 

#Dev Hayalet Kral geri döndü! Hem de yanında 'güvenilir' adamı Bai Xiaochun, ay pardon Bai Hao ile 
Şehre geldik, iyi hoş güzel de bir gün bu düzenbazlığımız açığa çıkarsa ne olacak çok merak ediyorum. Koskoca Yaban Arazilerden nasıl kaçacağız acaba öyle bir şey olursa? 
Neyse ben felaket tellallığını bırakarak sıradaki bölüme geçiyorum. Orada görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr