Bölüm 557 : Deva Ruhu Elimde!

avatar
3587 17

A Will Eternal - Bölüm 557 : Deva Ruhu Elimde!


Çevirmen : Clumsy

 

Bai Xiaochun’un kalbi küt küt atıyordu, çünkü önündeki deva ruhunu da sayarsa elinde üç deva ruhu bulunuyordu. Ayrıca üçü de farklı tiplerdeydi. Deva ruhları çok nadirdi ve eğer bulabilirsen bulduklarının farklı tiplerde olacağının garantisi yoktu. Biraz düşündükten sonra iç çekti.

 

“Unut gitsin. Deva yaratığı ruhlarıyla devam etmek daha güvenli.” Cennet-Daosu Ruhun Başlangıcına ulaşamayacağı için birazcık hayal kırıklığına uğramış olsa da bu odanın dışındaki hiç kimsenin deva ruhlarının diğer kullanımından haberdar olmadığına emin sayılırdı. İleride bu bilginin ekmeğini yiyebilirdi.

 

Aklında bu düşünceyle yazıyı dikilitaştan silebilir miyim diye bir bakmak adına uzandı. Bu sayede odaya kendinden başka biri gelse bile az önceki sırları öğrenen tek kişi kendisi olacaktı.

 

Keyif verici bir şekilde dikilitaştaki kelimelerin bir kısmının neredeyse hiç çaba sarf etmeden silinebildiğini gördü. Tam geri kalanı da silecekkense daha önce fark etmediği bir cümleyle karşılaştı.

 

Bu kelimeleri ardımda bırakmamın bir sebebi vardı ve bu yüzden, onlara zarar veren kişi lanetlenecektir…

 

“Lanetlenmek mi!?!?” diyen Bai Xiaochun’un gözleri irileşmiş, tüyleri diken diken olmuştu. Elini karşısındaki şey sıcak bir ütüymüş gibi çabucak geri çekti. “Bu ikinci nesil Baş İmparator ne fenaymış! Niye uyarıyı insanların burnunun dibine gelmediği sürece göremeyeceği kadar ufak yapmış ki!? İnsanların metni silmesini istemiyorduysa yapamamalarını sağlayan bir büyü kullanabilirdi.” Dişlerini sıkarak daha fazla risk almamakta karar kıldı. Lanetlenme fikri onu anında ürpertmiş, etrafına korku dolu bir şekilde bakmasına yol açmıştı.

 

“Sadece birkaç kelime sildim, o kadar. Hem kasten de yapmadım. Sorun olmasa gerek…” Ardından az önce silmiş olduğu yöntemi kullanarak sağ eliyle dikkatlice bir büyü gerçekleştirdi ve parmağını dikilitaşa doğru salladı.

 

Ansızın taş titreşmeye başladı ve geri çekilişiyle mavi bileklik özgür kaldı. Ve Bai Xiaochun da uzanarak uçmaya başlayan bilekliği yakaladı!

 

“Deva ruhu elimde!”

 

Onun bilekliği yakaladığı saniyede sınav aleminin ikinci katında bir şey gerçekleşti. Sahibe Al-Toprağın gözleri ansızın açılmıştı.

 

Ve hemen ardından ışıldayan küresi bir anafor halinde kadını çekti, kalabalık arasında şiddetli bir kargaşa koptu.

 

“Al-Toprak ortadan kayboldu!”

 

“Sınavını bitirdi! Deva ruhuna ışınlandı!”

 

“Yazık oldu. Artık hiçbirimizin o deva ruhunu alma umudu kalmadı.” 

 

Bu sırada Zhou Yixing olabildiğince heyecanlı görünerek kahkaha atmaya başlamıştı. “Bu defa kesin öldün, Bai Xiaochun! Belki ben seninle baş edemem ama Başkan Al-Topraktan ve onun deva yetişiminden kaçabileceğine inanmıyorum!”

 

Aynı anda devasa dikilitaştan kuvvetli bir ses daha işitildi ve Bai Xiaochun’un ruh güçlendirme aktiviteleri yüzünden açılmış olan çatlak genişledi. Daha doğrusu ana çatlaktan başlayan yedi sekiz ufak çatlak daha yayıldı.

 

Bir yandan da görünmez bir dev, taşa vuruyormuşçasına gök gürültüsünü andıran sesler boşlukta çınladı.

 

Alandaki her şey sarsılıyor, yıkımın eşiğine gelme hissi her yeri dolduruyordu. Herkes şok ve korku içerisinde etrafına bakmaya başlamıştı.

 

“Neler oluyor!?”

 

“Burası yıkılacak falan mı?!”

 

“Hadi şuradan çıkalım! Yerin altındayız! Burası yıkılacak olursa canlı canlı gömülürüz!!” 

 

Kürelerdeki yetişimciler gerilmeye başlamıştı. Dikilitaş çatladıkça küreler de çarpıklaşıyor, hatta kimileri aynı dikilitaş gibi çatlıyordu. Bazı yetişimciler kürelerini patlatarak açığa çıkmayı başarmıştı.

 

Hiç kimse neden bir yıkım başladığını bilemese de birinin labirentin yıkımını tetiklemiş ve bunun da kendileri için ölüm tehdidi doğurmuş olma ihtimali yüksekti.

 

Düşünecek vakit yoktu. Kürelerden çıkanlar hızla bir çıkış aramaya koyulmuştu.

 

Zhou Yixing de özgür kalıp arayışa katılanlar arasındaydı. Fakat çabucak keşfedildiği üzere herhangi bir çıkış yoktu!

 

Grubun içerisindeki Chen Hetian ise ışıl ışıl gözlerle, deva yetişimini kullanarak özgür kalmayı deneyerek havalanmış haldeydi.

 

Çıkan patlamalarla Chen Hetian’ın saldırdığı alan çarpıklaşıp dalgalandı. Fakat verdiği zarar hızlıca onarıldı, az önceki yıkım belirtileriyse hiç azalmadı. Hatta daha yoğun bir hale geldi. Yıkım kabarcıkları oluşmaya, yaklaşan ve yeterince hızlı davranamayan yetişimcileri parçalara ayırmaya başladı.

 

İnanılmaz savaş gücüyle bile buradan çıkamayacağını görmek Chen Hetian’ın suratını düşürmüştü. Patlayıcı bir sesle hiç tereddütsüz bağırdı: “Herkes beni dinlesin. Büyük Setten ya da  Yaban Arazilerden olmanız umurumda değil, bariyere yapacağım saldırıda bana katılın. Buradan birlikte çıkalım!”

 

Herkes zamanın kısıtlı olduğunun farkındaydı, bu yüzden tarafları ne olursa olsun her biri Chen Hetian’a katılarak ilahi kabiliyet ve büyülü saldırılarını saldı. Onlar bunu yaptıkça bariyerdeki çıkıntı kuvvetleniyordu…

 

Sınav alemi sarsılırken labirentin geri kalanında da büyük olaylar gerçekleşmeye başlamıştı. O ana dek zarar görmeyen duvarlar çatırdayıp ufalanmaya başlamış, üstlerinde çığlıklar atarak kaçmaya çalışan ama bunu başaramayan suratlar belirmişti.

 

Tüm labirent birinin elinde sağa sola sallanırmış gibi şiddetle sarsılmaktaydı. Labirentin ortasında olup çıkış arayan yetişimciler tamamıyla serseme dönmüştü ve ayakta durmaktan başka bir şey yapabilen yoktu.

 

Herkes büyük bir kriz yaşandığının ve tüm alanın çökmekte olduğunun farkındaydı.

 

“Bu nasıl mümkün olabilir?!”

 

“Lanet olsun, daha çıkışı bulamamıştım. Sakın burada öleceğimi söylemeyin!” Keder ve öfke çığlıkları labirentin her köşesinde yankılanıyordu.

 

Bu sırada tünellerde yolunu bulmaya çalışan Usta Tanrı-Kahin duvarların üzerine doğru çöktüğünü görerek hayal kırıklığına uğramış, hatta koca bir grup kırmızı şapkanın çığlıklar atarak uçtuğuna tanık olmuştu.

 

O, “Hepsi bu kadarmış. İşim bitti…” diye mırıldanırken sınav alemine çok da uzak olmayan bir noktada Song Que, etrafındaki labirentin yıkılışı karşısında acı bir kahkaha atıyordu. Çıkışın hemen önünde olduğunun farkındaydı ama o daha adımını atamadan bu olaylar patlak vermişti.

 

“Yoksa Benim, Song Que’nin sonu bu labirente gömülmek mi olacak?!?!” Pes etmeye gönülsüz olsa da başka bir seçeneği yoktu, başını arkaya atarak acı bir şekilde kükredi.

 

Labirentin dışında da büyük olaylar gerçekleşmekteydi.

 

Dışarıda pek çok kişi toplanmıştı. Bai Lin ve diğer iki general girişin dışında kalabalık bir ordu toplamıştı. Ayrıca diğer uçta da yüz binlerce vahşi ve ruh yetişimcisi, pek çok da ruh büyücüsü içeren bir grup mevcuttu.

 

İki taraf da kimin deva ruhunu alacağını görmek ve büyük çaplı bir savaş çıkmasını önlemek adına alanda kamp kurmuştu.

 

Ancak henüz hiç kimse çıkamamışken yoğun gümbürtüler patlak vermişti. Bai Lin ve diğer generaller gibi Yabani ruh büyücülerinin suratlarına da şaşkın ifadeler yerleşmişti. İşte o anda labirenti çevreleyen 500 kilometrelik alan kuvvetle ışıldamaya başladı.

 

Aynı zamanda zemin çöküyor, kocaman bir toz bulutu göğe yükseliyordu.

 

Etkiler giderek yayılıyordu. Dağlar çöküyor, araziler sanki aşağıdan yer ejderleri çıkacakmışçasına sarsılıyordu.

 

Herkes çöken alandan gergin bir şekilde geri çekilmeye başlamıştı.

 

“Bir şeyler oluyor!” derken kalbi küt küt atan Bai Lin neler olduğuna bakmak için içeri girmeyi düşündü. Fakat araziler çökerken patlak veren aura oradaki herkesin ruhunu istikrarsızlaştırdı. Gereğinden fazla ykalaşan herkesin bu yıkıma çekileceği ortadaydı.

 

Belli ki çökmekte olan alan kocaman bir büyü formasyonuna dönüşüyor ve boyutu giderek artıyordu!

 

#Acaba bu yıkıma bizimkinin kelimeleri silişi mi sebep oldu? Lanet falan diyorlardı, ondan mı ki? Yoksa başka bir sebep mi var? 
Ve bina yıkılmadan önce herkes kaçabilecek mi, sahibe hatunumuz bizimkiyle kapışacak vakit bulacak mı? Kafamda deli sorularla devam ediyorum, bir sonraki bölümde görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr