Bölüm 480 : Teğmenliğe Terfi

avatar
4083 17

A Will Eternal - Bölüm 480 : Teğmenliğe Terfi


Çevirmen : Clumsy

 

Büyü formasyonuyla çevrili alan uçsuz bucaksızdı ve çığlıklar atarak siyah sisleri çalkalandıran kinci ruhlarla doluydu.

 

Fakat bu, sisli alanın sınırları için geçerliydi. Orta kısımsa devasa yaratıkların derilerinden yapılı, yıpranmış çadırlarla doluydu. Öyle çok çadır vardı ki sayılarını uzaktan dahi tespit etmek imkânsız gibiydi.

 

Her çadır deri kılıklı pek çok vahşi deve aitti. Kimileri uyuyor, kimileri de çadırlar arasında yürüyordu. Kampın merkezine bakanların suratlarınaysa huşu dolu ifadeler yerleşiyordu. Ayrıca birbirlerine bakanlar kendilerini dövüşmekten zor tutuyor gibi görünüyordu. Belli ki son derece öfkeli ve gaddarlardı. Herhangi biri öfkesine yenik düşüp dövüşmeye başlarsa şeflerin ilahi hisleriyle hızlıca rakibinden ayrılıyordu.

 

Kamp, kabilelere göre on alana ayrılmıştı ve devler birbirine benzese de ten ve göz renkleri arasında belirgin farklar mevcuttu.

 

Devlerin yanı sıra on binlerce çadırın ardında tutulan yaratıklar da bulunuyordu. Her biri demir zincirlerle bağlanmıştı ve arada bir ağızlarından yeri göğü sarsan kükremeler yükselmekteydi.

 

Çadırların tam ortasında da bini aşkın 9 metrelik kayadan oluşan bir halka bulunuyor, yoğun bir baskı yayılıyordu. Hatta halkanın o alanı dünyadan ayrı tutar gibi bir hali vardı ve 30,000 metreye kadar tüm hava çarpıklaşıyordu.

 

O siyah kayaların dekorasyondan ibaret olmadığı, büyülü bir fonksiyonları olduğu ortadaydı!

 

Zaman zaman kayaların yarattığı ışıltılara girip çıkanlar görülüyordu!

 

Bu yetişimciler pahalı, gösterişli kılıklar içerisinde olmasalar da devlerden farklı oldukları kesindi. Onlar iyi görünümlü ve temiz bireylerdi!

 

Belli ki o kişiler… Yaban Arazi ruh yetişimcilerinin ta kendileriydi!!

 

Ne zaman çadırların ortasındaki alandan bir ruh yetişimcisi çıksa onu gören vahşi devler dizlerinin üzerine çöküp saygıyla secde ediyordu.

 

Ruh yetişimcileri Yaban Arazilerde yüksek bir pozisyona sahipti, asil sayılırlardı. Vahşileri köleleştiren ve ruh denizlerine hükmeden tanrılar gibiydiler.

 

Ayrıca o siyah kayalardan oluşan halkanın ortasında… havada süzülmekte olan… siyah bir sunak bulunuyordu!

 

“Lanet olsun!!” Sunakta oturan yaşlı adamın suratına son derece nahoş bir ifade yerleşmişti ve su ekranını izlerken gözleri öfkeyle yanıp tutuşmaktaydı. On üç hap fırını Büyük Setin ardından yola çıkıp patlamış ve tam 30,000 metreyi etkisi altına almıştı.

 

Vahşilerin suratlarındaki korku barizdi, kinci ruhlarsa açıkça dehşete düşmüştü…

 

“Hap fırınları…” diye mırıldanan yaşlı adamın gözleri nefretle ışıldıyordu. Büyük Setin ardından fırın fırlatılışına ikinci defa tanık oluyordu. Tabii ki esas şok edici olan patlamalar değil, içlerindeki hapların tıbbi gücüydü!

 

Onların ne hapı olduğunu söylemek imkânsız olsa da kinci ruhlarla baş etme konusunda korkunç derecede etkili oldukları ortadaydı.

 

“Bu şekilde ulu kıdemlinin planını nasıl gerçekleştirebiliriz ki? Chen Hetian’ın Büyük Setin dışına çıkması lazım ki onu öldürebilelim…” diye düşünen yaşlı adam kaşlarını çattı. Vahşilerin arasındaki kabile şeflerinin bu gelişmenin ardındaki imayı anlamalarının çok sürmeyeceğinden emindi.

 

O korkunç hap fırınları kullanılırken ruh denizlerinin pek yardımı dokunamayacaktı. Bu yüzden vahşi devlerin bir desteği olmayacak, onları hücuma mecbur kılmak zorlaşacaktı.

 

Bu esnada Büyük Setin dışındaki savaş alanındaki 30,000 metrelik boşluk, mutlak bir sessizlik doğurmuştu. Büyük Setin üzerindeki beş lejyon yetişimcilerinin gözleri irileşmiş, ağızları açık kalmıştı.

 

Ardından kuvvetli bir kargaşa patlak verdi.

 

“Onlar… geçen seferki hap fırınları gibi miydi?”

 

“Cennetler! Bu defaki daha da şok ediciydi. On üç fırının patlayışı gerçekten de ruh denizlerini mahvetti!!”

 

“Onca kinci ruh… sahiden dehşete düştü!!”

 

Neticede herkes biricik dostlarının savaşta yaralanıp öldürüldüğüne tanık olmuştu. Bu yüzden duygusallıkları hat safhadaydı ve pek çoğu ışıl ışıl parlayan gözlerini Deri Yüzücülere doğru çevirmişti.

 

Akabinde mücadele devam etti. Fakat vahşilerin ve kinci ruhların eskisine nazaran biraz daha tereddütlü olduğu ortadaydı. Arada bir göğe bakıyorlardı, hap fırınlarının düşmesinden korkuyor gibi bir halleri vardı.

 

Bu esnada Bai Lin neşe dolu bir şekilde geri dönmekte, Cephanelikteki Bai Xiaochun ise Büyük Setin dışında neler olduğunu merak ederek dalgın dalgın patlamamış fırınlara bakmaktaydı.

 

Fakat şehirdeki durumda bir değişiklik yoktu. Yeraltı Nehrinin ani görünümü gibi fazlasıyla şok edici bir gelişme yaşanmadıkça Büyük Setin içindekiler, dışarıda olanları işitemiyordu.

 

Çok geçmeden Bai Lin havayı yararak Bai Xiaochun’a yaklaştı ve daha varmadan kahkaha sesleri göğü doldurdu. Bu kahkahayı işiten Bai Xiaochun da anında rahatlayarak kudretli bir poz aldı. Ellerini ardında kavuşturdu, üstün, zarif ve olabildiğince vakur biri pozunu aldı.  

 

“Bai, evladım, harika bir iş çıkardın!” Yere inen Bai Lin’in suratındaki heyecan apaçık ortadaydı ve elini sallayarak Bai Xiaochun’a üzerinde Deri Yüzücülerin mührü olan mor bir komuta madalyonu gönderdi.

 

“Çelik Damarlılar Salonunun beş lejyonunun belirgin ödül ve cezaları vardır. Bai Xiaochun, ilaçların Daosundaki başarın sana on askere liderlik etme hakkı kazandırdı. Bundan böyle Deri Yüzücülerin bir teğmenisin!”

 

Bai Xiaochun Büyük Sette yeni olduğu için her şeye aşina değildi ve teğmenlik pozisyonu hakkında pek bilgisi yoktu. Fakat onu izlemekte olan dört koruma mor komuta madalyonuna kıskanç bakışlar atmaya başlamıştı.

 

Dördü de yıllardır Deri Yüzücüler arasındaydı ve teğmenliğe ulaşamamışlardı. Ama Bai Xiaochun daha yeni gelmiş olmasına rağmen şimdiden terfi etmişti.

 

Başka şartlar altında bunu kabullenmeleri zor olabilirdi. Fakat patlayan fırınların doğurduğu korku yüzünden birbirlerine attıkları birkaç bakış sonrasında bunun mantıklı olduğunu kabul etmek zorunda kaldılar.

 

“Bu komuta madalyonu yalnızca Deri Yüzücüler arasındaki pozisyonunu temsil etmekle kalmıyor, ayrıca savaş kredilerinin kaydını da tutuyor. Fırınlarının patlayışıyla ölen tüm düşmanların sayısı burada toplanacak!” Bai Lin’in gözlerindeki takdir daha bariz olamazdı ve işin doğrusu beş lejyonun katı kuralları olmasa Bai Xiaochun’u doğrudan yüzbaşılığa bile terfi ettirebilirdi.

 

“Teğmen mi?” diye mırıldanan Bai Xiaochun mor komuta madalyonunu teslim aldı. Bunu yapışıyla madalyondan bedenine giren ılık bir şey canlılığını arttırdı. O anda madalyonun sıradan bir nesne olmadığını fark etti. İlahi hisleriyle kaynaşışının ardından kendisi ve Büyük Set Şehrinin ortasındaki pagoda kulesi arasında tuhaf bir bağlantı sezmeye başlamıştı.

 

“Evet.” dedi Bai Lin. “Teğmenlik rütbesini hafife alma. Artık şahsi maiyetin olarak on yetişimci seçebilirsin. Bu kişilerin verdiğin tüm emirleri yerine getirmekten başka şansları olmayacak!” Bai Lin biraz daha cesaret verdikten sonra Bai Xiaochun’un daha çok patlayan fırın yapabilmesi ve güçlerini arttırması umuduyla oradan ayrıldı.

 

Bai Xiaochun ise madalyona bir müddet baktıktan sonra gözlerini kırpıştırarak dört genç korumaya döndü. Ansızın dördü de ayağa kalkarak ciddi askeri selamlarını sundu.

 

“Selamlar, Teğmen!”

 

Kendini harika hisseden Bai Xiaochun önce dört kişilik gruba, sonra da anlık olarak madalyonuna baktı. Ve boğazını temizleyip dört gence dönerek şöyle dedi: “Bir süredir buradasınız ama hala adınızı bilmiyorum.”

 

“Zhao Long, hizmetinizdedir!”

 

“Sun Li, hizmetinizdedir!”

 

“Xu Deshan, hizmetinizdedir!”

 

“Zhou Wu, hizmetinizdedir!” 

 

Bu dört genç son günlerde yaşananlar ve Bai Xiaochun’un teğmen oluşu nedeniyle ona ciddi bir hayranlık ve korkuyla bakmaya başlamıştı. Bu bilhassa birkaç gün önce bilinmezliğe doğru uçan, Öz Formasyon sonlarındaki Zhao Long için geçerliydi…

 

“Bundan böyle dördünüz benim komutam altındasınız. Altı kişilik yerimiz daha var, onları bulma işini de size bırakıyorum. Acele edin ve doğru kişileri seçin. Başınızda ben varken muzaffer bir şekilde yükseklere tırmanacağız!” Bai Xiaochun az önceki sözlerinin oldukça sıra dışı ve ilham verici olduğunu düşünüyordu.

 

Zhao Long ve yoldaşları da Bai Xiaochun’un yükselişte olduğunu ve onu takip etmenin kendileri için de iyi bir seçim olacağını görebiliyordu. Anlık bir tereddüt ve birbirlerine attıkları bakışlar sonrasında da onay vererek yeni yetişimciler bulmak adına ayrıldılar.

 

Bai Xiaochun onların gidişinin ardından hap fırınlarını incelemeye döndü. Akşam civarında Zhao Long ve diğerleri altı yetişimciyle geri dönmüştü. Dördü erkek, ikisi kadın olan yetişimcilerin hepsi de Bai Xiaochun’a meraklı bakışlar atmaktaydı.

 

#İşin içine bu askeri muhabbetler girince aklıma yine hjc geldi. Kötü bitse de güzel seriydi, arada bir özlüyorum doğrusu :)
Kahramanımız, biricik kaplumbağamız ilk terfisini aldı, artık emirlerine itaat eden on kişi olacak. Daha önünde ne başarılar, üretimler, savaşlar var sorusunu da merak etmiyor değilim. Öyleyse okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43990 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr