Bölüm 292 : Benim... İlaç Yapmam Lazım!

avatar
5613 22

A Will Eternal - Bölüm 292 : Benim... İlaç Yapmam Lazım!


Çevirmen : Clumsy 

 

Bai Xiaochun vadiye doğru sessizce bakmaktaydı. Kan Akımı Tarikatındaki gelişimi sayesinde gaddarlıkta, insanları çim misali biçip geçmekte uzman hale gelmişti. Bu klanda pek fazla yetişimci bulunmuyordu, yeraltı şehrindekilerinse hepsi yaralıydı. Xiaochun tek bir emirle hem klanı hem de gizli Engin Akım Tarikatı üyelerini tarihten silebilirdi.

 

Anlık bir sessizlikten sonra şöyle dedi: “Sizler teslim olup tarikata boyun eğmeye gönüllü olmuşsunuz. Peki bunu neden yapıyorsunuz?”

 

Cennetkarışı Dharma Gözü güneş misali parlamaya, vadinin altındaki yeraltı şehrine dek delici bir şekilde ilerleyen yoğun bir kontrol gücü saçmaya başlıyordu.

 

Yeraltı şehrindeki sekiz yaralı Engin Akım Tarikatı yetişimcisi titriyor, surat ve boyunlarında mavi damarlar kabarıyordu. Ağızlarından boğuk çığlıklar yükselmesine rağmen bedenlerini kontrol edemiyorlardı. Tüm mücadelelerine rağmen elleri yukarı uzanıyor ve kendi kafalarının üzerine iniyordu.

 

Hemen ardından işitilen pat sesleriyle yedi yetişimci de kan kusup ölü şekilde yana devrildi. Fakat içlerinden biri olan yaşlı adam kurtulmayı başardı. Ağzından kanlar sızarak yeraltı şehrinden çıkan adam şaşkın bir suratla ters istikamette koşmaya başladı.

 

Bu ani gelişme yetişim klanı üyelerinin suratlarına şaşkınlık ve dehşet yerleştirmişti. Başpapaz ise küle dönen bir suratla her an kendinden geçebilecekmiş gibi ileri geri sallanıyordu.

 

Bu esnada Engin Akım Tarikatının yaşlı üyesi pek uzaklaşma fırsatı bulamadan Jia Lie tarafından yakalandı ve Jia Lie, işitilen acınası bir çığlığın ardından adamın kafasıyla birlikte geri döndü. Öldürücü aurasıyla Bai Xiaochun’un yanına geçip vadinin altındaki gruba bakarken dudaklarını yalıyor, kanlarını içtiğini hayal edermiş gibi görünüyordu.

 

Jia Lie bu konuda yalnız değildi; iki tarikatın diğer yetişimcileri de benzer şeyler yapmaktaydı.

 

Vadiyi sessizlik doldurmuş, klan yetişimcilerinin çaresizlikleri iyice yoğunlaşmıştı.

 

“Savaştayız,” dedi Bai Xiaochun, “ve burada doğru veya yanlış diye bir şey olamaz. Yalnızca farklı pozisyonlar vardır… Bunu bir uyarı kabul edin ve tarikatımızla anlaşmanıza uyun. Sizin için daha iyi bir seçenek yok.” Bu sözler sonrasında kollarını sıvayıp kan kılıcıyla uzaklaşmaya başladı. İki tarikatın yetişimcileri de klan üyelerine attıkları soğuk bakışlarla onu takibe koyuldu.

 

Bai Xiaochun’un gidişinin ardından yetişim klanı kendilerini bir rüyadaymış gibi hissetmişti. Az önce cehennemin kapısına gitmiş ve bir şekilde kurtulmuşlardı. Kalpleri korkuyla küt küt atıyordu. Uzun bir sessizlik sonrasındaysa başpapazın gözlerindeki boş bakış kararlılığa çevrildi.

 

Yoldaş klan üyelerine bakıp pek çoğunun minnettarlıkla dolduğunu gördü. “O adam,” diye düşünüyordu, “efsanevi Bai Xiaochun olmalı. Gerçek bir Seçilmiş. Tek bakışıyla tüm o Engin Akım Tarikatı üyelerini öldürdü… Bizi de öldürebilirdi ama hepimizi bağışladı… Bizi tehdit etti ama aynı zamanda bize iyi de davrandı. Ondan nefret etmemiz yerine ona minnettar olmamızı sağladı…”

 

“Heh heh. Eğer böyle devam ederse inanılmaz yerlere gelecektir!” Yaşlı adam dişlerini sıktıktan sonra ansızın sağ elini salladı. Ve çıkan kılıç ışığı bir anda üç yoldaşının kafasını kesti!

 

Bu olay öylesine hızlı gerçekleşmişti ki üç kurbanın tepki verme şansı dahi olmamıştı.

 

“Bu yüzden,” dedi başpapaz, “Hanyun Klanı Ruh Akımı Tarikatı ve Kan Akımı Tarikatını takip edecek. O üçlü Engin Akım Tarikatına ayrılmaz şekilde bağlıydı. Onları öldürerek tüm bağları kopartmış olduk. Bu da diğer Engin Akım Tarikatı sempatizanlarına bir uyarı olsun!”

 

*

 

“Ruh Akımı Tarikatı ve Kan Akımı Tarikatı arasındaki savaşı durdurmuş olmasaydım Engin Akım Tarikatı da az önce benim yaptığım gibi bizim sağ kalan üyelerimizi avlıyor olurdu.” Bai Xiaochun iç çekerek iki tarikatın yetişimcilerine bakmaktaydı. Kendisine dönük bakışlarının değiştiğini fark etmişti.

 

Daha tutkulu, daha saygılı görünüyorlardı. Engin Akım Tarikatı üyelerini öldürüşü ve Hanyun Klanıyla baş edişi yetişimcilerin çoğunun kendisini daha da çok takdir etmesini sağlamıştı.

 

Beihan Lie’nin tavrı bile değişmiş görünüyordu, gözlerine bir gariplik yerleşmişti. Aynı şekilde Jia Lie ve Usta Tanrı-Kahin de Bai Xiaochun’a tuhaf bakışlar atıyordu.

 

Bai Xiaochun gülümsedi. Bir hayli olgunlaştığının ve eskisine nazaran daha anlayışlı olduğunun bilincindeydi. Artık bazı durumlarda ailesini, dostlarını ve tarikatını korumak adına istemediği şeyleri yapabiliyordu.

 

“Omuzlarım her şeyi taşıyacak kadar geniş değil. Ama tarikatımı, ailemi ve dostlarımı kesinlikle destekleyebilirim…”

 

Gözleri ışıldayarak yetişim gücünü saldı, kan kılıcını iyice hızlandırdı. Teslim olan klanları ardı ardına geçmekteydi. Gümbürdeme sesleri yeri göğü dolduruyor, sayısız baş geçenleri görmek için çevriliyordu.

 

Engin Akım Tarikatı yetişimcilerine denk geldiklerinde Bai Xiaochun’un bir şey yapmasına gerek kalmıyor, iki klanın yetişimcileri sorunu çözüyordu. Xiaochun yollarına çıkan tüm klanlara aynı şekilde davranmıyordu. Yaptığı gözlemlere ve muhakemesine göre ya Hanyun Klanına yaptığını yapıyor ya da klanı yok ediyordu.

 

Yerel halkı sindirmenin ve fethedilen bir alanı stabilize etmenin en iyi yolu buydu. Aynı zamanda ön saftakilerin güvenle ilerlemesi de ancak böyle sağlanabilirdi.

 

Çok geçmeden Bai Xiaochun’un yaptıkları kulaktan kulağa yayılmış, klanlar onun varışına hazırlanmaya başlamıştı. Engin Akım Tarikatının kalan üyelerini aramak giderek zorlaşıyordu. Tabii listedeki tüm klanları yok etmek de bir opsiyondu ama bu seçenek ön safların ardındaki tüm alan için istikrarsızlık oluştururdu. Sonuçta söz konusu klanlar da hafife alınmamalıydı; Kan Akımı Tarikatı ve Ruh Akımı Tarikatı cephesinin bu klanlarla işgal esnasında uğraşmamasının bir sebebi vardı.

 

Üstelik hedef Engin Akım Tarikatı ve bağlı klanlarının tamamıyla yok edilmesi değildi. Ruh Akımı Tarikatı ve Kan Akımı Tarikatı, kalan güçleri saflarına katıp daha çok güçlenmek istiyordu.

 

Üç kez üst üste karargahları tamamen mühürlenen yetişim klanlarına denk gelinmişti. Bai Xiaochun ne derse desin veya ne kadar öfkelenirse öfkelensin bu klanlardan bir yanıt dahi alamamıştı. Neyse ki bazı klanlardan da hediye teklifleri almış, onları gönülsüzce kabul etmişti.

 

Artık keyfi kaçmaya başlamıştı, kağıdına bakıp kaşlarını çatıyordu. Kağıtta sadece Engin Akım Tarikatı yetişimcilerini gizlemekle kalmayıp isyan da planladıklarına dair somut deliller bulunan altı klandan bahsediliyordu.

 

“Anlamıyorum. Başpapazların kesin kanıtı varsa neden onları öldürmek için birilerini göndermiyorlar ki?” Bu meseleyi düşünen Xiaochun’un gözleri bir anda aydınlanmış ve eliyle kendi bacağını tokatlamıştı.

 

“Ah, şimdi anladım. Kahretsin! Nasıl bu kadar geç idrak edebildim? Belli ki başpapazlar bana ganimet elde etme şansı tanımak istemiş… Ben o klanlardan bir şeyler aldıktan sonra tarikat da kalanları yok etmek için birilerini gönderecektir!

 

“Hahaha! Kesin öyle olmalı!” Bai Xiaochun bu noktada ne kadar da ahmakmışım diye düşünmüş, şantaj işinin görevinin önemli bir kısmı olduğunda karar kılmıştı.

 

“Başpapazlar cidden bir harika. Tabii ki beni ödüllendirmek isteyecekler! Gerçi doğru düzgün söyleseler de olurdu, bu kadar anlaşılmaz davranmalarına gerek yoktu.” Halinden memnun ve olacakları iple çeker şekilde iki yüz küsür kişilik yetişimci grubuyla sıradaki yetişim klanına yöneldi.

 

Bir sonraki gün önlerinde zümrüt yeşili bir dağ yükseldi. Işıl ışıl parlayan ışıkların güçlü bir defansif büyü formasyonu olduğu barizdi.

 

Xiaochun bu klanın da öncekilerle aynı şeyi yaparak kendilerini dışa kapattığını anında anlamıştı. Koca kan kılıcının üzerinde durarak şöyle dedi: “Xuanguang Klanı, Ben, Bai Xiaochun, buraya resmi bir iş için geldim--”

 

Cümlesini tamamlayamadan önce gümbürdeme sesleri yankılandı ve dağın üzerinde saf ışıktan oluşmuş bir dev belirdi.

 

Devin gözleri uyuyormuşçasına kapalıydı. Fakat bir an sonra havayı bir ses doldurdu.

 

“Bai Xiaochun, Xuanguang Klanı kendini dünyadan kopardı. Burada hoş karşılanmıyorsunuz!”

 

Bu gök gürültüsünü andıran seslerin yükselişinden hemen sonra dev yavaşça silindi ve dağ sessizleşti. Gerçekten kendilerini mühürlemişlerdi.

 

Kendisine müdahale edilmesinden pek hoşnut olmayan Bai Xiaochun, aklına bir an sonra alabileceği hediyeyi getirerek moral buldu ve boğazını temizleyerek şöyle dedi: “Tamamen mühürlendiğinizi biliyorum ama buradan elim boş ayrılamam. Şuna ne dersiniz: Mesela--”

 

Fakat cümlesini bitiremeden önce yeniden lafı kesildi. “S*ktir git!”

 

“Ha?” Bu diğer klanlardan aldığı tarzda bir tepki değildi. Üstelik sözü ikinci defa kesilmişti ve gerçekten tepesi atmaya başlıyordu.

 

“Bana küfür mü ettin gerçekten? Ben mantıksız bir şey söylememiştim, değil mi? Bak, yanımda bir sürü kişi var ve buraya gelmek için çok yol kat ettik. Neden bize--”

 

“Defolun!!” Ses bu defa daha da öfkeli çıkmış, gök gürültüsü misali yankılanmıştı.

 

“Saçmalık!!” dedi Bai Xiaochun. Üç kez üst üste lafı kesilmiş ve artık iyice öfkelenmişti. Bu klan nasıl böylesine adi olabilirdi? Hem klanlarını incelemesine izin vermemiş hem hediye vermeyi reddetmiş hem de ona küfür etmişlerdi!

 

Etrafına öfkeyle bakarak şöyle dedi: “Tarikat Yeğenlerim, bu kurnaz bir düşman, demek ki biz daha da kurnaz olmak zorundayız. Başka türlü görevimizi nasıl tamamlayabiliriz ki?!”

 

Beihan Lie, Usta Tanrı-Kahin ve Jia Lie içten içe soğuk kahkahalar atmaktaydı.

 

“Xuanguang Klanı formasyonu dağdaki tüm ruhsal enerjiyi çekiyor.” dedi Beihan Lie soğukkanlı bir şekilde. “Hep birlikte saldırsak bile formasyonu yakın zamanda aşamayız. İşleri aceleye getirirsek de ön safların ardındaki alanı istikrarsız hale getirebiliriz. Tam olarak ne yapacağız peki?”

 

Herkesin bakışları sevimsiz şekilde Bai Xiaochun’a çevrilmişti.

 

Bai Xiaochun ise başpapazların hediyesi ne kadar da hayal kırıklığına uğratıcı çıktı diye düşünerek öfkelenmekle meşguldü. Anlık bir sessizlikten sonra dişlerini sıktı.

 

“Onlar zorbalık ediyorsa galiba benim... benim ilaç yapmam lazım!” Bu sözler çevredeki yetişimcileri titretmiş, hatta bir kısmı alarm çığlıkları atmıştı. Ve göz açıp kapayıncaya dek iki yüz küsür kişi de 30 metre kadar gerilemişti.

 

Grubun en hızlıları Beihan Lie, Usta Tanrı-Kahin ve Jia Lie’ydi. Bai Xiaochun’un ilaç yapmaktan bahsettiğini işitir işitmez suratları düşmüş, bedenleri olabildiğince hızlı şekilde uzaklaşmaya başlamıştı.

 

#Ben bizimkinin böyle bir savaş ortamında ilaç yapmasına hiç hazırlıklı değilim arkadaşlar 
Bir de klanların bu durumunu 'onlardan hediye almam lazım' şeklinde yorumlaması bir harikaydı. Gerçekten pek orijinal bir karakterimiz var... 
Bakalım bizi neler bekliyor, okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44300 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr