Bölüm 287 : Bu Kadınlar Çok Korkunç!

avatar
5790 28

A Will Eternal - Bölüm 287 : Bu Kadınlar Çok Korkunç!


Çevirmen : Clumsy 

 

Bai Xiaochun sonraki birkaç günü rahatsız gibi görünmeye devam ederek geçirdi. Sık sık mağarasından çıkıp etrafa bakarak derin derin iç çekmeyi de ihmal etmedi.

 

“İşlerin işleyişini benim kadar anlayan fazla kişi olacağından şüpheliyim. Başpapazlar savaşa gitmemi istemiyor, ben de onlar için yaralıymış gibi yapma fedakarlığını gösteriyorum.” Bu düşüncelerle başını yavaşça salladı. Ona kalırsa gerçekten olgunlaşmış ve dünyayı çok daha iyi anlar olmuştu.

 

“Li Amcam ve Büyük Kardeş Tarikat Liderim bunu bilseydi beni kesin överlerdi.” Biraz daha düşündükten sonra dışarıda uzun süre kalamayacağında, aksi takdirde rolünün gerçekçi olmayacağında karar kıldı. Hou Xiaomei ve Song Junwan da henüz gelmemişti, o yüzden içeri dönüp uyumaya karar verdi. Gelirlerse kısa çöpü çekmiş olacaktı.

 

Onları her düşünüşünde kalbi ürperiyordu.

 

“Korkunçlar.” diye düşündü. “Bana bakışları beni iki parçaya ayırıp paylaşmak isterlermiş gibi.” Bu düşünceyle aceleyle odasına döndü fakat Song Junwan o sırada yanına gelmekteydi.

 

Bai Xiaochun’un gözleri irileşmeye, kalbi küt küt atmaya başlamıştı.

 

“Bu işte bir terslik var. Bu saatte gelmezlerdi…” Tedirgin bir şekilde kafasını çevirdiğinde Hou Xiaomei’nin de yaklaştığını fark etti.

 

Derin bir nefes alıp yüzüne ciddi bir ifade yerleştirdikten sonra kızların fazla yaklaşmasına müsaade etmeden şöyle dedi: “Gidip başpapazları görmem lazım!”

 

Sözler ağzından çıkar çıkmaz bir bulanıklık halinde tam hızla başpapazlara doğru yola koyuldu. Fakat yarı yolda dikkatsiz davrandığını fark etti ve uçmakta zorlanıyormuş gibi sağa sola yalpalamaya başladı. En sonunda da pat diye yere inip dinlene dinlene, soluğu kesile kesile yolculuğunu tamamladı.

 

Luochen Dağlarının bu kısmında pek yüksek veya birbirinden pek uzak olmayan iki zirve mevcuttu. Song Klanı başpapazı ve Başpapaz Demirodun burada ikamet etmekteydi.

 

Bai Xiaochun belirir belirmez Başpapaz Demirodun zirvesinden ona dönmüştü.

 

“Bai Xiaochun selamlarını sunar başpapaz!” diyerek kollarını kavuşturdu, selamını verdi.

 

“Yaraların iyileşiyor mu?” dedi Başpapaz Demirodun, muammalı bir gülümsemeyle.

 

Bai Xiaochun tam cevap verecekken diğer zirveden Song Klanı başpapazının soğuk homurdanışı işitildi.

 

Bunu işiten Bai Xiaochun kalbi ürpererek iç çekti ve hiç tereddüt etmeden resmi selamlarını sundu.

 

“Karamahzen selamlarını sunar, Baba!”

 

Song Klanı başpapazı gülümseyerek karşılık verdi: “Buraya uçarken biraz zorlandığını gördüm. Hala tam olarak iyileşemedin mi?”

 

“Daha iyiyim.” diye yanıtladı birazcık utanarak. Başpapazları tamamen kandıramadığının farkındaydı ve biraz tereddütten sonra durumu azıcık irdelemeye karar vererek şöyle dedi: “Ama… Hala biraz daha iyileşmem lazım gibi, ne dersiniz?”

 

Başpapaz Demirodun bir kahkaha sonrasında cevap verdi: “Ah, fark etmez. Tamamen iyileşmediysen biraz daha dinlen, olsun bitsin.”

 

Bu sözlerle elini sallayarak Bai Xiaochun’a bir tıbbi hap şişesi gönderdi.

 

Bai Xiaochun ise şişeyi yakalayarak birkaç kez gözlerini kırpıştırdı. Açtığı şişe onu anında etkilemişti; içleri mükemmel tıbbi etkinliğe sahip 4. Kademe haplarla doluydu. Fakat amaçları yaraları tedavi etmek değil, yetişimi yükseltmekti.

 

Song Klanı başpapazının kaşları kalktı ve o da elinden iki tıbbi hap şişesi uçurdu. Dudaklarını yalayan ve şişeleri yakalayıp açan Bai Xiaochun’un gözleri irileşmişti.

 

Bu şişeler 5. Kademenin sınırında yüce kalitede 4. Kademe ilaçları içeriyordu. Kan qi’siyle dolup taşan hapların Ölmeden Sonsuza Dek Yaşama Tekniği için fazlasıyla faydalı olacağı barizdi.

 

Bai Xiaochun iki başpapaza heyecan dolu bakışlar attı, kendisine çok iyi davrandıkları kesindi. Yaralarının iyileştiğini biliyor ve buna rağmen yetişimi artsın diye ona ruh ilaçları veriyorlardı.

 

“Görünen o ki cidden büyümüşüm.” diye düşündü. “Başpapazlar konusunda endişeliydim ama bana hastaymış gibi davranayım diye tüyo veriyorlar.” İç çekerek kollarını kavuşturdu ve saygıyla eğildi.

 

“Başpapaz, Baba, endişelenmeyin, bana güvenerek doğru şeyi yaptınız!” Attığı anlamlı bir bakışla arkasını dönerek oradan ayrıldı.

 

Song Klanı başpapazı kıs kıs güldü, Başpapaz Demirodun ise gülümseyerek başını salladı. Bai Xiaochun’un savaşa gitmesini istiyor ama onun güvenliğinden endişe duyuyorlardı. Bu yüzden onu istemediği bir karara zorlamaya niyetleri yoktu.

 

Mağarasına dönen Bai Xiaochun, Hou Xiaomei ve Song Junwan’ın gitmiş olduğunu fark etti. Rahat bir nefes alarak bağdaş kurdu ve yetişime başladı.

 

Çok geçmeden yetişiminin bilinçsiz kaldığı süreçte ilerlemiş olduğunu keşfetti. Üstelik Ölmeden Sonsuza Dek Yaşama Tekniği de güçlenmişti.

 

“Böyle devam ederse,” diye düşündü heyecanla, “Kuruluş Kadrosu sonlarına ulaşmama ramak kaldı demektir!” Ardından tek başına iki tarafın savaşmasını nasıl da durdurduğunu düşünerek kendisiyle gurur duydu. Fakat tam haplardan birini ağzına atmak üzereyken Hou Xiaomei’nin mağaranın dışından gelen sesini işitti.

 

“Büyük Kardeş Xiaochun, senin için biraz ilaç hazırladım…” Bu sözlerle mağaranın kapısı açıldı ve Hou Xiaomei hafiften kızarmış bir suratla, ellerinde bir kase ilaç tutarak içeriye girdi.

 

İlaçtan yayılan dumanlar kızın suratını iyice kızartmış ve onun narin hatlarını gören Bai Xiaochun’un kalbi küt küt atmaya başlamıştı.

 

Ancak hemen ardından Song Junwan da kocaman bir gülümseme ve bir kase ilaçla belirivermişti. Giydiği kıyafetler Kan Akımı Tarikatında giydiklerinden farklıydı. Tabii daha mutaassıp olmalarına rağmen kıvrımlı bedenini gizleyemiyorlardı.

 

“Küçük Kardeş Karamahzen, senin için biraz ilaç hazırladım…”

 

İki kadın da birer kaseyle Bai Xiaochun’a yaklaşmıştı. Song Junwan’ın yüzünde hafif bir gülümseme vardı, Hou Xiaomei ise biraz utangaç görünmekteydi.

 

Bai Xiaochun’un kalp atışları iyice hızlanmıştı, bir yandan da kızların kurnazlığına lanetler okuyordu. Song Junwan’ın Hou Xiaomei ile tıpatıp aynı kelimeleri seçtiğini fark etmiş, gözleri irileşmeden edememişti.

 

Soluna baktı. Sağına baktı. Tereddüt etti. En sonunda ilk önce Hou Xiaomei geldiği için onun ilacıyla başlamanın daha doğru olacağında karar kılarak elini onun kasesine uzattı.

 

Gözleri heyecanla ışıldayan Hou Xiaomei hemen halinden son derece memnun bir şekilde Song Junwan’a kışkırtıcı bir bakış gönderdi.

 

Olanları gören Song Junwan ise Bai Xiaochun’a dik dik bakarak soğuk bir şekilde homurdandı ve etrafında yoğun bir öldürücü aura canlandırdı. Soluğu kesilen Bai Xiaochun çabucak elinin yönünü değiştirerek Song Junwan’ın kasesine uzandı.

 

Fakat eli kaseye değemeden önce Hou Xiaomei’nin gözlerinin mutsuzlukla kızardığını fark etti. Titreyen, gözlerinde yaşlar biriken kız şöyle dedi: “Büyük Kardeş Xiaochun, bu ilaç için tüm günümü harcadım ben.”

 

Böylece kendini kötü hisseden Bai Xiaochun hiç düşünmeden elinin yönünü yeniden değiştirdi.

 

“Karamahzen, Orta Tepede bana söylediklerini hatırlıyor musun?” dedi Song Junwan aheste aheste. “Önce benim ilacımı iç. Söylediğin her şeyin doğru olduğuna inanıyorum.” Kadının gözlerinde sarsılmaz bir kararlılık mevcuttu. Önce kendisinin ilacı içilmediği takdirde orayı anında terk edeceği ve kendisine söylenen hiçbir şeye inanmayacağı barizdi.

 

“Ben…” Bai Xiaochun’un eli havada kalmıştı, iki kaseye baktıkça delireceğini hissetmeye başlıyordu.

 

“Aynı anda gelmek için plan falan mı yapıyorlar?” diye düşünüyordu. “ARRGGHHH!!” Her an yığılıp kalacakmış gibi hissediyordu. Ne kadar olgunlaşmış olsa da herhangi bir seçimin doğru olmadığı böyle bir durumla hiç karşılaşmamıştı…  

 

En sonunda kanlı gözlerle dişlerini sıkarak uzandı ve iki eliyle de birer kaseyi tuttu. Sonra da içten içe sızlanarak ve sıcacık ilaçları üzerine dökmemeye dikkat ederek bir şekilde ikisinden de aynı anda içmeyi başardı.

 

Aynı anda iki kaseden ilaç içmek biraz garipti ama duruma nasıl da çabuk çözüm buldum diye içten içe rahat bir nefes almıştı. Bu çözümle Hou Xiaomei de Song Junwan da kendisini suçlayamayacaktı.

 

Fakat ilacı bitirir bitirmez Song Junwan’ın ölümcül aurasının iyice kabardığını hissetti ve kadın, öfkeli bir bakışla arkasını dönerek odayı terk etti. Hou Xiaomei de kalbi paramparça olmuş gibi görünüyordu. O da gözlerinde acı bir kederle yavaşça dönerek mağaradan ayrıldı.

 

Bai Xiaochun ise iki kadının gidişini şaşkınlıkla izledi ve saçlarını ellerinin arasına alarak bağırmaya başladı: “Ne… neyi yanlış yaptım ki? İkisini de içtim! Herhangi birini diğerinden önce içmedim…”

 

Ağlamanın eşiğine gelmiş bir şekilde mağaranın kapısına bakakalmıştı.

 

“Böyle devam ederse delireceğim. Ben… Ben en iyisi inzivaya çekileyim!!” Kararını vererek dişlerini sıktı ve mağaranın kapısını olabildiğince sıkı mühürledikten sonra derin bir nefes alarak bağdaş kurdu, sakinleşmeye başladı. Ardından Başpapaz Demirodun ve Song Klanı başpapazının verdiği hapları tüketerek yetişime koyuldu.

 

Günler geçti. Göz açıp kapayıncaya dek yarım ay geride kalmış, Bai Xiaochun bu süreci yetişiminde daimi bir ilerlemeyle geçirmişti. Kuruluş Kadrosu sonlarına adım adım yaklaşıyordu.

 

Beşinci ruhsal denizi tamamen kristalize olmuş, altıncısı da yarılanmıştı. Altıncısı da kristalize olduğunda resmi olarak Kuruluş Kadrosunun zirvesine ulaşmış olacaktı.

 

Meditasyon sürecinde yaralarını tedavi etme amaçlı tükettiği ilaçlar da yetişimini iyice yukarı taşımıştı.

 

Bir de küçük kaplumbağa vardı. Onu her gün çıkartıp sarsıyor, yaydığı aurayla uçsuz bucaksız ruhsal güç akımlarını kendine çekiyor ve altıncı denizin kristalize oluşunu hızlandırıyordu!

 

Yüzde altmış olmuştu. Ardından yetmiş. Sonra da seksen…

 

Yarım ay daha geride kaldı. Bir sabah şafak vakti gümbürdeme sesleriyle kuşatılan Bai Xiaochun’un altıncı ruhsal denizi tamamen kristalize oldu. Her şeyi aşan bir ruhsal güç durmaksızın bedenine doluyor, etrafındaki havayı çatırdama sesleriyle dolduruyordu. Vaftiz töreni gibi bir durum yaşanıyordu.

 

Cennet-Daosu aurası giderek güçleniyor ve gökte garip renkler ışıldıyordu. Bunu Başpapaz Demirodun ve Song Klanı başpapazı gibi diğer Luochen Dağları yetişimcileri de fark etmişti. Herkes gözlerini bizzat cennetlerle birleşen uçsuz bucaksız bir Cennet-Daosu aurası yayılan mağaraya çevirmişti.

 

Gök gürüldüyor, yukarıda düzenli bir şekilde dönen bir anafor beliriyordu. O anda Bai Xiaochun’un gözleri açıldı, yıldırım misali ışıl ışıllardı. Altıncı ruhsal deniz tamamen kristalize olmuştu!

 

Kuruluş Kadrosu sonlarına varılmıştı!

 

#Hahahah, kadınları anlamak için daha çoook olgunlaşman lazım canım benim 
Bu iki kadının kapışması beni çok güldürüyor, keşke hep bir arada olsalar.
Şaka maka Kuruluş Kadrosunun sonlarına da ulaşmış bulunuyoruz, bakalım şimdi sırada ne var, okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44308 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr