Bölüm 273 : Zhou Xinqi, Bu Kaderdi

avatar
5376 26

A Will Eternal - Bölüm 273 : Zhou Xinqi, Bu Kaderdi


Çevirmen : Clumsy 

 

Bir anlığına harika hissetse de hisleri çabucak değişmişti. Karayağızın bu kadar güçlü olması sevindirici olabilirdi fakat onun gerisinde kalmak da bir o kadar endişe vericiydi.

 

“Karayağızım güçlüyse benim de güçlü olmam lazım!” Bu düşünceyle dişlerini sıkarak küçük kaplumbağayı çıkarttı, yetişime devam etme umuduyla şiddetle sallamaya başladı.

 

Fakat bir saat boyunca sallamasına ve kolunun uyuşmasına rağmen küçük kaplumbağadan en ufak bir aroma yayılmamıştı.

 

Yapabileceği hiçbir şey olmayan Bai Xiaochun kaplumbağanın işe yaramaz olduğunu hissetmeye başladı ve en sonunda pes etti. Sonra da ellerini çenesine yaslayıp oturarak düşüncelere daldı.

 

Karayağız ise ne kadar akıllı olsa da Bai Xiaochun’un bu karmaşasını çözemiyordu. Sonunda kendisiyle ilgilenilmediğini görerek dışarı çıkıp oyun oynamaya karar verdi.

 

Günlerdir Bai Xiaochun’u korumakla meşguldü ve dışarıda koşturabileceği pek çok fırsatı kaçırmıştı. Şimdi uygun fırsatı bulunca da kapıdan bağıra bağıra çıkmayı seçmişti…  

 

Bai Xiaochun Karayağızın hızla uzaklaşışını bir iç çekişle izledi ve kaşlarını çatarak düşünmeye devam etti.

 

“Yetişimimi arttıracak bir yol bulmam lazım. Ruh ilaçları konusunda biraz ilham aldım… Acaba nasıl bir ilaç isteğimi yerine getirmeme yardımcı olabilir?” Uzmanlaştığı tüm tıbbi formülleri düşünse de yetişimine katkı sağlayacak bir şey bulamıyordu.

 

Ve tam yenilgiyi kabul edecekken başını kaldırıp uyluğuna bir tokat geçirdi. Işıl ışıl gözlerle şöyle dedi: “Nehre Meydan Okuyan Hap!!

 

“Yeah! Nehre Meydan Okuyan Hapı unutmuşum!!” Heyecanlı bir şekilde çantasına vurup hap formülünü içeren yeşim kâğıdı çıkarttı. Sonra da Frijit Okulu Tıbbi El Kitabını gözden geçirmeye başladı. Kutsal Hap Duvarı aydınlanmasından önce kitabı pek çözemiyor olsa da artık işler değişmişti.

 

Kitap üzerinde biraz çalıştıktan ve Nehre Meydan Okuyan Hap kağıdına göz gezdirdikten sonra meseleyi düşünmeye koyuldu.

 

“Herhangi bir bitkiye ihtiyaç yok,” diye mırıldandı, “sadece Cennetkarışı Nehri suyu gerekli. Üstelik fırına da gerek yok. Kendi bedenini hap fırını olarak kullanıyorsun…” Formülü ilk gördüğünde bu tanımları en hafif tabiriyle garip bulmuştu. Fakat ilaçların Daosunda ilerleyişi ve Menekşe Qi Cennetkarışı Büyüsüyle daha çok Cennetkarışı Nehri suyu çekişiyle bu konudaki anlayışı ilerlemişti.

 

Formülü her bağlamda kavrayabilmiş olmasa da artık daha fazla şey anladığı kesindi.

 

Bir müddet daha düşündükten sonra titreşen gözlerle Cennetkarışı Nehrinin kuzey kısmına ilerlemeye başladı.

 

Nehir kenarları tarikatın kısıtlı alanlarındandı. İç Kesim çırakları bile oralara gidemezdi. İzni olan kişiler Kuruluş Kadrosu yetişimcileri ve kıdemlilerdi ki onlar da yılda yalnızca birkaç kez nehir kenarına gidebilirdi. Cennetkarışı Nehrine yaklaşan kişi, nehrin şok edici ruhsal enerjisinden özümseyerek yetişimini geliştirebilirdi.

 

Fakat oradaki ruhsal enerji öylesine güçlüydü ki Kuruluş Kadrosu yetişimcilerinin bile orada fazla uzun kalmasına müsaade edilmezdi. Süre uzadığı takdirde bedenlerindeki ruhsal enerji tam bir kaosa sürüklenebilirdi.

 

Nehre varan Bai Xiaochun, kendisinden pek uzak olmayan bir noktada bağdaş kurarak nehrin ruhsal enerjisiyle yetişim yapan iki figürü fark etmişti. Biri erkek biri kadın olan bu kişilerden kadın olanı deniz mavisi bir cüppe giyiyordu, çok güzeldi ve narin teniyle kirpikleri meditasyon esnasında hafifçe kımıldanıyordu. Bai Xiaochun onu görür görmez gülümsemişti.

 

“Ben de döndüm döneli neyin eksikliğini çekiyorum diye düşünüyordum. Tarikat Yeğeni Xinqi’yi hiç görememiştim! Demek burada gizleniyormuş.”

 

Evet, bu genç kadın Zhou Xinqi’den başkası değildi.

 

Bir müddet Zhou Xinqi’yi inceleyen Xiaochun, bakışlarını yanındaki adama çevirdi ve anında kaşları çatıldı. Neredeyse gözlerine inanamayacaktı, çünkü o kişi Shangguan Tianyou idi!

 

Bai Xiaochun Shangguan Tianyou’nun hangi yetişim tekniğine çalıştığından pek emin değildi fakat önceden siyah olan saçları altın rengine dönmüştü. Zaten herkesi kıskandıracak bir çekicilikteyken bir de yeni saç rengi ve çarpıcı yüz hatlarıyla daha da yakışıklı olmuştu.

 

Üstelik enerjisi de bir başkaydı. Hatta öylesine göz alıcıydı ki pek çok kişinin Bai Xiaochun’un varlığını unutup Shangguan Tianyou’yu en üstün Seçilmiş olarak görmüş olması mümkündü.

 

Bai Xiaochun’u en çok sinir eden kısımsa Shangguan Tianyou’nun alnında da Bai Xiaochun’un Cennetkarışı Dharma Gözü işaretini andıran bir işaret bulunuşuydu. Fakat onunki göz değil, kılıç şekilliydi!

 

İşaretinden yayılan kılıç qi’si Shangguan Tianyou’yu keskin bir kılıca benzetmekteydi!

 

“Shangguan Tianyou’nun dünyaya geldi geleli talihli olduğunun anlatıldığını hatırlıyorum. Hem şok edici bir içsel yeteneği var hem de insanlar onun bir kılıç ölümsüzünün reenkarnasyona uğramış hali olduğunu söylüyor. Belli ki bunlar söylentiden ibaret değilmiş.” Bu meseleyi düşünürken bir gerçek daha gözüne çarpmıştı: Shangguan Tianyou ve Zhou Xinqi bu kadar yakın şekilde oturuyorsa kendisinin yokluğunda aralarında bazı hisler gelişmiş olabilirdi.

 

Bu düşünce Bai Xiaochun’un canını iyice sıktı. Ve çenesini kaldırıp soğuk bir şekilde homurdanarak ileride Zhou Xinqi’ye Shangguan Tianyou’nun aslında nasıl biri olduğunu göstereceğinde karar kıldı.

 

Ardından bakışlarını ikiliden uzaklaştırarak Cennetkarışı Nehri suyu toplamak adına başka bir alan seçti.

 

Menekşe Qi Cennetkarışı Büyüsü öncesinde altın su alabilmesinin tek yolu büyülü bir nesne kullanımıydı.

 

Fakat artık Menekşe Qi Cennetkarışı Büyüsü yapabiliyordu, bu sayede kendisini sakinleştirip Nehre Meydan Okuyan Hap yaratmak adına biraz su kullanmaya hazırlandı.

 

Bu esnada Shangguan Tianyou’nun gözleri yavaşça açıldı. Bai Xiaochun’a çevrilen o gözler zehirli bir düşmanlık barındırıyordu. Bai Xiaochun kendisi için hep bir bela olmuş, Seçilmiş mücadeleleri, Düşmüş Kılıç Uçurumu, cüppe parçalanma vukuatı derken ona olan nefreti iyiden iyiye derinleşmişti.

 

Yanındaki Zhou Xinqi de meditasyonun ortasında görünüyor olmasına rağmen ilahi hislerine tamamen kapılmamıştı, Bai Xiaochun’un geldiği anı fark etmiş ve kaşlarını çatarak açtığı gözlerini ona doğru çevirmişti.

 

Onun Bai Xiaochun’a yönelik hisleriyse zamanla değişmişti. Başlangıçta onu gayretli ve azimli bir çırak olarak görüyordu. İlaç yapımındaki korkunç yeteneği ve Tavuk Çalan Hırsız gerçeği sonrasındaysa onun hakkında ne hissedeceğinden pek emin olamamıştı.

 

Geçen onca yıldan sonra da Kokulu Bulut Tepesinin gizemli küçük kaplumbağasının Bai Xiaochun’dan başkası olmadığını idrak etmişti.

 

Bai Xiaochun’un ilaçların Daosundaki yükselişinin başka bir açıklaması olamazdı. Bu yanıt kalbinin iki farklı yönde çarpıldığını hissettirmiş ve algısıyla gerçeklik arasındaki fark, ona ağır bir darbe indirmişti.

 

Bir de Bai Xiaochun’un kendisine Tarikat Amcası dedirtmekten hoşlanışı vardı ki bu Zhou Xinqi için daha da sinir bozucu olmuştu. Bugün buraya yalnızca Cennetkarışı Nehri suyu toplamaya geldiğini görünce onu fark etmemiş gibi yapmayı düşünmüştü. Lakin gözlerinin irileşmesi pek uzun sürmemişti.

 

Çünkü Bai Xiaochun beklenmedik bir şekilde su toplamak adına herhangi bir büyülü nesne kullanmıyordu. Sağ elini öylece uzatmıştı ve nehre daldırmak üzereydi.

 

Zhou Xinqi onunla ilgili ne hissederse hissetsin aynı tarikatın bir üyesi olarak onun acı çekmesini istemezdi.

 

Bu yüzden, “Bai Xiaochun, ne yapıyorsun!?” diye bağırdı. “Cennetkarışı Nehri suyuna dokunamazsın! Bizler gibi Kuruluş Kadrosu yetişimcilerine nehir suyu değerse ne olur bilmiyor musun!? Sen--”

 

Shangguan Tianyou da küçümseme dolu gözlerle ve içinden attığı soğuk kahkahalarla izlemekteydi. Açıkçası Bai Xiaochun’un kolunun nehir tarafından etkisiz hale getirildiğini görmeyi iple çekiyordu ve Zhou Xinqi’nin müdahalesinden pek memnun kalmamıştı.

 

Fakat o üzülür, Zhou Xinqi ise bağırırken Bai Xiaochun’un eli nehir sularına dalarak bir altın su öbeğiyle birlikte geri çıktı. Ve Zhou Xinqi’ye beklenti dolu bir bakış atarak şöyle dedi: “Ben ne?”

 

Shangguan Tianyou’nun önünde böyle bir şov sergilemek çok hoşuna gitmişti.

 

Bai Xiaochun’un sağ elindeki Cennetkarışı Nehri suyu öbeğini görmek Zhou Xinqi’nin ağzının açık kalmasına yol açtı. Suların bir kısmı nehre geri damlamaktaydı.

 

Shangguan Tianyou’nunsa gözleri tabak kadar açılmış, zihni bulanmıştı. Cennetkarışı Nehri sularının korkunçluğundan haberdardı lakin Bai Xiaochun öylece elini daldırıp geri çıkartabilmişti.

 

“Sen...” dedi Zhou Xinqi şaşkınlık içerisinde.

 

Bai Xiaochun ikilinin surat ifadelerini inceledikçe neşe doluyordu, bu özellikle de Shangguan Tianyou için geçerliydi. Ardından sağ elini ağzına götürüp sudan biraz içti ve çenesini kaldırıp havalı bir şekilde şöyle dedi:  “Varlıksız varlık en harika varlıktır. Boşluksuz boşluksa gerçek boşluk…”

 

Bu, birkaç gün önce Li Qinghou’dan işittiği kalıptı. O zamanlar kulağa çok anlamlı gelmiş olsa da ne ifade ettiğini çözememişti. Ama kendisi duyup sarsıldıysa bunu başkaları üzerinde de kullanabilirdi. Eh, sonunda bu fırsatı bulmuşken kendisini tam bir filozof gibi hissettiği de doğruydu.

 

Zhou Xinqi’yi bir titreme teslim aldı. Başta ne kastedildiğini anladığını sanmış fakat düşündükçe kafası daha çok karışmıştı. Her halükârda Bai Xiaochun gözüne daha da gizemli gelmeye başlamıştı.

 

Shangguan Tianyou ise gözlerine inanamayarak Xiaochun’a dik dik bakmaktaydı. Az önce söylenenleri anlamamış olsa da o kelimelerin derin ve engin bir anlam içerdiğinden emindi.

 

Fakat Dao hakkında böylesine engin bir ifadenin Bai Xiaochun gibi birinin ağzından öyle kolayca çıkabilmesine imkân tanımıyordu.

 

Bai Xiaochun kollarını sıvadı. “Zhou Xinqi, sen temiz bir kalbe sahipsin. Bana içten bir uyarıda bulunman kaderdi. Aynı şekilde bugün sana söylediğim sözler de kaderin bir parçası, eğer onları anlayabilirsen tabii…”

 

Ardından kendi halinde bir gülümsemeyle yola koyuldu ve antik, derin bir sesle ardında şu sözleri bıraktı: “Varlıksız varlık en harika varlıktır. Boşluksuz boşluksa gerçek boşluk… bu yüzden… boşluk en harika varlıktır.”

 

Bai Xiaochun’un uzaklaşışını izleyen Zhou Xinqi’nin onun hakkındaki görüşleri tamamen değişmişti…  

 

Ortamdaki üç kişi hiçbir şekilde fark etmemiş olsa da uzaklarda onları izleyen bir maymun ve Ruh Akımı Tarikatının kurucu başpapazı olan yaşlı adam bulunmaktaydı.

 

“Bu küçük serseri kurduğu cümlelerin anlamını bile bilmiyor.” dedi kurucu başpapaz kıs kıs gülerek. “Ama yine de ortalıkta kullanmayı biliyor.”

 

Maymunun gözlerindeyse kurucu başpapazınkinden farklı bir bakış mevcuttu. İçlerinde, derinliklerinde, engin ve gizemli bir ışıltı taşıyordu.

 

#Bu çocuk beni öldürecek  O artistliği, filozof tavrı, anlamadığı cümlelerle hava atışı, kaderden bahsedişi falan... 
Gerçekten özlediğim tatta bir bölümdü. Bakalım bizi şimdi ne bekliyor, okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44339 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr