Bölüm 264 : Demlenen Felaket...

avatar
5338 18

A Will Eternal - Bölüm 264 : Demlenen Felaket...


Çevirmen : Clumsy 

 

Bai Xiaochun gözleri irileşerek bir adım öne çıktı ve altın yaprağı kavradı. Olağan dışı rengini saymazsak hiçbir özelliği yok gibi görünüyordu.

 

Kaplumbağa kabuğuysa kaskatı kesilmişti ve tam bir antik hava yaymaktaydı. Fakat hiç de Bai Xiaochun’un beklediği ebedi dayanıklılık kalıntısını andırmıyordu.

 

“Kalıntı nerede?” diyen Xiaochun başka bir şey var mı diye etrafı deliler gibi taramaya başladı. Fakat kaplumbağa kabuğu ve altın yaprak dışında hiçbir şey yoktu.

 

Bu noktada yaprağı ucundan ısırdı fakat öyle sertti ki neredeyse dişi kırılacaktı, belli ki yenilecek bir şey değildi. Bai Xiaochun delirmek üzereydi. Kanlanan gözlerle oyuna mı getirildim acaba diye düşünerek çabucak sahtekâr Karamahzenin ruhuna başvurdu.

 

“Lanet olsun, bana ebedi dayanıklılığın sırrını ver!!” diye kükredi. “Buradakiler bir yaprak ve kaplumbağa kabuğundan ibaret. Hiçbir işe yaramazlar!!”

 

Sahtekâr Karamahzenin ruhu bomboş bakışlara sahipti, afalladığı belliydi. “Bu imkânsız! Gizemli tarikat kesinlikle burada olacağını söylemişti…”

 

Bai Xiaochun oyuna getirildiği konusunda giderek daha da emin oluyordu. Bu görev uğruna çektiği tüm acıları, hatta canını riske atışını ve buraya gelip hiçbir şey bulamayışını düşündükçe hayatında hiç olmadığı kadar haksızlığa uğramış hissediyordu.  

 

Fakat etrafı ne kadar araştırırsa araştırsın hiçbir şey bulamıyor, çaresizliği giderek artıyordu. En sonunda bakışlarını yeniden kaplumbağa kabuğuna çevirdi. Tabii ki kaplumbağaları severdi ama bu kaplumbağa kabuğu minicikti, kendi kaplumbağa tavasından bile çok daha küçüktü.

 

“Bana kalıntının bu kaplumbağa kabuğu olduğunu söylemeyeceksiniz herhalde? Peki bu ne ki?” Bai Xiaochun ağlamaya hazırdı. En sonunda iç çekerek ve somurtarak kaplumbağa kabuğu-altın yaprak ikilisini çantasına yerleştirdi, sonra da ışıldayan kapıdan dışarı çıktı. Ardından açtığı çukura bakıp çatılan kaşlarıyla deliği doldurmaya başladı. Her şeyin eskisi gibi göründüğüne emin olduktan sonraysa dönüş yoluna koyuldu.

 

Mağaranın dışına çıktığında iç çekerek bakışlarını göğe çevirdi. Bu dünya ona büyük bir oyun oynamış gibi hissediyordu.

 

“Onca çabam ve çilem…

 

“Her şey öyle tehlikeliydi ki neredeyse ölecektim…

 

“Ben… Ben…” Tepesi atık bir şekilde Kan Efendisi Tapınağına dönerek kabuk ve yaprak üzerinde çalışmaya başladı. En sonunda yaprağın fazlasıyla dayanıklı olduğunu, parçalamanın imkansızlığını fark etti.  

 

Fakat bunun dışında bir özelliği yok gibiydi. Acaba içinde gizli bir çeşit teknik olabilir mi diye de şüphelenmiş ama Cennetkarışı Dharma Gözünü açmasına rağmen herhangi bir şey görememişti.

 

Kaplumbağa kabuğuysa ölü görünüyordu, tamamen kurumuştu ama buna rağmen nispeten sağlamdı. Zamanında içinde bir kaplumbağa yaşasa da artık o kaplumbağa bir cesetten fazlası değildi.

 

Bai Xiaochun gece boyunca dinlenmedi. Ertesi sabah kıpkırmızı kesilen gözleri yüzünden araştırmalarını sonlandırma kararı verdi ve keder ile hoşnutsuzluk dolu bir şekilde iç çekti.

 

Sahtekâr Karamahzenin ruhuysa Bai Xiaochun tepesi atıp kendisini öldürür diye öylesine korkmuştu ki çıt çıkartmamıştı. Ama haksızlığa uğradığını hissetmeden de geçemiyordu; yalan söylememişti ki!

 

Çaresizliğe boğulan Bai Xiaochun, artık Kan Akımı Tarikatında kalmak şeklinde bir arzusu kalmadığını fark etti. Aralıksız olarak iç çekerken ayrılmak için bir sebep düşünmeye başladı. Fakat o düşüncelere dalarken diğer üç tepeden birer ışık huzmesi havalanmıştı.

 

Bu üçlü diğer üç kan efendisiydi. Orta Tepeye varan kan efendilerinin ifadeleri rahattı, niyetleri basit bir sohbetmiş gibi görünüyordu. Bai Xiaochun ise gerçek niyetlerini merak etmeden geçememesine rağmen onlara ayak uydurmuş, bir süre rastgele konularda sohbet etmişti.

 

En sonunda kendisini tutamayıp konuyu açan kişi Küçük Bataklık Tepesi kan efendisi oldu.

 

“Karamahzen,” dedi, “üçümüze çok gizli bir bilgi verildi. Ruh Akımı Tarikatının Cennet-Daosu Kuruluş Kadrosu uzmanı Bai Xiaochun inzivada değilmiş. Aslında tecrübe kazanmak adına yıllar önce tarikatı terk etmiş. Kimileri onun Kan Akımı Tarikatına geldiğinden bile şüpheleniyor! Bu bilginin doğru olup olmadığı konusunda pek emin değiliz. Ama en ufak bir doğruluk payı bile varsa bu, Bai Xiaochun’u öldürme fırsatımız var demektir!”

 

Bai Xiaochun’un kalbi küt küt atmaya başlamıştı lakin hiçbir duygusunu yüzüne yansıtmıyordu.

 

Kan efendisi ise ciddi bir tonla devam ediyordu: “Biz kan efendileri Bai Xiaochun’u bulup öldürme konusunda başpapazlara yemin ettik. Ruh Akımı Tarikatının genç varisi olan o Cennet-Daosu uzmanını öldüreceğiz!

 

“Yetişimimizle o Seçilmişi kesip biçmeli, öldürmeli ve talihlerini çalmalıyız, bununla da kendi Daomuzun farkına varmalıyız!

 

“Kan efendileri olarak resmi yeminler ettik ve artık sen de bir kan efendisi olduğuna göre hepimiz bu konuda bir olmalıyız! Yeminde bizim isimlerimiz varsa doğal olarak seninki de olmalı!”

 

Ceset Tepesi ve İsimsiz Tepe kan efendileri de ciddi şekilde başlarını sallamıştı. Bakışları, bunu kabul ettirene dek ayrılmaya niyetli olmadıklarını gösteriyordu.

 

Bai Xiaochun ise işittikleri yüzünden korkudan tir tir titremeye başlamıştı. Bu insanlar bir yemin etmiş ama yeminlerini başarıya eriştirememişti ve şimdi de onu bu dalavereye dahil etmeye çalışıyorlardı.

 

Reddetmeyi düşünse de yakasını kolay kolay bırakmayacaklarını görebiliyordu. O bu konuda tereddüt etmekle meşgulken Ceset Tepesi kan efendisi çantasından bir yeşim kâğıt çıkarttı.

 

“Bu başpapazlara ettiğimiz yemin. Bugün buraya getirebilmek adına özel bir talepte bulunmamız gerekti. Yapman gereken tek şey üzerine imzanı atmak, o kadar.” Bu sözlerle kâğıdı Bai Xiaochun’a uzatmıştı.

 

Bai Xiaochun’un gözleri, grubun ne kadar da iyi hazırlandığı düşüncesiyle irileşmekteydi. Bir yandan da kendisini öldürmek adına yemin etmeye zorlandığı için içten içe küfürler savuruyordu…

 

Bu olayı düşündükçe gözüne daha da kötü görünüyordu. Bilhassa kâğıdın içeriğini gördüğünde ürpermişti; çünkü Bai Xiaochun’u öldürmenin bir ödülü varken öldürememenin de bir cezası mevcuttu. Bu ceza tarikatın Dipsiz Geçidine hapsedilmek şeklindeydi.

 

Bai Xiaochun daha önce Dipsiz Geçidi işitmişti. Rüzgâr ve alevlerle kaplı, yetişimin saf bir işkence gibi geldiği derin bir dağ geçidi söz konusuydu. Sıradan insanlar orada hayatta kalamazdı.

 

Bu maddeyi görmek Xiaochun’u hiç olmadığı kadar tedirgin etmişti. Bai Xiaochun olarak bu üç kan efendisine hiçbir zarar vermemişti ki! Ne hakla kendisi için işleri bu kadar zorlaştırıyor ve kendisini öldürmek adına böyle inanılmaz bir cezayı riske ediyorlardı?!

 

Adamların gözlerindeki delici bakışları görerek dişlerini sıktı ve kâğıda imzasını attı. İçten içe kıs kıs gülüyordu. “Başarma umudunu bir kenara atabilirsiniz. Küçük dalaverenize beni dahil etseniz bile çok beklersiniz!”

 

Tabii Bai Xiaochun’un yemine dahil olduğunu görmek hepsini gülümsetip rahatlatmıştı. Doğrusu bu anlaşma onlar için tam bir baş ağrısı olmuştu. Yemini ettiklerinde tarikattaki diğer yetişimcilerin liderliğini üstlenmeye teşebbüs etmişlerdi fakat geçen yıllara rağmen görev tamamlanamamıştı. Artık Orta Tepe de bir kan efendisine sahip olduğuna göre dördüncü kan efendisi de ne pahasına olursa olsun gruplarına dahil olmak zorundaydı. Sonuçta ekstra bir kişi ideal sonuca daha yakın olmak demekti.

 

“Daha yeni kan efendisi olmuş olabilirim,” dedi Bai Xiaochun son derece ciddi bir şekilde, “ama bu ciddi bir mesele. Hemen biraz kanıt toplamalıyız. Madem Bai Xiaochun’un Kan Akımı Tarikatında olduğu söyleniyor, o zaman şuna ne dersiniz… Ben hemen gidip onu arayayım! Eğer bir şeyler bulursam sizlere mesaj gönderirim. Sonra da hep birlikte saldırıp Bai Xiaochun’u alt edebiliriz!”

 

Bu öneriyi işitmek üç kan efendisinin ifadelerini aydınlatmış, aralarında anlamlı bakışmalar doğurmuştu. Ardından hepsi de Bai Xiaochun’u aramak için yola koyulacağını söyledi. Herhangi bir bilgi elde eden kişi diğerlerine haber verecekti. Bu kararla memnun olan topluluk ortamı terk etti.

 

Bai Xiaochun ise içten içe kıs kıs gülerek ayrılık hazırlıklarına başladı.

 

Bir müddet sonra tarikatın kapısından çıkmış ve ardına baktığında gözleri karman çorman hislerle dolarak iç çekmişti.

 

Doğrusu Kan Akımı Tarikatıyla ilgili tam olarak ne hissettiğinden emin değildi.

 

“Bu savaş bir şekilde engellenebilse harika olurdu…” diye kendi kendine mırıldandı. Sonra da bakışlarını Xuemei’nin Ata Tepesindeki mağarasına doğru çevirdi.

 

“Seçim senin.” dedi iç çekerek. Ve arkasını dönerek bir ışık huzmesi şeklinde yola koyuldu.

 

Fakat henüz çok uzaklaşmamışken şimdiden Kan Akımı Tarikatını özlemiş olduğunu fark etti. Orada yaşananları düşündükçe de omzunun üzerinden son bir bakış atmadan edemedi.

 

“Buraya ömrüm boyunca dönmeyecek olabilirim…” Bu düşüncelerle tarikata bakarken gözleri ansızın şokla irileşti.

 

İsimsiz Tepede bir şeyler oluyordu! Kara bir duman havalanmış, sayısız gargoyle ile dolu devasa bir sis doğmuştu. Gargoyle’lar avazları çıktığınca bağırıyor ve yeri göğü sarsıyordu.

 

“Kahrolsun Kan Akımı Tarikatı! Özgür olacağız! Kendi kendimizin efendisi olacağız!”

 

“İsimsiz Tepe yetişimcileri, biz gargoyle’ları çok uzun zamandır baskılıyorsunuz! Artık size boyun eğmeyi reddediyoruz! Bugün Kan Akımı Tarikatına baş kaldırıyoruz!”

 

Gargoyle’lardan çıkan tiz çığlıklar tüm Kan Akımı Tarikatını sarsıyordu. Bu özellikle de tamamen şok olan İsimsiz Tepe yetişimcileri için geçerliydi. Önceden komutaları altında olan gargoyle’lar artık emirlerine uymayı tamamen reddediyordu.

 

En yaşlı gargoyle’ların bir kısmı da en öfkelileri şeklinde eyleme dahil olmuştu. Ve bir gargoyle, ordunun tam ortasında durup liderlik rolünü üstleniyordu.

 

İşte o gargoyle ansızın delici ve kuvvetli bir sesle konuşmaya başlamıştı.

 

“Yoldaş Gargoyle’lar, saldırı vakti geldi! Korkmayın, benim efendim kan efendisi oldu, tüm dünyayı sarsacak güce erişti. Gün, biz gargoyle’ların şöhrete erişme günü! İsimsiz Tepenin bizlere taktığı kelepçelerden kurtulacağız! Bugün, özgürlüğümüz için savaşacağız!!”

 

Bai Xiaochun lider gargoyle’un kim olduğunu fark eder etmez sarsılmıştı. O gargoyle İsimsiz Tepede ilaç yaratırken hapa boğduğu Gölgeden başkası değildi. O zamanlar uysal ve itaatkarken şimdi kibirli ve baskıcı bir hal almış, sözleri Bai Xiaochun’u ürpertmişti.

 

Sert bir şekilde yutkunan ve alnından terler dökülen Bai Xiaochun çabucak arkasını dönerek uzaklaşmaya başladı. Gargoyle isyanı bastırıldıktan sonra Kan Akımı Tarikatının hesap sormak adına üzerine çullanacağından korkuyordu.

 

“Lanet olsun! Ben de Neden İsimsiz Tepede ilaç yaparken hiçbir gariplik olmadı diye merak ediyordum… Görünen o ki felaket bunca zamandır demleniyormuş…” Her an ağlayabilecekmiş gibi görünen Xiaochun gargoyle’ların öfkeli kükreyişleri ve başpapazların soğuk homurtularını ardında bırakarak uzaklaşıyordu. Canı için kaçıyordu.

 

#Bol olaylı bir bölümdü. Bizimki önce kalıntı konusunda hüsrana uğradı ve elinde ne olduğu belirsiz bir kabuk ve yaprakla kalakaldı. Onların ne olduğunu çok geçmeden çözebilmesini umut ediyorum.
Sonra kendi kendisini öldürmek adına yemin etti ve bunun bahanesiyle de tarikattan ayrılma fırsatı buldu. Ama Xuemei/ Du Lingfei ile konuşmadan ayrılması beni bayağı üzdü.
Ve son olarak eski gargoyle'umuz Gölge bir isyan başlattı  
Demlenen felaketimizi de gördüğümüze göre şimdiki sorumuz bizimkinin kazasız belasız bu tarikattan uzaklaşıp evine dönüp dönemeyeceği şeklinde. Bakalım neler olacakmış, okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44260 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr