Bölüm 263 : Hanımefendinin Odasını Yağmalamak

avatar
5375 27

A Will Eternal - Bölüm 263 : Hanımefendinin Odasını Yağmalamak


Çevirmen : Clumsy

 

Zaman hızlıca ilerledi ve yedi gün geride kaldı. Bu sırada Orta Tepenin pek çok yetişimcisi resmi ziyaretlerini gerçekleştirdi. Tabii ki her biri Karamahzenle eski problemlerini çözebilmek adına hediyelerle gelmişti.

 

Bai Xiaochun bu kişilerin çoğuyla Usta Tanrı-Kahinde izlediği yolu izledi ve sonuç olarak hem Kan Akımı Tarikatındaki saygınlığı yükseldi hem de pek çok kişiden takipçi olma isteği aldı.

 

Halinden son derece memnundu ve işleri nasıl da mükemmel şekilde hallettim diye düşünmeden edemiyordu. Hatta ileride de bu tarz yöntemlere başvurmaya karar vermişti.

 

En nihayetinde kan efendiliği için gerçekleşecek resmî törenin vakti geldi. O gün Kan Akımı Tarikatının tüm üyeleri toplanmıştı. Baş kıdemliler, kan kazıyıcılar ve hatta başpapazların dördü bile Karamahzenin kan efendisi oluşuna tanık olmak adına ortaya çıkmıştı!

 

Orta Tepenin ulu kıdemlisi Song Junwan ise Bai Xiaochun’a kan efendisi cüppesini takdim etmekle görevliydi. Karamahzenin ciddi figürü o cüppe omzuna geçirildiği anda daha da ciddi bir hal almıştı.

 

Song Junwan da dahil olmak üzere tüm Orta Tepe yetişimcileriyse dizlerinin üzerine çökerek secdeye başlamıştı.

 

“Selamlar, Kan Efendisi!”

 

Sesleri dört bir yanda yankılanıyor, yerleri gökleri sarsıcı bir kan qi’si bizzat dağdan patlak veriyor ve bir sütun şeklinde göğe yükseliyordu.

 

Artık Karamahzen ismi Kan Akımı Tarikatının tarihine yazılmış, resmiyet kazanmıştı. O… Orta Tepenin kan efendisiydi.

 

Diğer tepelerin yetişimcileri de secde etmeseler bile kollarını kavuşturup eğilerek saygı gösteriyordu. Karamahzen onların kan efendisi olmayabilirdi ama saygıyı hak eden ve kimsenin gücendirmeyi göze alamayacağı bir figür hali almıştı.

 

Bai Xiaochun etrafındaki secde eden yetişimcilere baktıkça zihninde dolaşan sayısız düşünceyle defalarca iç çekiyordu.

 

Orta Tepenin Kan Efendisi Tapınağı yıllardır sahipsizdi fakat bundan böyle Bai Xiaochun’un ölümsüz mağarasına dönüşecek, onun daveti olmadıkça hiç kimse içeri adımını atamayacaktı.

 

Buna Ulu Kıdemli Song Junwan da dahildi.

 

Tören günün çoğunluğunu almış, sonlara doğru diğer tepelerin ulu kıdemli ve kan efendileri de resmi selamlarını sunmuş, ardından Kan Efendisi Tapınağında bir ziyafet gerçekleşmişti.

 

Neşeli bir atmosfer mevcuttu ve hiç kimse Karamahzenin bu pozisyona uygun olmadığını düşünmüyordu. Yanı başında oturarak arada bir Karamahzene bakan Song Junwan’ın gözleriyse barındırdığı karmaşık hislere rağmen ışıl ışıl parlıyordu.

 

Bai Xiaochun tüm bu süreçte ne Xuemei’yi ne de Başpapaz Limitsizi görmüştü. En sonunda ziyafetin sona erişi ve davetlilerin ayrılışıyla da Kan Efendisi Tapınağında bir başına kalmış ve uzaklara bakarak… güç hissinin tadını çıkarmaya başlamıştı.

 

“Orta Tepedeki herkesin hayatı… benim ellerimde.” diye kendi kendine mırıldandı. Güneşin batışını izlerken Orta Tepeden yayılan dalgalanmaların içindeki yankıyı hissedebiliyordu.

 

Bu kan efendilerine özgü bir kabiliyetti. Üstelik Xiaochun’un güçleri Orta Tepeyle sınırlı da değildi. Gerektiği takdirde diğer tepelerin kan efendileri yerine o tepelerdeki kişileri de bastırabilirdi.

 

“Du Lingfei beni görmek istemiyor.” diye mırıldandı. “Ama ben sorumun yanıtını aldım.” Başını salladı. Resmi olarak kan efendisi ilan edilişi Kan Akımı Tarikatındaki hiç kimsenin gerçek kimliğini öğrenmediği anlamına geliyordu.

 

Bu kadarı net ve rahatlatıcıydı.

 

“Herkesin kendi seçimini yapma şansı vardır, sanırım bu da senin seçimin.” deyip biraz daha düşündükten sonra bu meseleyi bir kenara bıraktı.

 

Bai Xiaochun Kan Akımı Tarikatında gereğinden fazla kalmak istemiyordu. Hem şahsi sebeplerden hem de her an patlak verebilecek savaştan ötürü olabildiğince erken ayrılmak niyetindeydi.

 

“Vedalaşma zamanı gelmek üzere…” İç çekerek bakışlarını Ulu Kıdemli Song Junwan’ın ölümsüz mağarasının bulunduğu yöne çevirdi.

 

Kan efendisi olarak Song Junwan’ın mağarasına ulaşma konusunda izleyebileceği pek çok yol mevcuttu. Kadının büyülerinden de mağaranın dışındaki hizmetlilerden de rahatlıkla kurtulabilirdi.

 

Ama bu görevi öyle üstünkörü yapamazdı. En sonunda otoritesini kullanarak Song Junwan’ı özel bir göreve göndermekte karar kıldı.

 

Onu Kan Akımı Tarikatının cep alemine gönderecekti. Oraya büyük çembere ulaşan kan efendileri gider ve Öz Formasyona ulaşmaya çalışırdı. Song Junwan da Öz Formasyona ulaşmaya yakın olduğu için cep alemine girmekten inanılmaz bir fayda elde ederdi.

 

Fakat normal şartlarda bu mekana yalnızca kan efendileri girebilir, başpapazlar bile başkalarını kolay kolay içeri sokamazdı. Sadece kan efendilerinin haklarını başkalarına devretme şansı olurdu.

 

Bu ayarlamayı işiten Song Junwan’ın Bai Xiaochun’a dönük gözleri ışıl ışıl olmuştu. Görünen o ki bu eylem kalbinde kalan son direnci de kırmıştı. Bai Xiaochun ise kadının gözlerindeki ifadeye zar zor katlanıyor, içten içe onun cadalozluğuna lanetler savuruyordu.

 

Song Junwan’ı hallettikten sonra onun mağarasını koruyan görevlileri de başka işlere yönlendirdi. Ve nadir rastlanan bir sonuç doğdu: Song Junwan’ın ölümsüz mağarası bomboş kalmıştı.

 

Bu tarikat için pek de kayda değer bir durum değildi, hiç kimse ulu kıdemlinin mağarasına sızmaya cesaret edemezdi. Zaten bu eylemin de pek anlamı olmazdı.

 

Her şeyin icabına bakan Bai Xiaochun Kan Efendisi Tapınağından çıkarak Orta Tepe yollarına düştü. Gökyüzü turuncu bir renge bürünmüştü ve yanaklarını narin rüzgarlar okşamaktaydı. Hiç kimse Bai Xiaochun’un yavaş yavaş Song Junwan’ın ölümsüz mağarasına yaklaştığının farkında değildi.

 

Kan gölünü aşan Xiaochun kendisini ana kapının önünde buldu ve uzanarak elini kapının yüzeyine yerleştirdi. Artık Orta Tepedeki tüm büyü formasyonlarını kontrol edebiliyordu, haliyle hafif bir itişle kapının alabildiğince açılmasını sağlayabilmişti.

 

Kapı açılır açılmaz kalbi daha hızlı atmaya, gözleri saf bir beklentiyle ışıldamaya başladı. Çoktandır Kan Akımı Tarikatındaydı ve önemsiz bir bireyden bu noktaya ulaşmak için yaptığı her şeyin sebebi ebedi dayanıklılık kalıntısını alabilmekti.

 

An itibariyle hedefi avcunun içinde sayılırdı!

 

“Acaba… bu kalıntı tam olarak neyin nesi?” Derin bir nefes alarak Song Junwan'ın mağarasında dolaşmaya başladı. Buraya aşinaydı ve çabucak iç kısımlara, Song Junwan’ın yatak odasına yönelmişti.

 

Buranın bir kadına ait olduğunu belli eden dekorasyonlar mevcuttu. Yaptığı şeyin biraz sapıkça olduğunu hissetmek üzereydi ve çabucak boğazını temizledi.

 

Kendisini sakinleştirdikten sonraysa bir büyü hareketiyle parmağını sallayarak kan qi’sini dönüştürdüğü kılıcı zemine sapladı.

 

Büyük bir çukur kazıp giderek derinleştirirken metalden yapılı gibi görünen bir şeye denk geldi, öylesine sert bir şeydi ki ona çarpan kılıç qi’si dağılmıştı.

 

Hatta o şeyi çıplak gözle görebiliyor olmasına rağmen ilahi hislere karşı tamamen görünmezdi.

 

“Eee?” Çukurun dibine sıçradı ve kendisini siyah bir demir katmanını andıran bir şeyin önünde buldu.

 

“İşte burası!” Uzanarak demiri ovuşturdu ve kemiklerine soğuk bir hissiyat yayıldı. O acıtıcı soğuğu dağıtacak birkaç yol denedikten sonraysa Ölmeden Sonsuza Dek Yaşama Tekniğine başvurarak başarılı oldu.

 

Ardından sağ eliyle yeni bir büyü gerçekleştirip kılıç qi’si şekillendirdi ve demir katmanın kenarlarını kazımaya başladı. Giderek daha çok metal açığa çıkıyordu.

 

Bir de büyü sembolü görünmüştü. Oldukça karmaşık ve şatafatlı görünen sembolü nasıl okuyacağından emin değildi. Fakat sembolün merkezindeki şey tam bir tıbbi hap şeklini andırıyordu.

 

Bu noktada Ruh Akımı Tarikatında ürettiği tıbbi haplardan çıkartmak yerine metal üzerinde biraz daha çalışmaya karar verdi ve ansızın iç çekti.

 

“Burası Orta Tepe, yani Kan Atasının orta parmağı… Acaba bu katman devin parmağındaki bir yüzük falan olabilir mi? Kan Atasının yüzüğü!”

 

Bu düşünceyle mirası kabul edip bir anlığına Kan Atası olduğu zamanı anımsadı. Üzerine düşündükçe orta parmakta bir yüzük olduğundan daha da emin hale geliyordu!

 

“Pek çok büyülü nesne var. Acaba… bu yüzük de öyle olabilir mi sahiden?” Bir müddet düşündükten sonra çantasına vurarak bir tıbbi hap çıkarttı ve dikkatlice büyü sembolünün üzerine yerleştirdi.

 

Hap yerine oturduğu saniyede eridi ve büyü sembolü kör edici bir ışığın belirmesine yol açtı. Neyse ki ışık mağaranın içerisiyle kısıtlı kalmıştı, aksi takdirde bir hayli uzaklardan görünebilirdi.

 

Bai Xiaochun kalbi küt küt atarak geriledi ve sembole bakmaya başladı. Işık yavaşça siliniyor, çatlama sesleri işitiliyordu. Bu esnada sembol şekil değiştirdi ve bir mührün açılışıyla bir kapı şekli kendisini gösterdi.

 

Bai Xiaochun ise bir müddet öylece kalakalıp kapıyı izledikten sonra dişlerini sıktı.

 

“Buraya kadar geldim, artık duramam. Bakalım bu kalıntı gerçekten neyin nesiymiş!!” Derin bir nefes alarak adımını attı ve kapının içerisinde gözden kayboldu.

 

Tekrar belirdiğinde bulanık bir karanlıkla çevrelenmişti. Ne kadar geniş bir alanda olduğundan emin değildi ama tam önünde bulunan avuç ebadındaki kaplumbağa kabuğunu görebiliyordu.

 

Kabuğun üzerindeyse altın bir yaprak bulunuyordu!

 

Ve bu iki nesne dışında hiçbir şey görünmüyordu.

 

#Eveeet, sonunda bizimkinin bu tarikata gelme sebebi olan kalıntıyı arama işine koyulduk. Yeni unvanının sağladığı imkanlarla mağarayı bir güzel boşaltan kaplumbağamızın karşısındaysa bir kaplumbağa kabuğu ve altın bir yaprak var. Bunlar da neyin nesi acaba diyerek merakla sıradaki bölüme geçiyorum, orada görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44247 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr