Bölüm 252 : Bu Defa Gerçekten Beni Suçlayamazsınız!

avatar
5524 18

A Will Eternal - Bölüm 252 : Bu Defa Gerçekten Beni Suçlayamazsınız!


Çevirmen : Clumsy 

 

 

“Benimle dövüşme konusunda kendine hiç mi güvenmiyorsun? Ne biçim bir Dao yetişimi yapıyorsun Karamahzen?! Kan Akımı Tarikatında senin kadar işe yaramaz biri olduğuna inanamıyorum. Sanırım tarikat adına harekete geçmeli ve biraz temizlik yapmalıyım!” Xiao Qing’in tepesi atmıştı. Önce alaya maruz kalmış, sonra mücadeleye davet edilmiş, sonra da rakibi tabanları yağlamıştı. Bu yüzden gözlerindeki öldürme güdüsü giderek artarken yetişim basamağı gücünü salıp hiç olmadığı kadar hızla harekete geçti.

 

Fakat Bai Xiaochun fazla hızlıydı. Beden gücü sayesinde kazandığı ivmeyle dokuzuncu ve onuncu saatleri yakalanmadan tamamlamayı başarmıştı. On birinci saat de hızla kendini göstermekteydi.

 

O saatin gelişiyle altıncı anahtar da kırmızı bir nokta halinde tam olarak Bai Xiaochun’un alnının dibinde belirdi. Ona doğru uçmaya başlamasıysa neredeyse hiç vakit almadı.

 

Bai Xiaochun’un bedeni gümbürdeme sesleri yaymaya, görünür şekilde titremeye başlamıştı. Ölmeyen Cennetsel Kral tamamen aktifti ve uçsuz bucaksız görünümlü kan rengi anahtar eklentisi sayesinde beden gücü giderek artmaktaydı. Maskesinin sağladığı ifadeyle tam bir gaddara dönüşen Xiaochun başını arkaya atarak avazı çıktığınca bağırdı.  

 

O bunu yaparken de ardında sekiz çılgın hayalet belirdi ve sonra da… dokuza çıktı!  

 

Dokuzuncu çılgın hayaletin belirişi Bai Xiaochun’un bedensel gücünü tamamen arttırmış, ona eşsiz güçte bir kan ve qi kuvveti tanımıştı.

 

ROARR!

 

Suratında mavi damarlar kabarıyordu. Birkaç saat içerisinde beden gücü dramatik bir artış yaşamıştı, bu kadarına katlanması zordu. Ardındaki dokuz hayalet bağırıyordu ve Bai Xiaochun, Xiao Qing yaklaşırken iradesinin gücünü kullanarak hayaletleri kaynaştırmaya başlamıştı!

 

Yeni oluşan çılgın hayalet diğerlerinden fazlasıyla büyüktü, adeta yeni bir yaşam formu gibiydi!

 

Bembeyazdı ve her yerinden sert görünümlü kemik mahmuzları çıkmaktaydı. Keskin pençeleri, yeri göğü inletecek görünümde bir gücü vardı. Fakat garip bir şekilde kafası yoktu!

 

Bu tamamlanmamış ama şok edici güçte bir kafasız Cennetsel Şeytan Bedeniydi. O şekillendiği anda Bai Xiaochun tekrar kükremiş ve sonsuz görünümlü beden gücü etrafında şiddetli bir rüzgâr doğurmuştu. Kısa bir süre içerisinde de yeri göğü birbirine bağlayan muazzam bir hortum kendisini gösterdi.

 

Xiao Qing irileşen gözlerle yerinde kalakaldı. İlk defa suratına son derece ciddi bir ifade yerleşmişti. Bai Xiaochun güçlenmekle kalmamış, kafasız cennetsel şeytan imgesi sayesinde tamamen farklı bir hal almıştı.

 

“Tamamdır Xiao Qing, hadi dövüşelim!” Bai Xiaochun fiziksel olarak bir değişiklik taşımasa da verdiği hissiyat giderek değişmekteydi. Beş anahtardan kan qi’si çekmişti ve gücünün birazını hemen salmadığı takdirde patlayacağını hissediyordu.

 

Önceki dört anahtarda böyle bir his doğmamıştı. Ama beşincinin eklenişiyle bir güç patlaması hissetmişti. Bağırırken bir adım öne çıkmış ve yoğun gümlemeler eşliğinde Xiao Qing’e doğru saldırıya geçmişti.

 

Arkasındaki cennetsel şeytan imgesi de onunla aynı hareketi sergilemekteydi, tabii onun gücü Bai Xiaochun’unkinden çok daha yüksekti. Her şeyi ve herkesi parçalara ayırabilecek bir güç patlamasından bahsediyorduk. Öyle ki Xiao Qing’e yaklaşırken etraftaki havayı dahi çarpıklaştırmaya başlamıştı.

 

Xiao Qing kaçınmak üzereyken hücumdaki Bai Xiaochun ansızın sağ elini uzatıp avcundan güçlü bir yerçekimsel güç doğurdu ve Xiao Qing’i boynundan yakaladı.

 

Ve el, bir yumruğa çevrildi. Hava titreşirken güçlü dalgalanmalar yayıldı ve tüm alanın kilitlenişiyle Xiao Qing’in hareket etmesi imkânsız hale geldi.

 

Xiao Qing, gözleri irileşirken kükreyerek bir büyü hareketi gerçekleştirdi. Kan rengi, kör edici bir ışık yaydı ve yarattığı kocaman kan kırmızı kılıcı doğruca Bai Xiaochun’u kesmeye yönlendirdi!

 

Tüm bunları tarif etmek zaman almış olsa da her şey göz açıp kapayıncaya dek yaşanmıştı. Her yönde yankılanan sağır edici bir patlama eşliğinde Bai Xiaochun’un darbesi Xiao Qing’e indi ve ikili ansızın birbirlerinden 3,000 metre kadar uzağa savruldu. Zemin parçalanıp yok olmuş, her yeri sarsan kuvvetli bir rüzgâr doğmuştu.

 

Kan kılıcı parçalanırken Cennetsel Şeytan Bedeni de ikiye ayrılmıştı. Xiao Qing havada taklalar atıyor, Bai Xiaochun’un ağzından kanlar fışkırıyordu.

 

Tozlar ortadan kalktığında Xiao Qing kül rengi bir suratla uzaklaşmış, ağzındaki kanları silmekte olan Bai Xiaochun’a parlak gözlerle bakmıştı. Bai Xiaochun ise biriktirdiği enerjinin yarıdan fazlasını açığa çıkartmıştı ve artık o patlayacakmış hissine sahip değildi. Bedeni daha da güçlenirken Xiao Qing’e bakmakla meşguldü.

 

“Gidişattan memnun musun, Xiao Qing?!” Bai Xiaochun çarpık bir gülümsemeyle bu soruyu yöneltmişti, gözleriyse tamamen kanlıydı.

 

Xiao Qing yanıt vermedi. Bai Xiaochun’un patlayıcı saldırısından aldığı tehlike hissi kısmen beden gücünden, kısmen de Bai Xiaochun’daki rahatsız edici bir şeyin varlığını sezmesinden kaynaklanıyordu.

 

“Kesinlikle bir şeyler gizliyor!” diye düşünüyordu. Hala onu öldürebileceğine emindi ama bu süreçte ciddi şekilde yaralanma ihtimalinin yüksekliğinin de bilincindeydi. Sınavın bu noktasında pek çok kişi ölümüne dövüşün gerekli olduğunu hissetmeye başlamıştı. Fakat Xiao Qing Xuemei’nin gizli planından ve şu anda olan her şeyin bir sis perdesi olduğundan haberdardı. Bu yüzden canını riske atmaya hazır değildi.

 

Aldığı bu kararın bir sebebi daha vardı. Bu yüzden Bai Xiaochun’un uzaklarındaki bir noktaya bakarak tek kelime etmeden ayrılmakta karar kıldı.

 

Bai Xiaochun ise onu durdurmak için hiçbir şey yapmadı, hatta gidişini görmek rahatlamasını sağlamıştı. Bu rahatlamayla arkasını dönerek delici ışıklarla parlayan gözlerini Xiao Qing’in az önce baktığı noktaya çevirdi.

 

“Çoktandır beni takip ediyorsun, Büyük Kardeş. Neden yüzünü göstermiyorsun?”

 

Hava büyülü bir nesne kullanılıyormuşçasına çarpıklaşırken bir kahkaha yankılandı. Ardından beliren sıska, orta yaşlı ve kambur adam Bai Xiaochun’a Xiao Qing’ten aşağı kalmayan bir güç hissiyatı vermişti.

 

Bai Xiaochun bu adamı Song Junwan’ın Dharma koruyucuları arasında görmüştü. Fakat hiç kimse, Song Que bile bu kişinin gerçek yetişimini sakladığını fark etmemişti. Bu adam da Xiao Qing’e benzer şekilde Song Junwan’ın kozlarındandı.

 

Bai Xiaochun’un gözleri irileşmişti. Ona kalırsa Xiao Qing’in uzaklaşmasının bir sebebi de bu adam olmalıydı.

 

“Ben mütevazı hizmetkarınız Song Zhen…” dedi adam, rahatsız edici bir sesle. Sonra da Bai Xiaochun’u baştan aşağı süzdü; onun Song Junwan’ın Dharma koruyucularından biri olmayı hak edip etmediği konusunda hala pek emin sayılmazdı. Ona kalırsa Song Junwan ve Karamahzen arasında farklı bir mevzu olmalıydı. Kadının Karamahzeni beraberinde getirmesinin tek açıklaması bu olabilirdi…

 

“Ben kumarbaz değilim.” dedi ağır ve sakin bir şekilde. “Bu mekânın rüzgarları tarafından öldürülmeyi de arzulamıyorum. İşimi sağlama almayı severim. Yakında on üçüncü saat gelecek. Yedinci kan rengi anahtarı almama izin ver, ben de sana dokunmayayım.”

 

Bai Xiaochun bir müddet düşündükten sonra başıyla onay verdi. “Olur. Yedinci anahtar belirir belirmez geri çekilirim. Ama unutma, o rezil anahtarlar beni kovalamaya bayılıyor. Onu yakalayıp yakalayamayacağın sana kalmış. Yavaş olursan şikâyet işitmek istemem.”

 

Song Zhen boş bir gülümsemenin ardından şöyle dedi: “Endişelenme Küçük Kardeş Karamahzen. Kasten anahtarı almaya çalışmadığın sürece onu anında yakalayacağım. Ama hamle yapmaya kalkarsan tepem attı diye beni suçlama.

 

“On üçüncü saati beklerken oturup biraz meditasyon yapmaya ne dersin?”

 

Bai Xiaochun bu fikri beğenmişti. Anahtarlar yetişimi için çok faydalı olsa da Kan Akımı Tarikatı genel olarak Ölmeme Kodeksinin Kutsal Arazisi sayılırdı. Ona kalırsa tek bir anahtar uğruna bu kişiyle tehlikeli bir mücadeleye girmeye gerek yoktu.

 

Açıkçası takımın kaybetmesi ve öldürülmeleri konusunda hiç de tedirgin sayılmazdı. Kan Atasının bedeninde yaşadığı onca gariplikten sonra emindi ki kim öldürülürse öldürülsün kendisi kesinlikle onlara dahil olmayacaktı…

 

İçi son derece rahat bir şekilde oturup meditasyona başladı. Song Zhen beklenmedik bir şey yaparsa diye önlemini alıp yetişim basamağında da birkaç oynama gerçekleştirirken yavaşça toparlanmaya, beden gücünü arttırmaya koyuldu.

 

Aynı şekilde Song Zhen de oturup meditasyon yaparak zaman geçirmekteydi.

 

Song Zhen aralarında patlak verebilecek mücadele konusunda pek endişeli görünmüyordu, aynı şekilde Bai Xiaochun da bu konuda endişelenemeyecek kadar meşguldü. On bir ve on ikinci saatlerin de çabucak geride kalışıyla on üçüncü saat kendisini göstermeye çok yaklaşmıştı.

 

Bu noktada Song Zhen’in gözleri açıldı. Ayağa kalktı ve Bai Xiaochun’a bir nebze yaklaşırken sağ elini bir ışıkla titreştirdi. Gözlerini Bai Xiaochun’un önündeki havaya dikmişti, yedinci anahtarı belirdiği anda yakalayacağına tamamıyla emindi.

 

Karamahzen anlaşmalarından dönüp anahtarı özümsemeye kalksa bile yakınlıkları, yetişim basamağı ve ulu kıdemlilerin dahi övdüğü içsel hızı sayesinde anahtarı kesinlikle yakalayacağından yana şüphesi yoktu.

 

Zaman ilerlemeyi sürdürüyordu. On nefeslik süre kalmıştı. Altı. Üç. Ve en sonunda on üçüncü saat kendisini gösterdi.

 

Song Zhen başını arkaya atarak kuvvetli bir kahkaha savurdu, sağ eli harekete geçerken ardında ardışık görüntüler bıraktı ve Bai Xiaochun’u korumaya tenezzül etmediği bir güç patlaması kendisini gösterdi.

 

Fakat tam da o anda kıpkırmızı bir ışık Bai Xiaochun’un içerisinde beliriverdi!

 

Yedinci anahtar Xiaochun’un önünde değil, hiç kimsenin hayal edemeyeceği şekilde doğruca bedeninde ortaya çıkmıştı!

 

Bai Xiaochun bile tamamen afallamıştı. Hiçbir şey yapamadan önce kan qi’si bedeninde dolaşmaya başladı.

 

Song Zhen’in ağzı açık kalmıştı.

 

“Bu…”

 

Bai Xiaochun’un da gözleri irileşmişti.

 

“Bu defa gerçekten beni suçlayamazsınız. Doğruca karnımda belirdi!!” diye çığlıklar attı. Song Zhen ise yüzü titreşirken öfke dolu bir şekilde kükredi.

 

“Karamahzen!!”

 

#Bence de suçlayamayız, bu kadarını kendisi bile tahmin edemezdi  Ehh, şaka maka bir anahtar daha özümsemesi sayesinde on hayaleti tamamlayıp cennetsel şeytan bedenine geçiyoruz herhalde. 
Bu arada laf arasında Xuemei'nin planı geçti, acaba neler oluyor? Ve bizimkilerin ekibi ilk anahtarı alabildi mi? 
İçerideki süre dolmak üzereyken neler olacağını merakla bekliyorum. Siz de öyleyseniz okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44323 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr