Bölüm 245 : Bu Hiç Adil Değil!

avatar
5447 18

A Will Eternal - Bölüm 245 : Bu Hiç Adil Değil!


Çevirmen : Clumsy 

 

Bai Xiaochun üç günün sonunda hala kan okyanusu üzerinde uçmakta, dünyanın iradesinden gelen garip dalgalanmaları net bir şekilde hissedebilmekteydi.

 

“Acaba o Jia Lie son günlerde neden ortaya çıkmadı?” Doğrusu adamı birazcık özlemişti. Çünkü her ortaya çıkışında dünyanın kendisini nasıl koruduğuna tanık olabiliyordu.

 

Bu beklentiyle normalden de yavaş ilerlemeye gayret ediyordu. Üçüncü gecede kan rengi gök koyulaşırken Bai Xiaochun’un altındaki deniz suyu ansızın şok edici bir aurayla patlamıştı. Havaya sıçrayan sularaysa kabaran bir öldürme güdüsüyle güçlü bir kükreme eşlik etmekteydi.

 

“Ölmeye hazırlan Karamahzen!!” Bu tarifsiz nefretle dolu sesin beraberinde siyah zırhlı bir figür de kendisini göstermişti. Gelen kişi gerçeklikle sahtelik arasında gidip gelen Jia Lie idi. Sudan çıkarken hızını arttırmış ve doğruca Bai Xiaochun’a hücum etmişti.

 

Tüm Kuruluş Kadrosu sonları gücü patlak vermiş haldeydi. Buna bir de Hayalet Bedeni zırhının sağladığı artış eklenince Kuruluş Kadrosunun büyük çemberine çok yaklaşmış, her yöne yayılan yoğun bir baskı doğurabilmişti.

 

Bai Xiaochun ise keyiflenmişti. Jia Lie yaklaşırken hemen çenesini kaldırıp kolunu sıvadı ve onu işaret ederek, “Defol git!” dedi.

 

Bai Xiaochun’un bu tavrını görmek Jia Lie’yi iyice öfkelendirmiş, daha da ivmelenmesine yol açmıştı. Artık aralarında 9 metre vardı ve bir yıldırım bile kendisini durduracak kadar hızlı müdahale edemezdi. Ona kalırsa Karamahzenin öleceği su götürmez bir gerçekti.

 

Ağzı acımasız bir gülümsemeyle çarpılarak bağırmaya başladı: “Gideceğimi ancak rüyanda--”

 

Fakat cümlesini bitiremeden önce denizden kan rengi bir el fırladı ve inanılmaz hızlı hareket eden el, bir sivrisineğe vuran insan misali Jia Lie’yi tokatladı.

 

Tokadın yankısı işitilirken Jia Lie’nin siyah zırhı parçalandı, ağzından kanlar fışkırdı. Çığlığındaki acı, işiten herkesi şok edecek düzeydeydi.

 

“Hayııırr!!” Jia Lie çaresizlik içerisinde döktüğü ağızlar dolusu kanla sendeledi. Bedeni halihazırda dağılmanın eşiğindeydi ve yeni onardığı yetişim basamağı da ani bir zarar almıştı. Artık hiç olmadığı kadar güçsüzdü…

 

Bu sırada koca el suya geri dönmüş, soluğu kesilen Bai Xiaochun da birkaç kez gözlerini kırpıştırmıştı. Lie’nin döne döne uzaklaşışını izlerken ifadesi takdir dolu bir hal almıştı.

 

Ardından, “Cidden inatçısın, değil mi?” deyip iç çekerek ilerlemeye ve Jia Lie’nin tekrar belireceği anı beklemeye başladı…

 

Uzaklardaki Jia Lie ise okyanus sularının üzerinde süzülüyor, kafası karışık bir halde gözlerinde biriken yaşlarla boğuşuyordu. Yetişim yaptığı yıllar boyunca hep kan dökmüştü, asla gözyaşı değil. Fakat işte şimdi buradaydı ve ağlıyordu.

 

Ona kalırsa bu dünya tamamen şeytaniydi. Tek isteği Karamahzeni öldürmekti! Sonucundaysa yıldırımlarla çarpılmış, rüzgarla uçurulmuş ve korkunç bir yaratık tarafından tokatlanmıştı.

 

Artık buradan canlı çıkması için bir mucize gerektiğini düşünmeye başlamıştı.

 

“Yetişimim onunkinden daha yüksek! Kan Akımı Tarikatında bulunduğum süre de onunkinden çok daha fazla! Neden bu dünya bana böyle davranıyor!?!?” Gözyaşları yanaklarından aşağı süzülmeye devam ediyordu. Bu dünyaya girdi gireli bir kâbusu yaşar gibiydi.

 

Artık Karamahzenden tamamen ürker olmuş ve hiç kimsenin onu kışkırtmaması gerektiğine kanaat getirmişti. Üstelik Küçük Bataklık Tepesi kan efendisinden ve Xuemei’den de nefret etmeye başlamıştı. Burada olmasının tek sebebi Xuemei idi. O olmasa ne Karamahzenle yüzleşmeye zorlanırdı ne de Küçük Bataklık Tepesi kan efendisinin verdiği görevi kabul etmeye! O zaman Karamahzeni öldürmeye defalarca teşebbüs edip bu duruma düşmez, bu dünya tarafından hedef alınmazdı.

 

“Bu hiç adil değil!!” Doğrusu Jia Lie dağın tepesine ve dünyanın iradesine çok yaklaşmıştı. Ama dağda o kadar çok kan yaratığı vardı ki oraya yaklaşmayı dahi ümit edemeyeceği barizdi.

 

Jia Lie hayal kırıklığıyla boğuşurken Bai Xiaochun rahat bir şekilde havada ilerlemeyi sürdürüyordu. Önündeki dağa bakarken yapması gereken şeyin tepeye ulaşmaktan ibaret olduğunu, o anda ilk aşamayı geçeceğini hissediyordu.

 

Fakat o yaklaşırken daha önce de belirmiş olan devasa ejderha, dağın ardından kafasını çıkartıp Bai Xiaochun’a bakmaya başlamıştı. Aynı anda sayısız korkunç aura da dağdan yayılarak Bai Xiaochun’a kilitlenmişti. Biraz daha yaklaştığı takdirde yaratıkların hücuma geçeceği belliydi.

 

Bai Xiaochun yerinde durakladı. Önceleri eli yalnızca ucundan kıyısından inceleyebilmişti, şimdiyse yüz yüze geldiği onca yaratığın dış dünyadaki vahşi yaratıklara çok benzediğini görebiliyordu. Tek farkları kan rengi oluşlarıydı. Onun dışında pek çok açıdan azılı yaratıkları andırıyorlardı.

 

Yaratıkların beklenmedik bir şekilde Bai Xiaochun’a yönlendirdiği düşmanlık, çaresiz haldeki Jia Lie’yi mutluluktan deliye döndürmüştü. Nefes nefese kalan adamın gözleri irileşmiş, içlerine umut parıltıları yerleşmişti.

 

“O da dağa gidemiyor!!” diye düşünmüştü heyecanla. Hiç değilse artık bir şans doğmuştu. Akabinde çabucak aurasını düzenleyip gözlerini Bai Xiaochun’a kilitledi ve galibiyet adına bir fırsat kollamaya başladı.

 

Bai Xiaochun yaratıklarla dolu dağa bakarken başının ağrıdığını hissetmekteydi. Anlık bir tereddüt sonrasındaysa yapılacak en iyi şeyin dünyanın kendisini ne derece koruduğunu test etmek olduğunda karar kıldı. Bu kararı vererek dikkatlice yola koyuldu, yaratıklar çok şiddetli çıkarsa geri çekilecekti.

 

Yavaş bir halde giderek yaklaştı ve en sonunda dağa adımını attı. Artık iyice gerilmeye başlamıştı. Fakat yaratıkların sadece kendisine bakmakla yetindiğini, hiçbirinin önünü kesmediğini görünce bu gerginlik de çabucak silinmeye yüz tuttu.

 

Keyiflenerek yola düştüğünde tamamen özgürdü. Tabii bu sırada okyanusun üzerinde süzülmekte olan Jia Lie’nin gözleri şokla irileşmişti.

 

Bir an sonraysa gözlerinde önce düşünceli bir ifade, sonra da tereddüt belirdi. Ve en sonunda da yoğun bir ışıltı…  

 

“Şimdi anlıyorum! Burada pek çok yaratık olsa da öldürme güdüsü yaymadığın sürece müdahale etmiyorlar. Kesinlikle böyle işliyor olmalı!

 

“Mesela burada okyanusun yüzeyinde, dağın dibinde süzülüyorum ama suyun altındaki hiçbir yaratık çıkıp da bana saldırmıyor. Sebebin öldürme güdümün eksikliği olduğu bariz!” Jia Lie hala biraz tereddütlüydü lakin vazgeçtiği takdirde yeni doğan umudunu da yitirmiş olacaktı. Bu yüzden dişlerini sıkıp kararlılık dolu bir ifadeye büründü, hiçbir öldürme güdüsü yansıtmadığından emin olarak nihai temkinlilikle yola koyuldu.

 

Çok geçmeden dağa yaklaşmış ve sayısız yaratığın bakışlarını üzerine çekmişti. Bu noktada durakladı, kafatası karıncalanıyor, dudakları titriyordu. Fakat yüzüne bir gülümseme yerleştirmeyi başarmıştı.

 

“Hiçbir kötü niyetim yok!” dedi. “Sadece geçiyorum…”

 

Ancak o ağzını açtığı anda kan rengi ejder kükreyerek karşılık verdi ve havalanarak Jia Lie’ye hücum etti. Aynı saniyede sayısız yaratık da öldürücü auraları patlak vererek Jia Lie’ye yöneldi.

 

Okyanus suyunun altından bolca göz açıldı, derinliklerden çıkan kan rengi sayısız dev, bağırışlar eşliğinde Jia Lie’yi hedefledi.

 

Jia Lie ise kan dondurucu bir çığlık attı, gözlerinden yaşlar dökülmekteydi.

 

“Bu hiç adil değil! Hile yapıyorsun!!” Jia Lie etrafındaki dünyanın kendisine oynadığı oyun karşısında perişandı. Yaratıklar hücum ederken çığlığı uzaklara doğru yankılanıyordu.

 

Bai Xiaochun’un kalbiyse küt küt atmaktaydı. Yaratıkların ani hareketi karşısında öyle afallamıştı ki neredeyse sıvışacaktı. Fakat yaratıkların sadece Jia Lie’ye saldırdığını çabucak anlamıştı.

 

Başlangıçta Jia Lie konusunda endişelenmiş ama bu dünya için arz ettiği önemi fark edince ona dikkat etmeyi bırakmıştı. Fakat şu anda onun adına biraz kötü hissetmeye başlamıştı.

 

Jia Lie’nin ‘hile yapıyorsun’ deyişini işittiğindeyse kuru bir şekilde öksürmüş ama hiçbir açıklama yapmaya teşebbüs etmemişti. Sonuçta Jia Lie haklıydı… Bu dünyaya vardı varalı uçmak dışında hiçbir şey yaptığı yoktu.

 

Dağa çıktığında bile yaratıklar öylece geçmesine müsaade etmişti…

 

Bai Xiaochun gerçekten bu dünyanın kendisine çok iyi davrandığını düşünmekteydi. Yaratıklar arasında kalan Jia Lie’ye baktığındaysa aşağıya bir Afrodizyak Hapı fırlatma fikrini değerlendirdi…  

 

“Ah, yapmamalıyım. Sonuçta ben iyi bir insanım.” Bu düşünceyle iç çekerek dağda ilerlemeyi sürdürdü ve kendisini çağırır gibi görünerek ışıklar saçan bir dikilitaşla karşılaştı.

 

Biraz düşündükten sonra taşa yaklaşıp elini yüzeyine yerleştirdi ve ilahi hisleri tüm dünyayı doldururcasına yayılmaya başladı…  

 

Dünya kendisinin bir parçası halini almış gibiydi…  

 

O anda kan okyanusu kabarmaya, çöldeki kumlar havalanmaya, gök titremeye, yer sarsılmaya başladı. Bitkiler, dağlar ve dünyadaki her şey takdir, tapınma ve neşeyle titreşti!!

 

Kan yaratıkları secdeye ve dağın zirvesindeki Bai Xiaochun’a biat etmeye koyuldu…

 

Canı bağışlanmış olan Jia Lie ise titreyerek Bai Xiaochun’a baktı. O an biliyordu ki ömrü boyunca ne bu tecrübeyi unutabilecekti ne de Karamahzenin tüm dünyanın hakimi gibi göründüğü bu manzarayı!

 

#Hayat çoğu zaman adil değildir canısı üzgünüm 
Şaka bir yana keyifli bir bölümdü. Adamın sonunda ölmemiş olmasına da sevindim, biraz üzülmüştüm açıkçası haline. 
Bakalım bu dünyanın hakimi haline gelen kaplumbağamızı şimdi neler bekliyor, okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44330 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr