Bölüm 244 : Katıksız Kin

avatar
5312 20

A Will Eternal - Bölüm 244 : Katıksız Kin


Çevirmen : Clumsy 

 

Bai Xiaochun’un gözleri irileşmişti. Xuemei’nin Dharma koruyucuları arasında göze çarpan Jia Lie’yi tanımıştı. Güçlü bir enerji patlaması içeren enerjisi sayesinde de kayda değer bir rakip olduğunu anlaması için tek an yeterli gelmişti.

 

“Yetişimin benden yüksek ama buna rağmen pusuya yatıp beni mi bekledin!?” dedi yüksek sesle. “Ne utanmazca! Seni arsız! Senin gibilerden nefret ederim! Senin gibileri yıldırım çarpmalı!” Bai Xiaochun çok sinirlenmişti ve tam saldırıya geçecekken gözleri inanamaz bir şekilde açıldı. Jia Lie de yaşananlar karşısında bir o kadar afallamıştı.

 

Bu laflar Bai Xiaochun’un ağzından çıkar çıkmaz Jia Lie kahkaha atmış ve kan rengi elini göndermişti. Fakat hemen ardından göğü sağır edici bir patlama doldurmuş, kova kalınlığında bir yıldırım, tepki verme fırsatı bulamayan Jia Lie’ye inmişti.

 

Patlama yankılanırken Bai Xiaochun’un ağzı açık kalmış, Jia Lie bir çığlık atmış ve kan rengi el yok olmuştu. Bai Xiaochun hiçbir şey yapma fırsatı bulamadan ikinci yıldırım, derken üçüncü ve dördüncü de doğruca Jia Lie’ye inmeye başlamıştı.

 

Jia Lie yıldırımların çarpışı karşısında avazı çıktığınca bağırıyor, ağzından kanlar fışkırıyordu. Yüzünde de nihai bir kuşku ifadesi yatıyordu.

 

“Neler oluyor!?!?” diye öfkeyle böğürürken bir yandan da olabildiğince hızlı şekilde geri çekiliyordu. “Hangi ilahi kabiliyet bu, Karamahzen?!?!” Ardından başını göğe kaldırmış ve yüzün üzerinde yıldırımın kendisine alçalmakta olduğunu görünce kafatası patlama noktasına gelmişti.

 

“Hayııır!!” Jia Lie acınası bir çığlık atarak Bai Xiaochun’la çarpışma düşüncesini o anlığına bir kenara attı. Ve başının üzerine vurarak çıkarttığı antik, harap haldeki kalkan eşliğinde kaçmaya başladı.

 

Fakat yüzü aşkın yıldırım kendisini çarpmaya devam ediyor, kalkanın sağladığı korumaya rağmen kan kusuyordu. Zaten kalkan son birkaç düzine yıldırıma direnememiş ve dağılmış, Jia Lie ise daha da çok kan kusarak görünür şekilde güçsüzleşmişti. Akabinde bir kâğıt tılsım çıkartarak yaktı ve hızını büyük ölçüde arttırarak gözden kayboldu.

 

Bai Xiaochun ise ağzı açık bir şekilde süzülerek olanları izlemekteydi. Saldırma şansı bile olmamıştı. Tek yaptığı ağzını açmaktı.

 

Tamamen şok edici ve akıl almaz bir sahneydi. Jia Lie’nin kendisine yaklaşışıyla yüz küsür yıldırım yiyerek kuyruğunu sıkıştırıp kaçışı arasında bir dakika bile yoktu. Bai Xiaochun buna rağmen temkinli olarak adamın uzaklaşmasına izin vermeyi tercih etti.

 

Ardından derin bir nefes alıp önce göğe, sonra da kaçmakta olan Jia Lie’ye baktı. Gözlerini kırpıştırırken heyecanlanmaya başlamıştı.

 

“Acaba… acaba haberim olmadan tek bir sözümle insanları öldürebileceğim bir yetişim basamağına ulaşmış olabilir miyim?!?!” Bu fikir heyecan verici olsa da düşündükçe daha az inanılır hale gelmişti. En sonunda bunun ya bir tesadüf olduğuna ya da Ölmeden Sonsuza Dek Yaşama Tekniğiyle bağlantısı bulunduğuna kanaat getirdi. Hatta Jia Lie tekrar gelse de meseleyi daha iyi analiz edebilsem diye umut etmeye başladı.

 

Ardından merak ve beklenti dolu bir şekilde yavaşça kan okyanusunun üzerinde uçmaya koyuldu.

 

Bu esnada Bai Xiaochun’dan biraz uzaklaşmış olan Jia Lie okyanusa yakın bir alanda duraklamayı başarmıştı. Çenesinden kanlar süzülüyor, gözleri delilikle yanıp tutuşuyordu. Fakat o deliliğin içerisinde korku, hatta dehşet de görünüyordu. An itibariyle kendisine vuran yıldırımların Karamahzenle bağlantısından ve bir ilahi kabiliyet olmadığından emin olmuştu.

 

“Bunu nasıl yaptı? Lanet olsun! Tam olarak nasıl başardı? Onca yıldırımı bana nasıl isabet ettirdi!?

 

“Dur bir dakika, buldum. Karamahzen Felaketşeytanı olarak da biliniyor. O gaddar ve acımasız biri, aynı zamanda usta bir düzenbaz. Ona pusu kurduğumu fark edip yaklaşanı yıldırım çarpmasını sağlayacak bir yol bulmuş olmalı!” Biraz daha düşündükten sonra anlamlı tek olasılığın bu olduğunda karar kıldı. Tamamen ikna olmuş olmasa da başka bir fikir üretmekte zorlanmıştı.

 

“Belki de vahayla alakalı bir şeydir. Çölün sınırlarını çizen alanda istikrarsız dalgalanmalar vardı. Belki ani varışım ve yetişim basamağımı salışım bazı doğa kanunlarını ihlal etti. Karamahzen bir simyacı olarak bu konuda benden daha çok şey biliyordur. Bunun avantajını kullanarak yıldırım doğurabilmiş olabilir…” Jia Lie dişlerini sıkmış ve öldürme güdüsü daha da güçlenmişti.

 

“Yeterince hazırlandığım takdirde benim saldırımdan kaçamazsın, aksine inanmayı reddediyorum. Seni parçalara ayıracağım! Tam bir azap eşliğinde gebereceksin!” Jia Lie daha önce hiç böyle bir bahtsızlık tatmamış, haliyle sakinleşmesi bayağı zaman almıştı.

 

“Yetişim basamağımın birazını feda edip yaşam gücümü ve auramı tamamen gizleyeceğim. Bu gizlilikle Kuruluş Kadrosundaki hiç kimse 300 metre yakınıma ulaşmadan beni tespit edemez!” Dişlerini sıkarken yüzü ansızın kızardı ve bedeni ufaldı. Ardından yavaşça gizliliğe büründü.

 

An itibariyle okyanusun üzerinde uçmakta olan Bai Xiaochun’a yetişmesiyse üç gününü aldı. Xiaochun uçarken narin dalgalar doğuruyor fakat tek bir kan yaratığı bile ortaya çıkmıyordu. Aslında yaratıkların neye benzediğini çok merak ediyordu lakin bir tane bile görme şansına erişememişti.

 

Sıkıntıdan patlayarak uçarken 300 metre kadar solundaki havanın çarpıklaştığını fark etti. Ve kafasını çevirdiğinde ansızın maddeleşen Jia Lie ile karşılaştı.

 

Jia Lie başını arkaya atıp kükrercesine bir kahkaha koyuverdi. Kanlı gözlerle kendisini tamamen kaplayan bir kan sisi çağırdıktan sonraysa kocaman bir kafaya dönüşerek tüketmek istercesine Bai Xiaochun’un üzerine atıldı.

 

“Ölme vakti, Karamahzen!!” Yakınlığı gereği kan sisinden şekillenen kafanın Bai Xiaochun’un önüne ulaşması sadece bir an almıştı.

 

Fakat Bai Xiaochun tepki veremeden ve kan sisi ona erişemeden önce yer ve gök parlak bir ışıkla sarıldı, rüzgâr sesleri işitildi ve yağmur başladı. Ardından tarifsiz güçte bir rüzgâr Bai Xiaochun’un önünde kendisini gösterdi!

 

Rüzgârın gücü okyanus sularını bile yükseltmişti. Kan sisine vuruşuyla ise anlık bir titreşim sonrasında çığlıklar atan Jia Lie’yi gözler önüne serdi.

 

“İmkânsız! Bunu nasıl yapıyorsun, Karamahzen?”

 

Kudretli rüzgâr karşısında tamamen çaresiz kalarak savrulan adamın kıyafetleri parçalanıyor, teninde oluşan kesiklerden kanlar akıyordu. Bu kritik anda, parçalanmasına ramak kalmışken ise seçimi hayat kurtarıcı bir nesneyle ışınlanmak oldu.  

 

Bai Xiaochun derin bir nefes aldı. Az önce Jia Lie ile arasında 60 metre vardı ama o kudretli rüzgar da çalkalanan okyanus da kendisinin kılına dahi zarar vermemişti.

 

6 metrelik mesafe cennetle dünya arası bir fark sergilemişti…

 

Bai Xiaochun Jia Lie’nin korkunç bir şekilde savruluşunu sessizce izlemişti. Olanları hala idrak edememiş olsaydı ona Bai Xiaochun denilemezdi.

 

“Bu dünya beni koruyor mu ki? Ölmeden Sonsuza Dek Yaşama Tekniği bağlantımız yüzünden bana yardım mı ediyor?” Etkilenen Xiaochun, etrafındaki dünyaya bakarken mevzunun bu olduğuna iyice ikna olmuştu. Hemen heyecanlı bir şekilde çenesini kaldırıp kollarını sıvadı.  

 

“Ben, Bai Xiaochun, parmağımı şaklatışımla değersiz Kuruluş Kadrosu yetişimcilerini küle çevirebiliyorum!”

 

Hissettiği gurur tüm tedirginliğini almıştı. Bu rahatlıkla havalı bir şekilde, duygusal iç çekişler eşliğinde yeniden uçmaya başladı. Bu esnada bir hayli uzaklaşmış olan Jia Lie ağız dolusu kan kusmaktaydı, artık delirmenin eşiğine gelmişti.

 

“Lanet olsun, lanet olsun, LANET OLSUN!!” Öfkeden tir tir titriyor, yaşananları kabullenemiyordu.

 

“Önce yıldırım, şimdi de rüzgâr. Karamahzen tüm bunları nasıl yapıyor? Bu dünya onu koruyup kolluyor falan değil herhalde! Buna inanmayı reddediyorum!” Ardından bir ağız dolusu kan daha kustu. Tamamen kanlanan gözlerle yaralı bedenine baktığındaysa hala sağ elinde sımsıkı tutmakta olduğu çantayı fark ederek rahatladı.

 

Öldürme güdüsü taşarken üzerine yeni kıyafetler giydi. Bai Xiaochun’a olan nefreti onunla aynı göğü paylaşmaya bile katlanamayacağı aşamaya gelmişti. Dişlerini sıkarak çantasından ufak bir heykel çıkarttı.

 

Heykel şeytani bir hayaleti tasvir ediyordu, tamamen uğursuz bir görünümü vardı. Jia Lie anlık bir tereddüt sonrasında dilinin ucunu ısırarak heykele biraz kan akıttı. Akabinde heykel anında eridi ve siyah bir sıvıya çevrildikten sonra bir büyü sembolü şekli alarak Jia Lie’nin alnına kazındı.

 

Jia Lie ürperdi ve delici çığlığı eşliğinde sembol alnından yayılarak siyah bir zırha çevrildi. Göz açıp kapayıncaya dek tüm bedenini çevreleyen zırh yaralarını iyileştirdi ve sıska figürünü kaslarla çevreledi. Bu dönüşüm yakından kısmen cismani kısmen de sahte görünüyordu.

 

“Bana bu Hayalet Bedenini Küçük Bataklık Tepesi kan efendisi verdi. Geçici olarak yetişim basamağımı toparlayacak ve hatta biraz ilerletecek! Karamahzenin tuhaf kabiliyetleri bile bu Hayalet Bedene karşı işlemez. Yıldırım olayını çözmüştüm ve rüzgârı pek anlayamasam da artık ona su altından saldırabileceğim. Hem Hayalet Bedeni de rüzgârı doğrudan atlatabilir!

 

“Karamahzen, bu dünyanın seni kolladığına inanmayacağım. Ve öyle olsa bile cennetlere meydan okuyup seni öldüreceğim!” Bu kararlılıkla dişlerini sıkarak yetişim basamağını canlandırdı, suya daldı ve tam hızla ilerlemeye başladı.

 

#Bazen biz de 'bu insanların başına şu gelmeli' desek de olsa keşke. Tabii abartmamak şartıyla 
Bizimki yine harika bir dünyada, elini bile şaklatmadan karşısına çıkanları küle çeviriyor... 
Zavallı Jia Lie'nin akibeti ne olacak merak ediyorum doğrusu, o zaman hadi okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44316 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr