Bölüm 228 : Affedersiniz... Siz Ölümsüz Otu Musunuz?

avatar
5586 21

A Will Eternal - Bölüm 228 : Affedersiniz... Siz Ölümsüz Otu Musunuz?


Çevirmen : Clumsy 

 

Bu tarz garip olaylar Ceset Tepesinin farklı noktalarında da gerçekleşmeye başlamıştı. Yetişimciler mağaralarından benzer ciddi ifadelerle çıkıyor, kimi yüksek sesle kükrüyor, kimi aklı başından gitmiş görünüyordu. Hatta kollarını etraflarında sallayıp kuvvetli kahkahalar atanlar da oluyordu.

 

Mesela bir yetişimci iri bir ağacın önünde dikilmiş, öfkeden çarpık bir ifadeyle çılgınca el hareketleri yapıyor ve bağırıyordu: “Dur! En ufak bir hamle yaparsan seni öldürürüm!”

 

Uzaklarda bir başka yetişimciyse darmadağın saçlarla başını arkaya atıp kükrercesine kahkaha atıyordu. “Hahaha! Sonunda Öz Formasyona ulaştım. Bundan böyle bana baş kıdemli diyeceksiniz!”

 

Kendi arıtılmış cesedinin önünde dimdik durarak bağıran bir yetişimci daha mevcuttu. Görünen o ki kendisini ceset, cesedini ise efendisi sanıyordu.

 

Böyle garip manzaralar her yerde yaşanıyordu. Etkilenmemiş olan yetişimcilerse şaşkınlık ve dehşet dolu suratla etrafa bakıyordu.

 

“Neler oluyor!?!?”

 

“Cennetler! Ne yaşanıyor böyle!?!?”

 

“Kahretsin! Ne oldu ki!?” Etkilenmemiş bu kişiler delirmek üzere olduklarını hissediyordu. Etraflarındaki şok edici manzaralardan ötürü suratlarına boş ifadeler yerleşmeye başlamıştı.

 

Xu Xiaoshan da kalabalığın içerisindeydi ve dehşet içerisinde uçarak iri bir kayaya ulaşmıştı. Ardından korkuyla etrafına bakıp kayaya dönerek şöyle dedi: “Gördün mü? Büyük bir şey oluyor! Tüm çıraklar halüsinasyon görüyor! Bu çok fena, gidip ulu kıdemliye söylememiz lazım!” Anlık bir sessizlikten sonra kayaya dik dik baktı. “Eee? Neden konuşmuyorsun?”

 

Biraz daha vakit geçtikten sonraysa devam etti: “S-s-sen de mi halüsinasyonsun?!” İyice dehşete düşen Xu Xiaoshan bir arıtılmış ceset bulana dek ters istikamette koşmaya başladı.

 

Ve içini alan bir titremeyle şöyle dedi: “Başpapaz!! Efendim, acele etmeniz lazım. Büyük bir şeyler oluyor! Herkes halüsinasyon görüyor!”

 

Xu Xiaoshan alarm çığlıkları atmakla meşgulken başka bir Ceset Tepesi yetişimcisi başını arkaya atarak kükrercesine kahkaha patlatmış, kibirli ve küçümseme dolu bir bakışla şöyle demişti: “Kıçı kırık Kan Akımı Tarikatı! Ne cüretle bana, Bai Xiaochun’a meydan okursunuz! Dinleyin millet. Ben, Cennet-Daosu Kuruluş Kadrosu uzmanı Bai Xiaochun. Evet. Bai Xiaochun!” Ardından kibirli yürüyüşünü sürdürerek herkese Bai Xiaochun olduğunu anlatmaya devam etti…

 

Tüm Ceset Tepesi kaosa sürüklenmişti. Bu esnada ulu kıdemli ve kan yolu kıdemlileri şaşkınlıkla dışarı akın etmiş ve olanları görmek soluklarını kesmişti.

 

“Neler oluyor!?!?”

 

Ulu kıdemli yetişimini canlandırmakla meşgulken Ceset Tepesi kan efendisi tam bir kafa karışıklığıyla üzerlerinde belirmişti.

 

“Hepsi halüsinasyon görüyor!!” diye mırıldandı kan efendisi. Kan yolu kıdemlileriyse kontrolü ele almak adına öne çıktı fakat ifadeleri ansızın boşlaştı.

 

Bir tanesi kafasının yanlarını sıkarak yüksek sesle ağlamaya başladı. Bir diğeriyse yere çöküp iki elini başına yerleştirdi ve işaret parmaklarını tavşan kulakları gibi diktikten sonra etrafta bir tavşan gibi meraklı meraklı hoplamaya koyuldu…

 

Bir diğeri genç yetişimcinin kendisini beline dek gömmüş olduğu mağaraya doğru son hızla koşturdu. Sonra da çabucak gencin yanına eğilerek ona ciddi bir ifadeyle bakmaya başladı.

 

Kan efendisi ve ulu kıdemlinin kafatasları korkuyla uyuşmuştu. Ardından ikisinin bakışları da Bai Xiaochun’un ilaç yaptığı alana çevrildi ve ifadeleri şaşkınlıkla renklendi.

 

“Acaba bunların sebebi Karamahzen olabilir mi!?!?”

 

“İlaç yapımı bile böyle korkunç bir şeye sebebiyet verememeli!!” diyen ulu kıdemlinin soluğu kesildi ve tam konuşmasını sürdürecekken ifadesi boş bir hal aldı. Akabinde delici bir çığlık koyuverdi, kollarını kanat misali iki yana açtı ve havalandı. Arada bir aşağı süzülüp bir yetişimci kapmaya ve tuhaf bir çığlık sonrasında yere geri fırlatmaya başladı…  

 

Görünen o ki kendisini kartal sanıyordu. Havada süzülürken keskin gözleriyle hedefini belirliyor, alçalıyor ve yetişimcileri kapıyordu.

 

Kan efendisinin kafatası patlayacak derecede uyuşmaktaydı. Çabucak gökte yükselmeye başladı, Ceset Tepesi yakınlarında bulunmaya cesaret edemeyecekti, gözleri dehşetle ışıldıyordu.

 

“Bu nasıl yaşanabilir!?!?!?”

 

Tabii ki Ceset Tepesine en çok dikkat eden ekip Orta Tepe yetişimcileriydi. İşler çığırından çıkar çıkmaz bir göz atmaya gelmiş ve tuhaf sahneleri görmek solukları kesilerek gerilemelerine, daha fazla yaklaşmaya cesaret edememelerine yol açmıştı.

 

“Felaketşeytanı sonunda kasırgasını saldı!”

 

“Bu korkunç bir şey! Bu insanların nesi var? Halüsinasyon görüyorlar demeyin sakın?!?!”

 

“En derin arzularıyla ilgili halüsinasyonlar galiba…”

 

“Cennetler! Birinin sürekli Bai Xiaochun’um demesine inanamıyorum! O içten içe ne istiyormuş ki? Bai Xiaochun mu olacakmış?”

 

Bu esnada Song Que de havalanıp soluksuz kalarak Ceset Tepesini izlemeye başlamıştı. Gördüğü ilk kişi arıtılmış bir cesede başpapaz diyen Xu Xiaoshan olmuştu. Xu Xiaoshan hemen ardından farklı bir yöne ilerlemiş, tepenin nispeten açık bir bölgesini bulup yere yatarak hareketi kesmişti.

 

Ceset Tepesindeki bu tuhaflığı fark edenler Orta Tepe yetişimcilerinden ibaret değildi. Çok geçmeden İsimsiz Tepe ve Küçük Bataklık Tepesi fertleri de tuhaflığı fark edip duruma göz atmaya gelmişti. Olanları görmek nefes kesiciydi.

 

“Şuradaki manyak kimin nesi? Kendi arıtılmış cesedine iş atıyor!!”

 

“Şu Ceset Tepesi ulu kıdemlisi değil mi? Neden kuş gibi bağırıyor? Kendini kartal mı sanıyor? Cennetler! Kan yolu kıdemlilerinden birine doğru alçalıyor! Eee? Iskaladı!”

 

“O kan yolu kıdemlisi de kendisini tavşan gibi bir şey sanıyor galiba!?”

 

“Bir de kendisini beline dek gömen şu herife bakın. O ne yapıyor ki? Peki ya yanındaki kan yolu kıdemlisi? Kıpırdamıyor bile!!”

 

Üç tepenin yetişimcileri şaşkına dönmüştü ve en nihayetinde Song Junwan da ortaya çıkıp Ceset Tepesine bakarak soluğu kesilenlerin arasına katıldı.

 

Bu sırada Orta Tepe yetişimcilerinin Karamahzene yönelik duyguları bir hayli karmaşıktı. Nedense kendilerini şanslı sayıyorlardı. En fazla birkaç patlayan fırın ve biraz ishal problemi çekmişlerdi. Ceset Tepesindeki durumsa tek kelimeyle korkunçtu…

 

Ceset Tepesi kan efendisi ağlamak istiyor fakat gözlerinden yaş gelmiyordu. Olup bitenlere boş boş bakarken her an kendisi de delirebilirmiş gibi hissediyordu.

 

Herkes dehşete düşmekle meşgulken Ata Tepesi de durumu not almıştı. Bu esnada ilk etkilenen ve toprağa gömülüp kollarını sallayan yetişimcinin bakışları yanında hareketsizce çömelen kan yolu kıdemlisine çevrilmişti.

 

Kıdemlinin gelişini önceden fark edip meraklanmış olan yetişimci ne kadar düşünürse düşünsün onu çıkartamamıştı. En sonunda kafa karışıklığını dağıtmak adına doğruca sormaya karar verdi ve anlık bir tereddütten sonra şöyle dedi: “Affedersiniz, siz ölümsüz otu musunuz?”

 

“Hayır, tabii ki değilim.” dedi kan yolu kıdemlisi son derece ciddi bir şekilde. “Ben bir ölümsüz tavuk yumurtasıyım!”

 

Ceset Tepesi böyle curcunalarla dolup taşarken Bai Xiaochun da yeraltı mezarlığında avazı çıktığınca bağırmaktaydı. O esnada zümrüt zombisi titremiş ve dantian alanında iki adet tıbbi hap belirmişti.

 

Biri Ters Kan Ceset Arıtım Hapıydı, diğeriyse daha küçük olan ikincil versiyonu.

 

Yüzünde heyecanlı bir ifade beliren Bai Xiaochun sağ eliyle bir büyü hareketi gerçekleştirerek ikincil hapı uçurdu ve bir şişeye yerleştirdikten sonra iyice heyecanlanmaya başladı.

 

“İşe yaradı!” Başarısıyla gurur duyarak zümrüt zombiyi aldı ve mezarlık kapısını iterek dışarı çıktı.

 

Mağarasından adımını attığı andaysa uzaklardan gelen hengameyi işitti. Yine de mağaranın etrafında kimse olmaması içini rahatlatmıştı.

 

“Galiba kara duman pek de mühim bir şey değilmiş, ha?” deyip iç çekerek yola koyuldu fakat ansızın durakladı. Uzaklardan kendisine doğru hoplaya zıplaya gelmekte olan bir kan yolu kıdemlisini fark etmişti.

 

Bai Xiaochun şok içinde kalakalmış, hayal mi görüyorum diye düşünmüştü. Kalbi küt küt atarken gözlerini ovuşturdu ve yakınlardaki bir ağaca kahkahalar eşliğinde saldıran bir Kuruluş Kadrosu yetişimcisini gördü. Sonra da ellerinin üzerinde yürüyen genç bir yetişimciyi…  

 

Hatta daha önce hiç görmediği ve gururlu kahkahalar eşliğinde Bai Xiaochun olduğunu ilan eden birine de denk geldi. Ellerini arkasında kavuşturup yürüyen adam Bai Xiaochun’a dik dik bakarak şöyle demişti: “Beni tanıdın mı? Ben Bai Xiaochun!”

 

Bai Xiaochun’un gözleri irileşmiş, kafatası karıncalanmaya başlamıştı. Etrafına baktıkça hemen hemen tüm Ceset Tepesi yetişimcilerinin son derece garip davrandığını fark ediyordu.

 

“Neden hepsi deli gibi davranıyor?” İçinde bir korku yükselmişti ve tam sıvışmak üzereyken uzaklarda hareketsizce yatmakta olan Xu Xiaoshan’ı fark etti.

 

Onu bir arkadaş olarak gördüğü için yardım edebilir miyim düşüncesiyle yanına koşturdu. Ve tam ona uzanıp meseleyi araştıracakken Xu Xiaoshan’ın gözleri açılıverdi.

 

“Kıpırdama!" diye fısıldadı Xiaoshan. “Ceset Tepesindeki herkes delirdi. Halüsinasyon görüyorlar! Neredeyse inanamayacaktım ama az önce bir kayayla konuşuyordum. Hatta arıtılmış cesetlerden birini başpapaz sandım!

 

“Neyse ki, Ben, Xu Xiaoshan, sıra dışı bir içsel yeteneğe ve tonlarca büyülü nesneye sahibim. Bu sayede çabucak iyileştim.”

 

“Sen deli değil misin yani?!” dedi Bai Xiaochun, sevinçten havalara uçarak.

 

“Kaybol buradan!” diye yanıtladı Xu Xiaoshan. “Beni unut. Tüm bu yaşananların yukarıdaki kartaldan kaynaklandığına eminim. Onu buraya çekmeye çalışıyorum ki öldürebileyim. Sonrasında her şey yoluna girecek.” Bu sözlerle bakışlarını göğe çevirdi.

 

Bai Xiaochun da zihni bulanarak istemsizce göğe baktı ve kollarını açıp çığlıklar savurarak süzülmekte olan ulu kıdemliyi fark etti.

 

Bai Xiaochun’un çevreye bakışları anlamsızlaşırken Ceset Tepesi sınırları dışından Bai Xiaochun’u görenlerin gözleri irileşmeye başlamıştı.

 

Bu özellikle de Ceset Tepesinin kan efendisi için geçerliydi. Patlama yapan bir öldürme güdüsüyle kükremeye başlamıştı: “Karamahzen!!”

 

Kan efendisinin bağırışı yankılanırken bedeninden çıkan kan renkli ışık, bir huzme şeklinde Bai Xiaochun’a yöneldi. Göz açıp kapayıncaya dek aradaki mesafe 150 metreye inmişti.

 

Bai Xiaochun küt küt atan bir kalple tabanları yağlamak üzereyken Xu Xiaoshan başını arkaya atıp kükrercesine kahkaha attı. Ve gözleri ışıldayarak havaya sıçradı.

 

“Kartal gelmedi ama kan tavuğu geldi! Her şeye değdi!”

 

#Hahahahhahahah!! Yine çok güzel bir bölümdü, uzun zamandır böyle komik bir facia yaşamamıştık herhalde 
Böyle olaylar elli kere daha olsa hepsinde gülerim diye düşünüyorum. Serinin komedisi de aksiyonu da merak unsuru da hiç bitmiyor çok şükür. O zaman bizlere okumaya devam etmek düşer, bir sonraki bölümde görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr