Bölüm 224 : Bu Tarikata İhanet Sayılmaz, Değil Mi?

avatar
6181 19

A Will Eternal - Bölüm 224 : Bu Tarikata İhanet Sayılmaz, Değil Mi?


Çevirmen : Clumsy 

 

On gün geride kalmış ve iki hap fırını daha patlamıştı lakin Bai Xiaochun’un elinden gelen bir şey yoktu. Tek seçenek tıbbi kuvveti azaltmakmış gibi görünüyordu. Ona kalırsa bu hap fırınları fazla dayanıksızdı…  

 

Tıbbi kuvveti azaltıp Evrendeki Tüm Bitkiler tekniğini kullandığında işleri stabilize edebilmeye başlamış ve en sonunda bir grup 4. kademe Ruh Sağlamlaştıran Kristalleştirme Hapı elde edebilmişti.

 

Sadece beş hap üretebilmişti ve hepsi de düşük kaliteydi fakat ruhsal enerjileri daha önce ürettiği ilaçların hepsini aşmaktaydı. Onları elinde tutarken bile içlerindeki ruhsal enerjinin yankısını hissedebiliyordu.

 

Adeta zekaları varmış gibi görünüyorlardı...

 

Bu da 4. kademe tıbbi hapların eşsiz karakteristiğiydi. Onları bir müddet yakından inceleyen Bai Xiaochun iyice heyecanlanmıştı. Böyle bir hapın baş kıdemlileri etkileyebileceğine emindi fakat Song Klanı başpapazı için yeterli gelip gelmeyeceğini bilemiyordu.

 

“Başarı oranımı büyük ölçüde arttırmam lazım. O zaman Song Klanı başpapazı kesinlikle ikna olacaktır!” diyerek çenesini gururla kaldırmış ve şimdiden bir nebze mükemmelleştirdiği tekniklerine devam etmişti.



4. kademe ruh ilaçları üzerinde daha çok kontrol sahibi olmak, başarı oranını 3. kademede elde ettiği seviyeye çıkarmak istiyordu. Buna odaklanarak dış dünyayı boş vermiş, ilaçların Daosuna kapılmıştı. Bir sonraki üretimi için seçtiği formülse Sisli Ruh Tütsüsüydü.

 

Birkaç günün sonunda çıkan hoş aromayla birlikte yeni bir ruh ilacı üretimi tamamlanmış, Bai Xiaochun’un gözleri anında ışıldamıştı. Akabinde sağ eliyle bir büyü hareketi gerçekleştirdi ve açılan hap fırınından havaya yeşil bir duman yükseldi.

 

“Ha?” Bai Xiaochun’u en çok şok edense yeşil duman değil, içeride bir ilaç bulamamaktı!

 

“Nerede hata yaptım?” diye düşünürken şaşkındı. Fırını dikkatlice incelemesine rağmen içeride en ufak bir tıbbi artık dahi bulamamıştı. Adeta ruh ilacı havaya karışıp gitmişti.

 

Dumanı düşünüp mağarasının etrafına baktığındaysa sıra dışı bir şey görememişti. Kaşlarını çatarak yeni bir üretim üzerinde çalışmaya başladı, problemi çözmekte kararlıydı.

 

Lakin aynı şey bir sonraki üretimde de gerçekleşti. “Yine mi yeşil duman?”

 

Yeşil duman yükseliyor ve birkaç nefeslik süre sonunda tamamen silinip gidiyordu. Onu yakalamaya veya kaybolmasını engellemeye çalışsa da nafileydi.

 

“Enteresan. Demek ki her 4. kademe ruh ilacının kendine has bir özelliği var.” Bu durum cesaretini kırmamıştı, hatta tam tersi geçerliydi. Bir sonraki ayı problemi çözmek adına sayısız yöntem deneyerek geçirmişti. Fakat bir düzine civarı üretimin neticesi silinen yeşil dumandan öteye gidememişti.

 

Bai Xiaochun Sisli Ruh Tütsüsü araştırmalarını sürdürürken Orta Tepe yetişimcileri de en sonunda patlayan fırın kabusundan kurtulmuştu. Ancak yeni bir kabus, toparlanmalarına izin vermeden kendisini göstermek üzereydi.

 

İlk talihsiz Usta Tanrı-Kahin olmuştu. On gün önce gece yarısı kehanet seansında yüzü ansızın düşmüş ve önünde oturan yetişimciyi şok edecek şekilde kıpkırmızı bir suratla odadan dışarı koşturmuştu. O gece paramparça olacağını hissetmişti, ertesi sabah şafaktaysa beti benzi atıktı.

 

“Neler oluyor? On yıldan fazladır yemek yemiyordum. Nasıl ishal olabilirim ki?” Karnını sıkıştırarak bir kehanet gerçekleştirmeye çalışıyor ama daha kehanetin sonuna gelemeden karın gurultuları yükseliyordu…

 

Çok geçmeden aynı etkileri yaşayan yeni yetişimciler olmaya başladı. Mağaralarında veya dışında yeşil dumanın aurasından etkilenmiş olanlar ishal sorunu yaşıyordu. Zamanın ve mekanınsa bir önemi olmuyordu…

 

Sıradan bir ishal olsa çok problem doğmazdı. Ama gün geçtikçe durum kötüleşiyordu. En iyi durumdakilerin tuvalete çıkma sıklığı günde on civarıydı, diğerleri içinse bu sayı yüzü aşıyordu…

 

Orta Tepe yetişimcileri delirmeye başlamıştı, buna ne tür bir zehrin sebep olduğunu hayal dahi edemiyorlardı. Bu durumun üstesinden gelemeyen bazı Kuruluş Kadrosu yetişimcileriyse bilincini yitirmeye başlamıştı.

 

“Biri bizi zehirlemiş!!”

 

“Lanet olsun! Tam olarak neler dönüyor? Bu da Karamahzenin işi olamaz, değil mi?!”

 

İshal felaketi Orta Tepenin aşağı kısımlarını vurmuştu. Karşılaşan her yetişimciyi yetişiminden bağımsız olarak etkileyen görünmez bir zehir söz konusuydu. Çok geçmeden Orta Tepe bir hayalet şehre dönmüştü, herkes delirmenin eşiğindeydi, hiç kimsenin hareket edecek enerjisi kalmamıştı.

 

Ne yazık ki bu kısa bir sürede geçecek bir problem değildi. Song Que yüzükoyun, güçsüz ve bitkin şekilde yataklara düşmüştü. Öyle çok tuvalete gitmişti ki artık kendisini bir ölümlü gibi hissetmekteydi.

 

“Neler oluyor!?” diye sızlanıyordu insanlar.

 

“Karamahzenin işi olmalı! İlaç yapıyor ve aurası da yayılıp bizi bu hale getiriyor!”

 

Bu sonuca varanların sayısı giderek artıyordu. Ancak hiç kimse araştırmaya dahi gidemiyordu; ishal öyle kötüleşmişti ki çoğu kişi mağarasından dışarı adımını atamıyordu.

 

Çok geçmeden yukarı parmak kısmı da etkilenmeye başlamıştı. Song Junwan ilaç yapımı düşüncesi karşısında korkudan titremekteydi.

 

“Ne biçim bir ilaç yapıyor bu?” diye iç çekerek anlayışlı bakışlarını Orta Tepeye çeviriyordu. “Nasıl bu kadar korkunç olabilir!?”

 

En sonunda bu mevzu diğer üç tepe tarafından işitilmiş ve oranın yetişimcileri kahkahalara boğulup şakalaşmaya başlamıştı. Hatta kimileri bizzat araştırmak adına Orta Tepeye gitmiş ama çabucak dönüp inzivaya çekilmişti…

 

Nihayetince Orta Tepe yetişimcileri orayı terk etmeye başladı, ne yazık ki kaçışları emekleye emekleye gerçekleşiyordu. Yavaşça ve geride kalmaya gönülsüzce ilerliyorlardı. Üzücü bir şekilde zehirlenişleri ağır olduğu için uzaklaşmak da semptomlarını geçirmiyordu. Her biri yığılmanın eşiğinde bir şekilde Bai Xiaochun’un mağarasına dehşetle bakıyordu. Seçme şansları olsaydı bunun yerine patlayan fırınları tercih edebilirlerdi…  

 

“Karamahzen çok fena! Kesin bizden intikam alıyor!”

 

“Lanet olsun! Ona Karaşeytan değil Felaketşeytanı dememiz lazım!!”

 

“Felaketşeytanı Karamahzen!!”

 

Zaman geçtikçe ve Kuruluş Kadrosu yetişimcilerinin çilesi dindikçe Bai Xiaochun’a olan nefretleri azalıyordu. Pek çoğu ileride onu kışkırtacak şeylerden kesinlikle kaçınılması gerektiğinde karar kılmıştı…   

 

Gerçekten korkunç biriydi ve düşmanlarına görünmez tıbbi haplarla zarar verme taktiği beyin yakıcıydı.

 

Bu süreçte ilaçların Daosu konusunda fikrini değiştirip bu işe daha çok vakit harcamaya karar kılan pek çok kişi de olmuştu…

 

Ata Tepesi bile olanları not etmiş durumdaydı. Tabii ki Bai Xiaochun her şeyden habersizdi. Ölmeden Sonsuza Dek Yaşama Tekniği yetişimi sayesinde hiç etkilenmiyordu ve varıyla yoğuyla ilaçların Daosuna adapte olmuştu. Bir ayın sonundaysa yeşil duman problemini çözüp Sisli Ruh Tütsüsünü yaratabilmişti.

 

Akabinde yeni 4. kademe ilaçları denedi ve en nihayetinde başarı oranını yüzde yetmişe çıkardı. Bu noktada tıbbi bitkilerinin sonuna geldiği için ara vermesi gerekmişti. Böylece eline tıbbi haplarını alarak iç çekti ve ölümsüz mağarasından ayrıldı.

 

Güneşli, ışıl ışıl bir sabahtı ama nedense ortalık alışılmadık bir sessizliğe bürünmüştü. Etrafına bakan Bai Xiaochun Orta Tepenin tamamen boşaldığını fark etmekteydi.

 

Bu durum onu önce şok etmiş, sonraysa sevindirmişti. Sonunda etraftakileri etkilemeden hap yapmayı başarabilmişti. Bu inançla iç çekerek Orta Tepede ilerlemeyi sürdürdü. Fakat gerginleşmesi çok sürmemişti.

 

“Ortalık neden bu kadar sessiz?” diye düşünüyordu. Bir tuhaflık var gibiydi. Dağın dibine dek yürümüş ama tek bir kişi görmemiş, hiçbir hayat belirtisi tespit etmemişti. Tüm mağaralar boş görünüyordu.

 

“Herkes nereye gitmiş?” Gözlerini kırpıştırırken iyice gerilmiş ve hızını arttırmıştı. Çok geçmeden gözlerine iki İç Kesim çırağının yardımıyla ilerleyen bir Orta Tepe Kuruluş Kadrosu yetişimcisi takıldı. Bai Xiaochun’u gören yetişimci tir tir titremiş ve gözleri korkuyla irileşirken titreyen parmağını kaldırarak şöyle demişti: “Sen… sen ilaç yapmayı bitirdin mi?”

 

“Ha?” diye yanıtlayan Bai Xiaochun’un kafası karışmıştı. “Umm, evet bitirdim!”

 

Sözler ağzından çıktığı anda yetişimci titremeye başlamış ve İç Kesim alanına doğru dönerek sesi yettiğince bağırmıştı: “Dışarı çıkabilirsiniz! Hadi mağaralarımıza dönelim. Felaketşeytanı ilaç yapmayı bırakmış!!”

 

Çok geçmeden rahatlama nidaları işitilmeye başlamış ve İç Kesim çıraklarından destek alan sayısız figür İç Kesim mağaralarından çıkmıştı. Hepsi sıskalaşmış, betleri benizleri atmıştı, ifadeleriyse tüm bitkinliklerine rağmen heyecanlıydı.

 

“Ciddi misin?! Felaketşeytanı sonunda ilaç yapımını bitirdi mi?”

 

“Cennetlerin gözleri var!!”

 

“Sonunda Orta Tepeye dönebileceğiz...”

 

Song Que de kalabalığın içerisindeydi ve bacakları tir tir titrerken dik bakışlarını Bai Xiaochun’a dikmişti. O kalabalığın geri kalanından farklıydı; korkusuna yenik düşmemişti, hala Karamahzeni öldürmek istiyordu.

 

Bai Xiaochun ise suçlu bir şekilde başını kaşıyıp İç Kesim çıraklarının desteğiyle Orta Tepeye dönen Kuruluş Kadrosu yetişimcilerini izliyordu.

 

Bir tütsülük sürenin sonunda yüzlerce kişi önünden geçip gitmişti ve sonrasında uçarak önünde beliren Song Junwan’ın yüzü karmaşık duygularla dolup taşmaktaydı.

 

“Büyük Kız Kardeş Song...” dedi Xiaochun dikkatlice.

 

“İlaç yapımın bitti mi?” diyen kadınsa buruk bir şekilde gülümsedi. “Bana ruh ilacını ver de başpapaza götüreyim.”

 

Bai Xiaochun çabucak çantasına uzanarak beş adet 4. kademe ruh ilacı çıkarttı. Bunlar ürettiklerinin yalnızca belli bir kısmıydı, doğal olarak geri kalanları kendisine saklamıştı.

 

Hapları alıp inceleyen Song Junwan’ın etkilendiği barizdi. Bai Xiaochun’a anlamlı bir bakış atarak gülümsemiş, sonra da kendisini beklemesini söyleyerek Orta Tepenin en üst noktasına uçmuştu.

 

Bai Xiaochun çok gergindi. Kan Akımı Tarikatı kurallarından haberdardı. Liderleri etkileyecek kadar başarılı olduğundan emin olsa da tedirginliği yitmiş değildi.

 

Bir tütsülük sürenin sonunda geri dönen Song Junwan, gözlerinde garip bir ifadeyle bir komuta madalyonu teslim etti ve Karamahzenin çenesini parmağıyla kaldırdı. Ardından orkide kokan nefesiyle şöyle dedi: “Başpapaz bundan böyle tarikata ihanet etmediğin takdirde Song Klanının bir ferdi gibi muamele göreceğini iletmemi istedi!”

 

Tarikatta dilediğini yapabilecek olma düşüncesi Bai Xiaochun’un gözlerini parlatmıştı. Kendisiyle son derece gurur duyarak sevgili ulu kıdemlisine baktı ve parmağını uzatarak kadının çenesini kaldırdı.

 

“Bu tarikata ihanet sayılır mı?” derken de kıs kıs güldü. Song Junwan’ın gözleri irileşmişti. Ömrü boyunca kendisiyle bu şekilde flört etmeye cesaret eden olmamıştı. Yüzü anında kızarmıştı lakin gözlerinin soğuk bir ışıkla titreşmesi çok sürmedi.

 

“Görünen o ki ulu kıdemlilere neden saygı gösterilmesi gerektiğini birazcık öğretmem gerekecek!”

 

#Hahaha! Sonunda hiç kimseye zarar vermeden ilaç yapmışım diye düşündü bir de kıyamam... 
Geldi geleli lakap üstüne lakap takıldı bizimkine, şimdi de sırada Felaketşeytanı var. Bakalım bir yenisi olacak mı... 
Bu arada yürek yemişçesine ulu kıdemlinin çenesini kaldırmayı da ihmal etmedi. Bu ilişki nereye varacak onu da pek merak ediyorum doğrusu.
O zaman okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr