Bölüm 190 : Yeşil Zombiler

avatar
5534 25

A Will Eternal - Bölüm 190 : Yeşil Zombiler


Çevirmen : Clumsy 

 

Bai Xiaochun gerçekten deliriyor, saçları bir türlü beyaza dönmeyen zombinin karşısında hayal kırıklığıyla dikilip duruyordu.

 

Ardından arkasına dönerek fırına tıbbi bitkiler fırlatmaya başladı ki bunlara Kan Akımı Tarikatının bazı özel bitkileri de dahildi. Formülü bir kez daha değiştirmiş, kendisini hap üretimine delicesine adamıştı.

 

Saçları karman çormandı ve Ruh Akımı Tarikatında olmadığını çoktan unutmuştu. Tamamıyla üretim safhasına odaklanmıştı. Gözleri alev alevdi ve sahtekâr Karamahzenin dahi ruhunu titretmekteydi. Karamahzen yeniden Düşmüş Kılıç Dünyasına gittiğini hissediyor, Bai Xiaochun’a en ufak bir rahatsızlık vermekten çekiniyordu.

 

“Bu Bai Xiaochun tam bir deli!” diye düşünüyordu.

 

Bai Xiaochun yeni ruh ilacıyla boğuşurken Xu Xiaoshan da ceset rafinerisinin başka bir alanında son yarım yılda başına açılan belli bir meseleyle uğraşmaktaydı. Her nedense ceset arıtım kan serumu normalden çok daha hızlı bir şekilde azalıyordu.

 

“Neler oluyor?” diye düşünüyordu. Orada binin üzerinde ceset bulunduğu için durumu araştırmak cidden baş ağrıtıcıydı. Şükür ki kan serumunun tüketim oranı hala kabul edilebilir limitlerdeydi.

 

“Ah, her neyse. Sanırım bu, ceset rafinerimi beklediğimden daha erken geliştirmem gerektiği anlamına geliyor.” En sonunda meseleyi bu sözlerle bir kenara attı.

 

Bir ayın sonunda Bai Xiaochun ceset mağarasındaki hap fırınına bakıp kıs kıs gülmeye başladı. Tıbbi tütsüleri için karışıma kanını bile eklemişti, umudu kanı sayesinde muazzam eldeki kan qi’sini kışkırtmak ve şok edici bir dönüşüm gerçekleştirmekti!

 

Fırının yanına vurarak çıkarttığı acı dumanın ardından kenara kaydı. Tırnak ucu ebadındaki beyaz tütsüyü gördüğünde ise başını arkaya atıp kükrercesine bir kahkaha koyuverdi.

 

“Bu defa kesin beyaza döndürecek!” diyerek tütsüyü dikkatlice aldı ve yakından incelemeye başladı. Tütsü çok küçük olsa da şu ana dek ürettiklerinden çok daha güçlüydü.

 

Hatta önceki üretimlerin toplamı dahi buna denk olamazdı.

 

“En sonunda donuk zombimi üreteceğim!” diye kükredi. Elini sallayıp tırnak ucu ebadındaki tütsüyü cesede gönderdi. Zombinin başındaki tüm saçları anında etkileyen tütsü yoğun, beyaz bir duman yaymaya başladı.

 

Dumanın yayılışı Bai Xiaochun’u gerilemek zorunda bıraktı. Bir noktada yayılmayı kesen duman öylesine yoğundu ki içerisini görmek imkânsızdı. Ancak yaydığı tarifsiz ürperticilikte bağırışları işitmek gayet mümkündü.

 

Her nasılsa, o bağırışların içerisinde bir nebze de neşe var gibiydi.

 

Bai Xiaochun daha da heyecanlanmıştı. Bu esnada rafinerideki odasında bulunan Xu Xiaoshan, önündeki sandalyede oturup soğuk bakışlar atan yaşlı bir adamın karşısında tedirgin bir şekilde dikilmekteydi.

 

Geniş, gri bir cüppe giyen yaşlı adamın kıyafetindeki işlemeler bir dağ tepesine aitti. Yakından bakıldığında Ceset Tepesi olduğu anlaşılıyordu. Cüppenin kolundaki zombi suratı ise kolların savruluşuyla son derece gerçekçi görünüyordu.

 

Yaşlı adamın saçları dağınık, suratı yaralarla kaplıydı fakat yoğun bir yaşam gücüne sahipti. Gerçek yaşının görünüşünden çok daha farklı olduğu belliydi.

 

Yetişimi Altın Öz aşamasında değildi ancak Kuruluş Kadrosunun zirvesine, hatta Öz Benzeri aşamaya ulaşmıştı. Öz Formasyona erişmesine ramak kalmıştı.

 

Xu Xiaoshan boğazını temizleyerek telaşlı bir açıklamaya girişti: “Ulu kıdemli, daha zamanım yok mu? Endişelenmeyin. Ben, Xu Xiaoshan, bu rafineriyle yaklaşık bir yıldır ilgileniyorum. Borçlu olduğum ruh taşlarını nasıl ödemem? Üç ay içerisinde ilk zombi serim hazır olacak ve size anaparayı da faizi de ödeyeceğim!”

 

Ceset Tepesinin ulu kıdemlisinin bizzat gelip de rafinerinin masraflarını talep edeceğini hiç beklemezdi.

 

“Kıdemli Xu,” dedi ulu kıdemli, “Ben de bunu söylemeni umut ediyordum. Eğer vakit gelir de borcunu ödememiş olursan sana bir başpapazın destek çıkması dahi fayda etmez. Zarardan seni sorumlu tutarım, bilesin!”

 

Ulu kıdemli bu sözlerle birlikte ayrılmaya yeltendi.

 

Ama o anda kapı ansızın açıldı ve telaşlı bir genç adam içeriye dalıverdi.

 

“Ne var!” diye bağıran Xu Xiaoshan’ın yüzü son derece kasvetliydi. Tam ulu kıdemliyi ensesinden atmışken bir de bu problem patlak vermişti.

 

Ancak öldürme güdüsü patlak verirken, odaya giren genç adamın ne kadar korkmuş göründüğünü fark etti.

 

“Genç Lord, gerçekten kötü bir şey oluyor!! Ceset arıtım kan serumunun yaklaşık yüzde otuzu bir anda ortadan kayboldu!!” Beti benzi atan genç adam ağlamak üzere gibiydi. Serumun kaydını tutma görevi ondaydı ve bu yoğun azalışı görünce ne yapacağını bilememişti. Ancak konuşmasını bitirdiği saniyede Genç Lord Xu Xiaoshan’ın odada yalnız olmadığını fark etti. Biraz tanıdık bulduğu yaşlı adamı incelemeye başladığında ise zihni allak bullak oldu.

 

“U-u-ulu kıdemli...”

 

Olanları işiten Xu Xiaoshan’ın kafatası patlama noktasına gelmişti.

 

“Yüzde otuz mu?!?!” diye sordu kanlanan gözlerle. Ve hemen serumu kontrol etmeye koşturdu. Ulu kıdemli de tamamen afallamış görünüyordu. Ceset arıtım sürecinin en kritik noktalarında dahi böyle yoğun bir kayıp olmazdı, bunun için inanılmaz güçlü bir zombi üretilmesi gerekirdi.

 

“Yüzde otuzluk bir kayıp mı?” diye düşündü ve hiç tereddütsüz harekete geçti.

 

Xu Xiaoshan çabucak seruma varmıştı. Orada binin üzerinde kanalla farklı ceset mağaralarına giden devasa bir kan tankı bulunmaktaydı. Xu Xiaoshan’ın belirişi ile oradan sorumlu çıraklar başlarını kaldırmış ve kül rengi suratlarla ellerini kavuşturarak selam vermişti.

 

Ancak Xu Xiaoshan onları ne görüyor ne de işitiyordu. Öylece tanka bakıyor, daha iki gün önce nasıl da hemen hemen dolu olduğunu düşünüyordu. Ama şimdi neredeyse yarısı gitmişti…  

 

“Bu nasıl mümkün olabilir?!?!” diye düşünerek titremeye başladı. Kan serumu kayda değer bir fiyattaydı ve olanlara kendi gözleriyle tanık olmak görüşünün bulanıklaşmasına yol açmıştı. Ancak hemen ardından kalan serumun neredeyse tamamının tükendiğine ve tankın dibinin göründüğüne tanık oldu…  

 

Tüm o kan serumu tek bir kanala yönlenmişti…

 

“Orası Karamahzenin mağarası!!” deyip öldürücü bir aurayla kükreyerek serumdan uzaklaştı, Bai Xiaochun’un mağarasına doğru koşturmaya başladı.

 

Bai Xiaochun, bahsi geçen mağarada temizlenen beyaz dumanları izlemekle meşguldü. Kalbi neşeyle çarpıyordu ve tam bir adım öne çıkmak üzereyken ansızın suratı düştü, gözleri şüpheyle irileşti.

 

“Neler oluyor!?!?” dedi. Gözlerini ovuşturdu, gördüğü şeye inanmaya cesaret edemiyordu. Çünkü beyaz dumanın içerisinde havada çarpık bir şekilde dönmekte olan sonsuz yeşil saç mevcuttu.

 

Bir kısmı mağaranın duvarlarına işliyordu.

 

Bai Xiaochun’un kafatası uyuşmuştu. Çabucak üçüncü gözünü açarak dumanın içerisine baktı. O anda ne tank görünüyordu ne de ceset. Görebildiği tek şey kocaman yeşil bir saç yığınıydı!

 

Saç mağaranın içerisini doldurmakla da kalmıyordu; bir kısmı duvarları delip geçiyor ve kim bilir nereye ilerliyordu.

 

“Saç mı o?” diye düşünen Bai Xiaochun olabildiğince hızlı bir şekilde gerilemeye başlamıştı.

 

Tam da o anda binin üzerinde ceset mağarasında alarm ve şaşkınlık çığlıkları yankılandı.

 

“Neler oluyor!?!?”

 

“Cennetler! Bu da ne? Bu yeşil ipler de neyin nesi!?!?”

 

“Lanet olsun! Bu yeşil şeyler mağaramda ne yapıyor!?!?”

 

Akabinde cenneti ve dünyayı sarsabilecek yoğunlukta bir gümbürdeme işitilerek tüm ceset rafinerisini sarstı.

 

Yeşil saçların etkisiyle mağaralar çökmeye başlamıştı. Sonra da o yeşil saçlar üretim aşamasındaki zombilere işlemeye başladı ve tüm zombilerin, hatta beyaz saçlıların bile saçları yeşile döndü.

 

Ama bu daha hiçbir şeydi. Bazı saçlar zemine saplanıyordu. Pek derine inmeseler de dipten biraz ilerleyip başka bir alandan yeniden yüzeye çıkıyorlardı.

 

Xu Xiaoshan ise ceset rafinerisinin paramparça oluşunu şaşkınlıkla izlemekteydi. Bu sırada etraftaki ağaçlarda, kayalarda, çiçeklerde ve binalarda da yeşil saçlar büyümeye başlamıştı. Her şey yeşile dönüyordu.

 

Rafineri çöktükçe etrafa yayılan yeşil saç miktarı artıyordu. Ortalığa yayılan sayısız çırak, dehşet dolu suratlarla kaçışmakla meşguldü.

 

“Bu da neyin nesi?! Arıtılmış cesedim! Onun için iki yıldır çalışıyordum! Şimdi o yeşil şeyler ortaya çıktı ve onu da yeşile çevirdi!!”

 

“Kim yaptı bunu!?!?” İnsanlar delicesine çığlıklar atarken Bai Xiaochun’un suratına bir dehşet yerleşmişti. Hemen mağarasından çıktı ve ardında patlayan bir yeşil saç kitlesi bıraktı.

 

“Karamahzen, ne yaptın sen!?” diye kükreyen Xu Xiaoshan ise öfkeyle sarsılmaktaydı.

 

Bu sözler ağzından çıktığı anda herkesin bakışları Bai Xiaochun’a çevrildi.

 

Bai Xiaochun yeni bir felakete yol açtığının farkındaydı. Kalbi korkuyla çarparak acınası bir çığlık koyuverdi ve şöyle dedi: “Bu da neyin nesi? Lanet olsun! Kim yaptı bunu! Arıtılmış cesedim! Yarım yıldır onunla uğraşıyordum!”

 

Herkesin bakışları şaşkınlıkla dolmuştu.

 

“Ne cüretle benim gibi bir kıdemliyi kandırmaya çalışırsın! Öldün sen!” diyen Xu Xiaoshan’ın gözleri öldürme güdüsü ve öfkeyle titreşmekteydi. Elini sallayıp dünya sicimi ruhsal denizlerinin gücünü harekete geçirdi. Gelgit akışının kuvvetine öldürücü bir aura da eşlik etmiş, göz açıp kapayıncaya dek Bai Xiaochun’a ilerleyen ölümcül dalgalanmalar doğmuştu.

 

Hiç kimse olanları engellemek adına kılını kıpırdatmıyordu. Ceset Tepesinin ulu kıdemlisi ise kaşlarını çatmaktan öteye gitmemişti.

 

Bai Xiaochun’un suratı düştü. Gerçek yetişimini ortaya çıkaramazdı ama bunu yapmazsa Karamahzenin gücüyle bu saldırıdan sağ çıkamayacağı da şüphesizdi.

 

Ancak Bai Xiaochun bu dehşet anıyla meşgulken ceset mağaralarından sayısız bağırış yükseldi!

 

Gerçekten garip bir şeyler dönüyordu!

 

#Ben demiştim pişman olursun diye Xu Xiaoshan... 
Bizimki kan akımı tarikatındaki ilk vukuatına da böylelikle imzasını atmış bulunuyor. Acaba bu yeşil saçların, etrafa ve rafineriye verdiği zararın ve patlak veren kavganın sonucu ne olacak, bir sonraki bölümde görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44252 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr