Bölüm 151 : Benimle Dövüşmek Mi İstiyorsun, Bai Xiaochun?

avatar
6687 23

A Will Eternal - Bölüm 151 : Benimle Dövüşmek Mi İstiyorsun, Bai Xiaochun?


Çevirmen : Clumsy 

 

Bai Xiaochun iki saatin sonunda hala kendine acıyarak kaçmakla meşguldü. Kristalini elde etmişti ve ihtiyacı olan tek şey bir yerlere saklanıp onu kullanabilmekti ancak küçük kız onu kovalamayı bırakmıyordu.

 

Yüzleşmiş olduğu dehşet ve tehlikeyi anımsamak kalbini ürpertiyordu. Gece çökerken etrafa bakıp yalnız olduğunu gördü ve oflaya puflaya bir mağara bularak bağdaş kurdu. Temkinli bir şekilde etrafı kolaçan edip buranın Kuruluş Kadrosu teşebbüsü için doğru yer olup olmadığını irdelerken önündeki hava ani bir dalgalanma gerçekleştirdi.

 

Sadece bir an süren bu hareket etraftaki dünyayla değil de Bai Xiaochun’un gözleriyle ilişkili gibi görünüyordu. Ancak her şey normale döndüğünde Bai Xiaochun’un önünde bir figür belirmişti.

 

Bu, kara gözleriyle bakakalan beyaz elbiseli kızdan başkası değildi.

 

“Gitme şekerim. Beraber oynayalım...”

 

Bai Xiaochun neredeyse bayılıp kalacaktı. Kan kırmızı gözlerle ani bir büyü gerçekleştirip ruhsal gücünü salarak iri bir menekşe kazan saldı.

 

Yer sarsılırken kendisi de havaya sıçradı. Aşağı doğru baktığındaysa kızın ortalıkta görünmediğini fark etti. Belli ki az önce yaşananlar bir illüzyondan ibaretti.

 

“Lanet olsun!” diye homurdandı nahoş bir ifadeyle. Durumla ilgili bir gariplik vardı ve o tuhaf kızın kendisi üzerinde bir büyü tekniği gerçekleştirme ihtimalini düşünmeye başlamıştı.

 

Orada kalmayı daha fazla canı istemeyerek dişlerini sıktı ve ilerlemeye başladı. Yaklaşık iki saat sonraysa şiddetli bir mücadeleye dalmış olan üç yetişimciyle karşılaştı. Akabinde ansızın durakladı.

 

Az önce o üçlüden başka birini görmemişti. Ancak şu anda beyaz elbiseli kızı görüyordu. Kız, giderek genişleyen bir gülümsemeyle ağzı koca bir açıklığa dönüşerek kendisine yaklaşmaktaydı.

 

Kafatası uyuşan Bai Xiaochun hemen yetişim basamağını saldı ve sağ elini yumruğa çevirerek Ölmeden Sonsuza Dek Yaşama Tekniğini dışa vurdu. İlk hamlesiyle her şeyi sarstı ve o anda kız ortadan kayboldu. Ortamdaki üç yetişimci ise yakınlardaki bir kayayı deliler gibi yumruklayan Bai Xiaochun’u görerek şaşırmakla meşguldü.

 

Kayanın toza dumana karıştığını görmekse hepsinin soluksuz kalarak kaçışmasına yol açtı.

 

Bai Xiaochun da bir anlık sessizlikten sonra dişlerini sıkarak yola koyuldu.

 

İki gün süresince beyaz elbiseli kızı defalarca gördü, buna gözlerini kapatıp meditasyon yaptığı anlar da dahildi. Artık tam bir bitkinliğe erişmişti.

 

Durum gittikçe kötüleşiyordu. Başlangıçta onu yaklaşık iki saatte bir görüyordu ama bu süre üç yüz nefeste bire dönüşmüştü. Böyle devam ederse asla Kuruluş Kadrosuna ulaşamayacaktı.

 

Bu iki günde Ruh Akımı Tarikatı çırakları da dahil olmak üzere farklı kişilere rastlamıştı. Ancak beyaz elbiseli kız her daim ortaya çıksa da onu Bai Xiaochun’dan başkası göremiyordu.

 

İkinci günün gecesinde Bai Xiaochun’un gözleri tamamen kanlanmıştı ve sınırına ulaşmak üzere olduğunu hissedebiliyordu. Hatta yaşam gücü bile kontrolünün ötesine geçmişti, her an süzülüp gidebilirdi. Aptallaşmış ve yığılıp kalabilecek bir sersemliğe ulaşmıştı.

 

“Her an tekrarlanabilir...” diye mırıldandı. Kaçmayı bir kenara bırakıp yakınlardaki bir kayaya oturarak yumruklarını sıktı. Elinde bir gizemli hap kalmıştı ve onu kızın üzerinde kullanmaya cesareti yoktu. Her nedense hala hayatta olma sebebinin o hapın ta kendisi olduğunu hissediyordu.

 

Eğer hapı fırlatırsa Lei Shan’la aynı kaderi paylaşabilirdi. Bunu düşünmek bile rastgele haplar üretmemesi için güçlü bir uyarı mahiyetindeydi.

 

“Gerçeklikle illüzyon arasında gidip geliyor gibiyim.” diye düşündü. “Sanırım buna zehirlendim gözüyle bakabilirim. Öyleyse kendimi iyileştirmek için bir panzehir yapsam iyi olacak!”

 

Oturup bu meseleyi irdelerken uzaklarda bir ışık huzmesi belirdi. Ona giderek yaklaşan huzme duraksamış ve genç bir erkek görünür olmuştu.

 

“Eee?” Gelen kişi bir Kan Akımı Tarikatı çırağıydı. Heyecanlı bir ifadeyle Bai Xiaochun’a bakarken gözleri, ellerindeki Feng Shui pusulasına çevrilmişti ve iğnesi parlak ışıltılarla Bai Xiaochun’u göstermekteydi.

 

“Şimdiden bir kristal oluşturacak enerji topladığına inanamıyorum!!

 

“Hahaha! Sanırım Kuruluş Kadrosuna ulaşacak ilk kişi olmak Benim, Xu Xiaoshan’ın kaderiymiş!” Bu genç adam Kan Akımı Tarikatının Xu Xiaoshan’ıydı ve Bai Xiaochun’a bariz bir heyecanla bakmaktaydı.

 

Bai Xiaochun hâlihazırda sinirliydi ve tahminlerine göre kız, yaklaşık on nefeslik sürede yeniden belirecek olmalıydı. “Kendi işine bak göt herif!”

 

“Seni tanıyorum! Sen Bai Xiaochun’sun, yani Ruh Akımı Tarikatının sözde kozu. Yaşam gücü alevin her an tükenebilirmiş gibi görünüyor. Görünüşe bakılırsa Xu Xiaoshan güzel bir fırsat bulmuş!

 

“Bai Xiaochun, bir dünya sicimi çekme kristali oluşturduğunu biliyorum. Anlaşmaya varmaya ne dersin? Kristalini birazcık kullanayım, olur mu? Ne düşünüyorsun?” Gözleri açgözlülükle titreşen Xu Xiaoshan başını arkaya atarak kükrercesine kahkaha attı. Ve Bai Xiaochun’a yaklaşarak sekiz büyülü nesne belirtecek bir büyü hareketi gerçekleştirdi. Parlak ışıklar saçarken elini salladı ve nesneleri Bai Xiaochun’a yönlendirdi.

 

Bai Xiaochun Xu Xiaoshan’a soğuk bir bakış attı ve tam karşılık vermek üzereyken gözleri küçüldü. Beyaz elbiseli kız Xu Xiaoshan’ın yanı başında belirmişti. O kocaman açık ağzı ve irileşen gülümsemesiyle oracıktaydı.

 

İşte o anda Xu Xiaoshan ani bir çığlık atarak olabildiğince geriledi. Gözleri dehşetle dolarken bedeni tir tir titremeye başlamıştı.

 

“Bir duygulu azılı ruh! Cennetler! Burada nasıl bir duygulu ruh olabilir? Hepsi imha edilmemiş miydi? Lanet olsun! O ruh gözlerini sana dikmiş. Bu kadar güçsüz düşmene şaşmamalı. Lanetlenmişsin! Ölmüşsün sen!” Derin bir nefes alıp iyice gerileyen genç, bir yandan da sağ parmağını kaldırıp kan lekesini andıran turuncu bir nokta barındıran antik, yeşim bir kolye çıkarttı. Bunu çıkarttığı andaysa rahat bir nefes aldı.

 

Bu sırada gözleri irileşen Bai Xiaochun bağırmaya başladı: “Onu sen de görebiliyor musun?! Hey, elindeki o şey de neyin nesi!?”

 

Bai Xiaochun beyaz elbiseli kızın Xu Xiaoshan’a döndüğünü görmüş ancak Xu Xiaoshan’ın yeşim parçayı çıkartışıyla kızın ifadesi titreşmiş, bedeni karşı yöne ilerlemişti.

 

Xu Xiaoshan Bai Xiaochun’a cevap vermeye tenezzül etmeyerek olabildiğince hızlı bir şekilde kaçmaya girişti. Ancak pek uzaklaşamadan önce Bai Xiaochun hareketlendi ve kanatlarını belirtip bir yumruk atmak istercesine doğruca Xu Xiaoshan’ın önünde belirdi.

 

“Xu Xiaoshan! Anlaşmaya varmaya ne dersin? Kolyeni birazcık kullanayım, olur mu? Ne düşünüyorsun?”

 

Elleri bir büyü hareketiyle titreşen Xu Xiaoshan, kendisini savunmak adına sekiz büyülü nesnesini çağırdı. “Mallarını almadığım için şanslısın. Ne cüretle beni soymaya çalışırsın! Sen lanetlenmişsin, ölüm kapında bekliyor! Bana saldıracak cesareti nereden buluyorsun acaba?!”

 

Gümüş ışıklar titreşirken Bai Xiaochun’un yumruğu Xu Xiaoshan’ın büyülü nesneleriyle ilk temasını gerçekleştirdi.

 

Kuvvetli bir patlama yankılanırken tüm nesneler parçalara ayrıldı. Bai Xiaochun ise şok olan Xu Xiaoshan’a doğru şiddetli bir fırtına misali ilerlemeye devam etti. Xu Xiaoshan acımasızca ellerini sallayıp bileğindeki boncuklu bilekliği çıkarttı. Bileklik ansızın on sekiz cesede dönüştü ki her biri onuncu seviye Qi Yoğunlaşmanın büyüm çemberine eşdeğer bir güç yaymaktaydı. Ölüm aurasıyla dolup taşan cesetler eşzamanlı olarak saldırıya geçmişti.

 

Bu, Bai Xiaochun’un ilk ceset manipülasyon büyüsü görüşüydü. Şaşırtıcı bir şekilde tüm cesetler siyah kökleri olan uzun, gri saçlara sahipti ve saçları yavaşça siyahlaşmaktaydı.

 

Cesetlerin her biri sıra dışı görünüyordu.

 

Bu esnada yoğun bir patlamayla birlikte Bai Xiaochun’un sırtındaki koca tava çatırdadı. Ancak Bai Xiaochun bir zarar görmedi. Ellerini havada sallayıp şok edici bir kontrol doğurarak alanı doldurdu ve cesetlerin kıpırdamasını imkânsız hale getirdi. Hatta çatlama sesleri yayarak titremeye başlamalarına yol açtı.

 

Xu Xiaoshan ise ellerini sallayarak bir ıslık sesi çıkarttı.

 

Sol eli dokuz bronz tabut çağırmıştı. Çağrılan tabutlar giderek irileşiyor ve Bai Xiaochun’un üzerinde yoğun bir baskı doğuruyordu.

 

Sağ eliyse bir şişe doğurdu ve Bai Xiaochun’a bolca çakıl gönderdi.

 

Bir sonraki hamlesi başını savurup saçlarını dağıtmak oldu. Bu şekilde havada uçuşan birkaç küçük çan da gölgemsi figürlere dönüşerek Bai Xiaochun’a yöneldi.

 

En şok edici kısımsa bir an sonra ağzını açıp kan renkli bir pervane tükürüşüydü. Pervane 300 metre genişlikte kanlı bir sisin yayılmasını sağlamaktaydı. Bu sis de bir büyü formasyonuna dönüştü ve yoğun sesler yayılırken jilet keskinliğinde sayısız pençenin de hedefi Bai Xiaochun oldu.

 

“Büyülü nesnelerim ve incelikli cesetlerim var! Benimle dövüşmek mi istiyorsun, Bai Xiaochun?!” Kendini beğenmiş bir şekilde gülen Xu Xiaoshan çantasına vurarak yirminin üzerinde yüksek kalite hap çıkarttı ve hepsini art arda yutarak harcadığı ruhsal enerjiyi yeniledi. Bu durum, tanık olabilecek herhangi bir üçüncü şahsı kesinlikle afallatırdı.

 

Ancak bu noktada bir ilahi turna Bai Xiaochun’un etrafında maddeleşmiş ve onu kuşatan bir kalkana dönmüştü. Ardından tüm bedeni siyah ışıklarla sarmalanmaya başladı.

 

Çantasına vuran Bai Xiaochun, yüzlerce kâğıt tılsım çıkartıp dört bir yanını kuşattı. Göz açıp kapayıncaya dek 150 metre kalınlıkta bir defans sağlamıştı.

 

“Benim de bir ton defansif tılsımım var.” dedi gururla. “Benimle o dandik büyülü nesnelerinle dövüşmeye cüret ediyorsun, öyle mi?” Cesetler sendelemeye başlamıştı, çakıl yığınıysa kalkanlara nüfuz edemiyor, hatta çoğu geri sekiyordu. Aynı şekilde dokuz bronz tabut da yere çarparak herhangi bir zarar verme kabiliyetini yitirmişti.

 

Xu Xiaoshan tamamen hayrete düşmüş, gözleri kocaman açılmıştı. Dövüşlerinde daima büyülü nesnelerine ve cesetlerine bel bağlardı. İlk defa Bai Xiaochun gibisiyle, yani bu konuda kendisiyle aynı seviyede biriyle karşılaşıyordu.

 

Büyülü nesneleri kullanmıyor olsa da sahip olduğu yüzlerce kâğıt tılsım, Xu Xiaoshan’ın kalbini titretmek için kâfiydi.  

 

“Bai Xiaochun’un gizemli ve güçlü olduğu söylenmişti ama zengin olduğunun bahsi hiç geçmemişti!!” Xu Xiaoshan acı bir şekilde güldü. Kendisinin ne kadar korkunç biri olduğunu bildiği için Bai Xiaochun’un korkunçluğunu da ayırt edebiliyordu. Hatta onca kağıt tılsımın görüntüsü gözlerini kıskançlıkla ışıldatmıştı. Neticede büyülü nesneleri kullanmak için bolca ruhsal güç gerekirdi, kağıt tılsımlarsa neredeyse hiç güç harcatmazdı. Onların ihtiyacı olan güç, halihazırda içlerinde depoluydu.

 

Pahalıydılar ve yalnızca belli bir süreliğine işe yararlardı; haliyle Xu Xiaoshan bile onları biraz lüks bulurdu.

 

Gözlerini kırpıştırırken Bai Xiaochun’un gerçekten hatırı sayılır bir rakip olduğunu fark etmişti. Hatta takdirini kazanmaya bile değerdi. Bir anlık düşünceden sonra yeşim kolyesini Bai Xiaochun’a fırlattı. “Lanet olsun, Xu Xiaoshan daha önce kimsenin karşısında pes etmemiştir. Sen bir ilksin, Bai Xiaochun. Buna ihtiyacın olduğunu biliyorum, o yüzden almana izin veriyorum. Ama bu bir hediye değil! İşin bittiğinde geri vermek zorundasın!”

 

#Beyaz elbiseli kızın musallat olduğu kahramanımız ilk defa kendisi kadar 'bol malzemeli' biriyle karşılaşıyor. Bakalım bu cebi dolu ikilinin mücadelesi/sohbeti nereye varacak, okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44330 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr