Bölüm 125 : Gece Avcısı Yaratığı

avatar
6902 25

A Will Eternal - Bölüm 125 : Gece Avcısı Yaratığı


Çevirmen : Clumsy 

 

Bai Xiaochun’un İnsan Kontrolü Ulu Büyüsü dediği ilahi yetenek yaratıklar için bir çeşit oyuna dönüşmüştü. Sık sık kendilerini havada gizemli bir şekilde süzülürken buluyor ve bir süre sonra da yere yığılıyorlardı.

 

Arada bir iki bacaklarının üzerinde yükseldikleri de oluyordu. Bu durum onları korkutmuyor, aksine hoşlarına gidiyordu. Artık bazı küçük yaratıklar Bai Xiaochun’u görür görmez peşine takılmaya, bu yeni oyunu oynayarak eğlenmek istemeye başlamıştı.  

 

Daha büyük yaratıklarsa Bai Xiaochun’un bazen kendilerine parmağını sallayıp bir şeyler mırıldandığını görüyordu. Sonra da iç çekerek depresif bir şekilde uzaklaştığına tanık oluyorlardı ve Bai Xiaochun’un ne yaptığı konusunda kafaları karışıyordu.

 

Bai Xiaochun, bir ayın sonunda İnsan Kontrolü Ulu Büyüsüyle uğraşmayı geçici olarak bırakmaya karar verdi.

 

“Bu büyüyü kesinlikle iyileştireceğim.” diye düşündü. “Bunu yaptığımda dünyayı ve cenneti sarsacak. Ama işleri ağırdan almam lazım. Biraz daha güçlendiğimde yetişimini mükemmeliyete taşıyacağım!” Aslında pes etmek istemiyordu ama en ufak bir ilerleme kaydedemediği bir aylık deneyim sonunda pes etme zamanının geldiğini kabul etmek zorunda kalmıştı. Tam Bataklık Krallığı yetişimine geri dönecekken sahip olduğu ruh kanatlarını anımsadı.

 

“Yaşlı nine bana ProtoManyetik İnciyi ve ruh kanatlarını verirken Esrarengiz Yerçekimi Tepkisi diye bir şeyden bahsetmişti...” Gözleri parıldayarak kanatlarını incelemeye başladı. Birkaç günlük çalışma sonrasındaysa bunun da daha sonraya bırakması gereken bir şey olduğuna karar verdi.

 

Böylece tüm hırsını gömerek yeniden Bataklık Krallığı yetişimine döndü.

 

Zaman geçti ve Bai Xiaochun’un kuzey yakadaki ikinci yılı da geride kaldı. Ektiği Yaratık Doğumu Tohumuysa henüz açmamış olmasına rağmen üç metre uzunlukta bir Yaratık Doğumu Çiçeğine ulaşmıştı. Bai Xiaochun’un hesaplamalarına göre çiçek açmasına az kalmış olmalıydı.

 

Düzenli olarak yetişimini yaptığı Bataklık Krallığı da giderek daha etkileyici bir hal alıyordu. Ne zaman salsa gümbürdeme sesleri yayılıyor, çevresindeki dünyaya ait olmayan garip bir güç doğuyordu.

 

Bugüne dek Yaratık Köyündeki dokuz yüzün üzerindeki hayvanı gözlemlemişti, hepsini avcunun içi gibi biliyordu ama yine de hayat özü ruhu şekil alamamıştı.

 

“Gözlemlerim yetersiz değil herhalde? Sanırım gidip daha da güçlü yaratıklar gözlemlemem lazım.” Bu meseleyi bir müddet daha düşündükten sonra bakışlarını Antik Yaratık Kanyonuna doğru çevirdi. Ancak bir sürelik tereddütten sonra fazla tehlikeli olacağına karar verdi. Sonra da parlayan gözlerini kuzey yakanın dört tepesinde gezdirdi.

 

“Her dağ tepesinin bir ruh yaratığı gardiyanı var!”

 

Her dağ tepesine koruma olarak oldukça güçlü birer yaratık atanmıştı. Hiçbiri Cennet Boynuz Mürekkep Ejderhasıyla kıyaslanamayacak olsa da hepsi kendince sıra dışıydı.

 

Birkaç günde bir açığa çıkan bu yaratıklar ya gökyüzünde uçuyor ya da avazları çıktığınca bağırıp tüm alanı sarsıyordu. Bu durum da büyük miktarda çırağın huşu ve kıskançlık dolmasına yol açıyordu.

 

Bai Xiaochun da kuzey yakada bulunduğu süreçte bu fenomene şahit olmuştu. Bu özellikle de Süsen Yaprağı Tepesinin yedi renkli anka kuşu için geçerliydi, o kuş özellikle büyük bir intiba bırakmıştı.

 

Kararını vermiş olan Bai Xiaochun, Yaratık Köyünden aceleyle ayrıldı ve meydan okuma platformunun da bulunduğu yolda ilerlemeye başladı. Bu, platformun altındaki kocaman yaratık heykeline ilk bakışı değildi. Her defasında inceleyen çırakların da kapıldığı çok garip bir hisse kapılıyordu.

 

Gözlemleri kendisine bir şey katmadığı için bir noktada dikkat etmeyi bırakmıştı. Bu kez de kısacık bir bakış attıktan sonra ilgisini tekrardan Süsen Yaprağı Tepesine çevirdi.

 

O yönde daha da hızlı ilerlemeye hazırlanmışken kalbi yaklaşan bir tehlike hissiyle çarptı ve ProtoManyetik Kanatlarını belirterek birkaç düzine metre ilerledi.

 

O hareket ederken az önce bulunduğu noktaya siyah bir bulanıklık atlamış ve korkunç bir çarpma sesi çıkmıştı. Bu ses iki sıra keskin dişin temas edişini andırıyordu.

 

Şok edici ses her yeri sarsmıştı; ardındaki gücü veya dişleri böyle sertçe kapattıracak nefreti tespit etmek zordu.

 

O anda siyah bulanıklık üç metre uzunlukta siyah bir köpeğe dönüştü. Genç bir boğayı andıran ama her nasılsa bir deri bir kemik kalan şey, düzensiz tüyleriyle vahşi bir köpek gibi görünüyordu.

 

An itibariyle yüzünde gaddar bir ifadeyle Bai Xiaochun’a bakıyor, keskin dişlerinin arasından salyalar akıyor ve gözleri kıpkırmızı bir şekilde, delilikle parlıyordu.

 

Bai Xiaochun alnında terler birikecek derecede şok olmuştu. Gözlerini çevirdiği iri, siyah köpeği tanıyordu.

 

“Hey, sen Beihan Lie’nin Gece Avcısı Yaratığı değil misin? Sen--” Siyah köpek, Bai Xiaochun’un cümlesi tamamlanmadan önce titreyerek uzaklaştı. Görünen o ki ilk darbede başarılı olamadığı takdirde ne pahasına olursa olsun kaçmayı seçmişti.

 

Bai Xiaochun biraz afallamış haldeydi. Tabii ki bu sırada yalnız değildi. Etrafta bulunarak köpeği tanıyan kuzey yaka çırakları da olmuştu. İç çekişler işitiliyordu ve çok geçmeden mesele konuşulmaya başlanmıştı.

 

“Bu Büyük Kardeş Beihan’ın Gece Avcısı Yaratığı. Zavallı küçük köpecik. Büyük Kardeş Beihan ona bakmayı reddediyor, kimse de ona yaklaşmaya cesaret edemiyor. Kıdemliler bile bu konuda mutsuz...”

 

“Yeah, haklısın. Gece Avcısı Yaratığı o günden beri ara ara havlayarak dolaşıyor. Onu bir keresinde tepede oturmuş gökyüzünü izlerken gördüm. Üzgün görünüyordu.”

 

“Çok yazık. Anlaşılan Bai Xiaochun’a pusu kurmaya çalışıyordu...”

 

Bai Xiaochun gözlerini kırpıştırdı. İnsanların söylediklerini işitince üzülmüştü. Köpeğin kaçtığı noktaya doğru bakarak kendisine pusu kurma sebebini irdelemeye karar verdi.

 

“O durumda başka ne yapabilirdim ki?” diye düşünerek iç çekti. “Beihan Lie’ye teslim olmasını söylemiştim. Hatta kendi saldırılarımdan korktuğumu bile söylemiştim.” Bir kez daha iç çekerek arkasını döndü ve tekrar Süsen Yaprağı Tepesine yöneldi.

 

Bir Prestij Çırağı olarak tarikattaki pek çok yere, hatta kuzey yakadakilere bile sınırsız erişim hakkına sahipti. Temkinli bir şekilde Süsen Yaprağı Tepesinin zirvesine tırmandıktan sonra oradaki mağaraya yaklaştı ancak içeri girmedi. Yakınlardaki bir kayaya oturup bağdaş kurarak sessizce beklemeye başladı.

 

Bu bekleyiş üç gün sürdü. En sonunda şafak vakti keskin bir çığlık işitildi ve yedi renkli bir ışık, mağaradan çıkarak bulutları delmeye başladı. Ardından yedi renkli anka kuşu da açık kanatlarıyla zarif bir şekilde havalandı. Günışığının değdiği bedeninden yansıyan ışıklar göz alıcıydı. Bai Xiaochun ise anka kuşunun barındırdığı gücün korkunçluğu karşısında sarsılmış haldeydi. Muhteşem Ölmeyen Demir Teniyle bile bu şeyle kıyaslanabilmenin çok uzağındaydı.

 

Bu manzarayı izledikçe anka kuşunun görüntüsünü zihnine kazıdı ve kalbine işledi. Anka kuşu bir tütsülük süre gözlemin sonrasında daire çizerek mağarasına döndü ve tüm süreç boyunca Bai Xiaochun’u tamamen görmezden geldi.

 

Derin bir nefes alan Bai Xiaochun, gözlerini kapatıp anka kuşunun görüntüsünü anımsamaya çalıştı ve beklemeyi sürdürdü. Beş gün sonraki şafakta kuş bir kez daha kendisini gösterdi.

 

Zaman geçti. Bai Xiaochun birkaç ay boyunca Süsen Yaprağı Tepesinde kalarak anka kuşunu gözlemledi, tabii arada bir de Yaratık Köyüne dönerek işlerini hallediyor, sonrasında aceleyle geri dönüyordu.

 

Süsen Yaprağı Tepesi çırakları çok geçmeden meseleyi öğrenmiş ve biraz kafaları karışmıştı. Pek çok kişi bu durumu umursamasa da durumla ilgili tahminlerde bulunmaya çalışan İç Kesim çırakları olmuştu.

 

Bir ay daha geçti ve Bai Xiaochun anka kuşuyla ilgili gözlem sürecinin sonlandığını hissetti. Sonra da Günbatımı Tepesine yöneldi.

 

Günbatımı Tepesinin ruh yaratığı gardiyanı siyah, üç gözlü bir kuzgundu. Altı metre uzunluktaki kuzgun, havayı büken girdap misali siyahlıklarla çevriliydi. Pek sık ortaya çıkmıyordu; Bai Xiaochun bir aylık süreçte onu yalnızca iki kez görebilmişti.

 

Kuzgun her uçuşunda yıldırımlar oluşturuyor ve daima gece karanlığında ortaya çıkıyor, asla gün ışığında görünmüyordu.

 

Bu yüzden Bai Xiaochun da geceleri zinde kalmaya odaklanmıştı. Üç ayı geride bıraktığında kuzgunu beş kez görebilmişti. Her ortaya çıkışında dikkatini veriyor, kendisini tam bir gözlem konusunda zorluyordu. Yavaş yavaş hayat özü ruhunda belirme işaretleri ortaya çıkmaya başlamıştı.

 

Kemer Altı Tepesinin ruh yaratığı gardiyanıysa uçan bir yaratık değil, devasa bir kertenkeleydi. Yavaşça ilerlemesine rağmen inanılmaz bir enerji yaymaktaydı. Bai Xiaochun için onu gözlemlemek çok daha kolay oluyordu; mağarasından çıkan yaratık Kemer Altı Tepesindeki bir kayaya tünüyor ve uzakları seyrediyordu.

 

Orada birkaç ay geçiren Bai Xiaochun, yedi renkli anka kuşu ve üç gözlü kuzguna kıyasla çok daha fazla detay öğrenmişti.

 

Hayalet Diş Tepesinin ruh yaratığı gardiyanıysa bir hayli garipti. Ona ruh yaratığı demek bile uygun değildi neredeyse. Çünkü o bir dağ hayaletiydi. Birçok yaratığın alaşımı gibiydi, birleşip bir dağ oluşturmuşlardı adeta. Bilinç kazandıktan sonra da kendisine dağ hayaleti demişti.

 

İnsancıl bir şekle sahipti, kurdumsu ağzının üzerinde uzun siyah tüyleri ve insanımsı gözleri vardı. Ayrıca başının üzerinde iki adet kıvrık boynuz mevcuttu. Gövdesinin alt kısımları yılan gibi pulluydu ve göğsünde de bir kaplan kafası taşıyordu. Ardındaysa uzun bir kuyruk geriniyordu.

 

Gittiği her yere elindeki korkunç, kemikli üç başlı mızrağı da götürüyor ve ne zaman açığa çıksa güneşi ve ayı kapatabilecek bulutlar oluşturuyordu. Sonucunda oluşan karanlıksa gözlerine gizemli bir ışık katıyordu.

 

Bu manzara bile Bai Xiaochun’un korkuyla titremesi için yeterliydi. O şeyin kendisinin varlığını fark ettiğini hissedebiliyordu ama aralarında öyle bir seviye farkı vardı ki hayalet, Bai Xiaochun’u fark etmiş gibi yapmaya bile tenezzül etmiyordu. Dağın zirvesine her ulaşışında başını arkaya atıyor ve sessiz bir şekilde uluyordu.

 

Bu uluyuş Hayalet Diş Tepesindeki sayısız taşı titretiyor ve dağ hayaleti mağarasına dönene dek aynı şekilde kalıyorlardı.

 

Zaman akıp geçiyor ve Bai Xiaochun gözlemlerini sürdürmek için dağlar arasında gidip geliyordu. Hayat özü ruhunun oluşmaya başladığını giderek daha yoğun şekilde hisseder olmuştu. Ancak aşılması gereken bir bariyer daha olduğu hissine de kapılmış haldeydi.

 

Kuzey yaka çırakları da en sonunda onun ruh yaratıkları gardiyanlarını gözlemlemekte olduğunu anlamıştı. Pek çoğu sebebini çözemese de Xu Song, Beihan Lie ve birkaç İç Kesim çırağı olanları tahmin edebiliyor, bu durum da kalp atışlarını hızlandırıyordu.

 

“Bataklık Krallığı yetişimi yapıyor!” Bazı İç Kesim çırakları bu sonuca varabilmişti. Sonuçta Bataklık Krallığı yetişimi, sayısız yaratığın uzun vadede gözlemlenmesini gerektiriyordu.

 

“Bataklık Krallığı Gece Dadanan Hayaletle eşit güçte bir gizli büyü... Ama sonuçlar yetişimciye göre değişiklik gösteriyor. Biri inanılmaz bir güç elde ederken diğeri çok güçsüz olabilir.”

 

“Bai Xiaochun bu yaratıkları gözlemliyorsa hayat özü ruhu henüz doğmamış olsa gerek...”

 

“Acaba hayat özü ruhu nasıl olacak?”

 

İç Kesim çıraklarının tartışmaları bu şekilde süregeliyor, Bai Xiaochun da gözlemlerine devam ediyordu. Süreç bir yıla çıkmıştı.

 

Bu sırada başka İç Kesim çırakları da yaşananlara daha çok dikkat etmeye başlamıştı. Dört kuzey tepesi lordu, tarikat lideri ve Li Qinghou da Bai Xiaochun’un Bataklık Krallığı sürecini gizliden gizliye takip etmekteydi.

 

Herkes şaşkındı. Genel olarak Bataklık Krallığının hayat özü ruhunu şekillendirmek için Yaratık Köyündeki yaratıkları gözlemlemek yeterli olmalıydı. Ama bu, Bai Xiaochun için yeterli değil gibi görünüyordu. Dört tepenin ruh yaratığı gardiyanlarını bile gözlemlemişti. Ama yine de… yeterli değildi.  

 

“Bai Xiaochun’un hayat özü ruhu çok zor şekillenecek gibi görünüyor!”

 

“Hayat özü ruhları kişiden kişiye değişir. Her insanın içindeki gizli dünyaya göre şekillenir ve gizemli, akıl ermez ruhlar halini alırlar...”

 

“Bai Xiaochun’un hayat özü ruhu nasıl olacak ki?”

 

Herkesin izlediği Bai Xiaochun, dört ruh yaratığı gardiyanıyla ilgili gözlemlerinin sonuna vardı. Böylece gözlemleyecek bir şeyi kalmadığını düşünerek kuzey yaka yollarında ilerlemeye başladı. Son bir bariyeri daha kaldığına ve o son adımı attığı takdirde Bataklık Krallığı hayat özü ruhunu oluşturacağına emindi.

 

Ancak o son adım uçsuz bucaksız bir uzaklıkta gibi görünüyordu.

 

Bai Xiaochun’un kafası karışıktı, ne yapması gerektiğinden emin değildi. Kuzey yakada yürürken meydan okuma platformuna ulaşmış ve başını bilinçsizce altındaki heykele çevirmişti.

 

Pek çok kez buradan geçmiş ve her geçişinde heykelle ilgili bir gariplik olduğuna kanaat getirmişti. Bu kez adımlarını durdurarak uzun uzun bakmaya karar verdi. Ve bunu yaptığı anda bedenini bir titreme aldı, gözleri kuşkuyla parlamaya başladı.

 

#Eveet, sırada Bataklık Krallığı için hayat özü ruhu oluşturmak var. Bunun için de bolca yaratık gözlemlemek gerekiyor. Eldeki tüm yaratıkları gözlemleyen kahramanımızın gözü son anda platformun heykeline takıldı. Burada neler yaşayacağını okuyup göreceğiz. Sıradaki bölümlerde görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44334 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr