Bölüm 88 : Kuzey Yakanın En Güçlüsü

avatar
6904 25

A Will Eternal - Bölüm 88 : Kuzey Yakanın En Güçlüsü


Çevirmen : Clumsy 

 

Zheng Yuandong’un sözleri kuzey ve güney yaka çıraklarının kalp atışlarını hızlandırdı ve gözler, Dao Tohumu Dağının karlı zirvesine kaydı.  

 

O anda şok edici güçte dört ilahi his yayıldı ve mevcut olan herkesi sardı.

 

İlahi hisler tüm çırakları kaplamış ve Bai Xiaochun da dahil olmak üzere her biri, üzerlerinde inanılmaz bir baskı hissetmişti. Bu insanlar buradaki herkesin ruhunu ve bedenini tek bir bakışla yok edebilecek kadar güçlü görünüyordu. Bai Xiaochun, Shangguan Tianyou ve hatta kuzey yaka Seçilmişleri bile aynı şeyi hissetmişti. Tüm bedenler baskıyla titremiş, tüm gözler heyecanla dolmuştu.

 

Baş kıdemlinin ilahi hisleriyle müsabakayı gözlemleyecek olması tüm yarışmacıların gözlerini parlatmıştı.

 

“Eğer bir baş kıdemlinin dikkatini çekebilirsem belki beni çırağı olarak alır...”

 

“Kesinlikle bu mücadelede varımı yoğumu ortaya koymam lazım!” O anda iki tarafın çıraklarından da öldürücü auralar yayılmaya başlamıştı.

 

Yalnızca gözlerini kırpıştırmakla yetinen tek kişi ise Bai Xiaochun’du.

 

“Baş kıdemliler. Benim Efendimle aynı rütbedeler, değil mi? Yani benim Tarikat Amcalarım...” Bai Xiaochun kendi kendine gururlanmadan edememişti. Tarikattaki rütbesi gerçekten fazla yüksekti. Bir anlık düşünceden sonra da Seçilmiş müsabakası sonrasında Tarikat Amcalarını ziyaret etmeye karar verdi.

 

Bu noktada Tarikat Lideri Zheng Yuandong kollarını salladı ve arenanın ortasında bir ışık küresi yarattı, sonra da bunu yirmi iki inciye dönüştürerek Bai Xiaochun ve diğer yarışmacılara dağıttı.

 

Bai Xiaochun elindeki inciye baktı. “On bir?”

 

Göz ucuyla Shangguan Tianyou ve diğerlerinin numaralarını görmeye çalıştı ama herkes kendi incisini gizlemişti.

 

O anda balkondan yankılanan soğuk bir ses duyuldu. Bu sesin sahibi Zheng Yuandong değil, Adalet Sarayından gelen Ouyang Jie idi. “İlk mücadele bir ve iki numaralı incileri tutan çıraklar arasında gerçekleştirilecek. Lütfen öne çıkın!”

 

Hemen o anda kuzey yaka çırakları arasından bir deri bir kemik bir çocuk sıyrıldı. İfadesi soğuk ve kibirliydi, ayrıca varlığı kuzey yaka çırakları arasında büyük bir tezahürat yaratmıştı. Beş büyük Seçilmişten olmamasına rağmen oldukça ünlüydü.

 

Arenaya adımını attığı anda bağırdı: “Kuzey yakadan Liu Yun!”

 

Karşı taraftan bağıran kişi ise Shangguan Tianyou oldu. “Güney yakadan Shangguan Tianyou!”

 

Orada duruyor, buz gibi ifadesiyle kınından çıkmış bir kılıcı andırıyordu. Sarf ettiği kelimeler bile etrafı soğutmaya yetiyordu.

 

Tabii ki Shangguan Tianyou’nun adım atışı, güney yakanın Dış Kesim çıraklarını ciddi tezahüratlara boğmuştu.

 

Sıska genç adamın yüzü titreşti; güney yakanın en ünlü Seçilmişiyle yüzleşecek ilk kişi olacağını hiç düşünmemişti. Nahoş bir ifadeyle derin bir nefes aldı ve elini sallayarak havayı büktü. O anda iri bir piton ve keskin bir rüzgâr belirdi. Kıvrılan piton, yaklaşık üç metre kadar havalanmıştı.

 

Genç adamın yaratığı harekete geçmeden önce Shangguan Tianyou, tamamen ifadesiz bir yüzle bir adım ilerledi ve ortadan kayboldu. Yeniden belirdiğindeyse sıska gencin dibindeydi ve elini boynuna yerleştirmişti.

 

“Kaybettin.” dedi.

 

Genç adam soğuk bir hisle yıkandı ve gördüklerine inanamayan bir ifadeyle başını yavaşça Shangguan Tianyou’ya çevirdi. Rakibine denk olamayacağını biliyordu. Ama bu kadar erken kaybedeceğini hayal edebilir miydi? Başını eğerek devasa pitonunu kaldırdı ve arenayı terk etti.

 

“İlk mücadeleyi kazandık bile! Hahaha! Güney yaka bu kez kesinlikle kazanacak!”

 

“Büyük Kardeş Shangguan’ın birinci olacağı kesin!”

 

Güney yaka tarafında heyecanlı bağırışlar yükselmişti. Bai Xiaochun ise gözlerini kırpıştırıyordu. Shangguan Tianyou’nun tam olarak ne yaptığını anlayamamıştı ama konu güç olduğunda sıradanın ötesine geçtiğine şüphe yoktu.

 

Ayrıca baş kıdemlileri anlatan iki ilahi his, Shangguan Tianyou’ya dikkat etmeye başlamıştı.

 

Kuzey yaka çırakları ise afallamıştı.

 

“Işınlandı mı o? İmkansız!! Nasıl bir yetişim aşamasına sahip? Işınlanmış olma ihtimali yok!”

 

“Boşluk büyüsüydü. Bu herif... güney yakanın bir numaralı Seçilmişi unvanını kesinlikle hak ediyor. Qi Yoğunlaşma yetişim basamağına rağmen boşluk büyüsü kullanabiliyor!”

 

Kuzey yakanın diğer üyelerinin yüzleri titreşiyordu. Beihan Lie’nin gözleri ağırbaşlı bir ifade sağlıyordu. Gongsun kardeşler ve Xu Song ise düşünceli ifadelere sahipti.

 

Sakinliğini koruyan ve gözlerini kapalı tutan tek kişiyse Hayalet Dişti.

 

Kalabalık sakinleşemeden önce Ouyang Jie’nin sesi işitildi: “İkinci mücadele!”

 

Bu ilanla birlikte kuzey yaka Seçilmişleri arasından tıknaz bir genç sıyrıldı. Gepgeniş bir gülümseme sunuyor, tamamen masum ve zararsız görünüyordu.

 

“Kuzey kesimden Xu Song.” dedi ve güney yakadan sıyrılan çırağa baktı.

 

Rakibi Lu Tianlei veya ünlü bir Seçilmiş değildi. Kapalı kapılar ardında yetişim yaptıktan sonra eleme turunda yüzünü gösteren çıraklardan biriydi. Uzun yüzlüydü, pek yakışıklı değildi ve kuzey yakanın beş büyük Seçilmişinden biriyle yüzleştiğinin farkındaydı.

 

“Güney yakadan Zhou Feng.” dedi. Derin bir nefes aldı ve yetişim basamağını yönlendirmeye başladı. Bir büyü hareketi yaparak uçan kılıcını çağırdı ancak daha kılıcını gönderemeden önce Xu Song’un gözlerinde beliren alaycı ışığı fark etti ve elini önüne uzattı. 

 

Gümbürdeme sesleri duyuldu ve Zhou Feng’in hemen yukarısında bir yarık açıldı. Bunu çatlama sesleri takip etti ve ortaya çıkan devasa timsah, yıldırım hızıyla ağzını açarak rakibini tek lokmada yuttu.

 

Zhou Feng’in uçan kılıcı da ruhsal gücüyle bağlantısını yitirmiş ve yere çakılmıştı.

 

“Kemer Altı Tepesinden bir çırakla dövüşüyor ama başının üstüne bakmıyor? Ne hayal kırıklığı ama.” Xu Song, bu sözler eşliğinde kıkır kıkır gülerek arenadan ayrıldı. Elini salladığında ise yaratığın ağzı açıldı ve bilinçsiz Zhou Feng, donakalmış güney yaka çıraklarının önüne tükürüldü.

 

Nahoş ifadeler ve iç çekişler yaşanmıştı. Lu Tianlei ve diğer Seçilmişlerinse kalpleri titriyordu.

 

Tabii tam tersi bir şekilde, kuzey yaka çırakları neşeli ve kuvvetli tezahüratlara başlamıştı.

 

Bai Xiaochun, kuzey yaka çıraklarının korkunçluğu karşısında sarsılmış haldeydi. Yaratıklarının üzerindeki kontrolleri ürpertici derecede iyiydi.

 

Çok geçmeden üçüncü mücadele de başladı. Kuzey yakanın yarışmacısı beş büyük Seçilmişten biri olan Gongsun Wan’er’di. Rakibinin güney yakadan Zhou Xinqi olmadığını görünce hayal kırıklığına uğramıştı. Elini sallayarak yedi renkli anka kuşunun yedi renkli bir sis tükürmesini sağladı.  

 

Yedi renkli sis tarafından çevrelenen güney yaka çırağı çılgına dönmüş gibiydi. Öfkeyle bağırıyor, çevresine deli gibi saldırıyor, görünmez bir rakiple karşılaşıyor gibi davranıyordu. Bir dakika sonra da bayılarak kendinden geçti.

 

Gongsun Wan’er’in yaptığı tek şey narin elini sallamak olmuştu. Sonra da arenadan süzülerek indi. Güney yakanın kalabalığı, kuzey yaka çıraklarına öfkeyle bakmaktaydı, sarsıldıkları belliydi.

 

“Seçilmişlerle yalnızca başka bir Seçilmiş dövüşebilir.” Güney yaka çırakları gözlerinde umut parıltılarıyla Shangguan Tianyou’ya bakmaktaydı. Aynı bakışları Bai Xiaochun’a yöneltenler de vardı.

 

Bai Xiaochun başını hızlıca kaldırdı ve göğsünü kabarttı. Tabii içten içe Gongsun Wan’er’in yaptığı karşısında dehşete düşmekle meşguldü.

 

“O kız Zhou Xinqi’den de güçlü.” diye düşünürken ağzı kurumuştu.

 

Akabinde dördüncü mücadele başladı. Lu Tianlei, çevresinde titreşen elektrikleriyle sahneye yükselmişti. Rakibi ise şu ana dek gözlerini hiç açmamış olan siyah cüppeli genç adamdı. En sonunda gözleri açılmış ve sakin bir şekilde arenaya yürümüştü.

 

Garip bir şekilde kuzey yakadan hiçbir tezahürat işitilmiyordu. Tüm çırakların yüzlerinde garip ifadeler mevcuttu ve diğer Seçilmişler de derin nefesler almıştı.

 

Güney yaka çırakları da bu manzara karşısında afallamıştı. Lu Tianlei ise gözlerini karşısındaki genç adama yapıştırmış haldeydi.

 

Orada sessizce duran genç adamın yüzü tamamen ifadesizdi. Konuştuğunda, sesinde en ufak bir duygu kırıntısı sezilememişti. “Kuzey yakadan Hayalet Diş.”

 

“Güney yakadan Lu Tianlei!” Lu Tianlei derin bir nefes aldı. Kuzey yakanın bir numaralı Seçilmişiyle karşılaştığının farkındaydı ve gözleri savaşa duyduğu arzuyla parlıyordu. “Elimden geleni ardıma koymayacağım. Dövüşemeyecek kadar yorulsam bile buna değecek!”

 

Yanıp tutuşan gözleriyle kuvvetli bir bağırış kopardı ve etrafındaki kıvılcımları otuz metreye yayılacak bir yıldırım gölüne çevirdi.

 

Hayalet Diş de sakince göğe bakmıştı. O anda siyah bulutlar yükseldi. Bunu gören kuzey yaka çıraklarının ifadeleri titreşmişti, bir kısmı korkuyordu.

 

Kükreyen ve etrafı yıldırımlarla çevrelenen Lu Tianlei, Hayalet Dişe karşı harekete geçti.

 

Ancak Hayalet Diş tepki vermedi. Öylece duruyordu, hatta gözlerini kapatacak kadar ileri gitmişti.

 

“Ölmek mi istiyorsun sen?!” Lu Tianlei aşağılanmış hissederek bağırmıştı. Sonuçta Seçilmişler için özsaygı çok önemliydi. Ve bir kez daha kükreyerek yıldırım gölünün ebadını ikiye katladı, eskisinden de güçlü bir hale getirdi.

 

Ancak daha Hayalet Dişe yaklaşamamışken üstlerindeki siyah bulutlar yırtıldı ve içlerinden pençemsi bir hayalet eli indi. Bu devasa el bulutlardan inen koca bir sütun gibiydi ve inanılmaz bir hız ve şok edici bir baskı ile Lu Tianlei’ye ilerliyordu.

 

Lu Tianlei, daha el tarafından yakalanmadan önce titremeye başlamış ve bir ağız dolusu kan kusmuştu. Etrafındaki yıldırımlar titreşiyor, ayaklarını yere basarak her yöne çatlaklar yayıyordu.

 

Bedeninde yaralar açılmış ve içlerinden kanlar sızmaya başlamıştı. Hatta burnundan, ağzından, kulaklarından ve gözlerinden bile kan geliyordu. Karşı koymaya çalışsa da fayda yoktu. Çok geçmeden görüşü kapanmaya başladı.

 

“Hayır!!”

 

Bu korkunç pençeli hayalet eli hem güney hem de kuzey yakanın çıraklarını korkuyla doldurmuştu. İçsel ruhsal enerjileri kontrolden çıkmıştı ve ruhları bedenlerinden ayrılır gibiydi.

 

Balkondaki tarikat lideri ve diğer üyelerin bile ifadeleri sakin değildi.

 

“Binlerce yıldır Gece Dadanan Hayaletin yetişimini yapabilen olmamıştı. Bu çocuğun şu anki yetişimiyle buna ulaşmasına inanamıyorum!”

 

O anda Xu Meixiang’ın yüzü aniden düştü. “Bu iyi değil!”

 

Başka bir söz söylemeden arenaya uçtu. Göz açıp kapayıncaya dek arenaya varmış ve parmağını hayalet eline uzatmıştı. O anda çıkan gümbürdeme sesleriyle birlikte uzanan el geri itildi. Ama ortadan kalkmamıştı.

 

Lu Tianlei, ağzından çıkan kanlarla birlikte bilincini yitirerek yere yığıldı. Xu Meixiang biraz daha geç kalmış olsaydı Lu Tianlei cansız ve ruhsuz bir kan yığınına dönüşmüş olabilirdi.

 

Xu Meixiang, kapkara bir suratla Hayalet Dişe döndü.

 

“Hey küçük suçlu, mükemmel bir yeteneğin olabilir ama fazla ileri gidiyorsun. Gözlerimizin önünde bir tarikat üyesini öldürmeye çalışmak da ne demek? Canına mı susadın sen?!”

 

Hayalet Diş bir an sessiz kaldıktan sonra nasıl tepki vereceğini bilemeyen bir ifadeye büründü.

 

“Bu kadar zayıf olacağını tahmin etmemiştim.” derken oldukça samimi görünüyordu. Ve bu cümleyle birlikte arkasını dönerek arenadan ayrıldı.

 

Xu Meixiang kaşlarını çattı ve kaygılı bir şekilde yukarıdaki balkona baktı. Akabinde soğuk bir şekilde homurdandı ve Lu Tianlei’yi alarak arenadan ayrıldı. Lu Tianlei dövüşmeye devam edemeyecekti ve yaralarının iyileşmesi de uzun sürecek gibi görünüyordu.

 

Kuzey yaka da aynı güney yaka gibi sessizce oturmaktaydı.

 

Hayalet Diş ise başından beri durmakta olduğu yere dönmüş, oldukça yalnız görünerek gözlerini kapatmıştı.

 

Uzun bir süre sonra kuzey yakanın çırakları kendilerine geldi ve tezahürata başladı.

 

“Güney yakadan hiç kimse bize denk olamaz. Kesinlikle kazanacağız!”

 

“Üç dövüş kaybettiler bile. İlki de şans eseriydi. Kalan tüm dövüşleri kaybedeceklerine bahse girerim.”

 

Güney yaka, kuzey yakanın bu lafları karşısında yalnızca öfkeli bakışlar atmakla yetinebilmişti. Kuzey yaka… fazla güçlüydü.

 

Güney yaka ilk mücadeleyi kazanmış ama sonraki üçünü kaybetmişti. En iyi Seçilmişlerden olan Lu Tianlei neredeyse öldürülecekti ve güney yakanın çırakları, uzun zamandır bekledikleri intikamı alabileceklerinden pek emin değildi.

 

Shangguan Tianyou öfkeli bir şekilde Hayalet Dişe bakıyordu. İçten içe titriyor ve kalbinde yükselen garip bir korkunun farkına varıyordu.

 

Bu konuda yalnız değildi. Güney yakanın diğer Seçilmişleri, hatta Zhou Xinqi bile derinden sarsılmıştı. Hayalet Diş kuzey yakadan kalan tek kişi olsa bile… tüm güney yakayı ezip geçebilirdi.

 

“Bu Qi Yoğunlaşmanın çok ötesinde bir güç… bir tepe lordu bile o hayalet eli yok edemedi. O büyü… Ruh Akımı Tarikatının on güçlü büyüsünden biri olan ve aşırı nadir görülen... Gece Dadanan Hayalet değil miydi?”

 

“Gece Dadanan Hayaletle kıyaslanabilecek tek şey... Bataklık Krallığı!”

 

Bai Xiaochun’un yüzünde çok ciddi bir ifade vardı ve kalbi deli gibi atıyordu. Hayalet Dişin gücü onu inanılmaz ürkütmüştü.

 

Eninde sonunda beşinci mücadele de başladı. Kuzey yakanın yarışmacısı, güney yaka çıraklarının içini acıttı. Çünkü o, pek çok kişinin kalbini soğutan ve beş büyük Seçilmişten biri olan... Gongsun Yun’du.

 

Siyah cüppesi yalnızca sarı gözlerini açığa çıkarıyor ve gözlerinin içerisinde kıvrılan böcekler görünüyordu. O ilerledikçe, güney yaka çırağı da dövüşebilmek için kendisine gaz vermeye çalışıyordu. Ancak o daha kendisini tanıtma fırsatı bulamadan önce Gongsun Yun’un gözleri titreşti ve kolu sallandı. O anda herkesin duyabileceği bir vızıldama sesiyle birlikte sayısız siyah böcek yaratmış ve güney yaka çırağına göndermişti.

 

Güney yaka çırağı ne kadar dövüşürse dövüşsün fayda yoktu. Her yanı böceklerle kaplanmıştı; onu koruyabilecek bir defans yoktu. Bu, kuzey yaka çıraklarının bile görmeye alışamadığı şok edici bir manzaraydı.

 

“Teslim oluyorum!!’’ diye bağırdı güney yaka çırağı. Rakibinin tek bir düşüncesiyle o böceklere kendisini tüketme emri verebileceğini hissetmişti.

 

Gongsun Yun’un gözleri alaycı bir şekilde titreşti ve arenadan ayrılmak üzere arkasını döndü. Siyah böcekleri de geri çekilerek kollarından içeriye girmeye başladı.

 

Bu manzara Bai Xiaochun’un kafatasını uyuşturmuştu. Zhou Xinqi ve Shangguan Tianyou bile kalplerinin sızladığını hissediyordu.

 

Güney yakanın çırakları da kuzey yakanın mücadele edilemeyecek kadar güçlü olduğunu düşünmeye başlamıştı. Onların zihninde Seçilmiş mücadelesi çoktan sona ermişti.

 

“Gerçekten kayıp mı edeceğiz...?”

 

“Kuzey yaka... çok güçlü!”

 

Bu esnada kuzey yaka çırakları da keyiften dört köşeydi.

 

“Az önce de söylediğim gibi. İlk mücadeleyi kazandılar ama gerisini kaybedecekler!”

 

“Güney yaka mı? Ne şaka ama. Onlar kuzey yakanın altında ezilmeye mahkumlar.”

 

“Otuz yıl önce ilk ona yalnızca bir çırak sokabilmişlerdi ve görünüşe bakılırsa… bu yıl da aynısı olacak!”

 

Bu konuşmaları işiten güney yaka çırakları cevap vermek istiyor ama söyleyecek bir şey bulamıyordu. Hissettikleri aşağılanma çok yorucuydu.

 

Gongsun Yun arenayı terk ettiğinde, Ouyang Jie’nin sesi işitildi. “Altıncı mücadele. 11 ve 12 numaralı incileri alanlar arenaya çıksın!”

 

Bai Xiaochun, ellerindeki on bir numaraya bakarak derin bir nefes aldı.

 

#Hayalet Diş fazlasıyla güçlü ve tuhaf bir karakter. Bu müsabakada olsam onunla karşı karşıya gelmeyi hiç istemezdim. Ama sanırım beni esas ürperten o böcekli çocukla karşılaşmak olurdu 
Ve bizim kaplumbağanın sırası geldi. Bakalım karşısına kim çıkacak ve neler yaşanacak, okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr