Bölüm 30 : Hadi Bakalım!

avatar
7755 31

A Will Eternal - Bölüm 30 : Hadi Bakalım!


Çevirmen : Clumsy 

 

Üç gün sonra. Şafak vakti.

 

Bai Xiaochun’un gözleri gün doğumuyla açıldı. Derin bir nefes alırken yüzünde ciddi bir ifade olduğu görülüyordu. İlk defa böyle bir müsabakaya katılacaktı.

 

Xu Baocai’yle olan münakaşası dövüş sayılmazdı. Ancak Kokulu Bulut Tepesinin Dış Kesim müsabakasında tarikat üyeleriyle gerçek bir mücadeleye girişecekti.

 

Yavaşça ayağa kalkıp çantasını hazırladı ve konutundan çıktı. Ancak dakikalar sonra koşarak geri döndü ve yatağın altına eğilerek Fırınlarda kullandığı deri montları aramaya başladı. Birkaç tanesini giydikten sonra yeşim kolyesini de kolaylıkla erişebileceği bir kısma yerleştirdi.

 

Çok fazla soru yaratacak olmasa kaplumbağa tavasını da sırtına atabilirdi.

 

“Ah, bunu niye daha önce düşünmedim!” dedi pişman bir şekilde. “Büyük siyah tavamı unuttuğuma inanamıyorum.” Ancak zamanı tükeniyordu ve dişlerini sıkıp ayrılmaktan başka şansı yoktu. Uzaklardaki güneşe bakarken gözlerini kararlılıkla doldurdu. Göğsünü kabarttı ve dağ yolunda tırmanmaya başladı.

 

Kat kat deri ceket giyinmişti ve sırtında siyah tavası olmamasına rağmen bir çeşit yapışkan pirinç topuna benziyordu… Öyle sıkı sarılmıştı ki birazcık yürüdükten sonra terlemeye başladı.

 

Ancak ne kadar terlerse terlesin tek bir kat kıyafetini bile çıkartmadı. Müsabaka çok önemliydi ve rakiplerinin ne kadar zalim olacağını düşünmeden edemiyordu. Bu şekilde yolda ilerlerken dağda oldukça sisli bir sabah yaşandığını, şu anda nerede olduğu hakkında hiçbir fikri olmadığını fark etti.

 

“Yanlış mı döndüm ki…?” diye düşünerek yol soracak birini aradı. Kalbi geç kalma korkusuyla deli gibi atmaya başlamıştı.

 

**

 

Müsabaka Kokulu Bulut Tepesinin üzerindeki bir arenada yapılacaktı. İzlemek için toplanan ve fısıldayarak sohbet eden güçlü bir kalabalık vardı.

 

Seyirciler arasında 5. Seviye Qi Yoğunlaşmada olan çıraklar da vardı, pek çoğu kollarını göğüslerinde çaprazlayıp yarışacak olan Kardeşlerini izlemekteydi. Tabii ki arkadaşlarını desteklemek için gelen insanlar da bir hayli çoktu.

 

Dış Kesim müsabakası pek ciddi sayılmazdı ancak çırakların kalabalıktan sıyrılmasını sağlayacak bir ortamdı. Bugünkü yarışa 20 civarı kişi katılmıştı ve hepsi de olası galibiyetlerinden önce meditasyon yapmakla meşguldü.

 

İçlerinde 3. Seviye Qi Yoğunlaşmada olan yoktu. Kurallar buna izin veriyordu ancak çoğu insanın tercihi 5. Seviyeye ulaşıp katılmaktı, tabii aralarında 5-6 adet 4. Seviye çırak da vardı.

 

Grupta özellikle dikkat çeken bir genç kız vardı. Uzun ve güzeldi, ayrıca Dış Kesim çırağı üniforması kıvrımlı hatlarını gizleyemiyordu. Ona gözlerini değdirip hayallere dalmayan tek bir kişi bile yoktu.

 

Teni kar beyazıydı ve söğüt gibi zarif bir şekilde kıvrılmış kaşlara sahipti. Daoist pantolonu bol olsa da kalçalarında darlaşıyor ve bu manzaraya şahit olan erkeklerin gözlerini kaçırmasını imkânsız kılıyordu.

 

Onu çevreleyen bir Dış Kesim çırağı topluluğu vardı, belli ki kızın hayranlarıydılar.

 

İsmi Du Lingfei olan kız, Zhou Xinqi’yle kıyaslanamayacak olsa da Dış Kesimin en ünlü çıraklarından biriydi.

 

“Du Ablanın yetişimi 5. Seviye Qi Yoğunlaşmanın büyük çemberinde, yani bugün kesinlikle birinci olacak. En ufak bir şüphe yok.”

 

“Chen Zi’ang Abiyi de küçümseyemeyiz gerçi. Onun geçen ay bir yetişim basamağı atladığını duydum. Beşinci Seviyenin çemberine girmemiş olabilir ama çok yakın.” Du Lingfei’ye çok uzak olmayan kibirli görünümlü genç adam, Görev Ofisinde Bai Xiaochun’un bambusuna şaşıran Chen Zi’ang’ın ta kendisiydi.  

 

Herkes meseleyi tartışmakla meşgulken Chen Zi’ang, gözlerinde garip bir parıltıyla Du Lingfei’yi izliyordu. Kendisinin birinci sıraya yerleşebileceğine pek emin değildi ama ikinci olacağına dair güveni sağlamdı. Ayrıca bu durumdan faydalanıp Du Lingfei’yi biraz daha iyi tanıyabilirdi.  

 

Bu noktada iki ışık, belli bir mesafeden ıslık çalarak ilerlemeye başladı. Biri Li Qinghou’ydu, onu da bir deri bir kemik, yaşlı bir adam takip ediyordu. Yanık tenli yaşlı adamın gözleri parıl parıldı ve oldukça katı bir insan izlenimi veriyordu.

 

Dış Kesim çırakları Li Qinghou’nun müsabakayı izlemeye geldiğini görerek oldukça şaşırmış ve alkışlayarak selamlamaya başlamıştı.  

 

“Selamlar Tepe Lordu. Selamlar Yaşlı Sun.” Tepe Lordunun şahsen bu müsabakayı izlemeye gelmesi oldukça şaşırtıcıydı. Yaşlı Sun ise daima bu tarz küçük müsabakaların başkanlığını üstlenirdi.

 

Du Lingfei ile Chen Zi’ang da şaşkındı ve yüzlerinde oldukça ciddi ifadelerle eğilerek Li Qinghou’yu selamladılar.

 

Li Qinghou iyimser bir şekilde etrafına bakarak başını sallamaya başladı. Ancak çırak kalabalığını tarayıp Bai Xiaochun’un orada olmadığını fark etmek somurtmasına yol açmıştı.

 

Li Qinghou’nun somurttuğunu gören çırakların kalbi endişeyle atmaya başladı. Du Lingfei anında gerginleşmiş, tepe lordunun neyden hoşnut kalmadığından emin olamamıştı.

 

“Başlayalım mı Tepe Lordu?” diye sordu Yaşlı Sun, yanındaki Li Qinghou’ya.

 

Li Qinghou tam yanıt vermek üzereyken uzaklardan, sırılsıklam olmuş yuvarlak bir şey yaklaşmaya başladı.

 

“Kayboldum!” Bağırarak koşan kişi tabii ki Bai Xiaochun’du. “Çok sis vardı…” Bai Xiaochun gergin olduğu kadar durumun adil olmadığını da düşünmekteydi. Sonuçta bu dağ yollarına alışkın değildi ve yoğun sis yüzünden kaybolması normaldi.

 

Ağzından çıkan sözler tüm Dış Kesim çıraklarının istemsizce ona dönmesine yol açtı. Pek çoğu Bai Xiaochun’u tanıyordu ve onu görmek kıs kıs gülmelerine sebep oldu. Onu tanımayanların gözlerindeyse hor gören bakışlar oluşmuştu.

 

Eğer geliş yolunda kaybolduysa sebep ya cesaretsiz oluşu ya da yarışı önemsemeyişi olmalıydı. Büyük ihtimalle öylece dolaşıp durmuştu.

 

Du Lingfei Bai Xiaochun’a bakarken, onun son zamanlarda Zhou Xinqi’yle birlikte koşturan çocuk olduğunu anımsadı. Güya o tavuk hırsızını yakalamak için çok çalışmıştı. Küçümser bir şekilde kafasını çevirdi, ona biraz daha bakmaya tenezzül etmeyecekti.

 

Chen Zi’ang ise Bai Xiaochun’a tam bir şok içinde bakıp bir yandan da gözlerini Li Qinghou’ya çevirmeden edemiyordu. Bai Xiaochun’un Görev Ofisinde Li Qinghou’ya ‘amcam’ dediğini unutamıyordu. Bu Li Qinghou’nun neden somurttuğunu açıklardı ve bir müddet düşündükten sonra mücadele esnasında Bai Xiaochun’u fazla pataklamaması gerektiğine karar vermişti.

 

Li Qinghou soğuk bir şekilde homurdanarak bir süre Bai Xiaochun’a baktıktan sonra Yaşlı Sun’a dönerek başını salladı.

 

Yaşlı Sun da bir müddet Bai Xiaochun’a bakıp düşündükten sonra bir kahkaha attı ve kollarını salladı. “Çok iyi. Dış Kesim müsabakasında yer almak isteyen tüm çıraklar arenaya çıksın lütfen.”

 

Li Qinghou’nun sert bakışlarını görmek Bai Xiaochun’a kendini daha da kötü hissettirmişti. Ancak şikâyetlerini dile dökecek cesareti yoktu. Ve Yaşlı Sun’un kelimeleri ağzından çıktığı anda platforma atlayan ilk çırak oldu, göğsünü gururla kabarttı.

 

Tüm yarışmacıların Bai Xiaochun’u takip etmesi uzun sürmedi, toplamda yirmi kişiydiler.

 

Bu müsabakanın kuralları oldukça gevşekti. Yaşlı Sun bir süre katılımcılara baktıktan sonra içerisinde numaralı bilyeler olan küçük, kumaş bir çuval çıkardı. Her yarışmacı bir bilye çekti, bu da nasıl bir sırayla dövüşeceklerini anlatıyordu.

 

Bai Xiaochun ilk sıraya ulaşmayı başaramadı. Ortaya sıkıştı ve çektiği bilyede 11 yazılıydı.

 

“Çok iyi.” dedi Yaşlı Sun sakin bir şekilde. “Şimdi herkes geri çekilsin ve ilk dövüş başlasın. 1 ve 2 numaralı dövüşçüler, hazırlanın!” Bai Xiaochun ve diğerleri hızlıca arenayı terk etti, geriye yalnızca bir ve iki numaralı bilyeleri çekenler kalmıştı. Birbirine bakan ikilinin gözlerinde parlak ışıklar yanıyordu.

 

Mücadeleye başladıkları anda sahneyi patlama sesleri doldurdu. Bu esnada Bai Xiaochun’un zihni deli gibi çalışıyordu. Kendisine ilk 5e girebilmek için bu 20 kişilik toplulukta yalnızca iki galibiyet gerektiğini söyleyip duruyordu. 12 numaralı bilyeyi çekeni de çok merak ediyordu ancak kimse numarasını göstermeye gönüllü olmamıştı, bu da kiminle dövüşeceğini bilmesini imkânsız kılıyordu.

 

Morali düşmeye başlarken ilk mücadele sona erip ikincisi başladı. Bu maçın taraflarından biri Du Lingfei’ydi. Kız hızlıca bir büyü hareketi yaparak bir bayrak çıkarttı ve onu bir sis öbeğine çevirerek rakibini sarmaladı. Biraz mücadele eden çırak kaçamadığı için teslim oldu, Du Lingfei’ye iyice hayran olmuştu.

 

Üçüncü ve dördüncü maçlar da hızla ilerledi, sıra beşinci maça geldiğinde Chen Zi’ang, 4. Seviye Qi Yoğunlaşmadaki gence karşı hızlı ve etkili bir galibiyet elde etti.

 

“11 ve 12 numaralı yarışmacılar, lütfen sahneye çıkın ve mücadele başlasın.” dedi Yaşlı Sun. Bai Xiaochun derin bir nefes alarak, yüzünde çok ciddi bir ifadeyle ilerlemeye başladı. Arenaya adımını attığında karşısında bulduğu rakip, soğuk bir gülümseme taşıyan, uzun, ince bir genç erkekti.

 

Yetişim seviyesi 5. Qi Yoğunlaşmadaydı. Gözleri yıldırımlar gibi parlıyordu, hafife alınmayacak bir insan olduğu belliydi.

 

“Eh, Kardeş,” dedi ince uzun genç, “ilk turda benimle karşılaşman senin şanssızlığın. Teslim olmak için çok geç değil. Olmazsan, yaralanmanın sorumluluğunu almak zorundasın.”

 

Ancak genç adamın ağzından bu sözler çıktığı anda, Bai Xiaochun kuvvetli bir şekilde kükredi.

 

Kükreme öyle yoğundu ki herkesi sarsmış, hatta birkaç izleyicinin şok olmasına yol açmıştı. Sıska genç de afallamış, hatta farkında olmadan biraz gerileyip Bai Xiaochun’a kocaman açık gözlerle bakmaya başlamıştı.

 

Kükreyen Bai Xiaochun, yeşim kolyesine vurdu ve kendisini yeşil bir parıltıyla sarmaladı. Bu onu güvende hissettirmemişti, bu yüzden büyük bir kâğıt tılsım öbeği daha kullandı. Her hamlesinde saçılan parıltı daha da güçleniyordu, bu süreç, çevresi en az on kalkanla sarılana dek devam etti. Birleşen güçleri, bir buçuk metreye yakın kalınlıkta bir koruyucu katman oluşturmuştu. Belli bir mesafeden şok edici bir görüntü sağladığı kesindi.

 

Tüm bu kalkanlar yüzünden Bai Xiaochun’un bir sonraki cümlesi biraz boğuk çıkmıştı.

 

“Tamamdır, hadi bakalım!”

 

Sıska genç adam Bai Xiaochun’a boş boş bakıyordu, bu konuda yalnız da değildi. Hem yarışmacılar hem de izleyiciler şok içindeydi. Bunca yarışma izlemişler, bir kez bile bu kadar çok kalkan kullanan birini görmemişlerdi.

 

Li Qinghou’nun yüzü de buruştu ancak gözlerindeki bakıştan bu konuda yapacak bir şeyi olmadığı anlaşılabiliyordu.

 

Chen Zi’ang derin bir nefes aldı, Bai Xiaochun ve Li Qinghou’nun akraba olduğuna olan inancı iyice kabarmıştı. Du Lingfei ise basit, soğuk bir alay sesi çıkarttı, küçümseyişi yoğunlaşmış haldeydi.

 

Bu esnada herkes, sahnedeki sıska adamın kükreyişini ve iki elli bir büyü hareketiyle ahşap kılıcını Bai Xiaochun’a doğru gönderişini izliyordu.

 

#Du Lingfei de çizimi olan bir karakter, ona da bakabilirsiniz arkadaşlar.
Peki Bai Xiaochun'un maç başlamadan bir buçuk metrelik bir kalkan oluşturmasına şaşırdık mı? Şahsen ben hiç şaşırmadım  
Ne yazık ki neler olacağını görmek için bir gün bekleyeceksiniz. Yarın yeni bir topluyla görüşmek üzere!







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr