Bölüm 2 : Fırınlar

avatar
14546 48

A Will Eternal - Bölüm 2 : Fırınlar


Çevirmen : Clumsy 

 

Ruh Akımı Tarikatı, Cennet Karışı Nehrinin aşağı sahalarındaki Doğu Korusu Kıtasında bulunur ve kuzey ile güney olarak ikiye ayrılmıştır. Tarihi sayısız yıllara yayılı olan bu tarikat, çevresinde bir hayli ünlenmiş durumdadır.

 

Cennet Karışı Nehri bulutlara değen sekiz devasa dağla çevrilidir. Bu dağların dördü nehrin kuzey yakasında, üçüyse güney yakasındadır. Şaşırtıcı bir şekilde, en görkemlileri olan son dağ ise bizzat nehrin ortasından yükselmektedir.

 

Bu dağın üst kısmının yarısı bembeyaz karlarla kaplıdır ve öylesine yükselir ki dağın tepesi görülemez. Dağın ortasıysa oyulmuştur, bu sayede altın nehrin içerisinden akmasına izin verir ve dağın kendisi de bir çeşit köprü görevi görür.

 

An itibariyle Ruh Akımı Tarikatının güney yakasında bir ışık kümesi hızlanmaktaydı. Bu kümeyi oluşturanlarsa Li Qinghou ve Bai Xiaochun’dan başkası değildi. Artık üçüncü zirvenin altındaki hizmetli alanına yaklaştıkları için Bai Xiaochun’un korku dolu feryatlarını işitmek mümkündü.

 

Uçmaktan ölümüne korkuyordu. Sayısız dağ geçmişlerdi ve tüm bu süreçte Li Qinghou’nun bacaklarını sıkı sıkı kavramış haldeydi.

 

Eninde sonunda her şey bir bulanıklığa dönüşmüştü. Yeniden netleştiğindeyse kendisini bir binanın dışında buldu. Orada dizleri titreyerek duruyor, köyünde alıştığından çok farklı olan bu manzaraya bakıyordu.

 

Binanın önünde yükselen iri taşlarda gösterişli bir kaligrafiyle üç kelime yazılıydı.

 

Hizmetli İşleri Departmanı.

 

Taşın yanındaysa çiçek bozuğu suratlı bir kadın oturuyordu. Li Qinghou’yu fark ettiğinde telaşlanmış ve ellerini sallayarak selam vermişti.

 

“Bu çocuğu Fırınlara gönder.” dedi Li Qinghou. Sonra da başka bir söz etmeden ve Bai Xiaochun’a aldırmadan yeni bir ışık kümesine dönüşerek oradan uzaklaştı.

 

Çiçek bozuğu suratlı kadın Fırınlardan söz edildiği için şaşkındı. Bai Xiaochun’u incelemeyi tamamladığındaysa ona hizmetli üniforması ve farklı eşyalar içeren bir çanta uzattı. İfadesiz yüzüyle binanın yakınındaki bir yola doğru ilerlerken bir yandan da tarikatın basit kurallarını açıklamaya başladı. Yeşil taşlardan oluşan yol, sayısız binaya ve avluya uzanıyordu. Hava bitkilerin ve çiçeklerin hoş kokusuyla doluydu, tüm mekân cennet gibiydi. Bai Xiaochun çevresine baktıkça keyifleniyor, önceki gerginliği ve stresi silinmeye başlıyordu.

 

“Mükemmel bir yer.” diye düşündü. “Bizim köyden çok daha iyi!” Kadını takip ederek attığı her adımda gözlerindeki beklenti dolu parlayış daha da artıyor, manzara gittikçe daha da fevkalade bir hal alıyordu. Yol üzerinde kalbini keyifle dolduran birkaç güzel kadına bile rastlamıştı.

 

Bai Xiaochun çok geçmeden daha da heyecanlandı. Çünkü ulaşması gereken yeri görmüştü; yolun sonunda kristal gibi parlayan 7 katlı bir bina vardı. Tepesindeyse havada ilerleyen vinçler görülüyordu.

 

“Geldik mi Abla?” diye sordu Bai Xiaochun heyecanlı bir şekilde.

 

“Evet.” diyen kadının yüzü hala aynı ifadesizlikteydi. Yan tarafa kıvrılan küçük bir yolu işaret etti. “Buraya gidiyoruz.”

 

Bai Xiaochun, kalbi beklentiyle çarparak kadının gösterdiği noktaya baktı. Ancak bir an sonra bedeni katılaşırken gözlerini ovalamak zorunda kalmıştı. Yeniden baktı, bu kez biraz daha yakından inceledi. Her an yıkılabilecek gibi görünen, darmadağın şekillerde inşa edilmiş saman çatılı kulübelerle çevrili çakıl taşlı bir yola bakmaktaydı. Bu manzaraya eşlik eden garip bir koku da mevcuttu.

 

Bai Xiaochun ağlamak istiyor ancak gözyaşları akmıyordu. Ufacık bir umut parçasına tutunmaya çalışarak çiçek bozuğu yüzlü kadına yeni bir soru yöneltti.

 

“Abla, az önce yanlış yeri işaret etmiş olabilir misin?”

 

“Hayır.” Kadın bu soğukkanlı cevaptan sonra çakıllı yola adım attı. Bu cevabı alan Bai Xiaochun’un gözünde mekânın tüm güzelliği yok olmuştu. Kadını takip ederken yüzüne acıklı bir ifade yerleştirdi.

 

Çok geçmeden bu biçare durumdaki yolun sonunda koşturmakta olan birkaç devasa tavayı fark etti. Bir an sonraysa bu tavaların inanılmaz şişman genç adamların sırtlarına bağlı olduğunu anladı. Bu genç adamlar o kadar obezdi ki sıksanız içlerinden yağ fışkırabilirdi. Hele bir tanesi diğerlerinden de şişmandı, etten bir dağ gibi görünüyordu. Bai Xiaochun bu adam şişmanlıktan patlayabilir mi acaba diye çok endişelenmişti.

 

Tüm mekân yüzlerce devasa tavayla doluydu ve şişman adamlar içlerinde pirinç haşlıyorlardı.

 

Birinin yaklaştığını fark eden genç adam, yüzünü çiçek bozuğu suratlı kadına çevirdi. En şişman olan, et dağı görünümlü bu genç, kepçesini kaldırarak harekete geçmişti. O yürüdükçe yer sallanıyor, yağlarının sıçrayışı Bai Xiaochun’u şok ediyordu. Bai Xiaochun hiç düşünmeden bir balta arama ihtiyacı hissetmeye başlamıştı.

 

“Saksağanlar bu sabah daha bir güzel şakıyordu, şimdi sebebini anlıyorum.” Et dağı koştururken bu şekilde bağırmıştı. Gözleri şehvetli bir parıltıyla doluydu. “Sebebi senin gelişinmiş Abla. Fikrini değiştirmiş olabilir misin acaba? Sonunda ne kadar yetenekli olduğumu anladın da benim partnerim olmak için bu uğurlu günden mi faydalanacaksın?”

 

Çiçek bozuğu suratlı kadın, et dağına tiksinme ve öfke karışımı bir bakış atarak karşılık verdi.

 

“Yalnızca bu çocuğu Fırınlara bırakmaya geldim.” dedi. “Görevim tamamlandı. Artık gidebilirim!” Bu sözlerden sonra da orayı terk etti.

 

Bai Xiaochun nefes nefeseydi. Yoldayken kadını incelemek için biraz vakit harcamıştı ve kadının kesinlikle bir çılgına benzediğini söyleyebilirdi. Bu şişman adamın nasıl bir zevki olduğunu da merak etmeden geçemedi. Görünüşe göre o kadınınki gibi bir suratla bile seksi görülmek mümkündü.

 

Bai Xiaochun bu meseleyi daha fazla değerlendiremeden et dağını karşısında buldu. Genç adam o kadar şişmandı ki Bai Xiaochun, bedeninin onun gölgesiyle tamamen kaplandığını fark etmişti.

 

Titrek et katmanlarıyla kaplı bu devasa genç adama bakarak sert bir şekilde yutkundu. İlk defa bu kadar iri biriyle karşılaşıyordu.

 

Et dağı da arkasını dönüp uzaklaşmakta olan çiçek bozuğu yüzlü kadını bir süre öfkeyle izledikten sonra bakışlarını Bai Xiaochun’a çevirdi.

 

“Vay vaay, yeni bir üyemiz olmuş. Xu Baocai’nin katılması için bir yer ayırmıştık, işler biraz karışacak.”

 

Bai Xiaochun önündeki adamın devasalığı karşısında o kadar gerilmişti ki bilinçsizce birkaç adım gerilemiş bulundu. “Abi, ben sizin gösterişsiz… ee, hakir kulunuz Bai Xiaochun…”

 

“Bai Xiaochun? Hmm… Beyaz ten, ince ve narin bir beden. Çok masum görünüyorsun. Harika, harika. İsmin zevkime kesinlikle uyuyor.” Et dağı baştan aşağı incelediği Bai Xiaochun’u omuzlarından yakaladı, neredeyse havaya uçuracaktı.

 

“Ahh, senin adın ne Abi?” Bai Xiaochun derin bir nefes almış ve başını yukarı kaldırmıştı, genç adamın ismiyle dalga geçmeye hazırlanıyor gibi bir hali vardı.

 

Et dağı kıkır kıkır gülüp kendine vurdu, yağlarını ileri geri sallayarak cevap verdi: “Ben Büyük Şişman Zhang. Bu İkinci Şişman Huang, bu da Üçüncü Şişman Hei…”

 

Bai Xiaochun bu inanılmaz renkli isimleri duyar duymaz dalga geçme planlarından vazgeçmişti.

 

“Sana gelince,” diye devam etti Büyük Şişman Zhang, “bugünden sonra sen 9. Şişman Bai olacaksın! Err… Dur bir dakika Kardeş. Sen fazla cılızsın! Eğer etrafta böyle gezersen Fırınların yüzünü kara çıkarırsın! Eh, sanırım şimdilik sorun çıkmaz. Endişelenme. Birkaç yıla sen de şişmanlarsın. Sana o zaman 9. Şişman Bai deriz.”

 

Bai Xiaochun 9. Şişman Bai lakabı karşısında yüzünü ekşitmişti.

 

“Eh, madem bizim 9. Kardeşimiz oldun, artık yabancı sayılmazsın. Burada Fırınlardayken tavaları sırtımızda taşıma gibi bir geleneğimiz vardır. Sırtımdaki tavayı görüyor musun?” Bu esnada sırtındaki tavaya vurup böbürlenerek devam etti: “Bu tavaların kralıdır, en üst kalite demir dövülerek yapılmış ve büyülenmiştir. Bu tavayla yaptığın pilavlar diğer tavalara kıyasla çok çok daha güzel olur. Bu arada, sen de sırtında taşımak için bir tava seçmelisin. Sonrasında bayağı etkileyici görüneceksin.”

 

Büyük Şişman Zhang’ın tavasına bakan ve Fırınlardaki herkesin benzer şekillere girdiğini fark eden Bai Xiaochun, kendisini de bu modaya uymuş bir şekilde hayal etti.

 

“Abi.” diyerek ağzından kaçırdı: “Bu tava taşıma işine girmesem olur mu…?”

 

“Benimle dalga mı geçiyorsun? Tava taşımak Fırınların önemli bir âdetidir! İleride bu tarikattan ayrıldığında insanlar senin sırtındaki tavayı görecek ve senin Fırınlardan geldiğini idrak edecek! Bir kere bildiklerindeyse sana dokunmaya cüret edemeyecekler. Fırınların bu çevrede büyük bir etkisi vardır, bilesin!” Büyük Şişman Zhang, Bai Xiaochun’a göz kırptı. Meseleyi daha fazla uzatmayarak Bai Xiaochun’u saman çatılı kulübelerden birine götürdü. İçeride çoğunluğu tozlarla kaplı olan binlerce tava duruyordu. Uzun süredir kimsenin buraya uğramadığı belliydi.

 

“Dokuzuncu Kardeş, gidip kendine bir tava seç, sonrasında gelip pirinçlerle ilgilenmeme yardım edeceksin. Eğer pirinç yanarsa Dış Kesim yine olay çıkarır.” Büyük Şişman Zhang bu sözlerden sonra arkasını döndü ve yüzlerce yemek pişirmekle meşgul olan diğer şişman adamlara doğru koşturmaya başladı.

 

Mutsuzca iç çeken Bai Xiaochun ise hangi tavayı seçeceği konusunda ıstırap içindeydi, o esnada dikkatini büyük bir yığının altına gömülmüş bir tava çekti.

 

Eşsiz bir tavaydı, çember değil, oval şekilliydi. Aslında tam olarak oval de değildi, daha çok bir kaplumbağa kabuğuna benziyordu. Yüzeyinde de silik izler mevcuttu.

 

“Eee?” Bai Xiaochun gözleri aydınlanarak tavayı incelemek için yaklaştı. Uzun süren incelemeleri sonucunda gözleri tatmin olmuş bir şekilde parıldamaya başlamıştı.

 

Çocukluğundan beri kaplumbağalara büyük ilgi duyardı, bunun esas sebebi de uzun bir yaşamı temsil etmeleriydi. Buraya ölümsüz yetişimi öğrenmeye ve sonsuza dek yaşamaya geldiğini düşününce kaplumbağa şekilli bir tava görmek güzel bir işaret gibi gelmişti.

 

O tavasıyla kaynaşmayı sürdürürken Büyük Şişman Zhang, elinde kepçesiyle birlikte oraya koşturdu.

 

“Dokuzuncu Kardeş, neden bunu seçtin?” diye sordu koca göbeğini ovarak samimi bir şekilde. “Bu tava yıllardır burada, hiç kullanan olmadı, kaplumbağa kabuğu gibi olduğu için kimse onu sırtında taşımak istemedi. Umm… emin misin Dokuzuncu Kardeş?”

 

“Eminim.” Bai Xiaochun memnun bir şekilde tavasına bakarak, kesin bir şekilde yanıt vermişti. “Benim tavam bu olacak.”

 

Büyük Şişman Zhang bir süre daha kararını değiştirmeye çalışsa da sonunda Bai Xiaochun’un kesin kararlı olduğunu görerek pes etti. Garip bir bakış atmış ve denemekten vazgeçmişti. Akabinde onu Fırınların saman çatılı kulübelerinden birine atadıktan sonra da kendi işine geri döndü.

 

Akşam karanlığının çökmesi uzun sürmedi. Bai Xiaochun saman çatılı kulübesinde oturuyor, kaplumbağa şekilli tavasını inceliyordu. Tavanın sırtında bulunan, yakından bakmadıkça fark edilmeyen dizaynlara takılıp kalmıştı.

 

Bunun sıradan bir tava olmadığını kolaylıkla söyleyebilirdi. Tavasını dikkatlice ocağa koyduktan sonra küçük kulübesini incelemeye başladı. Ocağın yanı sıra bir yatağı, bir masası ve duvara asılı basit bir aynası vardı. Bai Xiaochun kafasını çevirdiği andaysa sıradan görünümlü tavası menekşe renkli bir ışık saçmıştı!

 

Bai Xiaochun için çok önemli olaylarla dolu bir gün olmuştu. Sonunda hayallerindeki mekâna, ölümsüzlerin dünyasına ulaşmıştı. O anda afallamış bir haldeydi.

 

Bir süre daha geçirdikten sonra derin bir nefes aldı, gözleri beklentiyle parlamaya başlamıştı.

 

“Sonsuza dek yaşayacağım!” Bu feryattan sonra çiçek bozuğu yüzlü kadının vermiş olduğu çantayı açtı.

 

Çantada bir hap, ahşap bir kılıç, biraz tütsü, bir hizmetli üniforması ve bir komuta madalyonu vardı. Ve son olarak üzerine küçük karakterler kazılı bambu bir parşömenle karşılaştı.

 

“Menekşe Qi Kazanı Kontrol Sanatı. Qi Yoğunlaşma Rehberi.”

 

Bai Xiaochun, parıldayan gözleriyle elindeki bambu parşömeni inceliyordu. Buraya sonsuza dek yaşamayı öğrenmek için gelmişti ve şu anda bu hedefe ulaşmanın anahtarını tutmaktaydı. Derin bir nefes aldıktan sonra parşömeni açtı.

 

Dakikalar geçmesine rağmen gözlerindeki heyecanlı parıltı varlığını sürdürüyordu. Bambu parşömende üç resim vardı ve yetişimin Qi Yoğunlaşma ve Kuruluş Kadrosu olarak ayrılmış olduğu açıklanıyordu. Menekşe Qi Kazanı Kontrol Sanatı ise her biri on seviye Qi Yoğunlaşmasına karşılık gelen on seviyeye ayrılmıştı. 

 

Belli bir yetişim seviyesine gelindiğinde fiziksel objeleri kontrol etmek mümkün oluyordu. Mesela üçüncü seviyede küçük bir kazanın yarısını kontrol edebilirdiniz. Dokuzuncu seviyedeyse bu kontrol tüm kazana çıkardı. Son seviye tamamlandığı zamansa kişi, iki dolu kazanı kontrol edebilirdi.

 

Ne yazık ki bu parşömen, sanatın yalnızca üçüncü seviyesine kadarki kısmını tarif ediyordu, ileriki seviyeler hakkında bilgi yoktu. Tüm olayın anahtarıysa yetişimdi, yazılı nefes alış teknikleriyle Menekşe Qi Kazanı Kontrol Sanatını geliştirebilirdiniz.

 

Bai Xiaochun aklını boşaltarak nefes alışını ayarlamaya başladı. Ardından gözlerini kapattı, bambu parşömenin ilk resminde tarif edilen duruşa geçti. Yoğun acıyla sarılmadan önce yalnızca üç nefes alabilmişti. Sonunda bağırarak pes etti. Tecrübe ettiği kadarıyla bu nefes alış tekniği havayı içinden çekiyor, nefes alabilmeyi imkânsız kılıyordu.

 

“Çok zormuş.” diye düşündü. “Resmin altındaki tarife bakılırsa bu tarz bir yetişim gerçekleştirirken sana akan qi’yi hissetmen gerekirmiş. Benim hissettiğimse yalnızca yoğun bir acı oldu.” Sinirlenmeye başlamıştı. Ancak sonsuza dek yaşama hayalinin hatırına dişlerini sıkarak tekrar denedi. Gece yarısına ulaşana dek defalarca aynı süreci geçirdi. Tüm bu süreç boyunca bir kez bile bedenine qi aktığını hissedememişti.

 

Bunu bilmesinin imkânı yoktu ancak mükemmel yetenekli bireylerin bile Menekşe Qi Kazanı Kontrol Sanatını geliştirebilmesi için, başka birinin yardımı olmadığı takdirde, en az bir ay geçirmesi gerekirdi. Yani birkaç saat içerisinde bu başarıya ulaşması imkânsızdı.

 

Bedeni acıyla sızlayan Bai Xiaochun sonunda biraz gerindi ve tam gidip yüzünü yıkayacakken dışarıdan gelen seslere kulak misafiri oldu. Kafasını pencereden uzattığındaysa Fırınların ana girişinde duran soluk benizli genci fark etti. Kızgın görünüyordu.

 

“Ben Xu Baocai! Yerimi her kim aldıysa hemen cehennem olup gitsin!”

 

#Merak etmeyin, başlangıcımızı birkaç bölümle yapıp sizi üzmeyeceğiz. Bugün yeni bölümlerimiz de gelecek, seriye güzelce ısınana dek hız kesmeyeceğiz. 
İkinci bölümle birlikte Ruh Akımı Tarikatındaki yetişim yolunun temelleri atıldı, ileride bizi bolca güldürecek olan 'kaplumbağa' detayına da yer verildi. O zaman devam ediyoruz, sıradaki bölümde görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44265 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr