Anladın mı kadın?

avatar
414 1

8. Ejderin kanlı hükmü - Anladın mı kadın?


Feyzai ilk dayağını yedikten sonra babalık eğitimine devam etti. Feyzaiya sadece savunma amaçlı değil bir kaç saldırı figürü de öğretti. Gariptir ki Feyzai bir kez görmesiyle hareketleri anında kavrıyordu. Babalıkla yaptığı küçük antrenmanlarda da oldukça başarılıydı. 



Ama iş arenaya çıkıp gerçek dövüşe gelince Feyzai hem dayak yiyiyor hem de kendini gülünç duruma düşürüyordu. Babalık bir çok defa neden öğrendiği hareketleri kullanmadığını sordu. Feyzai ürkek bir şekilde ''Heyecandan hepsini unutuyorum'' dedi.



Kısacası Feyzai heyecanını yenemediği için çıktığı her maçta dayak yiyordu. İşler öyle bir hale geldi ki Feyzainin maçları yetişkinlerin maçından bile daha çok seyirci toplamaya başladı. Gelen seyirciler bahis oynamıyordu. Hepsi de Feyzaiye kahkaha atıp biraz neşelenmek için geliyordu.



Artık Feyzainin dövüşleri normal bir dövüş olmaktan çıkmış kahkaha şölenine dönüşmüştü. Osirianda gülmek isteyen ne kadar adam varsa Feyzainin maçına bilet alıyordu. Babalık ise büyük bir azimle Feyzainin kazanacağı o ilk maçı bekliyordu. Ama bir türlü o zafere ulaşamıyorlardı.



Günlerden bir gün Lolan babalığı ziyaret etmek için yıldız tepesine gelmişti. Babalık kılıcını bileylerken Lolan alnı ter tomurcuklarıyla  kalmış şekilde yanına geldi. Sade bir Osirian kadını gibi giyinmiş olan Lolan sıcaktan bunalmıştı. 



Lolan-- Uuuhfff, seni aksi ihtiyar. Ne halt etmeye yıldız tepesinde yaşıyorsun ki! En vahşi hayvanlar bile buradan uzak dururken sen mesken tutmuşsun.



Babalık-- Aahh Lolan, sana kaç defa dedim gündüz vakti buraya gelme. Öğlen sıcağında bir yerde düşüp bayılacaksın. Ben bu akşam zaten gelecektim yanına. 



Lolan-- Seni görmeye gelmedim aksi ihtiyar. Feyzaiyi görmek için geldim. Geçen günki maçtan haberim var. Çocukcağız fena dayak yemiş. Çocuğu niye ısrarla maça çıkarıyorsun sanki?



Babalık-- Tabi ki kendini korumayı öğrensin diye. Osirian ıssız arazinin en güvenli yeri olabilir. Ama aynısı ıssız arazi için geçerli değil. Bunu sen de biliyorsun.



Lolan-- Anladık anladık. Sen yine de üstüne fazla gitme. Daha yedi yaşında. Bir yılda ne kadar ilerleyebilir ki zaten.bu gün ikinize de deve etinden kebap yaptım. Kendi ellerimle. Al şu sepeti. Sofrayı hazırla da hep beraber yiyelim. Sahi Feyzai nerde?



Babalık-- Bilmem. Demin şurda oynuyordu.



Lolan-- Gel bir bakalım.



Lolan ve babalık birlikte Mağaranın giriş kapısının sol çaprazına düşen büyük bir kayanın arkasına doğru yürüdüler. Kayanın arkasına geldiklerinde ikisi de şaşırdı. Minik Feyzai kendine tahtadan bir kılıç yapmıştı. 



Bulduğu bir battaniyeyi kesmiş ve kendisine pelerin yapmıştı. Kafasına siyah yaldızlı kağıttan sivri bir şapka yapmıştı. Çocuk kelimenin tam anlamıyla babalığın küçük kopyası olmuştu. Ayrıca mağaradan babalığın tahta kuklalarından 4 tanesini çıkarıp toprağa çakmıştı.



Bu kuklalardan 3 tanesine sinirli görünen adam suratı çizmişti. Daha doğrusu çizmeye çalışmıştı. Ama kuklaların yüz ifadesi daha çok kabız olmuş adama benziyordu. Ortadaki kuklaya ise samandan saçlar yapmış ve kırmızı boyayla kadın dudağı çizmişti. 



Babalık ve Lolan FEyzaiyi şaşkınlıkla izlerken FEyzai onlardan habersiz oyununu oynuyordu. Feyzai kadın şekline sokmaya çalıştığı kuklanın arkasına geçip ince bir sesle konuştu. ''İmdaaat imdaaaat, moruk babalık, biliyorum yaşlı kıçını kaldırıp buraya gelmek senin için çok zor. Ne de olsa ihtiyar moruğun tekisin. Ama ne olur o pis kıçını kaldır ve beni bu kötü adamlardan kurtar. İmdaaaaat'' dedi. 




O anda anlaşıldı ki kadın şeklindeki kukla Lolanı temsil ediyordu. Ve Feyzai Lolan teyzesinin sesini taklit etmeye çalışarak babalıktan yardım istiyordu. Elbette Feyzainin aşağılayıcı üslübuyla. Çocuğun dediklerini duyan babalık dişlerini ve yumruklarını aynı anda sıktı.



Lolan gülmemek için ağzını kapattı. Bayan kuklanın arkasından çıkan Feyzai koşarak on adım ileri gitti. Sonra belindeki tahta kılıcını çekti. Kötü adamları temsil eden kuklalara bakarak konuştu. ''Heeeeyyy siz üç köpek kıçı suratlı kötü adam. Derhal Lolan hanımı rahat bırakın. Yoksa sizi öyle bir döverim ki babalık denen meymenetsizden bile daha meymenetsiz olursunuz.''



Lolan nefesini tuttuğu için giderek daha da kızarmaya  başladı. Babalık ise Feyzaiye doğru bir adım atmıştı ki Lolan Onu elinden yakalayıp durdurdu. Zira Lolan bu küçük oyunun sonunu merak ediyordu.



 Tekrar kadın kuklanın arkasına geçen FEyzaiye yine seslendirme yaparak konuştu. ''Ahh  Feyzai sen miydin! Benim için kahramanca hayatını riske etmeni istemiyorum. Sen daha küçük bir çocuksun. Bu üç insan azmanıyla başa çıkamazsın. Her ne kadar yaşlı, aptal ve işe yaramaz olsa da ustan babalığı çağırmalısın''



Ve yine koşarak karşıya geçti. ''Sevgili iyi yürekli bayan Lolan. İnanın sizi çok iyi anlıyorum. Ama beni düşünmenize gerek yok. Ben o bok kafalı ustamdan daha iyiyim. Şimdi sizi bir çırpıda kurtaracağım. Hiyaaaaaaaa!!!''



Tahta kılıcını hunharca sallayan Feyzai sözde kötü adam olan üç kuklayı yere serdi. Sonra sol elini Lolanı temsil eden kuklanın omuzuna koyarak lakaytça konuşmaya devam etti.



''Görüyorsunuz ya iyi kalpli bayan Lolan, hepsini tek seferde yere serdim. Artık benim bok kafalı ustama ihtiyacınız yok. Bundan sonra başınız ne zaman belaya girerse FEyzai diye bağırmanız yeterli. Ben koşarak gelip sizi kıç suratlı kötü adamlardan kurtarırım. 



Zaten ustam olacak bok kafalı herif tam bir moruk. İyice ihtiyarladı. Bırakın birini kurtarmayı, tuvaletini yaptıktan sonra kendi kıçını silecek gücü bile yok. Bu yüzden her zaman boklu boklu dolaşır. Üstelik pistir de. Ne zaman ustamdan sonra tuvalete girsem hep aynı şeyi görüyorum. Tuvaletin kenarında yılan gibi kıvrılmış kocaman bir bok. İnsan sıçmasını biliyorsa bir tas su dökmesini de bilmeli.



Ama benim bok kafalı ustam böyle şeyleri bilmez. Ayrıca çölde ne kadar iğrenç yaratık varsa hepsini yer. Kertenkele, örümcek, fare... Onu kaç kere güzel şeyler yemesi konusunda uyardım. Ama ne yaparsınız kiiii adam bok gibi şeyler yemeye bayılıyor''



Artık Lolan kendini daha fazla tutamadı ve kahkahayı bastı. Lolan karnını tutarak haykıra haykıra gülerken Feyzai bir an kafasını çevirdi. Ve gördüğü ilk şey kendisine doğru koşarak gelen ve azrail gibi bakan babalık olmuştu. 



Babalık Feyzaiyi kovalarken ''Ulaaaaaaannnnn ağzına sıçtığımın piçiiiiiii, sen ne zaman bokumu yıkamadığımı gördün laaaaaaaaannnnn'' diye haykırıyordu. 



Aradan on yıl geçti. Babalık Feyzaiye bildiklerini öğretmek için elinden geleni yaptı. Ancak Feyzai garip bir şekilde babalığın tüm öğrettiklerini anında kavrıyor; ama uygulamaya gelince yüzüne gözüne bulaştırıyordu.



 Babalık özellikle kendini korumayı öğrenmesi için onu yıllarca arenada dövüştürdü. Son maçtan sonra Feyzai zehirlenmişti . Karşısındaki çocuk küçük yılan lakaplı bir çocuktu. Dövüşürken eline zehir sürer ve bu şekilde rakiplerini zehirlerdi. Bu zehri yıllardır kullandığı için çocuk bağışıklıydı. Ancak çocuğun yumruklarına denk gelen rakipleri felce uğrayıp mutlak şekilde yenilirdi. Arenada hile yapmak yasak olduğu için çocuk maçtan önce uyarıldı. Kesinlikle zehir kullanmaması gerekiyordu. Ki zaten Feyzainin dayak yiyeceği herkes tarafından biliniyordu. Yani zafer bu çocuk için kesindi. Ama arsız çocuk yine de maçtan önce çaktırmadan eline aynı zehirden sürmüştü. Zehir yüzünden fenalık geçiren Feyzainin ağzı yüzü şişmiş ve morarmıştı. Babalık Feyzainin o halini görünce deliye döndü. Maçtan sonra yer altındaki soyunma odasında hile yapan çocuğu ziyaret etmeyi ihmal etmemişti. Sonrasında ise olanlar olmuştu. Babalık tam Lolana içini dökecekken hile yapan çocuğun babası paldır küldür kartal göz hanına daldı. Adamın gözlerinden tulumbadan fışkırır gibi göz yaşı fışkırıyordu. Bu adamın adı Moryattı.



Moryat-- Aaaaahhhh benim zavallı oğluuuuum. Benim kara bahtlı bi çare oğluuuuummm!



Adamın feryadı bütün hanın dikkatini çekmişti. Bütün kafalar Moryata dönmüşken herkes bu ağlayışın sebebini merak ediyordu. Moryat Hancı Opak ın önüne adeta yığılarak geldi. Ve içli içli hıçkırdıktan sonra konuşmaya devam etti.



Moryat-- Opak, canım kardeşim, Tanrılar hakkı için bana en sert içkinden ver. Biliyorum senin zulanda adamın aklını alacak içkiler var. Onlardan bir tanesini aç. Parası neyse vereceğim.



Opak-- Dur be Moryat. Hele bir sakin ol. Sana ne oldu böyle? Oğlum diye ağlayıp duruyorsun. Yoksa minik yılanın başına bir şey mi geldi?



Moryat-- Hiç sorma kardeşim hiç sorma. Oğlumun bu gün arenada maçı vardı. Her şey gayet güzel gitmişti. Rakibini de bilirsiniz. Bizim babalığın öğrencisi Feyzai. Adil bir maçtı. Oğlum maçı kanadı.



Opak-- Eee, iyi ya işte sevinmen lazım.



Moryat-- Aaahhhhh Opak kardeş, bende sevinecek hal mi kaldı! Ne olduysa o lanet maçtan sonra oldu. Ben oğlumun üstünü değiştirip çıkmasını bekledim. Bir kum saati geçmesine rağmen oğlum dışarı çıkmadı. Ben de soyunma odasına gidip bir bakayım dedim. Ühühühühühü. Bir de ne göreyim.



Manyağın biri oğluğumu domuz bağıyla bağlayıp tavana asmış. Ve eşşek sudan gelene kadar dövmüş. 



Başta Lolan olmak üzere bu sözleri duyan herkesin kafası babalığa döndü. Çünkü herkes bilirdi ki biri Feyzaiye yanlış yaparsa babalık gölgeler ardından hesabını sorardı. Ancak daha önce böyle bir şey hiç görülmemişti. Pek ala bir sürü çocuk Feyzaiyi arenada dövmüştü. Ama babalık hiç birinden hesap sormamıştı. Küçük yılan ne yapmış olabilirdi ki babalık çocuğu bu hale soksun? Moryat ağlaya ağlaya anlatmaya devam etti.




Moryat-- Ben zavallı evladımı hacamat edilmiş şekilde görünce kendimden geçtim. Göğsüm tıkana tıkana oğlumu çözüp şifacı Mirkulun evine yetiştirdim. Eline bir kese klank tutuşrurup Tanrılar hakkı için oğlumu kurtarmasını istedim. Mirkul beni dışarı çıkarttı. Ühühühühühühühü! Aradan bir kum saati mi ne geçti.



Başşifacı Mirkul beni içeri çağırttı. Adam bana ters ters bakıyor. Ne olduğunu da anlamadım. Bir de baktım ki zavallı oğlumu bir taşın üstüne yatırmışlar. İki genç şifacı biricik oğlumun bacaklarını tutmuş ayırmışlar. Altında pantolonu da yoktu. Oğluma ne yapıyorsunuz Mirkul efendi dedim.



O da sinirli sinirli ''Ne olacak, çocukcağızın içini temizliyoruz'' dedi. Bir de ne göreyim Opak kardeş?!



Opak-- Şeyyy eeeee, merak ettim Moryat. Ne gördün?



Moryat-- İki şifacı oğlumun bacaklarını ayırmış dururken bir tanesi de oğlumun poposunun altına doğru leğen tutuyordu. Zavallı çocuğumun büzüğünden yuvarlak bir şey çıktı. Böyle spuaaa diye dışarı fırlayıp leğenin içine düştü. Bir de baktım ki o yuvarlak şeylerden leğenin içinde bir sürü var. 



Sonra Şifacı Mirkul ayağa kalkıp beni tokatladı. Her kesin içinde bana bağırıp ''Seni hayvan heriiiiiiffff! Bu çocuk sana ne yaptı da böyle cezalandırdın vijdansız domuz. El kadar çocuğun kıçına yarım kilo ekşi elma sokuşturmuşsun. Hiç mi vijdanın sızlamadı'' dedi. Mirkul efendi beni azarlarken zavallı oğlumun kıçından spuaa spuaa diye bir iki ses daha geldi. 




Sonra devriye çavuşu Herman gelip beni tutukladı. Tutuk evinde 3 saattir kendi öz oğluma ekşi elma sokuşturmadığımı anlattım. Zar zor ikna ettim de beni öyle serbest bıraktılar ühühühühühü.




Bütün han şok geçiriyordu. Parpetia adamın durumuna gülmemek için elindeki koca likör sürahisini kafasına dikti. Ama sürekli ''kikikikikiki'' diye kikirdediği için likör ağzından pömkürüyordu. Moryat kafasını deske dayamış ağlarken Opak da gülmemek için midesini yumrukluyordu. 




Handaki bütün müşteriler Parpetia yı örnek alıp kafalarına içkilerini diktiler. Ve gülmemek için kendilerini zorladılar. Bazıları dayanamayıp içkileri daha ağızlarındayken gargara yaparak güldüler. Opak kıpkırmızı bir suratla etrafa sus işareti yaptı. 



Lolan sinirden kıpkırmızı olmuş şekilde babalığa bakarken babalık gözlerini kaçırıyordu. Moryat Opakın önüne koyduğu şişeyi aldı ve ağlaya ağlaya dışarı çıktı. Adamın çıkmasıyla bütün han kendini yerlere atıp gülmeye başladı. 



İki kişi gülmekten kustu. Parpatia kendini yere attı ve morarana kadar kıvrana kıvrana güldü. Karısının rezil halini gören Opak müdahale etmek istedi ama o da gülmekten kendini alamıyordu. Bir ara kahkahalar duruldu. Ancak işgüzar bir müşteri ortaya bir laf attı.



Bir sarhoş-- Heeeyyy millet. Yeni ve ölümcül bir silah buldum. Kılıç ve mızraktan on kat daha etkili.



Başka bir sarhoş-- Yapma yaaahuuu, neymiş bu silah?



Sarhoş-- Bak şimdi, önce yarım kilo ekşi elma alıyorsun. Sonra bunu sevmediğin birinin kıçına sokuyorsun tek tek. Sonra adamın midesine bir bastırıyorsun tamaaaaam. Elmalar yıldırım hızıyla spua spua spua diye adamın kıçından çıkıp düşmanı öldürüyor hahahahahaha



HAn yine kahkahalara boğuldu. Lolan sinirden titrerken babalık seslenecek oldu.



Babalık-- Bak Lolan...



Lolan-- Kes sesini lanet olasıca herif. Şu anda senden ölümüne utanıyorum. Ne istedin 15 yaşındaki çocukcağızdan. Bir de çocuğun büzüğüne yarım kilo elma sıkıştırmışsın. Utanmaz arlanmaz adi herif. 



Babalık-- Aman be Lolan! Sen o Moryat ibibiğinin dediğine ne bakıyorsun. Yarım kilo falan değildi. Çeyrek kiloydu. Hem sen o küçük yılan denen itin yaptığını bir bilsen. Maçta hile yapmış piç. Ellerine zehir sürmüş. Onun yüzünden Feyzai şuanda hasta yatıyor. 



Lolan-- Çocuğa elma sokman şart mıydı sapık herif! Tanrılar bu yaptığını affetmeyecek.



Babalık-- Eee ne olmuş?



Lolan-- Ne demek ne olmuş!!! Gökyüzündeki cennette bile seninle yanyana dolaşamam.



Babalık-- O niye o?



Lolan-- Ya bizi gören insanlar Aaaaa! Bu yer yüzündeyken küçücük çocuğun kıçına elma sokan ruh hastası manyak değil mi? Yanındaki de Lolan galiba derlerse ne yapacağım ben!



Babalık-- Lolan lütfen olan biteni büyütme. Ben sadece o piçe yaptığı şeyin bedelini ödettim. Ve gayet yerinde bir cezaydı. 



Lolan-- Aman beee, neyse ne. Yıldırdın beni yıldırdın.



Babalık-- Boş ver bunları. Sana anlatacağım başka şeyler var.



Lolan-- Umarım başka sapıkça bir meyve saldırısı değildir.



Babalık-- Yok yok, bu başka mevzu.


Parpertia çağrılmayı beklemeden her zaman yaptığı gibi babalığın önüne özel içkisini bıraktı. Bir anlığına Lolana dönüp burnunu hafifçe kırıştırıp başını havaya kaldırarak ''Hıh'' dedi ve gitti. Lolan kadının yersiz kıskançlığına hala anlam veremiyordu. ARkasından parpetianın duyabileceği şekilde ''Salak'' dedi.



 Babalık ''Bırak şu kadını lolan. Söyleyeceklerim var dedim sana'' diyerek dikkati kendine çekti. Sonra ümitsizce gözlerini aşağı eğip mırıldanırcasına konuştu. ''Şu bizim velet, beni büyük hayal kırıklığına uğrattı.''



 Sözünün ardından susamış bir aygır gibi içkisini kafasına dikti. Lolan ise ''Feyzai seni hayal kırıklığına uğratacak ne yaptı?'' diye sordu. Babalıksa bıkmış ve sinirli bir ifadeyle ''Bir de soruyor musun Lolan! Ona harcadığım emeği bir eşşeğe harcasaydım eşşek insan dilini öğrenip bana teşekkür ederdi. '' dedi.


 Lolan işveli gülüşlerinden birini daha attı ve ''Ben o çocuğu yıllar önce sana eşlik etmesi, yalnızlığını gidermesi için aldım. Ve hedefime de ulaştım. Belli etmemek için kıçını yırtıyorsun ama onu öz oğlun gibi sevdiğini biliyorum.'' 



Babalık biraz bozuldu ve ''Yok canım daha neler. Onu da nerden çıkardın'' diyerek geçiştirmeye çalıştı. Ancak babalığı avucunun içi gibi bilen Lolan şeytan azapta gerek diyerek devam etti. ''Tabi canıııımmm sen aslında feyzaiyi hiç umursamazsın değil mi! Milletin çocuğunun kıçına elma sokmandan belli''.



 Babalık yıllar içinde Lolanla laf yarıştıramayacağını öğrenmişti. Pes etti ve konuştu. ''Tamam Lolan tamam, veledi gerçekten seviyorum. Ama bu yılların getirdiği bir alışkanlık değil. O çocuğu seviyorum çünkü daha önce eşine ve benzerine rastlamadığım şekilde saf. Kalbi temiz bir çocuk. Biliyor musun feyzai benim para zulamın yerini iyi biliyor. Yıllarca bekledim''. 



Lolan şaşkınlığını kaşlarını havaya kaldırarak belli etti. Onu gören babalık hemen açıkladı. ''Tabiki paralarımı yürütmesini. Ama tek bir tikaya bile dokunmadı. Sadece bu da değil, on yıldır tek bir yalanını görmedim. Tamam bazen beni çileden çıkarıyor. Bana sürekli bok moruk diyor''. Lolan bir kez daha şaşırdı. ''Sürekli mi? Ben sadece bir kez duydum. Hani şu tahta kuklalarla oynarken'' dedi.



 Babalık sırıtarak devam etti ''Çünkü bir anlaşma yaptık. Anlaşmaya göre ben ona başkalarının önünde velet demeyeceğim. O da bana etrafta birileri olduğu zaman bok kafalı moruk demiyor. Ve çocuk on yıldır sözünü bir kez olsun bozmadı. Şu kahrolasıca hayatta sözüne güvenebildiğim iki kişiden biri!!!''Lolan tatminkar ve mutlu bir şekilde gülümsedi.



 ''Sanırım diğeri de ben oluyorum. Ehh o zaman iyi ki feyzaiyi satın alıp sana vermişim. Buna içilir. Heeeeyyy opak buraya geçen ay aldığın şu kırmızı likörden getirsene. neydi adı?''. Opak ayıları bile kıskandıracak kabalıkta gülerek ''Haaa vişne likörü diyorsun. Tamam.'' dedi. 



Komşu ülke ladonyada henüz yetiştirilmeye başlanmış olan vişne meyvesini ıssız arazi halkı bilmiyordu. Ancak bu zamanla hayatlarına girecek olan ve bilge atalardan kalmış bir tohumun eseriydi. Parpetia vişne likörünü sert bir şekilde masaya vurarak koydu. Ve Lolan bir anda çileden çıktı. 



Parpetiayı omuzlarından yakalayıpcanını alacak gibi kadının gözlerinin içine baktı. Babalık hızla ayaklarını masadan indirip Lolana ''Sakin ol kadın. Elinden bir kaza çıkacak'' dedi. Lolan ise parpetiayı sarsarak avazı çıktığı kadar bağırdı. ''Senin o koca götlü kocanla aramda bir şey yok. 20 yıldır da hiç olmadı. Önüme blanştan dağlar yığsalar gene de kocan olacak keltoşla asla yatmam. Yirmi  yıldır bunu anlayamadın mı seni beyinsiz şıllık'' dedi.



 Bütün han zaman donmuşcasına sessizleşti. Parpetianın gözleri dolu dolu oldu. Göz yaşları damla damla gözünden süzerken o da bağırarak içini döktü. ''Biliyorum seni kart yosma. Farkındayım. Ama şu yaşında bile güzelsin. Hem de çokgüzelsin. Benden on kat daha güzelsin. Seni görmeye dayanamıyorum. Onca han ve meyhane varken neden bizim hanımızda çalışıyorsun lanet karı'' diye hıçkırmaya başladı.



 Babalık bir an için toparlandı ve ''Heeyy opak, parpetianın sinirleri bozulmuş. Onu yukarı götür ve hafif bir içecek ver. Belki biraz karı koca dertleşirseniz daha iyi olur. '' dedi. Opak duydukları karşısında şaşkına dönmüştü. Usulca karısını alıp üst kata götürdü.



 Babalık meraklı suratlara karşı sert bir bakış attı.Bir anda handaki sessizlik bozuldu ve herkes önüne dönüp işine devam etmeye başladı. Bir kaç ihtiyar dövüş köşesinde kendi aralarında bir oyun kurdular. Ve bir kaç klank karşılığında yumruklaşmaya başladılar. Opak ın devamlı müşterilerinden biri bara geçti ve içki satışı devam etti. 



Etraftan mırıltılar, kahkahalar veküfürler yükselirken babalık da önüne dönüp konuşmasına devam etti. ''Sana ne oluyor lolan? Sen bu kadar agresif değildin.'' Lolan babalığa bakmadan öfkeyle konuştu. ''Senin feyzaiyle dalga geçenlere yaptığın gibi kemiklerini kırmadım ya''. 



Babalık biraz gülümsedi ve ''Kırsaydın daha iyiydi. Kadının dengesinin içine sıçtınen az üç ay kendine gelemez'' dedi. Lolanın kaşları hala sinirden çatıktı ama yine de dudaklarının köşesi arsızca kıvrılmış ve sırıtıyordu. Ellerini babalığın elleriyle birleştirdi. ''Şu kısanç şıllık lafımı kesmeden önce ne diyordum?'' dedi. 



Babalık baş parmağıyla lolanın hafif kırışmış ama hala bembeyaz ve yumuşakellerini okşayarak söyledi. ''Feyzaiyi ne kadar sevdiğimi söylüyordun. Ve haklıydın. Ama tüm sevgime çabama ve uğraşıma rağmen feyzai bir hayal kırıklığı oldu. Yıllardır hiç bahsetmedik ama onu gördüğümüz ilk geceyi hatırlıyorsundur. Minicik bir çocuk tek yumrukta iki metrelik adamı duvara gömüp boynunu kırdı. Bunu açıklayabilecek tek bir kelime var. Mucize! 



Feyzainin bir mutant olduğunu düşünüp beyaz civayla test ettim. Ama çocuk mutant değil. Bu mucize ötesi bir mucize. Bu çocuğun büyüdüğünde tek bir hareketle yer altındaki Tanrılarla gökyüzündeki Tanrıların yerini bile değiştirebileceğini düşünmüştüm. Ama o geceki gücünden eser yok. Söylesene lolan, o gün biz hayal mi gördük? Bir çeşit ilizyon muydu?''. 



Lolan düşünceli şekilde başını önüne eğdi. Hafifçe konuştu. ''Bilmiyorum babalık. Ama o gece gördüğümüz şeyin bir hayal olmadığını biliyorum. Evet, feyzai daha 6 yaşındayken bir adamı tek yumrukta öldürdü. Ama şimdi düşünüyorum da, eğer feyzainin içinde böylesi yıkıcı bir güç varsa ve bu açığa çıkmıyorsa belki bu daha iyidir. Düşünsene, ya büyüdüğünde bizim gördüğümüzden daha da güçlenseydi. 



YA güç delisi olsaydı. Ya durdurulamaz bir psikopata dönüşseydi. O zaman bütün ıssız araziyi kana bulardı. Ve en yakınındaki sen olduğun için ilk senin kelleni alırdı. ''



Babalık bir anda kıs kıs gülmeye başladı. ''Bizim velet mi? Bütün ıssız araziyi kana bulayacak haa! Hahahahahaha. Daha doğru düzgün kıçını bile silemiyor hahahaha''Lolan da gülmeye başladı.



 ''Her neyse, sonuç olarak feyzai dövüş sanatlarında ve kılıç kullanmada senin gibi iyi değil. Ama fırlamalık yapma konusunda aklı şeytan gibi çalışıyor. Ve yıkıcı bir gücünün olmaması bence iyi bir şey. Onu böyle kabul edip bağrımıza basalım. Ve üçümüz beraber bir aile...'' 



Babalık Lolanın tuttuğu ellerini anında geri çekti ve yüzü ekşidi. Lolanın daha yeni yatışmış olan sinirleri tekrar zıpladı. Dudaklarını gererek hınçla konuştu. ''Sen hayatımda gördüğüm en eşşek inatlı salaksın. Yaşım kırka dayandı. Ama hala ıssız arazinin en güzel kadınıyım. Bana bir gece sahip olmak için 500 klank ödeyen adamlar var.Eğer isteseydim zamanında bir laheyl karısı bile olabilirdim. 



Hatta belki Kralın gözde cariyesi olurdum. Ama ben ne yaptım? Adına babalık denen bir salak için 20 yıldır gelip bu handa fahişelik yapıyorum. Sırf seni görebilmek için anlıyor musun sırf seni görebilmek için. '' 



Babalığın alnındaki damarı şişmeye başladı ve''Bana eşşek inatlı diyorsun ama sen benden bin betersin. Sana daha kaç kere söylemem gerekecek? Senin bilmediğin bir geçmişim var. Eğer düşmanlarım burada olduğumu bilse beni dilim dilim doğraması için binlerce adam gönderirlerdi.



 Ve sadece beni değil, benimle bağı olan herkesi biçerlerdi.''. Lolan iyiden iyiye sinirlendi. Kısmen gülerek kısmen de sinirli bir şekilde



 ''Hııhhh tabi yaaaa, şu senin hiç bahsetmediğin karanlık geçmişin. Senin gelmişine geçmişine sıçayım. Düşmanlarım var mazim karanlık diyorsun. Bu nasıl bir düşmanmış 20 yıldır yüzünü görmedik. Birilerinin sana sataşmasını bırak, bütün ıssız arazi senden korkuyor. Herkesi korkutan adamı korkutan düşman da kimmiş?''.



 Babalık bir şeyler söylemeye yeltenmişti ama bir anda omuzunda eski bir dostun eli belirdi. Normalde son derece uyanık ve önsezileri güçlü olan babalık o eli daha arkasına gelmeden hissederdi. Ancak lolanla yaptığı hararetli tarışma dikkatini dağıtmıştı. Bunu fark eden babalık suçluluk duygusu hissetti. 



Çünkü ona göre her zaman tetikte olmalıydı. Ama yıllardır ilk defa gardı düşmüştü. Ve omuzundaki elin bir dosta ait olduğu için şükretti. Sonra elin sahibine dönüp ''Bir şey mi vardı ?'' diye sordu. Şehrin güvenlik amiri ve kralın sol kolu, lolanın da duyabileceği bir sesle ''O şahıs seninle görüşmek istiyor. Gelirken feyzaiyi de getirsin diyor. Yarın akşam yemeğe bekleniyorsun. '' dedi ve gitti.



 Lolan bahsi geçen ve adına ''O'' denilen kişinin kral Behemet olduğunu biliyordu. Babalığa hala kızgındı ama şaşkınlığı kızgınlığından ağır bastı. Sakince ''Demek söylentiler doğruymuş. Demek gerçekten de Kralımızın yakın dostusun'' dedi.



 Babalık gözlerini kapatıp kaşlarını çattı. ''O göt herifle dost falan değiliz. Sadece açıklaması güç bir bağımız var'' dedi. Lolan ''Bir dene belki ben anlarım 6 efendi'' diyerek karşılık verdi. 6 ismini özellikle kullandı. Maksadı babalığın canını yakmak ve sinirlendirmekti. Ancak yıllar yılı bu ismi kullandığında lolana kızan babalık ilk defa kızmadı. 



Sakince konuşmasına devam etti. ''Pek ala lolan, bana 20 yılını verdin. Issız arazide kocasını en az bir defa aldatmayan tek bir kadın yoktur. Ama sen benim resmi kadınım olmadığın halde bana 20 yılını verdin. Ve bazı şeyleri biraz olsun öğrenme hakkın var. Bunu sana sadece bir kez anlatacağım. O yüzden iyi dinle'' dedi.



 Lolan başını hafifçe ve bir kez eğerek onayladı. Babalık hiç düşünmeden ve kekelemeden söze girdi. ''Demin dediğin şey doğruydu. Bütün ıssız arazi babalığın adından bile korkar. Benim adımı duyup da titremeyen kabile yoktur. Ne çöpçüsü ne haydutu ne hırsızı ne tüccarı nede yamyamı... Hepsi beni gördüğüde gökyüzündeki Tanrılara dua ederek yolunu değiştirir. 



Birini durdurmak için güç kullanmama bile gerek yok. Tek bir öfkeli bakışım yeter. Ama bütün bunlar benim değil; babalığın marifeti. Yani insanlar aslında benden değil; uyduruk bir isimden korkuyorlar. Kısacası ıssız arazide babalık herkesin korkup çekindiği biri.



 Ama 6 öyle değil. 6 , yani gerçek ben, babalıktan yüz kat daha tehlikeli biriyim. İnsanoğlunun görüp görebileceği en büyük düşmana kafa tutmuş bir ordunun üst kademe üyesiyim.'' Lolan babalığın anlattıkları karşısında üşüdüğünü ve kalbinin titrediğini hissetti. Kendine engel olamayarak ''Ordumu?'' diye fısıldadı



Babalık parmağıyla sus işareti yapıp devam etti. ''Evet, üstelik öyle kıytırık bir ordu da değil. Tarihi binlerce yıl öncesine dayanan bir ordu.Ordumuzun kurucusunun adı Martindi. Eminim hayatın boyunca böyle bir isim duymamışsındır. Bu bilge atalarımızın kullandığı türden bir isim. Martin bizim gözümüzde kurtuluşun, umudun simgesidir. 



Tek başına başlattığı özgürlük mücadelesi bütün bir yer yüzünü sarmıştır. Martinden sonra hızla savaşçı nesiller yetiştirildi. Ve bu savaşçıların tek bir amacı vardı. Tarihi bizden kat be kat daha eski olan korkunç bir düşmana karşı koymak.'' 



Lolan heyecandan boğazının kurduğunu hissetti.Boğazını bir parça ıslatmak için vişne liköründen yudumladı ve heyecanla sordu. ''2000 yıllık bir ordudan bile eski olan bu düşmanınız ne kadar tehlikeli?''.



 Babalık hafifçe başını kaldırıp düşündü. ''Kıyamet savaşını biliyorsun değil mi?'' dedi. Lolan liköründen bir yudum daha alıp ''Evet'' dedi. Babalık anlatmaya devam etti. ''Eminim bildiğin şudur: İnsan oğlu bilimde çok ilerledi. Ancak bu bilgilerini savaşta kullandılar. Öyle güçlü silahlar yaptılar ki sonunda bu silahlarla ülkeler birbirini yok etti. Bütün bir yer yüzü alevlere gömüldü.



Ve bu alev tufanıyla birlikte bilge ataların sahip olduğu tüm bilgi ve belgeler yok oldu. '' Lolan onaylayan şekilde bir kez daha başını salladı. ''Bu bir yalan. O savaşı bizim düşmanlarımız başlattı. Hepsi önceden ayarlanmıştı. Ülkeler birbiriyle savaşıyormuş gibi gösterildi. Suç insanoğlunun, daha doğrusu bilge atalarımızın üstüne atıldı. Ama bilge atalarımız yaşadığımız tek gezegeni mahfedecek kadar salak değildi.




 ''Bunları duyan lolanın boğazı iki kat daha kurudu. Artık bardağı sürekli ağzına gidip gidip geliyordu. Babalıksa soğuk kanlı bir şekilde anlatmaya devam etti. ''Kıyamet savaşında ordumuz büyük kayıplar verdi. Kalanlarsa yeni savaşçı nesiller yetiştirmeyi yavaş yavaş bıraktı. Çünkü öncelikleri hayatta kalmaktı. 



Böylece ordumuz yozlaşmaya ve zayıflamaya başladı. Nihayet öyle bir gün geldi ki milyonlarca kişiden oluşan ordumuzdan geriye sadece 8 kişi kaldı. '' Lolan cahil bir kadın değildi. Milyon kelimesinin anlamını biliyordu. 



Milyon, dokuzbin dokuzyüz doksan dokuzdan bir fazla demekti. Ancak milyon ifadesi ıssız arazide neredeyse bir insanın ömrü boyunca belki bir kez kullandığı bir terimdi. Ama karşısında duran babalık milyondan değil; milyonlardan bahsediyordu. Bu denli büyük bir ordunun gücünü hayal edemeyen lolan onlardan daha korkunç olan düşmanlarını düşündükçe beyni karıncalanıyordu.



 Babalık üstü kapalı konuştuğu için ayrıca meraktan çatlıyordu. Ona tüm detayları sormak istiyordu. Ama önce babalığın sözünü bitirmesini bekledi. '' Ben buraya 20 yıl önce gelmiştim. Tam da büyük Osirian isyanının olduğu yıl. Sen bir yıl sonra geldin. O isyanı görmedin. Sana hikayesini anlattılar mı?''.



 Lolan zayıf bir sesle ''Evet, duymuştum. Dediklerine göre kelle avcısı kabilesinin tamamı Osirianı ve tüm ıssız arazinin yönetimini ele geçirmek için saldırmış. Merhum kral Arimeti dize getirip gücünü ele geçirmeye çalışmışlar. Söylentilere göre baskının olduğu gece nerden geldiği belli olmayan, karanlıkta gözleri mavi ışıkla parlayan ve altın zırhlar giymiş garip adamlar ortaya çıkmış. 



Ve her bir kelle avcısını tek tek yakalayıp öldürmüşler. Hiiii, yoksa bu altın zırhlılar senin ordundan mı?''. Babalık yavaşça hayır anlamında başını salladı. ''O bahsettiğin adamları o gece ben de ilk defa görmüştüm. Oldukça etkiliydiler. Ama bizim ordumuzun bir parçası değildi. Üstelik daha az önce ordumuzdan kala kala sekiz kişi kaldı demiştim. Beni dikkatle dinlemiyorsun.''



 Lolan yaptığı hatayı fark etti ve babalığın devam etmesi için nefesini tutup dinlemeye devam etti. ''O gece 2000 den fazla kelle avcısı şehre saldırdı. Evet, belki amaçlarından biri de kral Arimeti öldürüp tahtı ele geçirmekti. Ama esas sebep bu değildi. Esas sebep bizdik. Ben ve yanımdaki 7 silah arkadaşım. 



Kelle avcılarını şehre gönderenler bizim düşmanlarımızdı. Bahsettiğim düşmanlarımızın taktiklerinden biri de budur. Ateşe kendi ellerini sokmazlar. Daima maşa kullanırlar. Sadece çok önemli durumlarda bizzat saldırırlar. Bizi öldürmesi için tüm kelle avcısı kabilesini ikna etmişler. Bir gece 2000 tane gözü dönmüş katil şehre saldırınca kaçmaya çalıştık. 



Başımızdaki komutanımız bir mutantı. 3. seviye bir mutant. Zavallı bizi korumak için kendini o kadar zorladı ki sonunda sınırını aştı. Ve sen de bilirsin ki 3. seviye bir mutant sınırlarını zorlarsa dönüşüm geçirir. Ve 4. seviyeye iner. Komutanımız bunu da göze alıp bizi korumak için elinden geleni yaptı. 



Ama yine de arkadaşlarımızdan bazılarını kaybettik. O gözü mavi ışıkla parlayan garip adamlar son anda çıkıp kelle avcılarını öldürmeseydi sanırım biz de ölmüş olacaktık. Baskının olduğu gece kral Arimet baskının nedenini öğrendi. Kelle avcılarını işkenceyle konuşturttu. Bizi aradıklarını öğrenen kral arimet beni ve sağ kalan arkadaşlarımı bir odada topladı. 



Komutanımız elinden geldiğince dürüst bir şekilde nedenleri anlattı. Ona düşmanlarımızdan bahsetti. Kral arimet de tıpkı senin şu anda baktığın gibi bizlere baktı. Korku ve dehşetle! Çünkü kral arimet peşimize iki bin kelle avcısı takan düşmanlarımızın ne kadar tehlikeli olduğunu anlamıştı. 



Bütün ıssız arazi bir araya gelse yine de onlarla baş edemezdi. Yapabileceği en iyi şeyi yaptı ve bizlere defolup gitmemizi söyledi. Komutanımız dönüşüm geçireceğini bildiği için kendini öldürmeden önce bize bir emir verdi. İtaat edilmesi gereken mutlak emirler! 



Benim aldığım emir burada kalmaktı.Yıldız tepelerinde beklemek. Normalde 10 yıl önce silah arkadaşlarımın geri dönmüş olması lazımdı. Ama hiç biri dönmedi. Ve ben de ne yapacağımı bilmediğim için burada kalıp beklemeye devam ettim. Belki de kalan tüm arkadaşlarım ölmüştür. 



Belki de ordumuzun kalan son neferi benimdir.Her neyse, hepimiz aldığımız emirlere itaat ettik. Ben burada kaldım. Arkadaşlarım farklı yönlere doğru gittiler. Ve dönmediler. Kral arimetin gözüne görünmemek için yıldız tepesinde kaldım. Ancak bir yıl geçmeden arimet öldü. Oğlu behemet bizden ve hikayemizden haberdardı.



 O babasının aksine bizi bir tehlike olarak görmüyordu. Babası öldükten sonra benimle görüştü. Şehre girmeme ve hatta burada yaşamama izin verdi. Karşılığındaysa bazı kanlı işlerini halletmemi istedi. Ben de kabul ettim. Böylece bu ıssız çöl benim yeni vatanım oldu. 



Ancak kimliğimi babalık olarak saklamak zorunda kaldım. Çünkü az önce bahsettiğim silah arkadaşlarımdan biri, ki adı 2 olur; bize ihanet etti. Düşmanlarımızdan kaçıp Osirian şehrine sığındığımızda yerimizi ifşa eden oydu.



 2 bir mutanttır. Üstelik son derece tehlikeli bir mutant. Hız özelliğine sahiptir. Sen daha imdat diyemeden kılıcıyla seni elli ayrı parçaya bölebilir. Ayrıca ne kadar yaralanırsa yaralansın bir nefeste yaraları hızla iyileşir. Ve asla yaşlanmaz. Uzun ömürlü ve kolay kolay yıkılmayan bir piçtir. Şimdi neden seninle kutsal birliktelik yemini etmediğimi anladın mı kadın!!!!







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44427 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr