Bölüm 144: Kalabalıktaki Bir Figür

avatar
10433 27

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 144: Kalabalıktaki Bir Figür


Bölüm 144: Kalabalıktaki Bir Figür



Meng Hao soğukça güldü. Sağ eliyle Kozmos Çantasına vurdu ve sessizce iki tane tahta kılıç çıktı. Daha sonra, eline bir tılsım düştü ve tüm vücudu görünmez oldu.



O sırada soluk benizli adamın figürü dağın tepesine doğru süzülüyordu. Yolda geçerken uğradığı bütün bitkiler çürüyordu, sanki hayatları emiliyormuş gibiydi. Kireç taşından yol küllere dönüşüyordu, sanki bütün dağ yoğun bir Ölüm Qi’si ile sarmalanmış gibiydi.



Fakat, bu dağın dışında bulunan hiç kimsenin neler olduğuyla ilgili en ufak bir fikri yoktu.



Figür Meng Hao’nun konutunun dışına sokuldu. Bir an bile duraksamadan, duvardan geçti ve doğruca ikinci kata yöneldi.



Ay ışığının altında süzülürken cansız gözleri titreşiyordu. Adamdan tuhaf bir şeytani hava yayılıyordu. Soluk benizli adam tehditkar gözlerle ikinci katta etrafa bakınırken her şey bir sessizlik içindeydi.



Meng Hao bir santim bile yerinden kımıldamamıştı. Görünmez bir halde meditasyon pozisyonunda oturmuş, karşısındaki figüre bakıyordu. Doğal olarak adamı hemen tanımıştı. Fakat, onun görünüşü oldukça tuhaftı, sanki onunla ilgili yanlış bir şeyler var gibiydi. Meng Hao önceki gece duyduğu kan donduran çığlığı hatırladı. Çığlığın geldiği yer bu adamın dağıydı.



Meng Hao neler döndüğünü az buçuk anlamıştı.



Bu adam ölü ve bir otomata dönüşmüş halde. Ya da belki de birileri onu Ruh Kuklası sanatıyla kontrol ediyor…” Aniden, vücudu parladı ve üç metre kadar yana hareket etti.



Bir gümbürtü sesiyle birlikte Meng Hao’nun biraz önce oturduğu yerin yanındaki mobilya tamamen küle dönüştü. Gözleri tuhaf bir ışıkla parlayan soluk benizli adam sanki onu görebiliyormuş gibi Meng Hao’ya hücum etti.



Meng Hao’nun gözleri parladı. Görünmezlik tılsımını parçaladı, sağ elini kaldırdı ve bir büyü örüntüsü yaptı. Ardından iki tahta kılıç doğrudan soluk benizli adamın figürüne doğru fırladı. Figür, bu saldırıyı atlatma girişiminde bile bulunmadı. İki tahta kılıç onu doğrudan geçti, geçtikleri yerde kan akmayan iki delik bırakmışlardı. Soluk benizli adam sadece deriden yapılmış gibiydi, içinde başka bir şey yoktu.



Eğer sadece bu olsa, çok sorun olmayacaktı. Ama sonra vücudunda açılan delikler bütünleşmeye başladı. Büyük bir ağza dönüştüler ve bu ağız aniden soluk benizli adamın vücudundan sökülerek Meng Hao’ya doğru fırladı, sanki onu yiyip bitirmek istiyor gibiydi.



Meng Hao’nun yüz ifadesi değişmedi. Geriye doğru çekildi, eliyle hızlıca büyü örüntüsü oluşturdu. Ardından elini ileriye doğru salladı ve ortaya bir Alev Ejderhası çıkarak figüre doğru akın etti. Buna karşın figür bu saldırıyı atlatmaya çalışmak yerine ileriye fırladı ve alev ejderhasını tüketti.



Adam kafasını Meng Hao’ya doğru çevirdi, dudaklarında uğursuz bir sırıtış belirdi. Ardından kendini ona doğru fırlattı.



Meng Hao’nun kaşları çatıldı, iki eliyle hızlıca büyü hareketi yaptıktan sonra onları havada ileriye doğru itti. Çok sayıda uçan kılıç ortaya çıktı. Aniden, parçalara ayrıldılar ve bir şarapnel bulutuna dönüşerek inanılmaz bir güçle ileri fırladılar. Tıpkı bir hortum gibi soluk benizli adama doğru hızlandılar. Aynı sırada, iki tahta kılıç figüre doğru tekrar döndüler, keskince ışıldıyorlardı. Doğruda onun kafasına doğru ilerlediler.



Bu tahta kılıçları Meng Hao’nun biraz önce fırlattığı siyah ağ takip etti.



Patlama sesleri çınlarken uçan kılıç parçaları figürü neredeyse tamamen ikiye parçaladılar ve tahta kılıçlar ise kafasına saplandılar. Ama figür korkunç yaralarına rağmen hala Meng Hao’ya bakıyordu, yarısı olmayan yüzünde bir gülümseme vardı. Tekrar Meng Hao’ya doğru ilerlemeye çalıştı, ama siyah ağ tarafından yakalandı. Figür ağın aralıklarından dışarı sızmaya çalışır gibi kıvrandı.



Onun vücudu sanki bir çeşit çekimsel kuvvet yayıyor gibi görünüyordu, ikinci katın sarsılmasına ve figürün içine çekilmek üzereymiş gibi bir his vermesine neden olmuştu.



Onu öldüremiyorum… Çünkü aslında yaşamıyor. Onun bir çok Temel Kurulum Gelişimcisini öldürebilmesine şaşmamak gerek.” Meng Hao kaşları çatık bir halde, gözleri soğuk bir vahşilikle dolu olan figürün ona gelmeye çalışmasını izledi. Ardından sağ elini kaldırdı ve hızlı bir büyü işareti yaptıktan sonra onu yere doğru doğrulttu.



Şeytan Mühürleme... Sekizinci Nazar, Vücut Mührü!” Meng Hao elini yerden kaldırdı ve karşısındaki bozuk figüre doğrulttu.



Tüm bina, tüm dağ sarsıldı. Aslında bu gerçek bir sarsıntı değildi. Sadece bir illüzyondu. Asıl sallanan Meng Hao’nun vücudu ve parmağıydı. Meng Hao’nun gözünde, tüm dünya sanki bir araya katılaşmış gibiydi. Ardından, dünyanın çok sayıda çift görüntüsü ortaya çıktı, hepsi birbiri üzerindeydi.



Bina ve dağ illüzyonun içindeydi ve figüre gelince, onun da bir çift görüntüsü ortaya çıkmıştı!



İlk defa, figürün yüzünde inanamaz ve şaşkın bir bakış ortaya çıkmıştı. Sanki ağzı çığlık atacakmış gibi bir şekle gelirken bunu yapamadı, çünkü dünyanın çift görüntüsü onun üzerine düşmüş, onu sarmıştı. Hiçbir şekilde hareket edemiyordu.



O anda, Meng Hao ileri adım attı ve sağ elini kaldırdı. Baş parmağını kullanarak orta parmağında bir kesik açtı. Dışarı akan kan bir Kanlı Parmağa dönüştü.



Bu, Meng Hao’nun zihnine kazınan Kan Ölümsüzü Mirasının sanatlarından biriydi, kullanmak için maskeye ihtiyaç duymayan üç büyülü beceriden biriydi.



Fakat, bu sanatlar çok güçlü Gelişim Merkezine ihtiyaç duyuyordu. Biraz gizlice pratik yapan Meng Hao Kanlı Parmağı kullanabilmişti. Fakat Kanlı Avuç ve Kanlı Ölüm Dünyasını hala kullanamıyordu.



Ne olursa olsun, Kanlı Parmak on binlerce yıldan sonra ilk defa Güney Diyarında görülüyordu. O, tabiatı gereği güçlüydü. Meng Hao’nun Kan Ölümsüzü Miras bölgesindeki büyü matrisinde ustalaştığı Gelişim Merkezinin gücünü odaklama becerisi ve Yetkin Temelinin Üç Tao Sütununu da düşününce, bu parmak saldırısı çeşitli Tarikatların Tao Çocuklarını bile şok edebilirdi.  



Meng Hao uzun adımlarla ileri yürüdü ve sağ elinin orta parmağını tuhaf figürünün kaşlarının arasına bastırdı, ardından aşağı doğru sürttü. Ürpertici bir çığlıkla birlikte figürün vücudu titremeye başladı. Onun kaşlarının arasından başlayıp aşağı doğru otuz santim kadar inen devasa kanlı bir kesik açıldı. Çok miktarda gri renkli Qi dışarı akıyordu. Aniden, figür tekrar hareket etmeye başladı ve en yüksek hızıyla geri çekilerek ikinci kattan dışarı fırladı.



Hiç tereddüt etmeyen Meng Hao parlayan gözlerle onu takibe başladı. Her şey tuhaf bir biçimde sessizdi, bu yüzden Meng Hao durdu. Bir an düşündükten sonra konutuna geri döndü ve ardından depolama çantasına vurdu. iyi şans efsununu çıkarttı ve içine Ruhsal Duyusunu aktardı, ardından aradığı şeyi bulunca rahatlamış gibi bir nefes aldı. Hala çalışır durumdaydı. Meng Hao başka yere ışınlanmak yerine soğukça binanın dışına baktı. Ne bir rüzgar ne de bir yaprak hışırtısı vardı, herhangi bir kargaşa ya da sıkıntıya dair iz yoktu. Eğer olsaydı, Meng Hao anında ayrılacaktı.



Zaman geçti, ve aniden çevre dağlardan birinden kan donduran bir çığlık yükseldi. Ardından ikincisi ve üçüncüsü. En sonunda toplam 5 çığlık duyulmuştu!



Onlardan üçü aslında bölgede bulunan ve kendini saklayamamış olan Siyah Elek Tarikatı öğrencileriydi. Çığlık atmalarıyla birlikte vücutları solmuş, cansız derileri yere düşene kadar etleri ve kanları emilmişti.



Bu gece huzurlu geçmeyecekti. Bir çok Temel Kurulum Gelişimcisi tetikteydi ve hatta bir çok Siyah Elek Tarikatı öğrencisi bölgeye sevk edilmişti. Şafak sökene kadar durum sakinleşmemişti.



Bir çok kişi, harap olmuş bir figürün öğrencileri ve iki Temel Kurulum Gelişimcisini nasıl acımasızca katlettiğini görmüştü. En sonunda, figür bir Tarikat Kıdemlisi tarafından bastırılmıştı. Çoğu Gelişimci için bu bekledikleri açıklamaydı.



Bunu takip eden bir kaç günde, artık Temel Kurulum Gelişimcileri arasındaki gizemli ölümler bitmişti. Yavaş yavaş insanlar bu olay hakkında konuşmayı bırakmıştı.



Zaman hızla geçti ve Meng Hao’nun Siyah Elek Tarikatına gelişinin altıncı günü oldu. Günler geçerken, Meng Hao da tedbiri elden hiç bırakmadı. Fakat, onu rahatsız edecek başka kimse ortaya çıkmamıştı. Yedinci günün şafağında, Berrak çan sesleri On Bin Dağ bölgesini tamamen doldurdu Temel Kurulum Gelişimcilerinin kulaklarına ulaştı.



Güney Diyarının Yoldaş Taoistleri,” diyen bir ses yankılandı. “Elek Yeryüzü Haplarınızı çoktan aldınız. Artık bunun karşılığını verme vaktiniz geldi. Eğer aradığı nesneyi bulması için Siyah Elek Tarikatına yardım ederseniz, daha fazla Elek Yeryüzü Hapıyla ödüllendirileceksiniz!” Çeşitli dağlardan renkli ışık ışınları arka arkaya fırlayarak gökyüzünü doldurdu. Meng Hao da herkes gibi yaptı, havalandı ve havada süzülürken soğukça etrafı gözetledi.



Siyah Elek Tarikatının Bin Dağında, havada onlarca prizmatik ışık ışını uğuldadı. Bunun yanında her biri otuz metre çapa sahip çok sayıda siyah renkli Feng Shui pusulası da vardı.



Her bir Feng Shui pusulasının üstünde yalnızca bir kişi vardı. Üç-dört tanesinin üstünde Siyah Elek Tarikatının Taoist cübbesi vardı ve onlar Qi Yoğunlaştırma aşamasındaydı. Diğerlerinin hepsi Temel Kurulum aşamasındaydı.



Qi Yoğunlaştırma öğrencilerinin hepsinin de yüzlerinde utangaç, gergin bir ifade vardı, sanki burada olmak istemiyorlarmış gibiydi. Fakat, Tarikatının emirlerine karşı gelemezlerdi. Onların hepsi Dış Tarikattan sıradan saklı yeteneğe sahip kişilerdi. Daha iyi saklı yeteneğe sahip öğrenciler gönderilmemişti.



Kısa bir süre sonra, üç yüz metre çapa sahip on tane mor renkli Feng Shui pusulası Siyah Elek Tarikatının Yüz Dağ bölgesinden havalandı. Bu pusulaların her birinin üstünde bacaklarını çaprazlayarak oturan bir Gelişimci vardı. Onlardan biri de Han Bei isimli kızdı. Diğer dokuz kişi ise kadın ve erkek karışıktı. Hepsinin de morali yüksek gibiydi. Tarikatın Seçilmişleri oldukları belliydi.



İleri doğru havalandılar ve ardından havada süzüldüler. Uzaklarda üç tane altın renginde, üç bin metre genişliğinde Feng Shui pusulası belirdi. İleri doğru uçuyorlardı.



Bu pusulaların da her birinde bir kişi oturuyordu. İkisi erkek biri kadındı. Onlardan biri Kıdemli Chen idi, diğer ikisi ise orta yaşlı, soğuk ifadeli insanlardı. Onlardan harelenen Nüve Formasyonu gücü herkesin dikkatini çekmişti.



Altın Feng Shui pusulalarının ardından daha küçük bir tanesi ortaya çıktı. O sadece üç yüz metre çapındaydı ve mor renkliydi. Onun üzerinde mor cübbeli yaşlı bir adam oturuyordu.



Adamın yüzündeki siyah doğum lekesi, onun yüce tavrını biraz bozuyor gibiydi. Bakışları vahşiydi ve ortaya çıktığı anda, sanki her şey aniden kararmış gibi hissettirdi.



Fakat, Meng Hao’nun dikkatini çeken şey yaşlı adam değildi. Onun arkasında devasa bir Feng Shui pusulasının üstünde yüzlerce Gelişimci vardı. Onların arasında ise yalnız gibi görünen bir kadın vardı.



Meng Hao onu gördüğü anda, yıllar önceki bir anıyı hatırladı, ay ışığı altındaydı. Zihninde, o kadının ona bakışını görebiliyor ve konuştuğu kelimeleri de duyuyordu.



Hap Geliştirme Atölyesine gittim. Daha önce bana verdiğin Kozmetik Gelişim Hapı senin tarafından satın alınmamış.



(Ç.N: 37. bölümün sonundaki sahne.)



Kıdemli Kız Kardeş Xu.



Fullbringer Notu: Koca yürekli yazar sevenleri kavuşturacak galiba.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr