Bölüm 48: Tuhaf Song ve Wu Dingqiu

avatar
12077 26

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 48: Tuhaf Song ve Wu Dingqiu


Çeviri: RassNt  Düzenleme. Fullbringer


Akşam vaktinin gökyüzünde gök gürültüsü kendini gösterdi. Gül rengi bulutlar sürüklendi, sonbahar rüzgârı hışırdayarak düşen yaprakları alıp götürdü. Bu güzel, yağmurlu bir sonbahar akşamı olabilirdi ama bu huzurlu ortam iki figürün ara sıra yere inip tekrar havaya fırlamasıyla bozuluyordu. Bu ikili ölüm kalım mücadelesine tutuşmuş bir şekilde havada hızla uçuyordu.


Meng Hao öndeydi, gözleri parlıyordu. Qi Yoğunlaştırmasının 7.seviyesine ulaşmasıyla birlikte tütsü çubuğunun yanma süresinin yarısı kadar zaman boyunca uçan kılıçların maksimum hızını devam ettirebiliyordu. Ama bu şartlar altında Shangguan Xiu’dan kurtulamamıştı.


Bir süre geçtikten sonra yere düşmeye zorlandı, mümkün olduğunca hızlı bir şekilde koştuktan sonra akışına kaldığı yerden devam etti.


Shangguan Xiu ise onu inatla takip etti. Onun kaçmasına izin veremezdi, eğer kaçarsa devasa Zhao Ülkesinin bir yerlerinde kolayca saklanabilir ve oldukça san sıkıcı hale gelirdi.


O sırada kendinden oldukça emindi. Kritik bir an gelmişti. Meng Hao’nun bazı değerli eşyalara sahip olduğunu biliyordu. Ne olduğunu tam bilmese de ele geçirmeye kararlıydı.


Meng Hao, benden kaçamazsın! Benim hedefim daima Güney Diyarı oldu. Temel Kurulumu aşamasında daha fazla yükselmememin tek nedeni bunu istememem. Sen bana göre bir karıncasın! Benim Temel Kurulumu aşamasına ulaşmam için bir basamak taşı olacaksın!


Shangguan Xiu Qi Yoğunlaştırmasının 9.seviyesindeydi, Temel Kurulumu aşamasına ilerlemeye oldukça yakın olsa da, güç seviyesi o düzeyden hala çok aşağıdaydı. Meng Hao eğer onunla aynı aşamada olsaydı, Gelişim merkezleri hala iki farklı seviye durumunda olacaktı. Bu sadece Shangguan Xiu’nun daha hızlı olduğu anlamına gelmiyordu, aynı zamanda onun Reliance Tarikatındaki Kıdemli statüsü, daha yüksek seviye büyülü eşyalara erişim hakkı kazandırmıştı.


Havada uğuldayan tılsım, onu sıra dışı bir güçle ileri itiyordu. Geniş elbiseli kolunu fiskeleyerek yeşim bir kayışı koparttı. Ortalama bir insanın yarısı büyüklüğünde yeşil bir şişede topaklaşan yeşil sis Meng Hao’ya doğru fırladı.


Meng Hao’nun gözleri titreşti ve depolama çantasına hafifçe vurdu. On tane uçan kılıç ortaya çıkarak büyülü şişeye doğru fırladı. Bu çarpışma gerçekleştiği anda uçan kılıçlar patlayarak parçalandı ve her yana dağıldı. Şişe de parçalanmıştı ama Shangguan Xiu basitçe hızını artırmış ve bulutlara doğru sıçrayarak Meng Hao ile arasındaki mesafeyi düşürmeye niyetlenmişti.


O sırada, Meng Hao aniden döndü, elleriyle hızlı hareketler yaparak büyü kalıpları çizdi. Bunun ardından üç tane Rüzgâr Bıçağı belirdi. Fakat bu bıçaklar Shangguan Xiu’ya doğru saldırmak yerine giderek hızlandı ve yerçekimsel bir kuvvet yaratarak uçan kılıç parçalarını içine çekti. Kısa bir süre sonra dönen bir burgaç halini aldılar.


Bir gürleme sesi çınladı ama Meng Hao ardına bakmadı. Shangguan Xiu’nun arkasındaki burgaç aniden patlayarak ona doğru şarapneller fırlamasına neden oldu. Shangguan Xiu ileri doğru ittirilirken elbiseleri paramparça oldu. Gözleri öfkeyle yandı.


Demek Qi Yoğunlaştırmanın 7.seviyesine ulaştın!” Shangguan Xiu ileriye doğru hızlanırken Meng Hao’ya baktı. Takibe devam etti ama artık daha dikkatliydi. Meng Hao’nun son derece kurnaz olduğunu biliyordu ve küçümsenmemeliydi. Bütün gücünü kullanmalıydı.


Meng Hao’nun biraz önceki tekniğini düşündüğünde, kılıç parçalarının bir araya toplanması konusunda kafası biraz karıştı. Eğer Meng Hao’nun Gelişim merkezi daha yüksek olsaydı, o saldırı Shangguan Xiu’yu öldürmese bile ağır bir biçimde yaralayacaktı.


O çok genç ama çok da şeytani. Kılıçları parçalaması sadece bir şaşırtmaydı. Lanet olsun!” Hızını artırdı ve bir ışık ışınına dönüşerek Meng Hao’yu takibe devam etti.


İkili akşamın karanlığında fırlayarak gökyüzünde belirsizleşti. Parlak ay yukarıdan vurarak bakışlarıyla onları aydınlattı.


Meng Hao’nun yüzü sertti. Biraz Şeytani Çekirdek tüketti. Kuzey Denizi ona Tao’yu gösterse de, sonraki seviyeye ilerlemiş olsa da, şu anki durum iyiye işaret değildi. Qi Yoğunlaştırmanın 7.seviyesindeydi ama arkasındaki takipçiden kurtulmasının bir yolu yoktu. Şu an bir kriz durumundaydı.


Bu herifi öldüreceğim gün gelecek!” diye düşündü Meng Hao. Aralarında nedenini bilmediği bir düşmanlık olduğunu varsaymıştı, fakat bugün nedeninin aç gözlülük olduğunu fark etti. Sürekli aynı şey, bu son derece can sıkıcıydı.


Meng Hao düşmanına bakarak dişlerini sıktı. Uçan kılıçlarının gücü sönmek üzereyken yere zıpladı ve vahşi dağlara doğru yöneldi. Yöneldiği taraf Reliance Tarikatı değil, Daqing Dağının doğusundaki düz topraklar ve Zhao Ülkesinin başkentine doğru bir yükselip bir alçalan sıra dağlardı.


Burada sayısız dağ vardı, Reliance Tarikatının etrafındaki bölgeden bile fazlaydı. Bu zincirleme dağlar Zhao Ülkesinin en büyüğüydü ve Ülke Kalkanı Sıradağları olarak da biliniyordu. Uzaktan bakınca geçilmez gibiydi ve gecenin karanlığında uyuyan bir ejderhanın dalgalı omurgaları gibi görünüyordu, yüce bir havası vardı.


Meng Hao başını eğdi ve Ülke Kalkanı Sıradağlarının derinliklerine doğru hızlandı. Bu son üç yılda ilk kez canı pahasına kaçışı değildi. Siyah dağdaki tecrübelerine göre, fırsatları nasıl değerlendireceğini iyi biliyordu. Uçabileceği en yüksek hızla uçtu ve dağların derinliklerine iyice girdi.


Shangguan Xiu ise onu takip etmekte yavaş kalmadı. Meng Hao nereye giderse gitsin onu takip etti. Kararlıydı, Meng Hao’yu öldürecek ve hazineleri alacaktı. Fakat çok fazla zamanının da kalmadığını biliyordu. Ektiği tıbbi bitkiler olgunlaşmış ve toplanmaya hazırdı. Eğer çok yavaş kalırsa çürüyebilirlerdi ve bu onun gelecekteki planlarını alt üst ederdi.


Hesaplamalarına göre bir iki gün içinde Meng Hao’nun icabına bakmalıydı. Bu kadar zamanlık gecikme kabul edilebilirdi. Bu yüzden hiç tereddüt etmeden yavan dağlardaki takibine devam etti.


İkilinin bu sıradağlara girdiği noktadan beş yüz kilometre kadar uzakta yüce bir dağ yükseliyordu.


Dağın zirvesi bulutları delmişti ve çok uzaklardan görülebiliyordu. Onun bulutlarla kaplı zirvesine yükselmek çok zor gibiydi. O devasaydı, etraftaki dağlardan çok daha büyüktü ve en zirvesinden çıkan ışık hüzmeleri dağı sanki bir şelale gibi kaplıyordu.


Bu dağın yanında başka bir dağ daha vardı. Sanki tepesi kesilip atılmış gibiydi, üzerinde düz, plato benzeri bir platform oluşmuştu. Bu platformda yüz civarı uzun, beyaz cübbe giymiş Gelişimci toplanmıştı.


Onlar gençti, grubun en küçüğü 11-12 yaşlarındaydı, en büyüğü ise 17-18 yaşlarında. Kızlar ve erkekler karışıktı ve hepsinin yüzünde hevesli bir beklenti vardı. Bazıları Gelişim merkezlerini saklıyor gibiydi, yüzleri gururlu ve kararlıydı.


Gruptan bazıları Qi Yoğunlaştırmasının 7-8. seviyelerindeydi ve bir kaç tane de 9.seviye vardı. En zayıfları 5. ve 6.seviyelerdeydi. Zhao Ülkesinde böyle öğrencilere sahip herhangi bir Tarikat yoktu. Belli ki bu gençleri buraya toplayan Güney Diyarından büyük bir tarikattı.


Üzerlerindeki elbise üniformaydı ve sanki etraflarındaki her şeyi etkileme gücüne sahipmiş gibi bir havaları vardı. Bazıları sıra dışı saklı yeteneğe sahipti ve hepsi de enerji doluydu. Onların Gelişim dünyasına ait olduğu belliydi.


Bunlar benim bazı Dış Tarikat öğrencilerim.” Halinden memnun bir kahkaha duyuldu. “Ne düşünüyorsun, Tuhaf Song?” En önde platformun kenarında iki adam bacaklarını çaprazlayarak oturmuştu. Aralarında bir Go tahtası açıktı. Gülen kişi onlardan biriydi. Beyaz saçları vardı, beyaz bir cübbe giymişti ve yüce bir varlık edasına sahipti.


Gözleri yıldırım gibi çaktı ve gururla doldu. Gülmeye devam etti.


Onun karşısında oturan Tuhaf Song renkli pırıltılarla dolu gibi olan uzun siyah bir cübbe giyiyordu. Uzun gri saçları düzensiz bir şekilde sallanıyordu ve yüzünde muammalı bir gülümseme vardı.


Harika, harika. Senin Mor Felek Tarikatın Güney Diyarının beş Büyük Tarikatından biri olma şerefini hak ediyor. Dış Tarikat öğrencilerin arasında kesinlikle bazı geleceği parlak kişiler var, Wu Dingqiu.” Tuhaf Song gülümsedi ve soğuk bir rüzgâr harekete geçer gibi oldu. Bunu izleyen öğrencilerin zihni ürperdi.


Çok iyi, iddiamızı hayata geçirelim.” Beyaz cübbeli adam gülümseyerek konuştu, gözleri parladı. Eliyle bir kapma hareketi yaptı ve aniden büyük bir taş ortaya çıktı, bir insanın eli kadardı. Adamın yanına, yere hızla indi.


O karanlık ve mattı fakat içinde siyah bir parıltının titreştiği görülebiliyordu. Bu görülebilen çoklu titreşim pırıltıları sanki çok sayıda mücevherden oluşuyor gibiydi.


Benim ortaya koyduğum şey bu, bir Cennet Kristali!” Beyaz cübbeli adam pırıltılı gözlerle Tuhaf Song’a baktı.


Sorun değil.” dedi Tuhaf Song, elbise kolunu fiskeledi. “Bu senin gözünün kaldığı Yıldız Parçası.” Büyük bir demir yığını ortaya çıktı, bir yumruk büyüklüğündeydi. Yaydığı siyah parıltı sanki gördüğü her şeyi yutabilecek gibiydi. Sıradan bir şey olmadığı belliydi. “Dağın zirvesindeki bayrağı gördün mü? Eğer öğrencilerin o bayrağı düşürebilirse, sen kazanırsın. Ama eğer Tarikatının öğrencileri dağın zirvesine ulaşacak kadar becerikli değilse, Cennet Kristali benim olur.” Mutlu bir şekilde güldü.


Korkmuyorum.” dedi Beyaz Cübbeli Adam, kendinden emin bir şekilde sırıttı. “Öğrencilerim senin değersiz bayrak direğini kesinlikle indirecektir. Aynı zamanda dağdaki bütün hazineleri toplayacaklar ve yetiştirdiğin bütün Şeytani Hayvanları öldürecekler. Bu gerçekleştiğinde sakın sözünden geri dönme!


Ben dört yüzyıldır yeri ve göğü dolaştım ve hiçbir zaman sözümden dönmedim. Evet, bu dağı birçok hazine ve Ruh Taşıyla doldurdum, bunun yanı sıra sayısız eşi benzeri bulunmayan Ruh Hayvanları yetiştirdim. Ama benim verdiğim söz doğrultusunda dağ açıldığı zaman, Temel Kurulumu aşamasının altındaki herhangi biri yedi gün boyunca içeri girebilir. Bu senin Mor Felek Tarikatı öğrencilerini kapsadığı gibi diğer Tarikat öğrencilerini de kapsıyor. Herkesi kapsıyor.


Eğer yetenekli bir varsa hazineleri elde edebilir. Eğer birisi tüm hazineleri toplamış olarak çıksa bile, sözümden dönmek bir kenara kaşlarımı bile çatmayacağım. Eğer yaparsam, Song soyadımı bir daha kullanmam!” Tuhaf Song tüm bunları başını dik tutarak konuştu, oldukça kararlı görünüyordu, sesi kesindi.


Fakat, eğer birisi hazineleri elde edemeyecek kadar yeteneksizse ve dağın tepesine ulaşamazsa, Ruh Hayvanlarım için yemek olacak. Bu onların en basit kaderi.” Bunu söyleyince gülümsemesi soğudu ve gözlerinde alaycılık belirdi.


Benim Mor Felek Tarikatımın öğrencileri kendi akranları arasında en göze çarpan kişilerdir!” dedi Wu Dingqiu sesi gürledi. “Senin dağını temizlemek onlar için elini sallamak kadar kolay olacaktır.


Benim hazine dağımın yüz kilometre çevresinde Ruh Hayvanları serbestçe dolaşıyor. Araziyi Doğu Denizinin dibinden gelen, on bin yıldır güneş görmeyen toprakla gübreledim. Hatta Güney Diyarının Tian Shan Dağının üstünü buraya getirerek bu dağın zirvesini yarattım, onu arıtmak ve asimile etmek için ömrümün altmış yılını harcadım. Dünyada böyle bir şeyden başka yok. Buradaki her bir Ruh Hayvanı bizzat benim tarafımdan elde edilen seçkin türlerdir. Onlar kötü ve sıra dışıdır, bu Dönüşmüş Hayvanları elde etmek için göklerin altında gitmediğim yer kalmadı! Düşünceme göre getirdiğin bu yüz civarı öğrenci benim Ruh Hayvanlarımın dişinin kovuğuna yetmeyecektir!” Tuhaf Song, yavaşça sakalını sıvazladı.








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44336 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr