Bölüm 308: Yi Yun İzole Eğitimden Çıkar

avatar
10568 29

True Martial World - Bölüm 308: Yi Yun İzole Eğitimden Çıkar


 

Çeviri: bebebiskuvisi Düzenleme: Fullbringer

 

 

Çeşitli büyük oluşumların hayvan sürüsüne karşı yapacağı ittifakın ve Konsey koltukları için rekabet edileceğinin haberleri çabucak yayıldı. Büyük oluşumların gençleri de bu bilgiden haberdardı.

 

Sonunda herkes, Tai Ah Kutsal Şehri’nin Şehir Lordu’nun neden bu doğum günü ziyafetini düzenlediğini ve neden ziyafetin yarıda kesildiğini anlamıştı.

 

Doğum günü ziyafeti sadece bir bahaneydi. Asıl neden, ittifakı tartışmaktı. Bu sebep başlangıçta gizli tutulduğundan doğum günü ziyafeti bahanesine ihtiyaç hasıl olmuştu.

 

Koltuklar için rekabet meselesi çok önemli olduğundan her oluşum kendi hazırlıklarını yapmaya başladı.

 

“Birkaçınız Bai Yue Dağı Aşireti’nin en iyi gençleri. Bu ittifak müsabakasında ne şampiyon olmanızı bekliyorum ne de ilk ona girmenizi. Bai Yue Dağı Aşireti için bir koltuk kazanabildiğiniz sürece muhtemelen sıradaki Aşiret Lideri adayı olacaksınız!”

 

Merkezi İlahi Kule’nin içinde bir yerde orta yaşlı bir adam, önündeki genç kızlarla ve genç erkeklerle konuşuyordu.

 

Bai Yue Dağı Aşireti, kökleri Bai Yue Dağı’nda olan bir münzevi aşiretti. Üç büyük oluşuma da dahil değildiler ve bir bilgeye de sahip değildiler. Aşiretin lideri sadece zirve bir insan lordu idi. Gelişimlerini zamana bıraksalar büyüyüp güçlenmeleri oldukça zor olurdu.

 

Ama bunun gibi sıkıntılı zamanlarda fırsatlar ortaya çıkardı!

 

İlk olarak, bir koltuk için yarışmak zorundaydılar. Bu, aşiretlerinin büyümesi için ilk adımdı.

 

Bu kritik koltuk ile, Bai Yue Dağı Aşireti diğer oluşumların gözünde değer kazanacaktı. Önemli bir anda, insanlar ellerinin altında bir oy bulunması için her şeyi yapabilirdi.

 

Merkezi İlahi Kule’de bir başka odada, kürk pelerinli Yedi Yıldız Tapınağı Sahibi, önünde duran Yun Long Kutsal Krallığı gençlerine bakıyordu.

 

“Siz, Yun Long Yetmiş İki Tapınağı’nın son yüzyılda görülmüş en güçlü grubusunuz! Bu koltuk için yarışma fikrini ben önerdim. Bunu önerdim, çünkü hepinize güveniyorum!”

 

Yedi Yıldız Tapınağı Sahibi, kule gibi dimdik dikilerek önündeki genç kızlara ve genç erkeklere bakıyordu. Arkasındaki gölge her yeri kaplıyormuş gibi görünüyor, gençler üzerinde baskı yaratıyordu.

 

“Bu kuralları öneren ben olduğumdan, kötü bir sonuç alırsanız Güney'in On Ülkesi ve Tai Ah Kutsal Krallığı’nın maskarası olacağım. Bizim ülkemizdeki eski rakiplerimiz bile benimle alay edecek!”

 

“Artık, size söyleyecek hiçbir şeyim yok. Bu yedi gün içinde yarışmayla belirlenecek koltukların en az yarısını kazanmanızı istiyorum sadece! Ve bu en alt sınır! Doğrusu koltukların %60’ını kazanamazsanız memnun kalmam!”

 

Yedi Yıldız Tapınağı Sahibi’nin sesi korkutucuydu. Yun Long Kutsal Krallığı’nın gençleri yarı yarıya diz çöküp ellerini göğüslerinde birleştirdi. “Evet! Tapınak Sahibi!”

 

Kalabalığın arasında solgun yüzlü siyah kıyafetli bir genç elini bandajla sarıyordu.

 

“İttifak yarışması… Sonunda zincirlerimden kurtulacağım. Bu hayvan sürüsü, dövüş hayatımın ilk sınavı olacak…” Siyah giysili genç aklından bunları geçirdi. Gözlerinde soğuk bir ışık parladı.

 

 

Yedi günlük hazırlık yeterliydi. Yarışmaya katılmaları için ülkelerindeki genç seçkinleri süper uzun mesafeli ışınlanma düzenleriyle getiren ülkeler bile vardı.

 

Tai Ah Kutsal Şehri ise kendi ödüllerini belirleyip duyurdu.

 

Bu büyük rekabet onur puanlarıyla halledilebilecek kadar basit değildi. Tai Ah Kutsal Şehri’nin Şehir Lordu, ittifak koltuk yarışmasında birinciliği elde edenin Tai Ah Kutsal Şehri’ndeki tüm kaynakları ücretsiz olarak kullanabileceğini duyurdu. Ayrıca Kont unvanı ve tımar olarak yüz şehir verileceğini, ayrıca gelecekte Kraliyet Ailesi’ndenmiş gibi onlara bahşedilen ayrıcalıklardan yararlanacağını duyurdu.

 

‘Tai Ah Kutsal Tekniği’ni okumak gibi…

 

Bu ödüller inanılmazdı, ama ‘Çoban’ın görünmesi Tai Ah Kutsal Krallığı’nın hayatta kalıp kalamayacağını belirleyecek bir durumdu. Böylesi büyük ödüller verilmesi, bu bakımdan anlaşılabilirdi.

 

Elbette ittifak koltuk yarışmasının birinci sırasını elde etmek, Tai Ah Kutsal Şehri yetişimcileri için çok zordu.

 

Şehrin en iyileri sayılan Yao Dao ve Yang Qian bile inanılma bir baskı altındaydı!

 

Tai Ah Kutsal Şehri’ne geldiklerinden beri rakiplerdi! Ama şimdi omuz omuza oturuyorlardı!

 

“Sen ve ben dört yıldır kavgalıydık. Şimdi birlikte mücadele etmeliyiz.”

 

Yang Qian derin bir nefes aldı. O, Kraliyet Ailesi'ndendi, bu yüzden ülkenin ve kendi kaderini etkileyecek bu önemli durumda kendini sorumlu hissediyordu.

 

İttifak koltuk yarışmasında birinciliği elde edebilirse veliaht prens olması imkansız olsa bile bir kral olabilirdi.

 

“Diğer ülkelerin bizim seviyemizdeki genç elitleriyle savaşmayı dört gözle bekliyorum.” Yao Dao uzun sabresini sakince silerken gözlerinde savaş ruhunun parıltıları vardı.

 

Şu anda bu bilgi herkesin kulağına gitmişti, Luo Huo’er de savaşa katılması için davet edilmişti.

 

Luo Huo’er davetiyeye bakarken küçük yüzü somurtkan bir hâl aldı.

 

“İttifak koltuk yarışması…” Luo Huo’er ikilemde kalmış gibi kendi kendine mırıldandı.

 

“Hanımım, neden Tai Ah Kutsal Şehri’ni savaşarak temsil etmiyor ve onların canlarına okumuyorsunuz?”

 

Luo Huo’er’in yanındaki her zaman çok heyecanlı hizmetçi Dong’er, küçük yumruklarını rakiplerine karşı savuruyormuşçasına havaya savurup bağırdı.

 

Dong’er sık sık Luo Huo’er’den kendinin ne kadar güçlü olduğuna dair övünmelerini, kral seviyesindeki metruk hayvanları çıplak elleriyle parçalayışını, nerede olursa olsun tüm uzmanları yenebileceğini duyardı.

 

Luo Huo’er ne zaman ‘muhteşem geçmişinden’ bahsetse şu cümleyle son noktayı koyardı: “Benim için hiçbir şey değil, çocuk oyuncağı!”

 

Dong’er’e göre, Hanımı’nın ‘kral seviyesindeki metruk hayvanları çıplak elle parçalayacak’ gücü ile diğer ülkelerin dahilerinin toz bezi gibi yerleri silecekleri kesindi!

 

Hanımı’nın şamatayı ve gösterişi seven doğası ile doğal olarak bu fırsatı kaçırmayacaktı.

 

Ama Dong’er’in aklına durumun bu şekilde olmayacağı hiç gelmemişti. Luo Huo’er uzunca bir süre düşündükten sonra dedi ki: “O çöplerle savaşarak zamanımı boşa harcayamam! Prestijimi düşürmekten başka bir şeye yaramaz!”

 

“Uh…” Dong’er nefessiz kaldı.

 

Luo Huo’er savaşmadan önce genellikle çeşitli mazeretler üretirdi. Ve “Prestijimi düşürmekten başka bir şeye yaramaz!” mazereti en sık kullandığıydı.

 

“Ai, unut gitsin. Onlarla uğraşamam. Her gün ‘Metruk Gök Tekniği’ne çalışmak sıkıcı, ama bu da öyle.” Luo Huo’er sırtını gerdi. “Uyumaya gidiyorum. Önemli bir şey yoksa beni rahatsız etme.”

 

“Hanımım, neden?” Dong’er, Luo Huo’er’in yüzünden bir şey görebilecekmiş gibi onu takip ederken gözlerini devirdi.

 

Tai Ah Kutsal Şehri’nin Cennet ve Dünya Onur Listeleri’nde Luo Huo’er’in adı yoktu. O, sadece İnsan Onur Listesi’nin birinci sırasıydı.

 

Hanımının çıplak elleriyle kral seviyesindeki metruk hayvanları parçalayacak gücü varken kendini göstermemesi garipti gerçekten.

 

Dong’er, Hanımı hiç ilgi göstermediğinden dolayı endişeliydi. Ama Luo Huo’er esnedi ve Dong’er’i görmezden gelerek odasına gitti.

 

Tembel ve sessiz bir şekilde yatağına oturdu. Ardından yavaşça elbiselerinin düğmesini çözdü ve boynuna asılı tılsımı tuttu, bu koruyucu bir tılsımdı. Şaşkınlık içinde koruyucu tılsıma dokundu.

 

“Baba, beni ne zaman götüreceksin? Burası çok sıkıcı!”

 

“Bu hassas dönemde, Şehir Lordu veya Tapınak Sahibi benim kimliğimi keşfederse bana casus gibi davranıp beni kesip biçeceklerdir.”

 

“Ai, ne zahmetli! Son zamanlarda uykusuzluktan muzdarip olmam da çok can sıkıcı…”

 

Luo Huo’er koruyucu tılsımını tuttu ve yatağa uzanırken onu da göğsüne geri yerleştirdi. Uzandığında saçları yayılarak açılmış bir siyah gül gibi tüm yatağı kapladı.

 

Kısa süre sonra nefeslerinin sakinleştiği duyuldu.

 

 

Günler birer birer geçti. Yedi günlük hazırlık süresi boyunca, güneyin on ülkesi ittifak koltuk yarışmasında yarışmaları için ülkelerindeki gençleri getirtti.

 

Tai Ah Kutsal Şehri’nde toplanan elitlerin sayısı daha da arttı.

 

Cennetin bu gururlu çocuklarının hepsi de kibirliydi. Ait oldukları oluşumlar arasında bir rekabet varken nasıl diğerleriyle iyi geçinebilirlerdi ki?

 

Çok geçmeden Tai Ah Kutsal Şehri’nin her tarafında türlü türlü sürtüşmeler yaşanmaya başladı.

 

Genellikle küçük meselelerden başlayan bu tartışmalar grupların birbirlerine arenada meydan okumasına kadar tırmandırıldı.

 

Dövüş karşılaşmalarında ise, her zaman bir kazanan ve bir kaybeden vardı. Ve biri çok sert saldırdığında ve karşı taraf ciddi boyutta yaralandığında düşmanlık da körüklendi.

 

Yaralanan insanlarla aynı gruptan insanların tepki göstermesi üzerine başka arena savaşları da yaşandı.

 

Hâl buyken, daha ittifak koltuk yarışması başlamadan birçok savaş yaşanmaya başladı. Birçok kişi yaralandı ve ortam daha da gerildi!

 

Çok geçmeden çeşitli büyük oluşumların elitleri her karşılaştıklarında ateş ve su gibi anlaşamaz hâle geldiler. Kitleler arasındaki tüm bu kavgalar kısa sürede yatıştırılsa da olaylar büyüdü.

 

En çok yaralananlar Tai Ah Kutsal Şehri’nin yetişimcileriydi.

 

Bunun asıl nedeni, diğer oluşumlardan gelen gençlerin hepsi elitken Tai Ah Kutsal Şehri’nde bir sürü sıradan yetişimci olmasıydı. Elit biriyle kapışan öğrenci için sonuç belliydi.

 

Durum neredeyse kontrolden çıkacaktı.

 

“Bu velet neden hâlâ çıkmadı? Beni endişelendirmeye bayılıyor!”

 

Yarın ittifak savaşları başlayacaktı. Cang Yan kılıç mezarının dışında duruyordu ve birkaç kez mezarın kapısını açmaya niyetlenmiş olsa da vazgeçmişti. Oraya girerse, Yi Yun içgörü kazanmak üzereyken onun eğitimini yarıda kesmekten korkuyordu.

 

“Dışarı çıkmazsa dört saat sonra gireceğim! Siktir, velet uzun zamandır orada. İçeride rahat rahat takılırken dışarısı yanıp kül olacak neredeyse! İçeride uyuyakalıp kalmadığını bile bilmiyorum. Sekiz-dokuz gündür içeride ne bok yiyor ki?”

 

Yi Yun sabre mezarına girseydi ya da bu izole eğitime ‘Tai Ah Kutsal Tekniği’ veya gizemli totem tekniği üzerine düşünmek üzere girmiş olsaydı sorun olmazdı.

 

Ama onu en çok öfkelendiren, kılıç gerçeklerini anlamak için kılıç mezarına girmiş olmasıydı.

 

Bir sabre kullanıcısının kılıcı öğrenmesi delilik değil de neydi?

 

Yi Yun, Cang Yan’a bir iki mucize göstermiş olmasaydı onun buraya girmesine hayatta izin vermezdi.

 

Cang Yan, kılıç mezarının girişine bir kum saati yerleştirdi. Kum bittikten sonra Yi Yun’u çağıracaktı. Yarın büyük savaş başlayacağına göre, bir gece dinlenmesi gerekliydi. Böylece en zinde formuna ulaşabilirdi.

 

Kum saatindeki kum yarıya ulaştığında kılıç mezarının kapısı gümbürdeyerek açılmaya başladı.

 

“Bu velet, mezarın kapısını kendi başına açabiliyor mu?”

 

Cang Yan bunu düşünürken Yi Yun’un taş kapıdan çıktığını gördü…

 

Fullbringer Notu: Pompa is coming.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43989 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr