Bölüm 1 #YirmiÜçOnBirDurduğunda

avatar
901 0

11/23 - Bölüm 1 #YirmiÜçOnBirDurduğunda


 

Çevirmen: Behiko Editör: Ratelnim

 

“Belki yanlış bir hareket, ancak insanın kırılmış kendini koruması şarttır.”

 

-x-

 

Kendisinden unutulmaz bir anı anlatılması istenseydi, Jhing Blanco'nun titreyen dudakları istemeden bir saati fısıldar: 23:11 Açıkçası, kendisi unutması gereken şeyler hakkında pek konuşmak istemezdi.

 

Ama tabi.

 

Bir saati nasıl unutabilir ki? Gerçekten.

 

Tamamıyla gergindi—tıpkı dudakları gibi elleri de titriyordu.

 

İki yıl önce ilk kitabı yayınlanmıştı. Ve o yıllarda, kendine güvenen bir şekilde davranmanın, "yazar olma sanatında" takip edilmesi kurallardan biri olduğunu öğrenmişti. Yazarlar kendilerini tanıtmak için her zaman kalabalıkla yüzleşmek zorundadır. Ve Jhing kendine yeten etkili bir yazar olmak istediği için, kendisini tanıtması gerekiyor.

 

Ama bu şekilde değil.

 

Sadece figüratif bir konuşma olsa bile, "sahne ışığının altında olmaktan" ne kadar nefret ettiğini biliyordu...

 

Önceden.

 

Jhing son zamanlarda, tam anlamıyla sahne ışığından da nefret ettiğini fark etmişti. Şu ışık. Ona odaklanan. Herkesin dikkatini çeken sahne ışığı.

 

Tüm gözler onun üzerinde.

 

Bir sonraki hatasını bekleyen.

 

Yada belki de değildir.

 

İnsanlar sadece bir cevap bekliyordu, hepsi bu.

 

Sanki "bakışlar öldürebilir" sözünün gerçeğe dönüşmesini istiyor gibiydi. Jhing ölmek istiyordu. Sonuçta ölüm, sayısız insanın gözü önünde olmaktan daha iyiydi.

 

Koltuk rahattı, alışveriş merkezindeki klima serin hissettiriyordu.... Bunlara, Jhing sıcaklığı hissetti.

 

Oooh, sıcak koltuk.

 

Tss.

 

"Jhing?” Sunucu Jhing'in gözlerini aradı, yüzünde endişe izleri vardı. “Eskiyi mi yad ediyorsun? Flashback uzun sürüyor gibi görünüyor, ah?

 

Panelde onun yanında dizilmiş olan Jhing'in ortak yazarlarının yanı sıra seyirciler de gülüyordu. Kendisi de güldü, yine de oradan kaçmak istiyordu. Ya da dışarı çıkmak. Ancak, bu çok kabaca olurdu.

 

Zaten "bu tutumla" yaklaştığını düşünen birçok insan vardı orada. Jhing'in hayranlarına karşı "tam bir idol" olması gerekiyordu, ayrıca "sözde eleştirmenlerin" de ağzında sakız olmak istemiyordu.

 

Fakat onu kim suçlayabilirdi ki?

 

Elbette, tüm dünyadaki binlerce ve milyonlarca soru arasından, sunucu yazarın en unutulmaz anısını öğrenmek istemişti. Aşk nedir diye sorabilirdi. Ya da kimden hoşlandığını!

 

Böyle bir soru, bir anıyla ilgili bir sorudan daha kolay cevaplanabilirdi sonuçta.

 

"Uhm. . .”

 

Jhing gözlerini kırptı, kendini toplamaya çalıştı.

 

Hayatında unutulmaz anılar için beynini hızla taradı.

 

Ama düşünebileceği tek şey, birinin yüzüne sıvanmış tanıdık sırıtış, telefondaki gülme sesi, bir zamanlar gördüğü çocuksu sırıtış, çocukça ifadeler, üstesinden gelmesi gereken aptal sohbetler ve o adamdı.

 

O.

 

Korkunç.

 

Herif.

 

Ben çocukken" diye yutkundu.

 

Seyirciler neden ona böyle bakıyordu ki??

 

"Sınıf birincisiydim. Asla unutamam. Kutlama için özel bir akşam yemeği yemiştik. Ben ve kardeşlerim ilk kez ıstakoz yiyecektik. Hala tadı damağımda ah. Çok iyiydi."

 

Orası doğru. Sınıf birincisiydi. Annesi kutlama yemeği için arkadaşından borç almıştı. Herkes ıstakozun tadını çıkarmıştı..

 

Ama ayrıca yalan payı da vardı.

 

İlk olarak: Ne tadı ne de ıstakozun neye benzediğini hatırlamıyordu. O zamanlar daha 12 yaşındaydı. Şu an 23 yaşında.

 

İkincisi: Ah, boşver.

 

Sunucu "Hmm, kulağa lezzetli geliyor! Keşke o ıstakozdan yiyebilseydim, beni de davet etmeliydin!” diye yorumlayınca seyirciler güldü.

 

Hadi ordan.

 

Jhing gülmeyi denedi. Denedi. Ne kadar uğraşırsa uğraşsın yine de yapmacık gözükecekti ah. Aktris olması imkansız gibi görünüyordu.

 

Sonunda konuyu değiştirip senaryoya getirdiler. Sunucu çoktan farklı bir yazarla konuşuyordu, ancak ilk soru aklında takılı kalmıştı: En unutulmaz anısı.

 

O kadar unutulmazdı ki, her gün, her anında bunu düşünüyordu.

 

Bu gerçekte en harika anı değildi.

 

Onun için, öyleydi.

 

"Jhing?

 

Hala şaşkınlık içerisindeydi.

 

Neyse ki, Jhing'in yanındaki Fall onu dürterek gerçeğe geri döndürdü.

 

Panelde oturan yazarlar bir mola için aşağı indiler. İyi görünümlü erkekler sahnede dans ederken ve kadınlar heyecan içinde çığlıklar atarken, yazarlar yetkili kişi tarafından bilgilendirildiler: Mary Zue, yayıncı.

 

Zue, yazarlara ”bir sonraki bölüm okuyucularınızla soru ve cevap bölümü olacak" dedi. “Sonra imza başlıyor. Hazır mısınız?

 

Yazarlar sahneye çıkmadan önce, Zue onlara “gülümseme” talimatı verdi, herkes gülümsedi.

 

Jhing de öyle. Gülümsedi ve ’ben iyiyim, yapalım şu işi' ifadesi yüzüne geri döndü.

 

Soru-cevap'ın başlarında seyirciler biraz utangaçtı sanki.

 

Sorularını sormaya can atanlar vardı, kendi elleri yerine yanlarındakilerin ellerini kaldıranlar... geriye kalanlar yerlerine dönmeden önce, ayağa kalkıyorlardı.

 

Tam bir dakika geçtikten sonra bile hiçbir şey olmadı.

 

Sessiz mırıldanmalar. Bazı kıkırdamalar. Ufak gevezelikler. Yine de kimse kimseye bir şey sormaya cesaret edemedi. Sunucu havadaki donuk havayı açmak istiyordu ki, o sırada çıtı pıtı bir kız elini kaldırıp havada salladı.

 

Etkinlik alanındaki hemen hemen tüm gözler ve hatta ne tür bir etkinlik yapıldığını pek bilmeyenler, köşedeki kıza odaklandı.

 

"Evet, Ate!" sunucu topuklu ayakkabılarının tıkırtısı duyulmadan önce kafasını salladı.

 

Kız zarif, ancak aynı zamanda yirmili yaşlarının çoktan ortalarındaymış gibi görünüyordu. Uzun kollu polo ve kot pantolon giyiyordu.

 

"Yazarlar için sorunuz nedir?

 

Jhing'in müteşekkir olduğu şeylerden biri de 20/20 görüş becerisiydi. Fakat o sıradaki görüşüne duyduğu "müteşekkir"lik kızın "Kırık kalpler nereye gider?" diye sorarkenki bakışı ile değişti.

 

Garip bir nedenle, kızın bakışı mı yoksa sorusu muydu bilinmez ama, Jhing gerildi.

 

Neyse ki, Jhing en solda oturuyordu. Sırayla, en sağdan sola doğru yazarlar soruyu tek tek cevaplıyorlardı.

 

Cevapları "Hastane" gibi esprilerden, ciddi "Bilime göre.."ye kadar, hatta sarkastik "Kalbimde kahve içiyor. Katılmak ister misin?" gibi yerlere kadar gitti.

 

Ta ki insanların gözleri Jhing'e tekrar dönene kadar, cevabın bir de onun versiyonunu duymak istiyorlardı.

 

'Yorum yok' demek istediği şeydi, ama soruyu soran kız hala ona bakıyor ve gülümsüyordu.

 

Kırık kalpler nereye giderdi?

 

Sonra kendine sordu…

 

Kalbin nerede, Jhing?

 

Sonrasında bir cevap buldu. Doğrudan kalbinden gelen.

 

"Mesele şu ki, kırık kalbinin ne kadar kaybolmasını istersen iste ... her zaman yerinde kalacak.

 

Bu neredeyse herkesi susturdu.

 

Dinlemeyen diğerleri bu yüzden etraflarındakilere "Ne dedi?" veya "Neden sustunuz?" gibi şeyler sordular. Ne? Bu da neydi?

 

Çoğu hemen telefonlarını çıkarıp Jhing'in dediklerini paylaştılar, bu sayede paylaşma, retweet, regram ve "omg!", "ouch ha," ve “#relate2damax!” gibi dönütler aldılar.

 

Parçalara ayrılmış. Keskin, sivri kenarlar seni içeriden kesmeye çalışıyor.” Başka bir gülümseme, ‘hala iyiyim çocuklar’ ifadesine dönüştü.

 

"Kırık parçalar dokunduğu her şeyi keser. Bu yüzden acıtır. Kimsenin içinizin kanadığını görememesinin nedeni budur, çünkü kırık kalbinizin hiçbir yere gitme planı yoktur. Kalır. Senin içinde. İçimizde.

 

Vay be. Bu çok ... emo.

 

Onun sözlerinden ilişki kurabilenler neredeyse ayakta alkışlayacaklardı. Zıplasalar veya yerde yuvarlansalar bile kimse şaşırmazdı. Bakın, sunucu bile Jhing'in dediklerini duyduktan sonra az kalsın ağlayacaktı.

 

Buna rağmen, soruyu soran kızın hiç tepkisi göstermemişti.

 

Bu Jhing'i germişti.

 

Aşk, saçma vurulmalar ve ayrılığın üstesinden gelme konuları üzerine dönen soru-cevap faslından sonra imza etkinliği sonunda başlamıştı. Kitap imzalamak aynı anda hem eğlenceli hem de yorucuydu.

 

Her neyse, Jhing bunu istiyordu zaten. Sahne ışığını sevmese de bundan memnundu. Mecazi olarak. Ve kelimenin tam anlamıyla.

 

Okuyucuların kitaplarını imzaladıktan, küçük konuşmalar yaptıktan ve selfie'ler artı groufie'lerden sonra, soruyu soran kızın sırası gelmişti. Jhing o tanıdık masum yüzü fark etmeden önce okuyucunun elinden yeni yayınlanan kitabı aldı, hala gülümsüyordu.

 

"Merhaba," diye selamladı kız. "Demin, soruma verdiğiniz cevap çok hoşuma gitti.” diye ekledi.

 

Jhing ona teşekkür etti.

 

Kapaktaki yapışkan nota baktığında, kalbine doğru yumruk gelmiş gibi oldu.

 

MJ yazıyordu.

 

Neden baş harfleri?!

 

Daha da garipsedi çünkü kız fotoğrafını çekmişti.

 

Jhing gözlerini kaldırdı ve gördüğü şey ellerini zaten olduğundan daha da dondurmuştu.

 

Kızın bileğinde yatay yara izleri vardı. Hem de pek çok.

 

Belki bu neden uzun kollu giydiğini açıklıyordur?

 

MJ verdiği tepkiye dikkat kesilince başka bir tarafa baktı. Hiçbir şey olmamış gibi davrandı, Jhing sağ eli hafif titrerken iyi dileklerini yazmaya başladı.

 

Merhaba MJ, beni ve ilk fantezi kitabımı desteklediğin için teşekkür ederim.

 

Sevgiyle ve karmayla, JhingBlanco.

 

Jhing kitabı ona geri verdiğinde, MJ çantasından bir şeyler çıkardı.

 

Bir kutuydu. Bir hediye, ancak çok prezentabl değil. Hediye paketi karmakarışıktı. Üstündeki desendeki kayıp yerler selo bantla birkaç kez tekrar yapılmış olduğunu düşündürüyordu. Üzernde nereden geldiği meçhul gevşek bir iplik bile vardı.

 

Bu sizin için" dedi MJ isimli kız.

 

Jhing kutuyu aldı. Utanmıştı çünkü doğum günü değildi, bayram seyran da değildi ki "hediye" gerektiren özel günlere daha çok vardı.

 

"Teşekkür ederim, MJ.

 

"Hayır, aslında,“ dedi,"Ben MJ değilim. Sadece bunu size vermekle görevlendirildim.

 

Jhing tepki vermeden önce kız veda etti. Kızdan gelen son bir bakış onu daha da huzursuz etti. Neden böyle hissettiğini bilmiyordu fakat elindeki hediyeye bakınca korku tenini kaplamaya başlamıştı sanki.

 

İmza faslı olaysız bitmişti, ama Jhing'in aklı hala pek de güzel paketlenmemiş hediyedeydi, hatta Fall bile "Belki içinde balık falan vardır ha?" diye dalga geçmişti.

 

Jhingçok bir beklenti içine girmek istemiyordu çünkü beklentiler depresyona neden olurdu, ancak en azından kutunun içinde bir balık olmamamasını umuyordu.

 

Parmaklarını çaprazladı.

 

"Ciddi misiniz Bayan Zue?!” Fall sordu, gözlerini kocaman açılmıştı.

 

Bu gerçek hayat mı yoksa bu sadece fantezi mi?

// Queen'in Bohemian Rapsody parçasına bir gönderme. :D

 

Kulistekiler güldü, gerçekten ciddi olmasına rağmen Bayan Zue da dahil.

 

Yine söylüyorum, kızlar, ciddiyim," diye gülümsedi, "Buradaki her biriniz otuz bin kelimeyi aşmayacak birer novella yazacaksınız. On biriniz de bu deneme süreci için seçildiniz. Özel bir baskı olacak; resimlerle, bazı bilgi soruları ve okurlarınızın hoşuna gidecek birçok havalı şeylerle birlikte sadece bin tane basılacak."

 

"Gerçekten mi?" Fall'un ifadesinden heyecanı anlaşılıyordu.

 

Başka bir yazar gülümsedi, "senin için, Fall, her şey bir şaka ... senin gibi, sen bir şaka olarak doğmuşsun.

 

Bir kez daha güldüler. Ne kadar yorgun olurlarsa olsunlar, hala bira z geyik yapmak zaman bulabiliyorlardı.

 

Buradaki en önemli nokta..." Zue, Pazarlama Müdürü Franz'a döndü.

 

"Hızlı davul sesi lütfen."

 

Görevliler gerçekten de sandalye ve masaları kullanarak hızlı davul sesi çıkarıyorlardı, hatta bir tanesi şaka olarak boş bir pet şiseyi arkadaşının kafasına vurup gülüyordu.

 

Franz ayağa kalktı, kravatını düzeltti ve gülümsedi. "Önemli nokta şu ki, Star V CineFilms bu hikayeleri okuyup aralarından bir tanesini seçip beyaz perdeye uyarlayacak."

 

"CİDDEN Mİ?!" Fall daha da histerik bir çığlık attı.

 

Herkes Fall'un tepkisine gülüyordu.

 

"Güzellik uykunuzu aldıktan sonra bu hikayeleri yazsanız iyi olur. İlk taslağın son tarihi gelecek ayın ilk günü olacak" dedi Zue ve projelerin sorumlu editörleri Vammy ve Stella'ya döndü. "Vams ve Stel sorumlu olacak, e-postalarını zaten biliyorsunuz.

 

Haberler Jhing'i güldürdü. Bunun hakkında hiçbir fikri yoktu! Vay be.

 

Neredeyse "Hodri meydan!" diye bağıracaktı, ani iyi hissiyat onu da sarmıştı, minibüse doğru yürürlerken "en son kimin kalacağı" hakkındaki tartışmaya bile mutlulukla katılmıştı.

 

Daha sonra, Jhing, düşünceli okuyucularının ona verdiği hediyeleri elinde dairesine geri döndü.

 

Kızın verdiği hediyeyi görene kadar dudaklarında bir gülümseme vardı. İçinde ne olduğunu söyleyen ne bir kart ne de not vardı.

 

Sadece yeşil, özensiz... bir kutuydu.

 

Paketi açmaya karar verdiğinde korkmuştu.

 

Sanki Pandora'nın kutusunu tutuyormuş gibi hissediyordu. Açtığı anda dünyasının yıkılışını zihninde canlandırabiliyordu sanki.

 

Ama!

 

Bu bir okuyucudan bir hediyeydi. Bir okuyucunun kaos getirmesi imkansız olmalı, değil mi?

 

Bu yüzden açtı.

 

Jhing küçük bir kahverengi kart ve bir CD ile karşılandı. Altında beyaz bir şey, bir kağıt ya da başka bir şey vardı. Kartta Jhing'in gözlerinin dolmasına neden olacak dokunaklı bir mesaj yoktu ancak…

 

Oh, Tanrım, hayır.

 

Sadece basit bir çizim, geçmiş günlerden gelmiş oldukça tanıdık bir ifade vardı. Unutmak istediği o geçmişten kopup gelmiş.

 

( ͡° ͜ʖ ͡°)

 

Sessizlik.

 

Tek duyabildiği kalbilin yüksek sesle atmasıydı...

 

Nefesi kesilmişti...

 

Ve evet, kahretsin deme düşüncesi de.

 

İfade olan kartı kenara alarak, Jhing altındaki CD'yi çıkarttı.

 

Karışık bir kasetti. Endişeyle dizüstü bilgisayarında oynatmaya başladı.

 

Nefes almasıyla birlikte, ilk şarkıyı duyduğunda kalbi bir süreliğine durdu: Silent Sanctuary'den "Sa 'yo."

 

Onu sinirlendiren şey, şarkıyı söyleyenin grubun vokalisti Raymund Sarangay değil; bunun yerine, tanıdık bir sesten bir acapella olmasıydı... ve adamın sesinde kahkaha ipuçları ve hatta detone oluşları bile, Jhing'i güldüremedi.

 

Hayır. Yapamazdı.

 

CD'den sonra beyaz bir kitap vardı. Ne bir başlık, ne de kapak resmi vardı. Kitabın sayfalarını karıştırdıktan sonra, Jhing kendini daha sıkı tutunmaktan alıkoyamadı.

 

Bu unutulmaz online anılarından derleme bir çizgi romandı.

 

Onun.

 

O adamın.

 

İkisinin.

 

23:11' in

 

Bu da ne oluyordu?

 

Birkaç ay boyunca, Jhing sessiz kalmış, dünden daha iyi olmayı amaçlayan normal bir insan gibi yaşamaya çalışmıştı. O yola doğru gidiyordu, yavaşça, adım adım.

 

Ama bu kutu, kendi Pandora kutusu, tekrar dahil olmak istemediği şeyler, onu içeriden mahvedecek ve yok olana kadar delik deşik edecekti.

 

Artık iyiydi. O yabancıyı hayatından çoktan silmişti.

 

Birkaç ay geçmişti!

 

Ama geçmişin dikişleri tekrar kanamaya başladığında nasıl devam edebilirdi ki?

 

//He bacım sildin. Rico reyizi unutmak kolay mı sandın?

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44598 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr